Prof. Dr. Özer OZANKAYA


DÜNYA ÇEVRE GÜNÜNDE DE YÜZÜMÜZÜ AĞARTAN, YOLUMUZA IŞIK TUTAN YİNE ATATÜRK!

Uluslar, üzerinde yaşadıkları toprağın birinci derecede sahibi olmakla birlikte, aynı zamanda orada bütün insanlık adına vekil olarak bulunmaktadırlar. Orayı çağın gereklerine göre bayındır kılmak yeteneğinden yoksun ulusların, şu çağda bağımsız yaşama hakkı olamaz.!"


1917 yılındayız.

Yıldırım Orduları Grup Komutanı Mustafa Kemal Paşa, Albay İsmet (İnönü) ile at sırtında Diyarbakır çöllerindedir.

Uçsuz bucaksız çöl gibi ovada hiç ağaç görülmemektedir.

Mustafa Kemal Paşa İsmet Bey'e "İsmet, çabuk bana yeni bir din bul!" der.

Albay İsmet, komutanının ne demek istediğini anlamıştır.

"Evet Paşam", der; "bir din ki, tapınması ağaç dikmek olsun!"

İslam dininin ağaç dikmeyi en değerli tapınma sayan özü ile yüzlerce yıldır sözde din adına devleti yönettiğini öne süren baskıcıların ülkeyi çölleştirmelerinin çelişkisini vurgulamaktadırlar.

Bugün de Atatürk'e, daha doğrusu çağdaş ulus, devlet ve toplum olmamızın gereklerine düşmanlık güden elele vermiş yerli ve yabancı baskıcılığın, hem de Cumhuriyet öncesi baskı dönemlerindeki gibi İslam dinini çarpıtmayı sürdürerek bunu yapanların, gerçek sanayileşmeyi terkettirip başta İstanbul olmak üzere güzel yurdumuzun her yanını beton yığınına çevirmesinin; yaylalarımızı, ormanlarımızı taş ocaklarıyla delik deşik etmesinin; çoğu yılda 15 -45 gün kullanılan yüzbinlerce "yazlık" evler için milyonlarca dönüm tarım topraklarını, meyve bahçelerini, ormanlık alanları yok etmesinin ... Cumhuriyetimizin yüksek bir çevre bilinci üzerine dayalı insan, toplum ve devlet anlayışıyla ne acı ve korkunç boyutlarda çelişki oluşturduğunu görmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz.

Oysa Mustafa Kemal, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni açmak üzere geldiği Ankara'da, ilk iş olarak önde gelen Ankaralılara verdiği konferansta, çok açık sözlü bir yurt tanımı yaparak, bugün de hayranlık duyulacak bir "çevre bilinci" sergilemiş ve yurt denilen yerin çıplak dağlar, kıraç ovalardan oluşmadığını, özgür ve bağımsız bir ulus olarak yaşayabilmenin, ancak köklü bir çevre bilincine dayalı "yurt sevgisi" ile olanaklı olduğunu şöyle açıklamıştı:

"Düşmanlarımızın yurdumuzu işgal ederken ulusumuza karşı yaptığı suçlamalardan birisi, sözde biz Türklerin bağ biçiminde bulup girdiğimiz yeri iki günde dağa çevirdiğimiz suçlamasıdır.

Bununla bize yeteneksizlik suçlamasında bulunmaktadırlar.

Doğru olsa, gerçekten yeteneksizlik de bağımsız bir ulus olarak yaşama hakkını elimizden alır.

Çünkü, uluslar, üzerinde yaşadıkları toprağın birinci derecede sahibi olmakla birlikte, aynı zamanda orada bütün insanlık adına vekil olarak bulunmaktadırlar. Orayı çağın gereklerine göre bayındır kılmak yeteneğinden yoksun ulusların, şu çağda bağımsız yaşama hakkı olamaz.!"

 Mustafa Kemal, tarihin, bu suçlamanın kara-çalmadan başka birşey olmadığını gösterdiğini belirtirken şunları ekler:

"Bununla birlikte, yurdumuzu bölünmekten, ulusumuzu tutsaklıktan kurtardıktan sonra da pek büyük bir yurt ve ulus ödevimiz vardır: iç düzenimizi iyileştirerek uygar uluslar arasında etkin bir öge olabileceğimizi eylemli olarak kanıtlamamız gerekir. Bu amaçta başarılı olmak için siyasal etkinlikten çok toplumsal etkinliğe gerek vardır.

Ulusal örgütümüzde işe köyden, mahalleden, yani bireyden başlıyoruz. Bireyler düşünür olmadıkça, yığınları herkes, iyi ya da kötü, istediği yöne götürebilir... Her birey geleceği ile ilgilenmek zorundadır."

Bu çağdaş yurt anlayışyla, Anakara'yı, kent bilim ve sanatının en son verilerine dayalı bir başkent yapmak için, uluslararası bir yarışmayı kazanan Jansen Planına göre düzenleterek bu planı kendisi yaşadığı sürece hiçbir ödün verdirmeksizin uygulatması;

Ankara çevresinde en verimsiz, bataklık sayılan onbinlerce dönüm toprağı kişisel parasıyla satın alıp, ulusuna, çağın en ileri yöntem ve teknolojisiyle çok yönlü tarım yapılan ve Ankaralılara da dinlenme-eğlenme olanağı veren Orman Çiftliği olarak bırakması (ulusa bırakılmış bu Atatürk armağanını, bırakın çevre bilincini, hukukun temel ilkelerini bile çiğneyerek kaçak yapılara açan siyasetçileri kınıyoruz!);

Yalova'daki evine dayanan çınar ağacını korumak için evi temellerinden kızaklara aldırıp çınardan uzaklaştırması,

Ulusal sanayileşme atılımlarında yurdun her bölgesinde kurulan fabrikaların aynı zamanda "çevre koruma ve geliştirme" açısından görkemli birer örnek oluşturacak bilinçle planlanıp yapılması ... (Adnan Menderes ise örneğin Çorum çimento fabrikasını, uzmanların uyarısını dinlemeyerek, "Herkesin görmesi" gerekçesiyle kentin tam içine yaptırmıştı!...)

1920'de Ankaralılara sözünü etmiş olduğu "yurt" bilincinin sonucu olan "çevreci yaklaşım"ın ürünleridir.

Atatürk, 1933'te Onuncu Yıl kutlamalarında ulusuna seslenirken, "Yüzüm ak, anlım açık! dercesine, şunları da söylüyordu:

"Büyük Türk ulusu! 15 yıldanberi (sorumluluğunu 1919'dan başlatıyor!) başarı sözü veren çok açıklamalarımı işittin. Mutluyum ki, bu sözlerimin hiçbirinde, ulusumun hakkımdaki güvenini sarsacak bir yanılgıya uğramadım."

Bu, bütün ulusun, bütün dünyanın önünde bir hesap vermedir!

Onyıllardanberi Türk ulusunun yönetiminde sorumluluk taşımakta olanlar, Atatürk'ün yaptığı gibi, ulusun karşısına çıkıp bunu söyleyebiliyorlar mı?

(Bknz.: Özer Ozankaya, Cumhuriyet Çınarı - Mustafa Kemal'i "Atatürk" Yapan Uygarlık Tasarımı, CEM Yay.)

..

YAZARLAR

  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • Pazar 25.4 ° / 14.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 25.6 ° / 13 ° Güneşli
  • BIST 100

    9693,46%1,77
  • DOLAR

    32,58% 0,35
  • EURO

    34,75% 0,10
  • GRAM ALTIN

    2507,64% 0,95
  • Ç. ALTIN

    4181,01% 0,22