Ortadoğu coğrafyasında güç dengelerinin yer bulma ve üstünlük mücadelesi hız kesmeksizin devam ederken, ABD, Türkiye´nin S-400 füzeleri alımını engelleyerek, askeri teknolojide kendine bağımlılığının devamını sağlamada ısrarcı politikalarını sürdürüyor. Rusya ve Türkiye´nin bu konudaki açıklamaları, projenin kararlılıkla devamlılığını ortaya koyarken, satır aralarında geçen açıklamalardan, özellikle İdlip üzerinden önemli bir mesaj trafiği olduğu anlaşılıyor. Türkiye, orada bulunan kontrol noktalarıyla önemli bir stratejik avantaj yakalamışken, Suriye rejim kuvvetlerinin, artan bölgesel müdahale trafiğinde önemli bir rol üstlendiği de dikkate alındığında, Türkiye´nin konumunun riskleri ortaya çıkıyor.
Ülkelerin eylemsel mesaj trafiğinin devamlılığında yaşanan her bölgesel gelişme bir mesaj mıdır, yoksa spontane eylemlerle ortaya çıkan talihsiz birer rastlantı mı tartışılır ama dikkat çekici bölgesel bir gelişmenin yaşanması, tüyler ürpertici düşüncelere yol açtı. Irak´ın Kerkük bölgesinde yangınlarla başlatılan eylemlerin ardından, eş zamanlı patlamalarla önemli can kayıplarının yaşanmasıyla, küreselleşmeye çalışırken başı ezildiği düşünülen DEAŞ terör örgütü, ismini yeniden gündeme getirdi.
Önemli bölge uzmanlarından A. Ağar, bu patlamaların ardında kimin parmağı var sorusuna cevaben, İran Devrim Muhafızlarından başlayan, Kudüs Gücü, Barzaniler, PKK, Kays Hazali´nin Şii grubu Ashad-ul Ehlül Hak, Arz-ı Mevud için İsrail, Kerkük petrolü için İngiliz MI6, CIA olarak devam eden geniş bir yelpazenin ortaya çıktığının konuşulduğunu söylüyor. Bu söylemde kafa karıştıran örgütsel trafik, Ortadoğu gerçeğinde istihbarat savaşlarının ağırlığını görebilmek açısından, önemli veriler içeriyor.
Bu arada dikkat: Türkiye az ileride büyük bir operasyona başarıyla devam ederken, bölgede kalıcı olacağını da söylüyor.
Türkiye, ABD´nin tüm baskılarına rağmen S-400 projesinden vazgeçmezken, F-35 projesi ve Patriot sistemi üzerinden süregelen ve tehdide varan açıklamalar karşısında, kararlılıkla yoluna devam ediyor. Türkiye, başlatmış olduğu Pençe Harekâtıyla da TSK´nın vurucu gücünü ortaya koyup, imkân ve kabiliyetleriyle önemli bir bölgesel güç olduğunu, bir kez daha gösterdi.
ABD tarafından, İran üzerinden yaptırım kararının, verilen sürelerle tavizsiz bir uygulamaya dönüştürülmesi planlanırken, Türkiye´nin konumuyla ortaya çıkan durum, oldukça gergin. Üstelik Doğu Akdeniz´de varlığı giderek artan ve küresel bir armada konumuna gelen güç, her ne kadar, her an kendi içinde ülkeler arası bir çatışmaya dönüşebilecek kapasiteyi barındırıyorsa da bu durumun, Türkiye´nin çıkarlarını ve hatta bekasını tehdit ettiği gerçeğini de değiştirmiyor. Türkiye, Münhasır Ekonomik Bölge mücadelesinde de geride kalmamaya ve oluşan dengelerde yer bulmaya çalışırken, dengelerde yer bulma arayışında devam eden, mümkün olduğunca tarafsızlıkla kazanım politikası, oldukça riskli.
Kıbrıs ise tek başına önemli bir sorun olmaya devam ederken, İngiltere´nin varlığının ardından Fransa´nın da adada yer bulması ve GKRY´nin AB üyesi olmasıyla başlayan sürecin sıkıntıları devam ediyor. Her ne kadar, İngiltere´nin Brexit referandumu ardından AB´den ayrılma süreci devam etse de bu gelişmenin AB´yi sarsmamış olduğu görünüyor. Napolyon´un Mısır seferinin etkin olarak başlattığı, Avrupa´nın kazanımları doğrultusunda tavizsiz bölgesel varlığı, devamlılığını sürdürmekte kararlı. Bu durum, Türkiye´nin, hem bölgesel çıkarları hem de bekası için önemli bir tehdit içeriyor.
Denge mücadelesinde kaotik trafik devam eder ve bölgede sular bir türlü durulmazken, kazan, altı alevlenerek kaynamaya devam ediyor. Üstelik senaryolar, konjonktüre göre tereddütsüz ve seri olarak değişim gösterirken, hedefinden sapmayı düşünen, herhangi bir güç de yok.
Can UĞURATEŞ
