Can UĞURATEŞ-Sırası Geldikçe


EĞİTİMDE BOZULAN DENGE

Bir eğitim/öğretim döneminin daha sonuna yaklaşılırken, cumhuriyet tarihinde tabiat kaynaklı, zorunlu bir ilk gerçekleşerek, eğitim kurumlarının tamamı, ikinci yarıyılda, öğrencilerine ancak ve imkânları nispetinde uzaktan eğitim vermek zorunda kaldı.


Pandeminin etkisinde geçen ikinci yarıyılda, tüm okullar, salgının etkin yayılımının önlenebilmesi maksadıyla, Milli Eğitim Bakanlığı kararıyla, yerleşkelerine öğrenci kabul etmedi. Bu durum, pandeminin belirsizliğinde doğru bir karardı ve yaklaşık on sekiz milyon öğrenci ile bir milyon öğretmenin birbirleriyle teması engellenerek, toplum yapısı dikkate alındığında esasen yaklaşık bir tahminle, 19 milyon x 4 = 76 milyon kişinin, en azından kapalı okul ortamı üzerinden teması kısıtlanarak, salgınla mücadelede önemli bir avantaj sağlandı. Ancak, bu avantajın önemli olarak değerlendirilebilecek bir de olumsuz getirisi oldu. Bu olumsuz getiriyle, Türkiye eğitim sisteminde zaten ideal seviyede olmayan, eğitimde fırsat eşitliğine, önemli oranda sekte vurulmuş oldu.

Pandeminin baskısında bu gelişmenin yaşanması, esasen alınabilecek rasyonel tedbirlerle en az seviyeye indirilebilirdi ancak iyi niyetli çabalara rağmen, öncelikle alt yapı yetersizliği ve halkın gelir seviyesinde var olan ve düzeltilemeyen önemli boyutlarda dengesizlik, bu şartlar altında kullanılması gereken teknolojik imkânların yetersizliğinde, halka erişimde, eğitimde fırsat eşitliğini olumsuz yönde ağırlıklı olarak bozdu. Milli Eğitim Bakanının tüm olumlu gayretlerine rağmen, ülkede halen ve ağırlıklı olarak, özellikle kırsalda, çocuklar sadece ve erişebildikleri oranda, TRT yayınlarıyla sınırlanmış oldu.

Bu süreçte, sorumluluğunun bilincinde olan eğitim kurumları, kendi gayretleriyle internet üzerinden sistemlerle eğitimlerine devam etmeye çalışırken, ortaya çarpıcı bir gerçek çıktı. Bu gün çocuklardan gençlere, yetişkinlere ulaşan geniş bir açıda, hemen her bireyin elinde bir akıllı telefon olmasının, ülkenin teknolojiyle iç içe yaşamasının değil, aksine, kapitalist sermayenin etkisinde, kazanıma yönelik bir teknolojik çöplük olmaya başladığının göstergesi olduğu, bir kez daha oldukça sert bir yüzleşmeyle anlaşıldı.

Milli Eğitim Bakanının ve sorumlu eğitimciler ile sorumluluğunun bilincinde olan eğitim kurumlarının tüm çabalarına ve iletişim firmalarının internet erişiminde sağladıkları kolaylıklara rağmen, evinde bir bilgisayar sistemi olmayan ailelerin çocukları, akıllı telefonların bu konudaki yetersizliğinde, sadece televizyon üzerinden verilen eğitimle sınırlanmış oldu. Belirli bir yaşın üzerinde olanlar çok iyi bilirler ki seksenli yılların ilk yarısında, TRT’nin en etkin ve yayıncılıkta öncü yıllarında bu denendi ve ne denli başarısız bir uygulama olduğu öğrencilerce tecrübe edildi. Televizyon üzerinden verilen eğitimde, konunun anlaşılırlığı tartışılmaksızın ve her dinleyen/izleyen anlamış kabul edilerek, planlı, belirli bir hızda anlatım esastır. Anlatım süreci ve sonrasında, hedef kitleden soru kabulü teknolojik olarak mümkünse de zamansal açıdan mümkün değildir. Yani, öğretmen konumundaki şahıs belirlenen konuyu anlatır ve zorunlu anlaşılmış kabulüyle, bir sonraki konuya geçer. Üstelik sayısal derslerin anlatımında bu sorun derinleşir. Problem çözümlerinin anlaşılması başlı başına bir sorundur ve genel olarak öğrencinin alt yapısı güçlü değilse, konu anlaşılmaz. Bir gerçek daha vardır ki anlaşılamayacağı tecrübe edilen bir ders, zorunluluk ortadan kalktığı anda kesinlikle takip edilmez. Bu açıdan bakıldığında, teknolojik yeterliliğe sahip okulların, teknolojik imkânlara ve yeterli bir eğitim alt yapısına sahip olan öğrencileri, bu süreçte kesinlikle diğerlerinin önüne geçti. Yani eğitimde fırsat eşitliği halen idealden uzak ve eğitim sistemi bir yarış kulvarı haline getirilmişken, gelir seviyesinin düşük olduğu varoşlarda ve kırsalda yaşayan ailelerin çocukları, bu pandemi sürecinde kesinlikle yarış dışına itilmiş oldu.

Bu süreçte ortaya çıkan bir realite daha var. Müfredat gereği okullarda verilmesi gereken derslerin birçoğunun, öğrenciyi yükseköğrenime ve mesleğe hazırlamaktan uzak olmasının gereksizliğiyle, teknolojik erişimde tercih edilmediği ve temel derslere ağırlık verildiği görüldü. Bu şu anlama geliyor: Müfredat gereksiz fazla yoğun ve ders saatlerinin fazlalığında, çocuklar, dinlenmesi, eğlenmesi, yani ders dışı faaliyetlerine ayırması gereken saatlerde, gereksizce ve zorunlu olarak okullarda tutuluyor. Bu durumda da müfredata dâhil edilen ders çeşitliliği azaltılarak, çocukların, zihinlerini bilimsel temelli, yükseköğrenime ve mesleğe yönelik derslere, ayrıca sağlıklı bir nesil için de kendilerine zaman ayırmalarını sağlamanın, mümkün olduğu sonucu ortaya çıkıyor.

Bu durumda, ortaya çıkan önemli bir sonuç daha var. Tabiat, pandemi günlerinin zorunlu gereklilikleriyle, toplumsal yaşam sürecinde, yaşam standartlarına hemen her açıdan aşırılıklardan ve israftan uzak bir öğreticilikle yön vererek, insanın, insanca ve yeterli, gerekli seviyede yaşamını düzenlemesi gerektiğini öğretmeye devam ediyor.

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9716,77%-0,05
  • DOLAR

    32,47% -0,17
  • EURO

    34,91% 0,40
  • GRAM ALTIN

    2434,93% 0,50
  • Ç. ALTIN

    3991,84% -0,04