ALİ TAŞ ADN.


GÖÇÜKTEKİ ?ÖLÜM VARDİYASI?-2


KİTAP-2:  

Soma´daki 301 madenci yurttaşımızı yitirdiğimiz 13 Mayıs 2014 tarihinde yaşanan maden ocağı felaketinin ağır bedelini ödeyen Soma´daki madenciler için çıkan kitap 2. baskıdayken, yine Hande Baba´nın derlemesi olarak 35 yazarın öykülerinden oluşan ?Ölüm Vardiyası?nın 2. kitabı çıktı. İlkinde olduğu gibi, Kurgu Kültür Merkezi Yayınları´ndan çıkan kitapta; Ahmet Taşçıoğlu, Alaaddin Kara, Atiye Güner Tümüklü, Ayten Özkan, Bihter Bilir, Bilge Öngöre, Çiğdem Özelsancak Ataş, Deniz Susan, Emine Azboz, Erkan Şemin, Esme Aras, Ferhan Topçu, Hasibe Ayten, Hatice Günday Şahman, Hürriyet Demirhan, İlkay Noylan, İlkay Tuna, İnci Gürbüzatik, Mine Hoşcan Bilge, Nalan Arman, Nermin Sarıkaya, Nezihe Altuğ, Oya Uslu, Önce Lale Sönmez, Ruhi Türkyılmaz, Salih Korkmaz, Salih Öztürk, Selma Özhan, Serap Gökalp, Sevgi Ünal, Vicdan Efe, Yayla Boztaş, Zekeriya Yavuz, Zeynep Çiftçi Kanburoğlu ve Zeynep Ezmen öyküleriyle yer almaktalar.   

?Ölüm Vardiyası?nın ikinci kitabını destekleyenlerden Şair-Yazar Hidayet Karakuş´un ?Zeytin Annem Kömür Babam? (s.10-11) adlı  şiirle antolojiye girilir?

 

yaz diyor bana bu dostluğu yaz

soylu kaleminle bugünden

üç bin yıl öncesine yürüyerek

bu senin ödevin diyor yaz

yaz ölesiye zeytini yaz

bütün zamanları özleyerek (s.10)

Ahmet Taşçıoğlı, ?Soma´dan Kuşları Uçurmak? (s.12-17) adlı öyküsünde eşini maden kazasında yitiren bir kadının iç ağıtını dile getiriyor?  Çocuklarının geleceğini düşünen kadın onları okutup, iyi bir yere gelmeleri için çaba gösteriyor. 

Alaaddin Kara´nın ?Bir Mendil Kömür?ü (s.18-27), kömür madeni ocağındaki ölümlerin terazinin bir gözünde, diğerinde, ekmek kavgasının zorunluluğu olan bir öykü? Melet ırmağında kütük sürükleyen beş arkadaş olan Sülümülü Osman, Yavadulu Temel, Gebemeli Süleyman ve Mahmatlı Mahmut, bir arkadaşlarını suya kaptırdıktan sonra terk edilen bir yere gelip yerleşirler. Daha sonra orası da yıkılınca, kendilerine verilen evlere geçerler? Mahmatlı´nın çocuğu üşütüp hasta olur. Evde yakacak hiçbir şey kalmaz. Kömür bandındaki bir kömür parçasını dışarı iten daha sonra onu alıp evine götürmeye kalkan, yolda, beğenmediği evi Mahmatlı´ya verilen bekçi onbaşısının kuşkulu gözleminden rahatsız olup attığı kömürü alan arkadaşı Yavadulu Temel´le birlikte, tutulan bir rapor sonucu  kömür madeninden çıkarılınca işsiz kalan iki arkadaşın  umarsızlığını anlatılır öyküde.    

Buket Uzuner´in üst not göndermesiyle ?Dolma ve Helva? (s.28-35) adlı madenci öyküsüne giren Atiye Güner Tümüklü, Ürgüp´ten Soma´ya göçen Cemal ile Feride´nin öyküsüdür? Eşinin yaptığı her yemeği yiyen Cemal´i o gün madene uğurlarken, ne yemek yapmasını söylediğinde onun söylediği; ?Sağ kalır gelirsem dolma, gelmezsem helva.? olur. O sabahı sabah eder kadın bu söz üzerine. Sabah şafak sökmek üzereyken ise maden ocağı borusunun uzun uzun ötmesiyle korktuğu başına gelir: ??Bu bir ses değil sanki kafasına atılan iri bir taştı.? (s.33)

Ayten Özkan, ?Bekleyiş? (s.36-43) adlı öyküsünde, insanları madenci olmaya hazırlayan işsizlik, yoksulluk ile maden ocaklarının olumsuz koşulları gibi nedenler sıralanıyor. Geriye dönüşlerle iç içe geçen yaşanan anlarda, daha önce madendeki bir kazadan yaralı kurtulup, köyüne döndükten sonra madene yeniden dönen ama bu kez kazadan kurtulamayan astımlı Asım´ın yaşadıkları konu ediliyor? Asım´ın eşi ve çocuklarına yapılan parasal yardımlar ve ev alma vaadinden sonra, işverenin kaçak maden ocağını kapatmasıyla, yer altında kurtarılma umudunu taşıyan Asım için artık her şey bitmiştir.

Soma´ya akrostiş şiir yazan Bihter Bilir, ?Acı Ekmek? (s.44-487) adlı öyküsünde, babasını madene veren üniversite mezunu madenci Ömer´in arkadaşlarını madene vermenin tanıklığı yer alır? Gece vardiyasından dönen Ömer evde dinlenirken felaketi haber alır ve madene inerek, arkadaşlarını kurtarmaya çalışır.

Akrostiş şiire gelince?

Akrostiş´i veren ayırmalar çok anlamlılığa dikkat çekse de, şiirde böyle bir şey gözükmez? O zaman bu, her dizenin ilk harfinden sonra verilmek istenen ayırmalara gerek kalmadan sözcük direk verilebilirdi. Örneğin;?S/abahın ? anlamı tamam da, ?abahın? anlam olarak hiçbir değeri yoktur. Sonuçta bu amaçsız ayırmalar şiire de gölge düşürebilmektedir.  

S/abahın kapısından geçtim
O/nmaz yaralarla
M/avi bir düştü beklediğim
A/dımladım geceden günü

Duman, patlama ve göçük? Kömür madenindeki göçük altında kalan iki mühendisle işçilerin yaşam savaşının verildiği ?Göçük? (s.49-57) adlı öyküsünde Bilge Öngöre; İş sağlığı ve güvenliği uzmanı olan mühendisin güvenlik adına alınması gereken tedbirleri maden ocağı sahibine kabul ettiremediği görülüyor.

Çiğdem Özelsancak Ataşi ?Artık Yüzebiliyorum? (s.58-59) adlı öyküsünde, madencinin yazgısına değiniyor. Madencilerin bunalımlı günlerini, yok oluş duygusunu vermeye çalışıyor.

Deniz Susan, ?Bir Santim Daha? (s.60-64) adlı Soma öyküsünde, on bir yaşlarındaki çocukluk anılarındaki, madenci babasının sıkıntılı günlerinden, Ankara özlemlerini gidermeye kadar, dalıp gittiği günlere dalıyor? Elindeki makasla bir türlü başlayamayan öykü kahramanı, sonunda başlıyor ama yüreğini kırparak!..

Şimdi, herkes konuşur da Soma konuşmaz mı?..

O da söz istiyor yargıçtan!...

?Kara Emek? (s.65-69) adlı öyküsünde Emine Azboz, yer altına inen madencilerin bile bile ölüme gönderildiğinden yakınan Soma, kara elmas; yer altında kalan madencilerin son anlarını anlatırken, sonunda kendisini de suçlu bulur: ?Bu acıyla iflah olmam artık. Kesin cezamı. Kapatın beni!?(s.69)

?Cumartesi? (s.70-88) adlı öyküsü Erkan Şemin´in, aynı zamanda en uzun madenci öyküsü olsa gerek? Betimsel/imgesel vurguları görülüyor yazarın; öykünün sonuna doğru parçalar birleşiyor? ?zamanın adaleti?, ?acemi bir ev sahibi gibi elini, ayağın birbirine dolayıvermesi? gibi imgesel görselliklerle perçinlenen öykü; ?Sular kesildiğinden bu aya, ne zaman köy yolunda büyük bir araç belirse, taze bir gülümsemeyi kendine yoldaş etmiş bir umut zerresi gözlere yerleşiveriyordu?? (s. 70) satırlarıyla başlıyor? Anlatıcı, maden mühendisi olmak isteyen, babası madenci bir çocuktur. Hakkâri´den köye gelen Şeyhmus ise onun madenci arkadaşı. Bir gün köye yaşlı bir kadın ve elinde fotoğraf taşıyan Baran isimli çocukla gelir Şeyhmus. Baran, her Cumartesi izinli olmak şartıyla madende çalışmaya başlar. Her Cumartesi köyden ayrılıp, sabaha karşı gelirler. Onların böyle, çocuğun elinde babası sanılan bir çerçeveli fotoğraf taşıyarak her cumartesi köyden ayrılıp, sabaha karşı köye geri dönmeleri, köyde haklarında olumsuz bir biçimde gelişen dedikoduya neden olur.  Madende işlerin yoğunluğundan izinler kalkmasına rağmen işe gelmedikleri için de tepki gördüklerinde,  Şeyhmus, Baran´la birlikte işten ayrıldığı o gün madende facia meydana gelir. Yıllar süren mahkeme için İstanbul´a mahkemeye giderler?

??Herkes, çantasından büyük fotoğrafları çıkardı. Fotoğraflar ölüme karşı direnişin ya da bir çeşit meydan okumanın bizler için bir aracı hâline gelmişti?? Babasının çevreli fotoğrafını elinde taşıyan çocuk, mahkemeye yakın bir alanda Şeyhmus´la Baran´ı yine ellerindeki fotoğraflarla görünce içerik hakkındaki parçalar birleşir ve bütünlük kazanır? Bunlar Cumartesi Anneleri´dir. 

Esma Aras´ın ?Sorma? (s.89-91) adlı öyküsü yer altında kalan bir madencinin iç konuşmalarına yer veren durağan bir madenci öyküsü. 

Ferhan Topçu, ?Kader Ana? (s.92-105) adlı öyküsünde, babasını, kocasını ve oğlunu maden ocağındaki kazalarda kaybeden seksenlik Kader´den söz eder?  Çalışmaması için söz dinletemediği torunu Reşit´in çalıştığı madeni basan Kader Ana; bir dönem köylerinde görev yapan, daha sonra öğretmenlikten avukatlığa geçen Reşit ve gazetecilerle geldiklerinde zorla ikna edilerek, eyleminden vazgeçer.  Olay ise jandarmaya bildirilmez; çünkü ölümcüllük sarmalında tezatlardan ekmek kavgası sonucu çıkar: ?Ocaklar kapansın de, o an dayak yersin işçilerden. Ekmek parası ölümün de önün de.? (s.105)

?Civan Ahmet? (s.106-108) adlı öyküsünde Hasibe Ayten, maden ocağında grizu patlamasını yaşayan maden işçisi, eşi ve çocuğunun iç konuşmalarıyla kurulan kısa bir madenci öyküsü olarak öykü antolojisindeki yerini alır.   

?Okumuş!? (s.109-115) adlı öyküsünde Hatice Günday Şahman´ın, Gülten´in babası olan maden çavuşu konuşur: ?Bozguncu bu herif! Anarşik! Okumuş ama huncacık akıl yok. Dutturmuş çalışma goşulları, işçi sağlığı, sendika hakları. Ha babam haybeye bandırdıyıp durur bilmiş bilmiş. Patron gapının önüne goycek gılağından duttuğu gibi,? (s.110) maden ocağının muhasebesinde çalışan Gülten ise Ahmet´le gizli bir aşk yaşamaktadırlar.  Daha sonra Ahmet, memleketten gelen annesiyle Gülten´i istese de babası vermez. Bir süre sonra ise madendeki iş kazasında Ahmet yaşamını yitirir. Bir işçiyi kurtarmak uğruna yaşamını kaybeder.  Gülten, aylar sonra, ondan olan çocuğuyla mezarının başındadır. Mezarından aldığı bir avuç toprağı mendile sararak, bebeğin kundağına koyduktan sonra, maden ocağı olmayan uzak yerlere gitmek üzere ayrılır ordan.

Hürriyet Demirhan, ?Yedi? (s.116-121) adlı öyküsünde doğayla özümsettiği mistik duygularını bilimsel ve mitolojik değinilerle masallaştırırken, ölümcül anlarını yaşayan madencileri tarihsel vurgularla Bayat, Aşkale, Kilimli, Ermenek, Mustafakemalpaşa, Gelik, Yeni Çeltek, Armutçuk, Kozlu ve Soma gibi maden felaketlerinde dolaştırır?

-Nahal ölümse bildiğin, kafamı şişirir durursun, de get hadi öteye, sus azıcık.

-Annatırım şincik ölümü, derler ya her nefs ölümü tadacak diye, tatma mına koyum bizimki gibi ölümü, yaşa daha iyi. (s.120)

Hüsniye Şimşek,?Babamın Rengi?(s.122-123) adlı anlatısında, öykü kesitindeki bir madencinin yaşamından anlık görsellikler sergilemeye çalışıyor. 

İlkay Tuna,?Yıldızlı Battaniye? (s.124-127) adlı öyküde yine Soma´dan sesleneler safında yer alıyor? Konar göçerlikten madenciliğe geçen eşini yitirdiği sıcak ve acılı anların yaşanmışlığından kesitler veren öyküde maden ocağı başındaki ölümcül bekleyişte, yıldızlı battaniyeye sarılan Ahmet´e ağlar durur.

Diğer yazarlar gibi duyarlılığını sürdürerek yazan İnci Gürbüzatik de ?Buram Buram? (s.128-132) adlı madenci öyküsünde, Soma´daki felaket anına anlam katmaya çalışıyor.  Aslında, ??Yıllar süren an´lar?? gibi soyut bir zaman imgesi taşıyan tümcesiyle tanımını yapıp, acı olayı pek güzel vurgularken de, Başka bir söze gerek var mı bilmem!  Gürbüzatik, kömürün, al gülüm/ver gülüm hesabıyla araç olarak nasıl kullanıldığının da altını çiziyor. Burdaki söylem de insana hiç yabancı gelmiyor? Sonuçta, acı acı gülümseyen madenci yakınları görüyor gibi oluyor insan. Ve ilginç bir ?Soma Kavunu? benzetmesi kara kara düşündürüyor?  Dedim ya, acı acı da gülüyor ölü yatırımına insan. Ama onlar ölmeyecek olanlardır! Öyküler de birer çığlıktır?

?Acz? (s.133-134) adlı öyküsünde Nalan Arman; ?Çöl Kraliçesi? adlı kitabı okuyan öykü kahramanı kızın, karşı komşusunun madenci olan eşi maden kazasında yaşamını yitirdikten sonra, köklerinin, son su damlasına tutunan çöl çiçekleriyle kendini özdeşleştirmesinden söz ediyor.

Nermin Sarıkaya´nın ?Kara? (s.139-142) adlı öyküsünde, tüm kömür madencilerinin duygu ve düşüncelerini yansıtırcasına kara düşler içerisinde umarsızca dolaşıyor madene giderken.

?Dejavu Çocuk-Oyun, Düş-Ölüm? (s.143-148) adlı öyküsü Nezihe Altuğ´un, yer yer öyküyle, deneme arasında duygu ve düşünceleri gidip geliyor.

Oya Uslu´nun ?Ne İdiği Belirsiz? (s.149-161) adlı bol diyaloglu öyküsünde, yaşanan maden ocağı kazasının tanıklarından bir işçinin kahvede olayı nakledişi yer alıyor.

Önce Lale Sönmez´in ?Sedye? (s.162-164) adlı öyküsü de, maden kazası anını görselleştirmeye çalışan yazarlardan biri olarak sıralamaya giriyor.

Ruhi Türkyılmaz, ?Ölüler Fuarı? (s.165-171) adlı öyküsünde zaman tünelinin bağnaz, bilimsel, savaşçıl, sanatsal tarihi olaylar ve kişilikleri yaşadığı ortamların sıcaklığıyla görme olanağı bulunmaktadır. Sokrates´in:?Aymazlara, ?Tek bir Tanrı var.? Demiştim; beni zehirleyip yerin dibine soktular. Fuara gelince gördüm ki bilgilerimi zimmetine geçirenler dünyayı aralarında paylaşmışlar, tümüne tazminat davası açtım.? (s.168) sözünü söylediği fuarda; Copernicus, Leonardo Da Vinci, Mona Lisa, Marie Antonotti, Napolyon, Rus Çariçe Katerina, İndira Gandhi,  Julius Caesar,  Brutus, Confucius, Sokrates, Hallac´ı Mansur, William Shekespeare, Cervantes, Don Quijote, Ramses, Yuri Gagarin ve Hayyam gibi tarihi kişiliklere istenen, eleştirel konumda aktivite ve konuşma sağlanırken;  ?Ölüler Fuarı?nda Soma´nın da yeri belirlenir? ??toplu kıyım yapanlar fuara sığmayacak kadar çoktular. Burası Soma´da bir yer altı deniziydi, faili meçhul değildi bu olayın?? (s.170)  

?Ölüm Karası? (s.172-175) adlı öyküsünde Salih Korkmaz, zeytin ağaçlarının kesilip, yerine maden açılmasını, insanların ekmek parası uğruna nasıl politize olduğunu,  kömüre tutsaklığını, gerçekçi, mizahi ve eleştirel bir gözlemle veriyor.

Salih Öztürk, ?Büyüyen Bekleme? (s176-177) adlı öyküsünde Soma felaketinin Kırkağaç´taki mahkemesine katıldığı anlara değiniyor.

Selma Özhan ise ?Yargıç Sevim? (s.178-189) adlı öyküsünde maden davasına bakan Yargıç Sevim´in hastaneden çıkıp dosyalarına gömülmesini anlatıyor? Maden kazaları duyarlı yargıcın rüyalarına girer. Kabus görürcesine anlar yaşatan olayların merkezindeki Yargıç Sevim´in yaşadığı duygusal travmadan rahatsızlandığı görülür. Kitabın sonunda verilen dip notta, öykünün gerçek bir olaydan esinlendiği belirtilmiş.

Serap Gökalp, ?Sisin İzi? (s.190-199) öyküsünde,  maden kazalarının geride direnişe çağrılı kadınlar bıraktığı gerçeğinin ışığında madenci yakını olmanın duygusal travmasını irdeler. Madenci eşlerinin yaşam yükünü devretmek zorunda kaldığı kadınların umarsızlığını gözler önüne seren öyküdeki kadın kahraman Belkıs´ta bunlardan biri. Belkıs, kabullenemediği yitiklerin ardında sonu gelmeyen düşlere, hayallere, karabasanlara bata çıka yaşamın umutsuzluğunda arayışını umarsızca sürdürenlerdendir.

?Üç Yüz Bir Soma Fidanı? (s.200-204) adlı öyküde, felaketin yaşam boyutunun altını gerçekçi bir biçimde çizen Sevgi Ünal; Soma şehitlerinin anısına üç yüz bir fidan dikerken, fidan için eşilen çukurla maden ocağı çukurunu özdeştiriyor. Böyle olunca da, onların yok oluş öyküsünün içinde bulurken kendisini, adeta duygusal bir travma yaşıyor.

?Bugün Şenlik Var? (s.205-208) adlı öyküde Vicdan Efe; bir maden işçisi, diğeri maden mühendisi olan iki kardeşin çocuklarının babalarının konumları üzerine tartışmaları yer alıyor.

?Kızının dul kalmasına razı babalar, demek ki ölü koca, işsiz kocadan iyi?? vurgulamasının verdiği gerçekçi mesajı taşıyan Yayla Boztaş´ın, ?Güzel mi Öldüler? (s.209-217) adlı öyküsündeki Gülcan Gelin de maden kazasının düşünü gören kadınlardan biri.

Zekeriya Yavuz, ?Madenin Laneti? (s.218-229) adlı öyküde, maden felaketlerine rağmen, ocağın önünde soluğu alan madenci tipler görülüyor?  Dedesi Köse Sabri, babası Hazım gibi madende can veren Fahri de kaçınılmaz sonun kurbanı olan madencilerden.

?İzmir Seyahati?nde (s.230-234) adlı öyküsünde Zeynep Öş; Somalı bir çocuğun günlüğünden yansıyan şeyler var.

Güneşli bir günde
Masmavi göreceğiz Karadeniz´i
Balkaya´dan Kapuz´a kadar
Karış karış biliriz bu şehri;
EKİ´ninçiçekli bahçeleri,
Rıhtıma kömür taşıyan vagonlarıyla
Paydos saatlerinde yollara dökülen.
Soluk benizli insanlarıyla.
Yüz karası değil kömür parası
Böyle kazanılır ekmek davası. (237) 

Orhan Veli

Son öykünün yazarı, dizi yazıyla Soma´nın 5. yıldönümünde bir anma gerçekleştirmemize neden olan Adanalı bir yazar arkadaşımız? Ulusal düzeydeki bir dizi yayınla ileri yaş çocuk kitaplarını çocuk edebiyatına kazandıran Zeynep Ezmen´e bu katkısından dolayı teşekkür ederim. Kitaba döndüğümüzde, Metin Altıok´un maden ocağı izleniminden yansıyan üst notla öyküsüne giren; Orhan Veli´nin şiiriyle değinip, Cahit Sıtkı´nın: ?İnsanoğlu dünyanın en zengin madenidir? dizeleriyle duyarlılığının çizdiği öykü yolunda ilerleyen Ezmen; ?Toprağın Var, Cengin Var? (s.235-240) adlı öyküsünde, madenci Korkmaz´ın geride kalan eşinin hüzünlü yaşamına şiirsel pencereler açar. ?sevgilim gel/yol işçisi olalım/geriye doğru değil/derine doğru kazalım? (s.238) dizelerinin yanı sıra; :?Yağ kandilleri elimde ocak içindeyim/kömür karası ellerin/içeri düşmüşlüğüm?(s.240). dizeleriyle öykünün şair kahramanı duyarlılığını metinler arasılık yöntemiyle, çoğulcu bir sesle sonlandıran  Zeynep Ezmen; Fazıl Hüsnü Dağlarca´nın, ?1965 yılında Zonguldak´ta adaletsiz prim ve ücret sistemine karşı ayaklandıktan sonra isimleri ?faili meçhuller´ listesine eklenen Satılmış Tepe ve Mehmet Çavdar´ın anısına yazılmıştır.? (birgaripşiir.tumbir.com) Notu düşülen ?Zonguldak Ağıdı? adlı şiire de yer vermiş yazısında. 

ZONGULDAK AĞIDI

Bir kömür, bir uzak, bir kara, bir derin
Ellerin, yeraltında yitmiş kocaman ellerin.
Yıllarca çalışırsın, gündeliğin on lira,
Açsın, susar kuyular bağıra bağıra
Ko yamyassı ayakların balçık toprağa girsin.
Kim yürürse öldürürler bilirsin.
Zonguldak ölü iki gecede gecede diri bir,
Zonguldak bir Türkiye, bir aç Türkiye değil midir? 
Tanrı yeryüzünündür, bir pay düşmez sana,
Sen yeraltındasın, Tanrısızsın, anlasana. (s.239)

Fazıl Hüsnü Dağlarca

YAZARLAR

  • Perşembe 31.6 ° / 17.1 ° Güneşli
  • Cuma 24.9 ° / 15.2 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • BIST 100

    9629,68%0,85
  • DOLAR

    32,53% 0,26
  • EURO

    34,66% 0,36
  • GRAM ALTIN

    2499,23% 0,53
  • Ç. ALTIN

    4196,44% 1,04