Cumali KARATAŞ


ÇIRAK ALİM


            Ali, simit satarak para kazanmaktan çok hoşlanmıştı. Hatta sömestr tatili sonrasında öğleci olduklarında da simit satmayı sürdürmüştü. Annesi kazandığı paraların kuruşuna dokunmadan onun ihtiyaçlarına ayırırıyordu. Okul ihtiyaçlarının yanı sıra, bayramlıklarını da almıştı annesi. Hatta gelecek yıl okullar açıldığında harcamak üzere parası bile vardı.

            Ali çalışıp para kazanmaya alışmıştı böylece. Bu durum onu mutlu etmeye yetiyordu. Fakat artık yaz gelmişti. Yakında yaz tatili başlayacaktı. Okullar kapanınca da kentte kimseler kalmayacaktı. İnsanlar deniz veya yaylalara gideceklerdi. Ya da başka yörelere tatillere. Ali´nin ise tatil için bir plânı olmadığı gibi imkânı da yoktu.   

            Ali buna üzülmüyordu. Onun asıl canını sıkan şey okullar kapandığında çok sevdiği okuldan ve arkadaşlarından aylarca ayrı kalmasıydı. Ali buna üzülüyordu.

Ali´nin canını sıkan diğer bir şeye gelince?

            Yaz tatili geldiğinde artık simit satamayacaktı. Çünkü müşterilerinin çoğu kentten ayrılacaktı. Hem de yaz aylarının aşır sıcaklarında artık simit zor satılırdı. 

Bu konuyu annesine açtığında,

 

Annesi:

            -Yazın da dinlenirsin Ali´m dedi. Çok istersen seni dedenlerin yanına, köye de gönderebiliriz.

Ali:

-Yok anne dedi bir iş yapmalıyım, bir yerde çalışmalıyım.

            Ali, Mayıs ayının sonları yaklaştığında diğer çocuklar gibi karnesini alma heyecanına da kapılmıştı. İlk yarıdaki gibi yine karnesinde iyi notlar göreceğini umuyordu. Çünkü derslerine hep zamanında çalışmıştı. Bilmediklerini de sorup öğrenmişti büyüklerinden. Takdir ya da teşekkür alabilirdi.

Fakat asıl Ali´nin kafasına takılan, yaz tatilinde bir işte çalışmaktı. Birçok şeyi düşünmüştü. Ama henüz daha bir karar verememişti. 

Ali´nin annesi bir gün:

 

            -Baban ile konuşalım. Olmazsa sana dayılarının yanında çıraklık yaptırır dedi. Bu güzel bir fikirdi.

            Bir süre sonra okullar tatil olduğunda Ali karnesini almıştı. Notları çok iyiydi Ali´nin. Bu yüzden de takdir almıştı.  Sevinçle eve gelen Ali karnesini ve takdirini annesine verdi. Annesi ödül olarak hemen Ali´ye harçlık verdi. Çok sevdiği muhallebi tatlısını da akşam için yaptı. Akşam babası geldiğinde, o da Ali´yi ödüllendirdi. Ali seviniyordu. Çok mutlu olmuştu. Anne ve babasının verdiği paranın tamamını harcamadı.

Ertesi gün babası:

-Ali´m istersen dinlen artık dedi  Haftaya seninle köye gideriz.

Ali:

-Köye başka zaman da gideriz babacığım, biraz çalışayım dedi.

            Babası:

            -Ne iş yapacaksın ki oğlum çalışıp?.

-Bilmem? Ne iş olsa yaparım babacığım. 

-Simit satamazsın artık?

-Satamam baba o iş kışın oluyor?

-O halde ne iş yapacağını düşündün mü?

-Annemle düşündük babacığım, ama ne iş yapabileceğimi kararlaştırmadık. Annem dayılarının yanında çırak olarak da çalışmaktan söz etti. 

-Hımm? O zaman ben bir bakim oğlum dedi Ali´nin babası.

Birkaç gün sonra bir akşam da Ali´yi yanına çağırdı:

-Bak oğlum sana göre bir iş buldum. Dayımın kunduracı dükkânında çıraklık yapacaksın, çalışır mısın? dedi.  

Ali sevinçle:

-Tamam babacığım çalışırım tabi dedi.

Ali o yaz tatilinde babasının dayısı olan Ali Usta´nın yanında çıraklık yapmaya başladı. Ali Dayı haftada bir lira veriyordu. Kendisinden iki-üç yaş büyük olan babasının kuzeni Erol da çırak olarak beraber çalışıyordu. Kösele ve derilerin içinde onunla bazen boğuşuyorlardı.

Dükkânda bütün işleri getir götür işleriydi. Ayak işlerine bakıyorlardı. Dükkânın hemen girişinde küçük bir masada iki usta kundura yapıyorlardı. Yanlarında bir de kalfa vardı. Onlara gereken malzemeleri istedikleri zaman veriyorlardı hemen. Ustalara dışarıdan bir şey gerektiği zaman da gidip hemen alıyorlardı.

İki çırak onların eli ayağı gibiydi. Çaylarını, kahvelerini, işyerine ve kendilerine ne gerekiyorsa uçar gibi gidip alıyorlardı hemen. Yaptıkları kunduraları da sırtlayıp Arasta denen ayakkabıcılar çarşısına götürüyorlardı. 

Her şeye koşan daha çok Ali´ydi. Hem yaşı daha küçük olduğundan, hem her şeye koşan, yardım etmeye hazır olan bir yapıda olduğundan Ali daha çalışkan gözüküyordu. Erol´un ise dalgacılığı tutuyordu.  İşten kaytarıyordu bazen.

Usta:

-Usta bana bir bardak su verin çocuklar  dediğinde uzakta da olsa Ali hemen su vermeye koşuyordu.

            Ya da bazen:

-Şurdan iki çay söyleyin? dediğinde yine Ali hemen çaycının yolunu tutuyordu.

Ne zaman malzemeciden bir şey aldıracak olsalar Ali hemen gitmeye hazırlanıyordu.

Ama ustalar da Ali´nin çalışkanlığının, özverisinin farkındaydı. Ne zaman bir çırak gerektiğinde Ali´yi karşılarında buluyorlardı çünkü.

            Sonunda Kenan Usta kızdı Erol´a?

Geçen gün yine ayakkabıların dikiş atılmak üzere foracıya gitmesi gerekmişti. Ali yine hemen koşmuştu. Ali´den iki yaş kadar büyük ve daha iri cüsseli olan Erol ise yine hiç istifini bozmamıştı. Bu durum hiç hoşuna gitmemişti Kenan ustanın. Ali yarım çuval kadar olan ayakkabıları sırtlamak üzereyken,

Kenan usta:

-Bırak onu Ali bu kez de Erol götürsün dedi gür sesiyle.

Ustası böyle deyince Erol yerinden kalkarak gidip çuvalı sırtladı. Daha sonra da ustası ona üzerine bazı şeyleri yazdığı kâğıdı vererek gönderdi Erol´u.

            Öyle de olsa, ustaları her iki çocuktan memnundular. Çünkü uzun yıllardan beri çok şey görüp geçirmişlerdi bu piyasada? Evden kaçan çocuklar mı dersin, hırsızlık yapan mı, sigara içen mi, söz dinlemeyip karşı gelen mi? Neleri vardı neleri bu çıraklıkta. 

            Hiç olmazsa bu çıraklar bir dediklerini iki etmiyorlardı. Ne deseler hemen yerine getiriyorlardı. Bazı çıraklar gibi yavaş ve tembel de değillerdi. İşyerinin sahibinin yakın akrabası olmaları da bir şeyi değiştirmiyordu. Erol´un kaytarma sorununa bir çözüm bulurlardı sonuçta. 

            İşyerinin sahibi Ali usta tam bir esnaftı. Kunduracılar içinde saygın bir yeri olan ustaydı.  Çıraklığı da bir okul gibi görüyordu. Yeğenleri sayılan Ali ile Erol´un çıraklıkta yetişip, güzel bir mesleki eğitimden geçmesini istiyordu. Bu konuda, ?Ağaç yaşken eğilir.? ata sözüne inanıyordu. Tembel, söz dinlemeyen bir çırakta istemiyordu. 

            Ali yaz tatili boyunca çalıştı. Sıcaklar dinip, kent kalabalıklaşınca artık okulların da açılma zamanı gelmişti.

Haftanın son çalışma günü olan cumartesi günü Ali ile Erol, akşam olup, haftalıklarını alınca artık çalışamayacaklarını söylediler. Ustalarının ellerini öperek Allahaısmarladık dediler. Ustaları da onların yanaklarını öperek her ikisine harçlık verdiler. 

İşyerinden ayrılıp evlerinin yollarını tuttuklarında ceplerinde her zamankinden daha çok paraları oldukları için içten içe sevinçliydiler. Her ikisi de görevlerini yapmış olmanın gönül rahatlığıyla evlerine dönüyorlardı. Sokaklarının başındaki dondurmacıya geldiklerinde birer tane külahlı dondurma aldılar. Yarımşar kilo da evlerine götürmek üzere dondurma aldılar.  Güle oynaya yürüyorlardı.

Ali´nin yaz tatili bitmişti böylece. Tatil yapmasa da o halinden memnundu. Çalışmış olmaktan mutluydu. Annesi ve babası da bu duruma seviniyorlardı. Onlar da bir yerde rahatlamışlardı.

Ali daha önceden okul için bir şey gerektiğinde utana sıkıla isterdi anne ve babasından. Çünkü bir defasında, kendisinin uykuda sanan anne ve babası konuşurlarken, babasının, üzgün üzgün, ?bu yoklukta, bu çocuğu nasıl okutacağız?? dediğini duymuştu.

Annesi de:

-Hayırlısı Bey, nasıl olsa bir çıkar yol buluruz herhalde demişti.

Ali´nin aklı eriyordu? Babasının işleri pek iyi değildi. Fazla parası yoktu. Babasının da bu konuda yakındığını daha önce hiç duymamıştı. İlk defa böyle konuşurken duymuştu. Aslında babası üzülse de ona yansıtmamaya çalışıyordu. Belli ki içine atıyordu. Ali bunun için de kaygılıydı. Başka çocukların babaların hasta olup hastanelerde tedavi olduğunu duyuyordu. Babasının da bu yüzden onlar gibi hasta olmasını istemiyordu. Onun üzülmesine gönlü hiç razı değildi.   

            Ama şimdi biriken haftalıkları da vardı?

Yaz tatili boyunca kazandığı haftalıklarını harcamadan annesine vermişti Ali. Annesi de, onun için satın aldığı bir kumbarada biriktirmişti paraları.  Yakında okullar açıldığında birlikte açacaklardı kumbarasını.

            Doğrusu, Ali de ne kadar parası olduğunu pek kestiremiyordu. Haftalıklarından yaptığı hesapla ne kadar parası olduğunu tahmin edebiliyordu ama hepsi bu değildi?

Çünkü kendisi olsun, annesi olsun, arada bir ellerine geçen fazla paraları da atmışlardı kumbaranın içine. Onun için hayallerindeki parasal rakamlar büyüyordu bazen. Kumbarasını açacakları gün yaklaşıyordu. Ali, çok heyecanlı bulduğu o anı sabırsızlıkla bekliyordu. 

Ama en çok sabırsızlıkla beklediği okulların açılmasıydı? Ali öğretmenini, arkadaşlarını ve okulunu çok özlemişti çünkü?

Acaba arkadaşları ne yapmıştı yaz tatili boyunca?..

Kentte kalıp, yaz boyunca kendisi gibi çalışmışlar mıydı?

Ya da köye, yaylaya, denize mi gitmişlerdi? Bol bol oynayıp havuzda, denizde yüzmüşler miydi?  Her türlü tehlikeye aldırmadan kaysı, incir, kiraz yiyebilmek için ağaçların tepesine kadar çıkmışlar mıydı?

Köyde at arabalarıyla tarlalara kadar gidip, döven mi sürmüşlerdi. Sarı sıcakta karpuz, kavun tarlalarındaki haymanın gölgesinde mi oturmuşlardı?

Belki de başka uzak kentlerdeki akrabalarının yanlarına gitmişlerdi.

Hepsi de güzel şeylerdi sonuçta. Ama kendisinin de tatili fena geçmemişti? Değişik bir iş ve ortamında insanlar tanımıştı. Yeni şeyler öğrenmişti. Para da kazanmıştı üstelik. Yalnız kendisi değil anne ve babası da mutlu olmuştu. Güzel bir tatildi ona göre. 

Birkaç gün sonra annesi:

-Haydi Ali´m kumbaranı getir açalım diye seslendi.

Ali buna çok sevindi. Hemen koşup heyecanla kumbarasını getirdi. Kumbarayı açarak içindek bozuk paraları çıkardılar. Madeni paralar önlerinde küçük bir küme oluşturmuştu.

-Heyyy!.. dedi Ali, ne kadar çok paramız olmuş Sonra da annesine sarıldı sevinçle. 

Açtıkları kumbaradan tamı tamına yirmi beş lira para çıkmıştı. Bu tahminlerinin üzerinde bir paraydı. Ali de, annesi de bu kadar para biriktirdiklerine çok memnun olmuştular. Artık rahatlıkla okul alışverişine çıkabilirlerdi. Annesi paraları saklamak için kaldırdığında ona da harçlık verdi. Ali bakkala koşarak hemen bir çikolata aldı. 

Okullar yeniden açıldığında da Ali yine sabahçıydı? 

Sabahları simit satıyordu. En iyi parayı da simitten kazanıyordu. Sattığını satıyor, satamadığını ise kahvaltı da çaya katık edip yiyordu. Okula giderken de annesinin verdiği harçlıkla idare ediyordu. O, gelecek yılları da düşünüyordu. Okuyup adam olmayı kafasına koymuştu. 

Cumali Karataş

YAZARLAR

  • Salı 15.1 ° / 9.5 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Çarşamba 19.1 ° / 9.6 ° Orta kuvvetli yağmurlu
  • Perşembe 16.4 ° / 10 ° Orta kuvvetli yağmurlu
  • BIST 100

    8828,70%-0,62
  • DOLAR

    32,29% 0,55
  • EURO

    35,19% 0,29
  • GRAM ALTIN

    2238,56% 0,53
  • Ç. ALTIN

    3895,90% 0,00