ÖNCEKİ YAZININ ÖZETİ: Pamuk işçileri yüz yılı aşkın bir sür Mısırlı İbrahim Paşa´ya rahmet dilemişlerdir. Duanın ardındaki “Lü-lü-lü-lüşşş” sayhasının hep bir ağızdan “La ilaha illallah” sözcüklerinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Aslında bir istilacı olan İbrahim paşa Adana´ya geldiğinde kent ve çevresi kargaşa içindedir. Rüşvet ve yolsuzluk neredeyse günümüzde iddia edilenlerle yarışacak kadar gelişmiştir.
Millet tarlasına, bağına gidebilmek için birbirini bekliyor ki kalabalık grup olabilsinler diye. Onlar da, daha gün batmadan evlerine dönmüşler ki, Allah muhafaza, başlarına bir şer-bela çökmesin.
İşte, Mısırlı geldiğinde böyle bir Adana görmüş ve ilk iş olarak nizamı-intizamı sağlamış. Mahkemelere adil, vicdanlı ve çok yüksek maaşlı hakimler atamış. Kolluk kuvvetleri de, diyelim ki Merhum Mareşal Fevzi Çakmak Kumandanın askerleri gibi disiplinli ve vazife-perver neferlermiş.
Çok geçmemiş, ne haydut kalmış ortalıkta ne eşkıya. Millet işine gücüne rahatça gider olmuş. Yeni tarlalar sürülmüş, yeni dükkanlar ve yeni atölyeler kurulmuş peşpeşe. Düşünebiliyor musunuz, adam yetmemiş de, Mısırlı İbrahim taaa Mısır´lardan, Tunus´larda, Cezayir´lerden işinin ehli kaç posta işçi, kaç posta usta getirtmiş… Mübarek adam, sanki Almanya´nın Padişahı, Türkiye´den işçi alır gibi, usta dememiş,amele dememiş taşımış Adana´ya…
ÇAKALA VARSA
Duymuş muydunuz çakal soluğunu? Duymadıysanız, duyuralım. İbrahim´den evvel işçi, haftanın 7 günü sabahın köründe başlar, iflahı kesilinceye kadar, nefes almaksızın çalışırdı. İbrahim Paşa, öncelikle 3 işçi, 3 çiftçi ile jandarma subayı ve polis komiserinden kurulu bir Amele Komisyonu´nu yaşama geçirdi. Komisyon, haftalık ücretleri belirliyor, taraflar arası ihtilafı sonuçlandırıyordu ve kararına itiraz edilemez, mutlaka ve derhal uygulanırdı. Bu komisyon, yaklaşık 100 yıl kadar çalıştı. Cumhuriyet´ten sonra da etkinliğini az-çok korudu. Nihayet, 1934-1939 yılları arasında Adana Valisi olan Tevfik Hadi Baysal tarafından kaldırıldı.
İşçiye haftada bir buçuk gün izin verildi. Çalışma saatleri insaflı ölçülere getirildi. Sabahları yarım saat kahvaltı, bir saat kuşluk (Güneşin iki boy yükselmesi ile başlayan yaklaşık bir saatlik süre; sabahla öğlen arası zamanın ortası diyebiliriz. Bu sürenin ortası da “kabakuşluk” diye isim alırdı) ve yine bir saat öğlen yemeği molası verildi. İkindi vaktine doğru da 15 dakikalık dinlenme vardı ki, buna da çakal soluğu deniliyordu. Çakalın nasıl soluklandığını ben bilmem; önümden fırlayıp giden çok çakal gördüm, hepside panik içinde fırlayıp kaçtığı için nasıl soluklandığını izleme şansım olmadı. Lafı gelmişken, çocukluğumuzda Atatürk Parkı´nda bile çakallarla karşılaşmışlığımız vardır.
Gelelim ücrete; eskiden çiftçinin insafına kalmışken şimdi 8 kuruş gibi o zamanın behrinde çok yüksek bir ücret biçildiğini (Haftalık olması gerekir) biliyoruz. İlaveten de,yemek var… Yemek, mal sahibinin ve çocuklarının da yediği yemekten; tadı-tuzu yerinde olacak.
İŞİN SIRRINA VARALIM
SEBEPLERİNİ BULALIM
Çiftçi, geçmişte sabah namazından hemen sonra çalıştırdığı işçiye sadece öğlenleri birkaç dakikalık azık molası verir, gün batımından sonra da çalıştırırdı. Şimdi ise gün doğarken başlayan iş gün batımında dua ile bitiriliyor ve arada 4 saat kadar da istirahat sağlanıyordu. Görüldü ki, bu yeni usul sayesinde işçi çok daha verimli çalışıyor, daha iyi ürün alınıyor ve çiftçi daha iyi kazanıyordu. Genel düzen de oturunca üretilen mal hem içeriye hem dışarıya değer fiyatlarla satılmakta ve böylece her kes bol bol nasiplenmekte idi.
O yıllarda Adana´nın pazarı Salı idi. İşçi, haftalığını alınca, pazartesi akşam yola düşer ki, sabaha pazarda olsun, ihtiyaçlarını alsın. İşte o gece, işçi karısına ve hatta eşyasına göz koyanlar ortaya çıkar, olanlar olurdu. Yeni uygulamalarla bütün bu fenalıklar durduruldu.
CUMA´ya : Son Bölüm