Can UĞURATEŞ-Sırası Geldikçe


FIRAT DOĞUSU VE İDLİP


Fırat doğusunda, dördü havadan, biri karadan olmak üzere toplamda beş ortak devriye yapıldı ve sonuç: Halen, Türkiye’nin istemleri doğrultusunda bir gelişme yok. Devriye görevleri, prosedürüne uygun, önceden planlanarak, harita üzerinde işaretlenmiş bir güzergâh üzerinde yapılır. Müşterek Ortak Harekât Merkezince planlanmış olan devriye güzergâhlarını, doğal olarak, müşterek harekât icra eden iki tarafın da bilmesi gerekir. Ancak, bu taraflardan birinin halen bölgede vekâlet savaşçısı gibi kullandığı ve hatta doğrudan destek verdiği YPG/PYD tarafından da güzergâh ve devriye zamanı bilindiğinde, yapılan devriyenin maksadı boşa düşer. Yani kontrol edilmesi hedeflenenler, kontrol güzergâhını bildiklerinde, tepkiden uzak davranışlara yönlenirler. Bu durumda, havadan yapılan keşif ve gözetlemede, her ne kadar görüş açısı daha geniş olsa da devriye maksatlı uçuş yapan helikopterler, oldukça düz bir karakterde olan bölge arazisinde, çok uzak mesafelerden görülecek ve alınan tedbir pekiştirilecektir. Aynı zamanda, karadan yapılan devriye faaliyetinde de güzergâh dışında tertiplenmek veya zamanı bilindiğinden, yerinde etkin örtü ve gizleme yapmak, kesinlikle devriye görevinin hedefini boşa düşürür. 
Bölgede fiilen bulunulmayıp, devriyeler halinde giriş çıkış yapıldığında, ortaya önemli bir tehdit çıkar. Şimdilik ABD askeri ile birlikte yapılan devriye görevlerinin, sadece TSK tarafından yapıldığı durumlarda, güzergâhlar üzerinde tertiplenen grupların pusu faaliyetleriyle karşılaşmak muhtemeldir. Üstelik pusu icra eden örgüt, kuvvetle muhtemel ya yeni isimle ortaya çıkan bir yapı ya da Türkiye’nin önüne atılmak istenen, bölgesel bir yapı olacaktır. Bu yapı, yaptığı eylemin farkında bile olmayabilir. YPG/PYD ile ABD, bu eylemi derhal kınayarak, kendilerini aklayıp, Türkiye’nin, diğer bölgesel unsurlar tarafından da istenmediği algısını oluşturmaya çalışacaktır. Böyle bir eylem, dengelerde etkinliğiyle, Rusya ve kontrolündeki Suriye rejimi veya İran tarafından da koordine edilebilir. 
Cumhurbaşkanı, defaten yaptığı açıklamalarla, bu durumun Türkiye tarafından görüldüğünü ve sadece yapılan devriye görevleri ile çözüme ulaşılamayacağını, bunun, YPG/PYD’yi koruma maksatlı bir faaliyete dönüştüğünü dile getirdi.  Hemen her açıklamasında, gerektiğinde, Türkiye’nin, çekinmeksizin tek taraflı müdahalesini dile getirirken, ABD’ye, eylül sonuna kadar çözüm için süre de verdi.
Türkiye, bölgesel müdahalelerde başarılı olduğunu, yaptığı operasyonlarla ispatladı. Ancak, bu defa yapılması planlanan harekâtın cephe genişliği ile bölgeye müdahil ülkelerin hedefleri, bölgede bulunan üsleri ve üstün hava sahası kontrolleri önem kazanıyor. O halde her ne kadar harekât planları hazır olsa da çözümün masada ortaya konulması önemli. Bölgeye müdahalede, Suriye rejiminin açıklamaları da önem kazanıyor ki Suriye rejimi, daha ilk devriye görevlerinin ardından, bu yapılanın, egemenlik haklarını ihlal olduğunu açıkladı.
Görünen o ki Türkiye ve ABD bölgede araç dolaştırarak bayrak gösterirken, bu faaliyetin sahaya yansımasında, halen önemli bir caydırıcılık yok.
Bu arada, Türkiye’nin önünde, Rusya ve Suriye rejimi tarafından özellikle planlandığı izlenimi veren, bir İdlip sorunu var. Suriye rejim kuvvetlerinin tüm ikazlara rağmen cebren ilerlemesi karşısında, sınır ötesinde oluşan ve devam eden kaotik ortamda, Türkiye’ye gelmek üzere bekleyen büyük bir halk kitlesi var. Beklenen göç hareketi, dört milyon gibi büyük bir sayıyla dikkat çekiyor. Bu büyük topluluğun, Türkiye için önemli bir tehdit olduğu da dikkat edilmesi gereken bir realite. Çünkü bu büyük topluluğun önemli bir kısmı, Suriye içlerinden İdlip’e sürülmüş muhalif savaşçılar ve ailelerinden oluşuyor. Bu kişilerin silahlı eğitimleri var.  Bunların tamamı silah kullanmayı bilirken, bir kısmı pusu, patlayıcılar, suikast gibi eylemlerde uzmanlaşmış durumda ve neredeyse tamamı, meskûn mahal muharebesi konusunda tecrübeli. Bu da şu anlama geliyor. İdlip bölgesinden Türkiye’ye muhtemel bir göç dalgasıyla birlikte, Türkiye sınırları içine, güç odakları ve istihbarat örgütleri tarafından, istedikleri yer ve zamanda, her an Türkiye’ye karşı kullanılabilecek ve Türkiye’yi ateş çemberine dönüştürebilecek, yeterli eğitime ve tecrübeye sahip, kripto şahısların girmesi kuvvetle muhtemel. Üstelik bu kişiler, halen, bölgede masum halk konumunda ve kendini perdeliyor durumda.
Bu gerçeği, Türkiye Devletinin görmüyor olması mümkün değil. Kuvvetle muhtemel, Devletin tüm istihbarat ve emniyet birimleri bu konu üzerinde yoğunlaşmıştır. Ancak, bu güne kadar yapılan terör eylemleri ve dağlarda etkisiz hale getirilen teröristlerin nitelikleri incelendiğinde, oldukça küçük yaşlardaki bireylerin ve kadınların, terör eylemlerinde etkin olarak kullanılabildiği görülüyor. Yani, göçle gelecek aile yapılarının da çok masum olmayabileceği gerçeğiyle yüzleşmek ve tedbir almak gerekiyor. O halde Türkiye, İdlip üzerinden beklenen muhtemel göç hareketini, mutlaka sınırları ötesinde karşılamak zorunda. Bu durumda, iskân, iaşe ve İstihbarata karşı korunma açısından, Fırat ötesinde oluşturulacak güvenli bölgenin önemi, bir kez daha ortaya çıkıyor.
Ancak Türkiye’nin haklı güvenli bölge söylemi, ABD tarafından, tampon bölge kavramıyla perdelenmek isteniyor ki arada çok büyük fark var. Bu da şu anlama geliyor: ABD, bölgeyi kesinlikle Türkiye kontrolüne bırakmak istemiyor. Fırat’ın doğusu için bir çözüm bulunacak mı? Tabi ki bulunacak ama sonuçlarının, Türkiye’nin istemlerine katkısı da ayrıca tartışılır.

YAZARLAR

  • Salı 31.1 ° / 13.6 ° Güneşli
  • Çarşamba 35.2 ° / 19.1 ° Güneşli
  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • BIST 100

    9645,02%-0,50
  • DOLAR

    32,56% 0,14
  • EURO

    34,81% 0,49
  • GRAM ALTIN

    2417,74% -0,61
  • Ç. ALTIN

    4073,33% 0,00