Cumali KARATAŞ


Çocuk ÖYKÜSÜ ***?ALİM? DİZİSİNE GİRİŞ (ÖNSÖZ)***


Sevgili Çocuklar;

Alim serisinde yaşamımızdan kaynaklanan gerçekçi çocuk öyküleriyle sizlere ulaşmak istedim. İyi, güzel, olumlu örneklerdeki kazanımlı öykülerledir mesajım. Sizlere öykü tadında yaşam notları göndermek istedim. Bunun bir anlamda da sizin geleceğinizi aydınlatan sevgi dolu bir iyi niyet dileği yerine de kabul ediniz lütfen.

Sizi, eğitim ve öğrenimin yolunu aydınlatacağı o güzel geleceğe taşıyacak olan bu günki çaba, gayret ve gerçekleştirmeye çalıştığınız idealleriniz olacaktır. Her şeyin zamanında yapılması ilkesinden hareketle, ödün vermeden geleceğinize erişeceğinize olan inancım tamdır. Siz de kendinizden emin olunuz lütfen. Tam da ihtiyacınız olduğu bir dönemde o özgüveni kazanmaya çalışınız.

Biliyorsunuz ki, bunun için en gerekli olan şeyler okul ve öğretmenlerimizdir.  İnsanların topluma kazandırıldığı, uygarlığı yükseltecek insan mühendislerinin yetiştirildiği yerlerdir bir anlamda yüce eğitim yuvarlımız. Okul ve öğretmenlerinizle birlikte, kitapları da ciddiye alıp, gerekeni yaptığınızda geleceğinizin umutlu noktasına varmamak için hiçbir neden olmasa gerekir.

Sevgili çocuklar, Okumanın, hayatın, başarmanın tadına varırken; erdemli bir insan olmanın yüceliğine de erişebildiğimizi hiçbir zaman için unutmayınız. Yarınımızın güvencesi olacak olan sizlerin, kitapları da ciddiye almanızın bir parçası da, internet çağında okumayı, okuma alışkanlığı kazanmayı ve kitapları ihmal etmemeniz gerektiğidir. Her kitabın bir insan ve bir dünya olduğunu düşündüğümüzde, kitaplar yoluyla elde edilen birikimin de önemi kendiliğinden ortaya çıkar. 

Bir yazar olarak ben de sizlere kazanımlı mesajlar verebilmek için, hep etkisini taşıdığım kendi çocukluğumda yaşadığım gerçekçi hikâyeleri sizlerle paylaşmak istedim.  Öykü tadındaki özgün hayat bilgisi notlarımı dilerim sizler de beğenirsiniz, okursunuz; okumayı ciddiye alıp, kitapları kendi yaşamınızın bir ışığı hâline getirebilirsiniz. 

Şimdilik sizlerden ayrılırken, yarının büyükleri olarak sizlere hep güvendiğimizi, çok umutlu olduğumuzu söylemek isterim.
Sevgilerimle
Cumali Karataş

 

ŞEKER   ÇOCUK ALİM                                                                                                  

Cumali Karataş

Saçları uzun sapsarı, teni beyazdı. Tatlı ve sempatik bir görünümü vardı. Güler yüzlüydü. Konuştuğunda herkes ona hayranlıkla bakardı. Gülümsediğinde çok sevimli bir çocuk oluyordu.

Adı Ali´ydi?  Fakat mahallelinin ?Ali´m?iydi o. Çünkü kimse ona adıyla seslenmezdi. Komşular,  işyeri sahipleri, diğer insanlar; onu tanıyan herkes ?Alim? diye sesleniyordu.

Herkes onu kendi çocukları gibi de seviyordu?.

?Alim? Bazen yaramazlıklar yapsa da, onun  afacanlığına sayarlardı. Şikâyet etseler de bazen, ona olan sevgileri azalmazdı. Ali´nin sevimli gülümsemesine komşuların hiçbiri dayanamazlardı. Ne yaramazlık yaparsa yapsın, gülümsediğinde hemen affederlerdi onu.

Bütün komşular kendi çocukları gibi severlerdi onu komşular. Kuşkusuz diğer çocukları da severlerdi ama Ali bambaşkaydı onlar için. Zaten aralarında yabancı yoktu. Ali´nin anne ve babası da komşuların bu yaklaşımından memnun kalırlardı

Ali henüz daha beş-altı yaşlarında ya var ya yoktu. Badi badi sallanırdı yürürken. Ama bu sallanarak yürümekte ona çok yakışırdı. Farklı bir görünüm çıkardı ortaya.

Onu öyle sevimli haliyle yürürken gören çocuk ve büyükler de gülümserlerdi. Çünkü bu haliyle onlara pek sempatik gelirdi. Ali´nin tek olumsuz görünümü dişleriydi. Dişleri çok erken çürümeye başlamıştı.

Ali ne zaman sokak kapısını açıp gizlice dışarı çıkmaya kalksa, çocukların ya da büyüklerin birine yakalanırdı. Bazen hatta annesinden gizlice kaçtığı da olurdu?

Önce, sessizce, sağı solu gözleyen bakışlarla sokağa çıkışından kaçtığı belli olurdu. Kendisini gören biri olduğunda, o gülünç yürüyüşlü kaçak haliyle suçüstü yakalanmış  gibi olan hâli yerini bezgin bir teslimiyete bırakırdı. Bu hâline de herkes gülerdi.  

Aslında, gerek çocuklar,  gerekse büyükler olsun onun kapı önüne çıkmasını pek istemezlerdi. Hepsinde aynı kaygı vardı. Tüm çocuklar için geçerli olan bu kaygı onun için de vardı. Üstüne titrerlerdi Ali´nin. Dünyada kötü insan mı yoktu?

Çocuk kaçıran kötü ve tehlikeli insanların bir gün Ali´yi ya da kendi çocuklarını da kaçırabileceklerini düşünürlerdi. Kaçırılan bazı çocukların da kaçırıldıktan sonra başlarına ne işler geldiğini sık sık duyarlardı, gazetelerden ve televizyonlardan.

Tabii, Ali gibi sevimli afacanların bu gibi tehlikelerden ne haberi olurdu ki. Çevrelerinde dolaştıklarını bilmedikleri bu kötü insanlar tarafından bir gün belki kaçırılabilirlerdi.

Ali, ailesiyle birlikte kentin en eski mahallelerinin birinde oturuyordu.  Üzeri çinko ile kaplı, çamur sıvalı küçük ahşap bir evde oturuyorlardı. Evden daha çok küçük bir kulübeye benziyordu. Oturdukları evin çevresindeki komşuları da hep yakın akrabalarıydı. Birkaç yüz metre karelik dededen kalma avluda hep birlikte yaşıyorlardı.   

Ali, ailesinin ilk ve tek çocuğuydu. Babası seyyar satıcılık yaparak geçimlerini sağlıyordu. Annesi ise kendi çabasıyla terziliği öğrenmişti.

Ali´nin annesi pek becerikli bir kadındı.  Eşinin, yakınlarının ve komşuların giysilerini dikerek aile bütçesine katkıda bulunuyordu.  Onlardan para da almıyordu üstelik. İlerde çocuklarının da elbiselerini dikmeyi hayal ediyordu. Terzilikten aldığı parayla evin ihtiyaçlarını karşılıyorlardı. Böylece, karınca kararınca geçinip gidiyorlardı.

Ali dünyaya geldiğinde anne ve babası çok mutlu olmuştu. Anne ve babasının mutluluktan kaç gün gözlerine uyku girmemişti. Ali´nin anneannesi, dedesi, büyük anne ve büyükbabası kaç akşam eve gelmişlerdi. Halaları, amcası, teyze ve dayıları da ailelerine gelen bu güzel konuğa oldukça ilgi  gösteriyorlardı.

Ali´yi sevmeye doyamıyorlardı. Büyüdükçe, daha sevimli hâle gelen Ali´lerini sevme yarışına giriyorlardı adeta.

Ali´nin anne ve babası bazen evlerine gelen bu sevimli konuğa bakıp bakıp gülümseyerek birbirlerine duygu dolu ve heyecanlı olarak bir şeyler anlatıyorlardı. Onun nasıl hareket ettiği, nasıl güldüğü, ne yapmaya çalıştığı söz konusu oluyordu. 

Mutlu oldukları her hallerinden belli oluyordu. Gözlerinin içleri gülüyordu adeta. Ali´nin gelmesi onları çok mutlu etmişti.

Özellikle de ailenin ilk çocuğu olması nedeniyle anne ve babası Ali´yi el üstünde tutuyorlardı. Babası her akşam işten eve dönerken eli boş gelmiyordu. Kapıdan içeri girdiğinde de ?Aliimm? diyerek, elinde bulunanları önüne koyuyordu. O zaman daha birkaç aylık olan Ali´nin dikkati o yana doğru çevriliyordu. Ali artık hareketlenmeye başladığında da, onu kontrol altında tutmaya başlamışlardı.   

En çok da kaygılandıkları şey, Ali´nin aşağıya düşmesiydi?

Buna çok dikkat ediyorlardı. Ali´nin, birkaç tahta basamakla çıkılan kulübenin beş, altı metrekare ancak gelen ahşap zemininden yere  düşebileceğinden korkuyorlardı. Kontrol altında tutmaları da bu yüzdendi. Çünkü, Ali artık emeklemeye başlamıştı. Zaten hareketli olan Ali´yi, yerden bir metre kadar yüksek olan ahşap zeminden düşürmemeye çalışıyorlardı.  

Korktukları şey de bir gün başlarına gelmişti?

O akşam işten eve dönen Ali´nin babası her zamanki gibi onu neşeli ve oynar bir halde bulmamıştı. Üstelik başı sarılı bir biçimde yattığını görünce de oldukça kaygılanmıştı.   

-N´oldu hanım demişti telaşlanarak, bir şey mi oldu Alim´e.

Ali´nin annesi elini yukarı doğru kaldırarak, işaret parmağını dudaklarına doğru götürdü sessizce ?susss? ? derken.

Sakinleştirdi ilk önce.  Sonra da bir suçluluk duygusu altında ezilerek olan biteni eşine anlatmaya başladı: 

-Korkma önemli bir şey yok... Ali merdivenden düştü. Yalnız da değildim, çok iyi de dikkat ediyorduk dedi.

Sürdürdü sonra konuşmasını:

- Dayının hanımı Meliha yenge gelmişti. Ona bir kahve yapmak üzere aşağıya indiğimde ne olduysa o anda oldu? Ben daha ocağı yakarken birden ses duydum. Ali aşağıya düşmüştü??

 Ali´nin annesi çok üzgündü.  İlk kez yaşadığı böyle bir olayı anlatırken ses tonu ağlamaklı bir hâl almış gibiydi.

-Sonra dedi  Meliha yenge de çok dikkat ediyordu. Hatta ona tembihlemiştim bile Ali´nin ani hareketler yapabileceğini.

Anlatmasını sürdürdü:

-Başı kanadı biraz; hemen hastaneye götürdük. Acil serviste gerekli şeyleri yaptı doktorlar. Önemli bir şey yokmuş, tehlikeli değilmiş.  

Önemli bir şey yokmuş deyince biraz olsun rahatladı Ali´nin babası.  

Ama yine de?

-Bana niye haber etmediniz? dedi sitemle.

-Doktor önemli bir şey yok deyince seni telaşlandırmak istemedim. Nasıl olsa akşam gelecektin.

-Film çekildi mi peki?

-Çekildi çekildi? Doktor çok inceledi, acil serviste de bekletti epeyi. Sonra da tamam dedi, artık bir tehlike söz konusu değil, evinize gidebilirsiniz.

Konuşmasını sürdürüyordu Ali´nin annesi: 

 -Meliha yenge sonra çok kızdı kendine, özür diledi. Ne yapsın kadıncağız. Ali birden hareketlenince tutamamış. Hiç böyle yapacağını akıl edememiş. Çok üzüldü çok? N´olur n´olmaz diye de yanımızda kaç saat bekledi kadıncağız. Sonunda mecburen kalkıp gitti. Birazdan dayın gelebilir diye o da. 

-Kazayla olan bir şey, elden ne gelir ki dedi Ali´nin babası. ?O ister miydi böyle olsun??

-Doğru? Allah yüzümüze baktı vallahi...? Neyse ki ahşap merdivenin basamaklarına gelmiş kafası.

Yatağında uyuyan Ali´nin saçlarını hafifçe okşayarak, başının şişen yerini kontrol ediyordu babası.  

Annesi:

-Aman dikkat et. Şiş yeri ağrıyabilir diyerek uyardı. 

Ali mışıl mışıl uyuyordu.

Bu olayın üzerinden çok geçmeden Ali yine eski sağlığına kavuşmuştu. Afacanlığını sürdürmeye de başlamıştı. Avluda bulunan akraba ve komşuları onun yaramazlığını özlemişti adeta. Her biri Ali´yi yanına çağırıp bol bol konuşturup, gülüyorlardı. Sonra da, elma, armut, muz gibi meyveleri yığıyorlardı önüne. 

Ali´nin babası ise ona şekerli şeyler alıyordu?

Ali´nin babası, satın aldığı şekerleri Ali yedikçe güçlenip, büyüyeceğini düşünüyordu. Ali´nin de çok hoşuna gidiyordu tatlı ve şekerli yiyecekler. Babası önüne koyduğunda iştahlı ve keyifli bir biçimde yiyordu hepsini.

Ali bazen de her iki eline alıyordu yiyeceği meyveleri. Sanki birisi önünden alıp kaçacak gibi ellerini dolduruyordu. Onun bu kendine has bencilliğine herkes bakıp bakıp gülüyordu.

Ali´nin babası, Ali´nin çabuk biran önce büyümesini o kadar istiyordu ki? Hatta bazı zamanlar sokakta oynayan çocuklara baktıkça Ali´nin de bunların arasında koşup, oynadığını bile hayal edebiliyordu. 

Tabii Ali´nin babası, onun büyüyeceğine de inanası gelmiyordu o zamanlar. Ama çok mutlu oluyordu bunları hayal ederken. Ali´nin çabuk büyümesini istediğinden de olacak ki, çoğu zaman şeker ya da şekerli şeyler alıyordu.

Hatta öyle ki?

Evin bir köşesindeki tahta sandığı şeker ve bisküvi ile dolduruyordu. Böyle yapmakla da güzel bir iş yaptığını sanıyordu? Ali bunları yedikçe sanki beslenip, büyüyecek ve kısa bir zamanda da sıhhatli bir çocuk olacak,  daha sonra da mahalledeki diğer afacan çocukların arasına karışarak, onlar gibi koşup, oynayacaktı öyle mi?

Bir süre sonra Ali artık baş edilmez olmuştu. Böyle olunca da yeniden düşmesin diye annesi seferber olmaya başlamıştı. Her hareketlendiğinde bir telaş alıyordu annesini. Olur ya, yine düşer de bir şey olur diye yüreği ağzına geliyordu.

Birkaç ay sonra ise Ali duvar veya masa gibi bir şeylere tutunarak, zaman zaman doğrulup, ayağa kalkıyordu.  Daha sonra da, ellerinin yardımıyla ve yarım adımlarla ilerlemeye başlamıştı. Bu durumda Ali´nin anne ve babasının aklı gidiyordu.  Sevinç ve mutluluktan yerlerinde duramıyorlardı. 

Bir süre sonra ise Ali yürümeye başladı. Her adım attıkça, annesi dikkatli ve gözü üstündeydi. Düşmesin diye adım adım izliyordu onu.

Annesi Ali´nin gölgesi gibiydi artık. En ufak bir sarsıntı ve düşmede eli onun üzerindeydi. Kadıncağız işi gücü bırakmış, Ali´nin peşindeydi. Ali yürüyordu ama sık sık da düşüyordu. Her yere düşerken de, annesinin eli pençe gibi üstüne uzanıyor ve yere düşmeden yakalıyordu Ali´yi.

Babası ise sık sık uyarıyordu annesini:

-Aman ha gözün üzerinde olsun, yanından ayırma onu. 

Özellikle de her sabah işe giderken parola gibi aynı şeyleri söylüyordu.

Annesi de:

-Sen hiç merak etme bey ben onu bir an yanımdan ayırmam, gerekirse de bir yere gitmem, bir şey yapmam diyordu.

Aradan geçen zaman zarfında Ali yürümeye başlamıştı ama bir türlü düşmelerden kurtulamıyordu. O zamanlar, yürümeye başlayan çocukların kösteğini kırmak gibi bir gelenek vardı. Çocuklar yürümeye, koşmaya başlayınca tökezleyip düşmesin diye çocuğun kösteğini kırarlardı. Ali´nin de öyle oldu? Halalarının, çocuğun kösteğini kırın da tökezlemesin, düşmesin uyarısı üzerine, avluda bir eğlenceli köstek kırma töreni de yapmışlardı?

Köstek kırma töreni pek neşeliydi; bayram havası içinde geçmişti. Avluda toplanan mahallenin tüm çocukları ise bu eğlenceli törenini pek keyifle izleyen başkonuklarıydılar?

Bebek sandalyesi içerisinde olan Ali, evlerinin kapı önüne çıkarılıp; annesi elindeki pamuk ipliğinin uçlarını Ali´nin her iki ayağının başparmaklarına bağlamıştı.

Ayağa neden özellikle pamuk ipliği bağlandığına gelince?  Sağlam olmayan ve hemen kırılma özelliği taşıyan pamuk ipliği ayak parmağına zarar vermesin diye pamuk ipliği seçilmişti.

Ali´nin ayak başparmaklarına pamuk ipliği bağladıktan sonra, Ali´nin annesinin eline ödül olarak verilmek üzere pişmiş bir yumurta verdiler. Daha sonra, Ali´nin halasının gösterdiği yerde toplanan çocuklar, kendilerine doğru koşmaya başladı.  Koşan çocuklar içinde kendilerinin yanına ilk gelen akrabalarının çocuğu Erol olduğundan, Ali´nin annesi elinde tuttuğu yumurtayı ödül olarak ona verdi.  Herkes Erol´u alkışlamaya başladı.

Bu tür törenlerde diğer çocuklara bir şey verilmeyeceğinden, çocuklar eziklik duymasın, üzülmesin diye onları da memnun edecek bir yöntem de bulunmuştu.  Ali´nin halaları bu yönde bir önlem alarak alınarak fazladan yumurta pişirmişti. Fazladan pişirilen o yumurtalar, köstek kırmada dereceye giremeyen diğer çocuklara dağıtıldı. Böylece çocuklar için bir düğün bayram günü oldu adeta. Sevinip mutlu oldular. Birinci gelerek ödül alan Erol´a da bir küf yumurta daha verdiler. O da küfü şapka gibi kullanırken, ?birinci ben geldim?? diye diye diğer çocukları kızdırmaya başlamıştı.   Belki bir tesadüf ama köstek kırma töreninden sonra ise her nasılsa Ali artık eskisi gibi düşmemeye başlamıştı.

Köstek kırma töreni bitip, herkes gülüp eğlendikten sonra evlerine dağıldılar. Ali´nin annesi, akşam babası geldiğinde de Ali´nin kösteğini nasıl kırdıklarını güle güle anlatıyordu.  

 Ali yürüyüp ve zamanla da koşmaya bile başlamıştı. Bir türlü çelimsizlikten kurtulamamıştı ama. Ali´nin anne ve babası da bu duruma üzülüyorlardı. Dişleri de çok erken kararmış, çürümeye başlamıştı.

Babası, bir gün Ali´yi diş doktoruna götürdüğünde, dişini çeken doktor, yediği şekerlerin dişlerine zarar verdiğini söyledi. O günden sonra Ali´nin babası artık şeker almaktan vazgeçmişti. 

Ali´nin babası, şeker yerine daha başka yararlı şeyler almaya başlamıştı.  Süt, yumurta ve et gibi yararlı şeyleri daha sık yemesi için de ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlardı. Ali ise bu durumdan son derece memnundu. Her geçen gün kilo alarak büyüyordu. 

Ali işte böyle bir çocukluk döneminden geçerek gelmişti bugünlere. Şimdi ise mahallenin en yaramaz ve sevimli çocuklarından biri olmuştu.

Doktorun tavsiyelerine hemen uymaları sonucu olumlu gelişmeler olmuş; dişleri de yeniden çıkmaya başlamıştı. Doktorun dediğine göre ilerde daha iyi olacaktı dişleri.

Doktorun öğütlerinden öğrendiği kadarıyla, Ali´nin annesi elinden gelen dikkat ve ilgiyi gösteriyordu. Babası da bir diş fırçası ile diş macunu almıştı Ali´ye. Dişlerini nasıl fırçalayacağını da öğretmişlerdi.

Ali artık sürekli ve düzenli olarak dişlerini fırçalıyordu. Üstelik yalnızca yemek sonrası yapmıyordu artık bunu.  Ne yerse yesin ağzını ve dişlerini birkaç kez bir güzelce çalkalıyordu. Yemeklerden sonra da fırçalıyordu. Böylece, dişlerinde zararlı bakterilerin oluşmasına fırsat vermiyordu.

 Ali´nin diş sağlığına bu denli önem vermesi okulda ve mahallesindeki arkadaşlarına da örnek olmuştu. Ali´nin arkadaşları da dişlerinin sağlıklı ve güzel olmaları konusunda duyarlı hale gelmişlerdi. Ali´nin diş doktoruna gitmesiyle yaşanan gelişmeleri duyan diğer çocukların babaları onlara da diş fırçası ile diş macunu almıştı.

SULUSEPKEN

Yaldızlı çerçevede

lehimlenmiş dudağım

gözlerimle gördüm

öpüp başıma koydum yeminlerimi

sulusepken kaleme vurdum

***

Çerçeve lehim

sulusepken yemin

***

Ah

ben işte

Ahrazım

bağıramam

yırtarım yüreğimi

bir karakalem resim 

haykırır çığlığımı

zamana başkaldıran çizgilerde

***

Ah

ben işte

Demet Duyuler Doğan

MUTLULUK

Gökyüzü daha bir mavi artık
Güneş sanki çok daha parlak
Rüzgâr tatlı bir meltem
Sevda,
Gülüşünde saklı ve sımsıcak.

***

Sadece ellerin değil ki 
Dokunan ellerime 
Sadece gözlerin değil ki
Değen gözlerime
Derine çok daha derinlere
O sihirli dokunuş 
Yüreğime.

***

Çok yaralar aldı
Çok kırıldı bu kalp belki
Çok gözyaşlarıyla yıkandı 
Yüzüm inan ki
Nerden bilebilirdim 
Meğer senmiş beklediği 
Gelişin 
Silerken tüm kötü izleri
Adın
Mutluluğuma atılmış bir imza şimdi.

Sibel Kılıç

GÜZSÜZ YAŞADIK HÜZÜNLERİ
Bir avuç belledik gökyüzünü 
İki damla yağmurdu bahar 
Ter kokan koğuşlara yaz dedik 
İçemedik avuçla soğuk sularından 
Duvarda asılıydı dağlar... 
***
Hışırtısında uyumayı anlatın bana 
Efil efil estiğinde kavak yelinin 
Mendilimle ıslak çimenlere uzanın 
Sel olmuş papatyalardan fal tutup 
Sevmiyor çıkarsa söylemeyin sakın 
Karıncanın yüküne omuz verendim 
Bana sabırla beklemeyi anlatmayın... 
***
Böyle tükettik kuşatılmış ömürleri 
Mahpuslara dam dedik, 
Damda yatanlara gardaş? 
Ne mutlandık suskunluktan, 
Ne yakarışlara ses duyduk. 
***
Güzsüz yaşanmazmış hüzünler 
Yaprak düşmeden damın avlusuna 
Bitmezmiş takvimler... 
Geçmezmiş meğer mahpusluk ?

Yunus Güzel

bir kalem

SES OL

yokluğuna alıştırma beni

bilirsin çok severim alışkanlıklarımı

ya ses ol gel bana

ya da bir nefes gönder senden yana

GÜLÜMSEYEREK ÖLMEK***

gözlerinde görmek kendimi?

heyhat!

ne müthişmiş...

ve bütünleşmek bir elanın cilvesinde?

gülümseyerek ölmekmiş...

KİMİM KALDI

saçlarım...
o upuzun kıvır kıvır saçlarımı
çocukluğumun son izleriyle birlikte
annemin kucağına bıraktım giderken
onun gibi okşayıp

onun gibi sevecek
başka kimim kaldı ki?

                                   Birgül Beyaz Pulat

ÇAĞ DAĞLARI DEVİRDİ
En çok at öküz ve keçilere
Muhtaçtı bütün insanlar
Bir de sıcak kum tepeler arasında
Beslenirdi develer
***
Bağrına çok saplanmadı diye demir saban
Toprak kızıp fazla ürün vermedi
Bu yüzdendir çağ  dağları devirdi
***
Su boş yere akıp
Giderdi mavi denizlere
Seyrederdi kıraç ve çatlak toprak
Kavrulurdu temmuz güneşinde
Arpa yulaf buğday ve burçak
Sapla samanı sabah yeli ayırırdı
Bu yüzdendir çağ dağları devirdi
***
Karanlıktı evler yollar ve dağlar
Henüz icat edilmemişti
İdareler fenerler lambalar
Ay ve güneş batınca korkular çoğalırdı
Bu yüzdendir çağ dağları devirdi
***
Bir demir örs ile çekiç vardı
Kılıç ok ve yay ellerinde
Kral buyruk verdi diye ölürlerdi
***
Aşıklar da vardı
Kerem ile Aslı gibi
Şirin için dağları delen Ferhat´tı
Bu yüzdendir çağ dağları devirdi
***
Oturup düşündüler alimler
Defterler kalemler ve mektepler
Sular gitmesin diye boşa
Planlar projeler çizildi
Bu yüzdendir çağ dağları devirdi
***
Geceler gündüz oldu ay ve güneş olmadan
Toprak suya doydu küskün küskün bakmadan
Daneler boş durmadı bire yirmiyi verdi
Bu yüzdendir çağ dağları devirdi
***
Asırlar geçti böyle doğanlar bir bir öldü
Saban mazide keçi kasapta kaldı
Barakalar yıkıldı göğe yükseldi evler
Tezgahlar odun oldu fabrikalar kuruldu
Hurafe tarih oldu bilim bize yön verdi
Çünkü devir değişti çağ dağları devirdi

                                               Ali Kaya

 

YÜREĞİM ELİMDE

Artık zamanım çok azaldı,

Yüreğim elimde

Dolaşıyorum sokak sokak?

Eski sevdaların kapısını çalıyorum.

Kilitlendim gözlerine seni arıyorum.

***

Aşkın hırsımı boğuyor

İmkansızlaşıyorum.

Beni benden etme ne olur!

Saflığımı geri ver artık.

***

Buğusunu aldın gözlerimin

Netleşti her şey birden,

Acı çekiyorum.

***

Yenilmişliğin korkutuyor zaten içimi hep

Kabullenmişliğim?

Bir de sen vurma yüzüme kendimi

Salıver kaçmaya çalıştığım gerçekleri.

Ellerimi al

Şefkatini ver onların yerine

Bırak yansın gözlerin gözlerimde,

Artık zamanım çok azaldı.

Yüreğim elimde,

Dolaşıyorum sokak sokak?

                          Çağrı Alcan 

 

KIŞ MASALI
Dünyam seninle aydınlanırdı 
Gülüşünle,bir çift sözünle... 
Sen bakınca erirdim içten içe 
Karın ve yağmurun büyüsü gibiydin.. 
Düşününce seni, 
Buzdan güller yetişirdi fikrimde 
Gözlerin gözlerimle buluştuğunda 
Tipiye tutulurdu yüreğim 
Tahtında zamanın sihri 
Küçük küçük konfetiler serperdi bedenime 
Kışın kristalleri gibi parlardı sevgi
Güneşten kaçardım ben 
Sen Kış´tın 
Ben Kış´tım 
Aşkımız Kış´tı... 
Bu yüzdendir ki; 
Her Kış Masalı 
Mutlulukla uyutur beni 
Karlı düşlerin minderinde...

Elif Gülnur Parmaksız

YAZARLAR

  • Salı 15.1 ° / 9.5 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Çarşamba 19.1 ° / 9.6 ° Orta kuvvetli yağmurlu
  • Perşembe 16.4 ° / 10 ° Orta kuvvetli yağmurlu
  • BIST 100

    8718,11%-1,25
  • DOLAR

    32,33% 0,16
  • EURO

    35,17% -0,02
  • GRAM ALTIN

    2243,92% 0,03
  • Ç. ALTIN

    3950,05% 0,00