Cumali KARATAŞ


Çocuk Öyküsü*** TAVŞAN YUVASINDA YANGIN ***


            Banban tavşan o gün evde yalnız kaldı. Annesiyle, babası av için yuvadan ayrıldı. Ayrılırken de, yuvaya kimseyi almaması konusunda Banban´ı uyardılar.                                                                                        

            Banban tavşan, anne ve babasının sözünü bir süre dinledi. Fakat daha sonra verdiği sözü unuttu?  

Yan yuvadan komşuları olan Cancan tavşan çıkıp geldi. Banban tavşan, onun gelişine çok sevindi. Cancan tavşanı içeriye alarak, birlikte oynamaya başladılar. 

Banban ile Cancan yaramazlıklar yapmaya başladılar. Evin altını üstüne getirdiler. Banban, annesinin buna kızacağını biliyordu. Ama annemler gelmeden evi toplarım diye düşündü.              

Her şeye el atan Cancan tavşan, masanın üzerindeki kibriti alıp yakmaya başladı.                                                                    

Banban:                                                                                                                                

-Aman Cancan kardeş, ne yapıyorsun! Bu çok tehlikeli? dese de,  Cancan kibrit yakmaya devam ediyordu.

Çok geçmeden, Banban´ın korktuğu başına geldi?                          

Cancan´ın elinde yanan kibrit yerdeki kağıdın üzerine düştü. Alev alan kağıt hemen yanmaya başladı. Telaşlanan Banban,  sürahideki suyu yanan kağıdın üzerine döktü. Fakat bir yararı olmadı.        

Yangın büyüyordu. Çok geçmeden evdeki eşyalar yanmaya başladı.  

Banban, yangının büyümesi karşısında çok korkmuştu? Yangını söndürebilmek için sağa sola koşuşmaya başladı. Yangın alevlenip, büyüyordu.  

Banban tavşan, korkudan ne yapacağını bilemiyordu. Cancan tavşan ise hemen kendini dışarı atıp, var gücüyle bağırarak yardım istemeye başladı: 

- İmdaatt yangın varrr, yanıyoruuzzz! Yok mu yardım eden!

O sırada yavrusuyla birlikte oradan geçmekte olan fil, bu imdat sesi karşısında durakladı.

-Sen burada dur ben bir bakayım dedi yavru file.

Olay yerine geldiğinde, tehlikenin büyük olduğunu gördü. Hemen, biraz ilerisinde bulunan dereye doğru koşmaya başladı. Hortumuyla dereden su taşıyarak, tavşan yuvasındaki yangına püskürtmeye başladı.  

Sonunda, nihayet yangın sönmüştü. Banban tavşan şimdi anne ve babasına ne diyeceğini kara kara düşünüyordu. İki hata birden yapmıştı? Hem arkadaşını eve almış, hem de evde yangın çıkmasına neden olmuştu.

Bir süre sonra Banban tavşanın anne ve babası geldiler. Evin yanan halini görünce de çok üzüldüler.  Fakat Banban´a hiç kızmadılar.                   

-İyi ki size bir şey olmamış dedi Banban tavşanın babası.   

Banban tavşan dersini almıştı:

-Özür dilerim, bir daha yapmayacağım babacığım dedi. Sözünüzü dinleyeceğim.

   ***YAVRU ÖRDEK***             

            Yavru ördek son zamanlarda kardeşlerine ve arkadaşlarına pek iyi davranmıyordu. Sık sık sorun çıkarıyor, küsüyordu. Onun bu olumsuz davranışları hoş karşılanmıyordu.   

            Annesi, yavru ördek için kaygılanıyordu.

            Sonunda, annesi yavru ördeğin neden böyle davrandığını araştırmaya başladı.

            Bir gün yine yavru ördekle kardeşleri arasında sorun çıkmıştı. Annesi yavru ördeği yanına çağırarak:     

            -Yavrucuğum neden böyle yapıyorsun? Seni üzen nedir? diye sordu.

            Yavru ördek sustu.                                                                            

            Başını kızgınlıkla öne eğerek hiç konuşmadı.  

            Annesi, o günden sonra yavru ördekle arkadaş gibi oldu. Kızacağına, aksine daha çok ilgilenmeye başladı.

            Annesi, yavru ördeğe daha çok değer verdi.  Onunla her şeyi paylaşmaya başladı.

            Yavru ördek bir gün yine böyle hırçınlaşmıştı.

            -Neden ben öyle değilim diye tekrarlayıp duruyordu. 

            Annesi yaklaşarak:

-Neden öyle değilmişsin yavrum, neden söz ediyorsun dedi.

Arkadaşı olan bir diğer yavru ördek:

-Kuşlar gibi uçamadığına üzülüyor dedi.

-Bütün mesele bu mu dedi anne ördek? Sonra da yavrusunu alıp göl kenarına doğru badi badi yürümeye başladılar. 

Yavru ördek:

-Anne neden peki ben kuşlar gibi uçamıyorum? Bak onlar ne güzel gökyüzünde süzülüyorlar.

Anne ördek:

-Kuşlar da senin gibi suda yüzemiyorlar ama biliyor musun? dedi.

Yavru ördek:

-Peki anneciğim, ben neden sincap gibi ağaca çıkamıyorum?

-Sincap da senin gibi suya dalamıyor ama dedi anne ördek.

Annesinin konuşması yavru ördeği rahatlattı. Gözyaşları dindi. Sakinleşmeye başladı. Annesi doğru söylüyordu. 

Anne ördek, yavru ördeğin mutlu olduğunu gördü... Minik, yassı gagasıyla ?vak vak? diye ötmeye başladı sevincinden. 

Yavru ördek hızlı hızlı arkadaşlarının yanına doğru yürümeye başladı. Onlarla tatlı tatlı konuşuyor, artık yanlarından hiç ayrılmıyordu. Yavru ördek o günden sonra kardeşleri ve arkadaşlarıyla daha iyi geçinmeye başladı.  

***ARILARIN ZAFERİ***

            Avcılar o gün ormanı işgal etmişlerdi. Ormanın her tarafından silah sesleri geliyordu. Kuşlar, ördekler, tavşanlar panik halindeydiler. Avcılar, önlerine ne çıkarsa vuruyorlardı. 

Avcıların tüfek sesleri susmuyordu. Ormandaki hayvanlar ise can havliyle sağa sola kaçıyorlardı.             

Ormandaki hayvanlar kendilerini bu tehlikeli durumdan kurtarması için ormanın kralı aslanın yanına gittiler.  Aslan epeyi düşünse de bir çare bulamadı. Yanında bulunan diğer hayvanlara da danıştı. Ama bir sonuca ulaşamadı.

Aslan, sonunda kükreyerek:

-Gidip bana hemen tilkiyi bulun dedi.  

Çakal hemen fırladı. Bir koşuda ormanın içine daldı. Çok geçmeden, tilkiyi bulup, hemen aslanın emrini iletti. Tilki ile çakal yola koyularak, aslanın yanına geldiler.                                                                                                         

Aslan: 

-Gel bakalım tilki kardeş; bize bir akıl ver. Bu ormanı avcıların elinden nasıl kurtaracağız? dedi.

Tilki düşünmeye başladı. Bir süre sonra da ?buldum buldum? diye sevinçle zıp zıplamaya başladı.

         Aslan gür sesiyle: 

-Ne buldun peki? Anlat bakalım dedi.

Tilki:

-Ormanda bir tek hayvan var  avcıları durdurabilecek.

Meraktan çatlayan aslan:

-Kimse söyle hemen çağırayım buraya dedi. 

Tilki:

-Bu avcıları ormandan ancak arılar atabilir.

-Nasıl yani? dedi aslan. Bizim yapamadığımızı arılar nasıl yapacak?

Tilki:

-Arılar onlara saldıracak dedi.   

Bu fikir aslanın da kafasına yattı. Hemen kraliçe arıya haber gönderdi. Haberi alan kraliçe arı, ormandaki hayvanlar için çok üzüldü. Dağda, bayırda ne kadar arı kovanı varsa hepsine haber gönderdi.

Çok geçmeden arılar, ormanın üzerini kara bir bulut gibi kapladı. Arılar hızla ormanın üzerine doğru inmeye başladılar. Avcılar, bunun bir kara bulut olmadığını anladılar. 

Avcıların üzerine doğru hızla uçan arılar önüne geleni sokmaya başladı.  Neye uğradığını şaşıran avcılar sağa sola koşuşturdular. Doğrusu çok korkmuşlardı.       

Bu olaydan ders alanlardan biri de ormanlar kralı aslan olmuştu?

Arıları başlangıçta dikkate almayan aslan şimdi çok pişmandı. Arıların iğnesi kendisinin pençesinden daha tehlikeli olmuştu.  Her şeye rağmen sonuç önemliydi?                                                                                          

Aslan, kraliçe arının yanına giderek, ona teşekkür etti.  

  ***ÖKSÜZ MARTILAR***

            Martının yuvası sahildeki kayalığın üzerindeydi. Denizden her dönüşünde yuvasında dinleniyordu. Islanan beyaz tüylerini burada kurutuyordu. 

Tüylerini kurutan martı daha sonra da denize dönüyordu. Arkadaşlarının oyunlarına katılıyordu. Acıkınca da, uzun gagasıyla balık ve yengeçleri avlıyordu. Sonra tekrar uçmaya başlıyordu bıkıp yorulmadan.       

Martının artık yumurtlama zamanı gelmişti. Eşiyle birlikte, deniz yosunu ve bitkilerden bir yuva yaptılar. Sonra da, yumurtladığı üç yumurtanın üzerinde yuvasında kuluçkaya yattı.       

Martı, yumurtalarının diğer hayvanlar tarafından yenilmesinden korkuyordu. Çünkü daha önce böyle bir olay yaşamıştı?

Eşi gelmeden yuvasından ayrıldığında, yumurtalarının yerinde olmadığını görmüştü.  

Çok üzülmüştü bu olaya. Sürekli kendini suçlayarak, günlerce ağlamıştı.

Şimdi artık daha dikkatliydi. Ne pahasına olursa olsun yuvasından ayrılmıyordu. Bir daha öyle bir acı yaşamak istemiyordu.

Martının eşi de bu konuda çok anlayışlıydı?                                                

O da sık sık, ?yuvadan sakın ayrılma? diye eşini uyarıyordu. Dişi martıya elinden gelen kolaylığı gösteriyordu.

Fakat erkek martının halinde son günlerde bir gariplik vardı?        

Gittikçe zayıflıyor, fazla uçamıyordu. Ayrıca, düşünceli ve yorgun gözüküyordu. Onun bu hali dişi martıyı çok kaygılandırıyordu.

Çok geçmeden, dişi martının korktuğu başına geldi. Yavruların yumurtadan çıkmasına yakın erkek martı rahatsızlandı?

Yuvaya konduktan bir süre sonra yığılıp kaldı.                                             

Hemen doktor martıyı çağırdılar. 

Erkek martıyı muayene eden doktor martı, midesinde yuttuğu bir plastik bulunduğunu söyledi.

Mesele anlaşılmıştı?

Midesindeki plastik hep tokluk hissi vermişti. Böylece, hiçbir şey yemeyen martı açlıktan ölmüştü.    

Bebek beklediği bu günlerde böyle acı bir olay yaşaması dişi martıyı çok üzmüştü. Eşi varken, nöbetleşe kuluçkaya yatıyorlardı. Şimdi artık böyle bir şansı da yoktu. Yuvada yalnız başına kalmak zorundaydı.    

Martı, yavrularına kavuşacağı son iki günü aç susuz geçirdi. Her ne pahasına olursa olsun yuvadan ayrılmadı.                                                                      

Sonunda yavruları çıktı yumurtadan. Martı iki farklı duyguyu birden yaşadı?                                                                           

Bir yandan, eşini kaybetmenin verdiği acıyla hüzünlendi.                 

Diğer yandan, yavrularına kavuşmanın sevincini yaşadı. 

Tüm martılar, yavru martıların aralarına katılmalarına çok sevindiler. Artık herkes onlara öksüz martılar diyorlardı.

YAZARLAR

  • Salı 15.1 ° / 9.5 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Çarşamba 19.1 ° / 9.6 ° Orta kuvvetli yağmurlu
  • Perşembe 16.4 ° / 10 ° Orta kuvvetli yağmurlu
  • BIST 100

    8718,11%-1,25
  • DOLAR

    32,33% 0,16
  • EURO

    35,17% -0,02
  • GRAM ALTIN

    2243,92% 0,03
  • Ç. ALTIN

    3950,05% 0,00