Son 10-12 yıldır TÜYAP yolundayız. Yolumuz İstanbul´a düştükçe, denk geldikçe uğradık TÜYAP´a. Şimdi artık biraz daha sıklaştı. Geçen yıl olsun, bu yıl olsun gelişlerimiz hem ziyaret, hem ticaret cinsinden. Sağ olsunlar, birlikte olduğumuz arkadaşımız ticaret için geldikçe, bana da gezi notu konusunda gün doğuyor. Bu konuda duyarlılığını esirgemeyen sevgili dostum Remzi beye teşekkür ediyorum. Bu kez farklı bir mekândayız. Hayati beyle birlikte biz üçümüz İstanbul Kitap Fuarı alanın hemen bir köşesinde bulunan TÜYAP Oteli´ne yerleşiyoruz. Sonra kitap ve sanat maratonu başlıyor?
10-18 Kasım tarihleri arasında TÜYAP tarafından gerçekleştirilen İstanbul Kitap Fuarı 37.kez okuru kitapla buluşturuyor. Fuarda bulunduğum 2-3 gün zarfında oldukça kalabalık bir insan kitlesi gözlemleniyor. Hatta öğle sonuna kadar olan sürede öğrencilerin Beylikdüzü´ne akın ettiği görülüyor. Gösterilen ilgi insanı umutlu kılıyor. Bu yıl yaklaşık beş yüz bin kişinin İstanbul Kitap Fuarı´nı ziyaret ettiği söyleniyor. Kitap fuarları İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Bursa, Antalya, Diyarbakır, Eskişehir, Osmaniye, Mersin, Ş.Urfa, Ordu, G. Antep, Edirne ve Elazığ gibi illerde açılıyor. Adana Kitap Fuarı´nı yaklaşık 300 bin kişinin ziyaret ettiği düşünülürse nüfus ve fuar alanı olarak Adana´dan 10 kat kadar büyük olan İstanbul Kitap Fuarı´nı 500 bin kişinin ziyaret etmesinin doğrusu çok az olduğu da düşünülebiliyor. Aslında bu konuda söylenmesi gereken bir şey başta İstanbul Kitap Fuarı olmak üzere Türkiye´deki kitap fuarlarının satışa endeksli bir panayır havasında görülmesidir. Oysa bir Frankfurt Kitap Fuarı ya da diğerlerinde böyle mi? Böyle olmadığı için eleştiri getirilmekte. Kitap Fuarlarının tanıtımla ilgili işlevi olduğu vurgulanmakta.
Fuardaki gezimiz sırasında öykü, deneme ve incelemeleri bulunan, çocuklar için de yazan yazar Adnan Özyalçıner´le tanışıyoruz? Yeşilçamlı dönemlerinden bir oyuncu olan Ediz Hun´la ayaküstü konuşuyoruz. ?Bir Yanı Gerçek? şiirinde ?Gündüzleri filizlerin, geceleri yıldızların delisi/ Gözlerinde tüten düşü, uçan kuşu sayamam/Dudağında dürüm dürüm yeni açmış yaşamanın büyüsü? diyen Nihat Behram ve Rahşan Ecevit´le karşılaşıyoruz? Rahşan Ecevit´e, Adana´da Çukurova Belediyesi´nin Güzelyalı mahallesine Bülent Ecevit Sanat Parkı yaptığını, yakında açılışının olabileceğini, kendisiyle ağırlık noktası Ecevit olan bir söyleşi yapmak istediğimi hatta bunun Bülent Ecevit´in şiirlerine üzerine yapılan bir çalışmayla o parkta imza günü yapmanın güzel bir şey olacağını söylediğimde kendisinden olumlu bir yanıt alamıyorum. Aslında ne olumlu ne olumsuz?
Yüksel Pazarkaya gurbetçi şair-yazarlarımızdan. 50 yılı aşkın bir süredir yurt dışında yaşamakta. Kimya mühendisi olan Pazarkaya Almanya´da ?Anadil? adlı bir dergi çıkarmış. Türk şiirinden Almancaya çeviriler de yapan Yüksel Pazarkaya Almanca Modern Türk Şiiri Antolojisi´ni de (Moderne Türkische Lyrik) hazırlamış. Şiir,öykü,deneme,monografi, roman, senaryo, oyun ve inceleme türlerinde yapıtlar veren Yüksel Pazarkaya Almanya Cumhurbaşkanı Liyakat Nişanı sahibi.
KIZ VE KİTAP
İstanbul´un en çok kuşlarını seviyorum.
Kitap fuarından çıkıyor kız,
Kasım güneşini çoktan silmiş akşam,
inmiş Haliç´in üstüne.
Havuzun kenarında bir güvercin geziniyor
ve kitap fuarından çıkan kız
bir tek güvercini görüp İstanbul´un
artık olmayan kuşlarını seviyor.
***
Kitaplarda aydınlık gözlerinin içi
ve tarih uzamında düşlemi geniş.
O aydınlık genişliğe sığıyor
İstanbul´un beton bilmeyen alanları
çınarları ve akasyaları ve at kestaneleri
sandallı sefalı çayları dereleri ışıl ışıl
korularla kaplı tepeleri
bağ bahçe çıkrıklı bostanları
ve İstanbul´un kuşları üç yüz tür, beş yüz tür.
***
Beton binadan çıkıyor kucağı kitap dolu
önünde bir tembel güvercin yürüyor
ve kız İstanbul´un en çok kuşlarını seviyor
artık olmayan kuşlarını
Yüksel Pazarkaya
Kitap Fuarı´nda dolaşırken sürpriz bir karşılaşma oluyor? Edip ağabeyle karşılaşıyoruz. İçten bir kısa görüşmemiz oluyor?. Edip Akbayram, Söylem dergisinin özel sayı konuğu olmuştu yedi sekiz yıl önce. Mehmet Çetinkaya ve Yıldıray Sarı ile birlikte Şakirpaşa havalimanında karşılamıştık. Verdiği söz üzere atlayıp gelmişti Adana´ya. Havalimanı çıkışında o kalabalık şöyle bir içten dışa doğru kavis çizerek dalgalanmıştı meraklı bakışlarla. Şöhret işte böyle bir şeydi. İşte o anın fotoğrafı?
Onun içten, mert ve sıcak yaklaşımından bir şiir çıkmıştı.
EDİP ABİ (*)
Bir kasket, bir gözlük
Tam siperde,
Çıkıp geldi Edip abi.
Yüzünde Ayten yengeden kalan
Tomurcuk güllerin resmi.
***
Belli?
İçten gülen yüreklerin
Eşref saatinde yolcular.
Ufak bir dalgalanmadan sonra
Duruluyor Şakirpaşa havaalanı?
Bir köşeye çekilen bakışların,
Sıcak sularla dağıttığı sevgiler
Dalga dalga vuruyor kıyılarımıza.
***
Onurun kuytu gölgesinde.
Yaralı bir ceylanın hüznü;
Yitik yılların kavgasından
Ezile büzüle sakladığı.
Yarım kalan ezgilerle süslü
Gelenlerin türküsü.
***
Çorba sıcaklığı tadında hâlâ,
Bir düşte gibi.
Altmışlardan anıların akşamı.
Göle beleş sevgiler dağıtan
Adana´nın Beyaz Saray´ı.
***
Yenin gibi bir heves.
Mesut Mertcan, Hasan Bora, Edip abi.
Namın yürüsün sevdasıyla
Karın tokluğuna ezgilerde.
Cumali Karataş
(19 Aralık 2010)
*(Söylem/sayı:117/Şubat 2011)
*(Yeni Adana Edebiyat ve Sanat Sayfası/28.02.2011)
CAN TARTISI
Uzaklardaydın?
Yenik bir orduydum
Kurt görmüş kuzu sesiydim dağ başlarında.
***
Gözlerimde ihtilâl sabahlarının kuşkuları
Farların akışını sayıp durdum gecelerce
Işıktan tırtılların boşverici devinimini?
***
Balık mevsimiydi zaman
ay basardı dağları/hiç olmadığınca
Yüzümü arardım uzun geceler içinde
İlk donda filiz kıran çam çıkmazında.
***
Morfinli diştim acıya susmuş
Bitiktim.
Hiçe sayıp gözlerimi
Ayak ucumda sevişirken dağ bülbülleri
Dizlerimin çözülen sabrıydı
uzayan yollar.
***
Uzaklardaydın
Yenik bir orduydum
Kurt görmüş kuzu sesiydim dağ başlarında.
Bilsen Başaran
?Bilsen Başaran yürekli ve soylu bir başkaldırıyla suskuyu söküp atıyor bilinçaltı karanlıklarından. Derindeki zincirlerin kırılmasıyla, tutku dolu, içtenlikli, duygu yoğunluklu dizelerin bir şiir ırmağı yaratmasına ve çağıltılarla akmasına tanık oluyoruz. Zihnin zincirlerinin kırılmasıdır şiirin ve şairin özgürlüğünü yaratan?? diyor Hülya Soyşekerci. Kadın şairlerin bu özgürlüğü elde etmek için çok daha fazla çaba harcadığını ve mücadele ettiklerini; kendi çelişkileri, tutkuları, korkuları, çözümsüzlük ve çıkmazlarıyla dizelerinde yüzleştiklerinin altını çizen Soyşekerci, konuşmasını şöyle sürdürür: ?Toplumun ikiyüzlü ahlak anlayışı ve yalancı erdem maskesini söküp atar soylu kadın şairler. Bilsen Başaran da bu şairlerden biri; yürekli kadın şiirinin sürdürücüsü. Sappho´dan başlayan ve yüzyıllar içinde pek az sayıdaki kadın şairin gerçekleştirdiği bir cesaret geleneği bu. Bence Bilsen Başaran şiirinin asıl motifini oluşturan kavramın; ya da ana izleğin adı cesaret. İki yönden bakılabilir bu izleğe. Biri, şairin kendi duygularını ve çelişkilerini, şiirin öznesi olarak dile getirmesinde ve içtenliğinin kaynağında yer alan cesaret; öteki de toplumsal/evrensel sorunlar karşısında dimdik, kararlı, direngen bir duruş sergileyen, sorumlu-aydın tavrının kaynağında yer alan cesaret?? (Hülya Soyşekersi-Akköy Dergisi/Ekim-Kasım 2009)
*RESİM NOTLARI
Resme ayrılan alanı dolaşırken daha çok şair olarak tanınan ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu´nun desenleriyle karşılaşıyoruz. Tabii şiir deyince de hemen aklımıza ?Kara dut? gelmiyor değil?
KARA DUT
Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem,nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın ağulum
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın.
Bedri Rahmi Eyüboğlu
Kitap Fuarı´nda tanıştığımız ressam Hatice Aras 23 kişisel ve karma sergide bulunmuş. İnsan figürleri ve renkleri iyi kullandığı kendine özgü yağlıboya resimleri dikkat çeken Aras; ?Benim resimlerimin temel özelliği camaltının gelenekselleşmiş tarzından uzaklaşmadan günümüze çağdaş bir şekilde uyarlamadır.Resimlerimde renklerim hep bağırır, kadınlarım ise suskundur.. Renkleri ve gözleri ile konuşur. Bir yol haritası vardır kadınlarımın.Varlıklarını göstermek adına dans eder, çalar ve söyler.. Benim resimlerimde başrol kadının olup, erkek yan figürdür. Kadın isterse alır erkeğe resme, isterse atar dipsiz kuyularına? tümceleriyle resim anlayışını ortaya koyuyor.
Bir diğer ressam Derya Yıldız, Gazi Üniversitesi Resim-İş Öğretmenliği mezunu bir ressam. Çalışmalarını Ankara´da kendi atölyesinde sürdürmekte. On beş kişisel sergi açan Yıldız´ın resimleri yurt dışında sergilenmiş, puzzle yapılarak yurtiçi ve yurtdışına dağıtılmış. Derya Yıldız´ın resimlerinde renk, leke ve desen ön planda olup eserleri sanatseverlere görsel bir haz yaşatmakta olduğu belirtilmekte. Sanatçı hayatın içinden kadınları kendine özgü form ve biçim anlayışına göre stilize ederek eski dönemlerden gelip geleceğe giden kadınların bu yoldaki serüvenlerini betimlemektedir. Kendi söylemi:?Kadın; renktir, ışıktır ve sestir.?
Resmin albenili ortamında yarının ressamlarına rastlıyoruz? Öğretmenleri Gözde Sarıoğlu´nun gözetimindeki Esenyurt Mustafa Yeşil Ortaokulu 8. Sınıf öğrencileri sergideki tablolar önündeki yerlerini almışlar, her biri kendi resimlerini çiziyorlar.
TENİNE YAKIN
Nasıl da bir açılış içindeyim, tenine yakın
öyle seyrek dokunsam sıkı dokunsam da yine
dudaklarımda sözcükler, açıp göz kapaklarımı
kapayarak koklasam , ah endamlı haykırışlarla
dokuyorsun gökyüzümü, sesin sesime karılıyor
göğsüm mayalanıyor ay göğsünün sardunyasına
***
Has dokuyorsun ki içimi, bir dokumacının eli
oluyor senin ellerin ve dokularım bir iplik
yumağından sağılarak geçiyor sesinin yanına.
Tekin Sönmez
İstanbul Kitap Fuarı´nın bir kent fuarını 10-12 kat aşan devasa boyutunun sanatsal, kültürel etkinliklerde derinleşmeye yaradığı gözlenmekte. Bu koşutta, bir kent kitap fuar alanı kadar olan bir bölümün resme ayrıldığını da görebilmek olası. Bir diğer özel alan edebiyatın. Burda, Tekin Sönmez´le karşılaşıyorsunuz. ?Bir Usta, Bir Arşiv?, bölümünde ?Tekin Sönmez ve ?Yansıma?lar? bölümünü irdelediğinizde Tekin Sönmez´i daha iyi tanıyabiliyorsunuz?
SÖZLERİNİN YALINLIĞI
İlkin gözlerin geliyor, sözlerinin yalınlığı
kuşatıyor içimi ve bir kitaplığın raflarına
çarpan, yankıyan gülüşün koşuyor yanıma o an
nazlı, usul ellerin kıvrak sokuluyorsun bana
dolgun buğday başaklarında sesini bulan bir
ezgi gibiyim, yanındayım, dokunamıyorum kumaşına.
Sözlerin yumuşak ki sevecen sokuluyorsun bana
kıvırcık soluyuşunla okşayan sardunya katmeri
duruşunla akıyorsun derin yüreğimin ırmaklarına.
Tekin Sönmez
Pano ve masa vitrinlerde Tekin Sönmez´e ait dergi, mektup, fotoğraf gibi özel alan sanatsallıklarını görebiliyorsunuz. Bedri Rahmi Eyüboğlu, Fakir Baykurt, Enver Gökçe, Adalet Ağaoğlu, Muzaffer İzgü ve Ali Püsküllüoğlu gibi şair ve yazarlarla olan belge ve bilgilerde bunlar görülebilmekte. Yansıma dergisini çıkaran Tekin Sönmez şiirden, gezi notuna, röportaja, romana uzanmış, deneme ve eleştiri yazıları kaleme almış; masal yazmış, çocuk kitapları çıkarmış, fotoğraf sergileri açmış. 1970-80 yılları arasında ?Yansıma? dergisi, haftalık ?Yansıma? gazetesi ve ?Sanat ve Toplum? adlı üç aylık dergi olmak üzere üç ayrı yayın organını yönetmiş Tekin Sönmez.
KELEPÇE
sağar damarlara solukluğunu
mızrağını mıhlar kurulur
***
sök sökebilirsen ömür boyu
seheri pasıyla kovalar
***
geceyle oynaşır çırılçıplak
çırılçıplak çiftleşir karanlıkla
***
kilitlenir bileklere şafağa karşı
tan yerini kapadım sanır devekuşu
Tekin Sönmez
İnsancıl Dergisi standına yolum düştüğünde ilkin Gülay Yeşilipek ve Mustafa Tabak´la tanışıyoruz. Hatıra bir fotoğraf çekiliyoruz. Daha sonraki gün geldiğimde 341. sayısını çıkan İnsancıl´ı İnsancıl yapan Berrin Taş ve Cengiz Gündoğdu´yla karşılaşıyoruz. Bir edebiyat dergisi olarak yerini belirleyen İnsancıl dergisi yayınevi ve edebiyat okuluyla ciddi anlamda yazınsal uğraş veren bir dergi kimliğinde görülüyor. Yonünü Anadolu´ya dönen İnsancıl dergisinde yaklaşık bir 20 yıldan beri şiir ile kitap tanıtım yazılarım yayımlanmaktadır. İnsancıl dergisini yazına armağan eden Cengiz Gündoğdu ile Berrin Taş´ı kutluyorum.
*TEKİN SÖNMEZ ÖDÜLLERİ
Kitap fuarına geldiğimizde ?Tekin Sönmez 2018 Dil ve Edebiyat Ödülleri´nin verildiğini duyuyoruz?. ?Ulaşabildiği evrensel dilbilim alanlarını, Türk yazıncı geleneğinde Ataç çizgisine yakın yenilikçi çizgide tutarak; çağcıl, modern Türkçeye bağlılığı ve edebiyat, yazın tarihi bilgilerini nesnel değerlerle irdeleyip güncelleyen yapıtsal çalışmaları nedeniyle: Dil, Eleştiri, Deneme Ödülü, Sayın Cengiz Gündoğdu?ya; ?Ulaşabildiği evrensel dilbilim alanlarını, Türk yazıncı geleneğinde Ataç çizgisine yakın yenilikçi çizgide tutarak; çağcıl, modern Türkçeye bağlılık ve güzellik değerleriyle deneme, şiir, irdeleme, araştırma, felsefe, çeviri metinleri ve Türk Edebiyatı Tarihi bellek dağarı olan birikimi nedeniyle: Dil, Edebiyat Ödülü, ?Sözcükler Dergisi´ Yönetmeni ozan, yazar; Sayın Turgay Fişekçi´ye; ?Ulaşabildiği evrensel dilbilim alanlarını, Türk yazıncı geleneğinde Ataç çizgisine yakın yenilikçi çizgide tutarak; çağcıl, modern Türkçeye bağlılığı ve felsefel tarih belgeseli sahne sanatlarını lirik ve kılgıcı güzellik duyumu eşliğinde güncelleyen çalışmalar nedeniyle: Dil, Sahne Sanatları Ödülü: Sayın Tarık Günersel´e verilmiş.? İnsancıl Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Cengiz Gündoğdu esprili konuşmasında ödüllere karşı olduğunu, fakat Tekin Sönmez´den bu ödülü, vaktiyle annesinin haksızlıklara karşı dileği bağlamında kabul ettiğini söylemiş. Daha sonra söz alan Berrin Taş, Gündoğdu´nun sözünü sakınmayan, sakınmadığı için de görmezlikten gelinen, bedel ödeyen bir eleştirmen olduğunun altını çizerken, Gündoğdu´nun yapıtlar düzeyindeki çalışmalarından söz etmiş.
*CENGİZ GÜNDOĞDU
Cengiz Gündoğdu kendine özgü biçemi olan bir deneme ustası. ?Sözünü sakınmayan bir eleştirmen? olduğu da doğru. Varlık dergisinde altı yıl kadar öykülere bakan Sayın Gündoğdu; 341 sayıyla 29 yıldır yayınını sürdüren İnsancıl dergisi ve İnsancıl Yayınları´nın Genel yayın Yönetmeni. Kendisiyle ve İnsancıl´ın sahibi ve Yazı İşleri Müdürü olan Berrin Taş hanımefendiyle İstanbul´a gitmelerimde kısa görüşmelerimiz oldu. Elş.-denemelerimi oluşturan irdelemelerim arasında onların da kitapları var. Yaklaşık yirmi yıldan bu yana yazı ve şiirlerimin yayımlandığı nitelikli bir dergi İnsancıl.
Ödüllereve star sistemine karşı duruşuyla bilinen Cengiz Gündoğdu´nunTekin Sönmez ödülüne evet demesi gündem oluşturmuş olabilir? Aylık kültür sanat dergisi İnsancıl´ın Aralık 2018 tarihli 341. sayısında Cengiz beye verilen bu Tekin Sönmez ödülü konusunda yer verilmiş?
Berrin Taş´ın bitmeyen yollarında (Hep Yolda) Tekin Sönmez´in, Cengiz Gündoğdu´ya plaketini verirken ?Bu bir gönül alma? demesi dikkat çekici, anlamlı bir incelik olsa gerek. Tekin Sönmez Dil ve Edebiyat Ödülü´nün bir tek kitabı, bir eylemi için verilmediğini, yarım yüzyıllık bir savaşımı için verildiğine değinen Cengiz Gündoğdu; ödülün anlamını, ??Paşazadelerin, hanımzadelerin çevirdiği yazın dünyasının parça parça edilişidir.? (Yıldız Güncesi-s.59) şeklinde yorumluyor.
Cengiz beye bu ödülün verilmesi memnun edici bir şey, kendisini kutlar, sağlıklı yazın günlerinin çoğalmasını dilerim? Böyle bir ödül verilmesi, aylardır sağlık sorunlarıyla uğraşan sayın Gündoğdu´ya bir moral ve neşe ortamı olmuştur diye düşünüyorum. Ayrıca, Tekin Sönmez ödüllerini alan Tarık Günersel ile Turgay Fişekçi´yi de kutlarım. Turgay Fişekçi´nin şiirlerini beğeniyorum? Turgay Fişekçi´nin ?!976-2006? dönemindeki?Toplu Şiirler?ini oluşturan ?İnsan Üstüne Sorular-Yanıtlar? adlı şiir kitabı hakkında bir şeyler yazmaya çalışmıştım.
?İnsancıl?da, İnsancıl Yayınları olarak, Berrin Taş´ın ?Çavuşkuşunun Türküsü? (şiir); Cengiz Gündoğdu´nun, ?Kaç İnsan Yaşadım?, ?Rüzgâr?; Nurşen Aydoğdu´nun ?Anıtlık Çınarlar?(öykü) ve Zeynep Alpaslan´ın ?Mahkeme Ağacı? adlı (şiir) kitapları adıma imzalanıyor. ?Kaç İnsan Yaşadım? Berrin Taş´ın editörlüğünde yayına hazırlanmış; ?Mahkeme Ağacı´nda ise ?ne mutludur ki/isim annesi olmak/çıkmak/kendinin dışına/gelincik tarlaları/gibi/çoğalan/-çoğaltan/görünmez ki/gecenin karanlığında/çiçeklerin/-rengi?(s.53) gibi Zeynep Alpaslan´a ait olan dizelerin oluşturduğu şiirin adı: ?Berrin Taş?.
Berrin Taş ise şöyle yazmış:
Aşkı bulamamış kadın
zamanın ağır kollarında takılı kalmıştır
yıpranmış ve bekleyerek ömrünü tüketmiş
boşluğa serilmiş bir örtüdür özlemleri
her sabah yeniden havalandırdığı o küçük kuş
sevincin uysal kızı fısıldar kulağına
düşlerinin ufak cıvıltılarında oyala gözlerini (Çavuşkuşunun Türküsü´nden-s.12)
Şiirle ilgili son isim A. Uğur Olgar? ?insan: boşuna koşturulmuş kötü bir ırmak/genişletiyor yatağını, iklim yaşlandıkça/özlemini çektikçe denizler/normandiya kıyısızlığının.?Altı yıl kadar Silifke´de ?Andız? adlı edebiyat dergisini yayılmamış. Uğur Olgar´ın şiiri yan anlamlar taşıyor, sanatla arasını imgelerle dokurken benzetme ve betimlemeyle eriştiği imgeler şiirinin can damarlarını oluşturuyor.
ÇAY BUĞUSU ZAMANI
çay buğusu zamanı
ikindi artığı bir balkonun
denize en demli köşesindeyiz
esrarengiz kıyılarımızın dil ucunda
ıslak şiirler
***
?şair hanım? dondurma getirmiş aydan
imgelerin ateşi eritmeden tatmak lazım
doldurmadan kraterleri aysar sözler
çay demlenedursun gül ömrümüzde
öteki yaza kalırsa nazım kalsın
***
o, yedi nefes şiire yavuklanmış,
ilkinde küstüm çiçeği göründüydü gözüme
sonra bal arısı.. klimanjaro´da kal kelebeği..
hercai göksü akşamlarında mor menekşe..
üç nefes üst üste, istiridyede (bir) inci nihayet..
A.Uğur Olgar
*?BUHARA? AKŞAMLARI
Bir kitaptan söz etmeliyim önce...İbrahim Güleç´in ?Bâb-ı Âli´de Gün Batımı? (Erguvan Yayınları/272 sayfa/2018) adlı kitabını armağan alıyorum Hakkı beyden? İbrahim Güleç Kim?.. Bâbıali´nin hamal yazarı? Yaşar Kemal´den Necip Fazıl´a kadar sayısız anıları var yazar Güleç´in. Onu geniş bir zamanda okumayı düşünüyorum. Belki de bir yazı çıkar. Zaman olarak da gün batımını yakalayan Bâbıali´de basın, yayın ve sanat tarihi ile birçok anı var. Anlaşılan İbrahim Güleç salt yük taşımıyormuş. Bâbıali´de olmak kolay değil sonuçta? Hamalı bile yazar oluyor Bâbıali´nin.
Şimdi Buhara´ya dönebiliriz?
Sanki İstanbul´da bir ?Buhara? akşamları geleneğimiz oldu gibi. Geçen yıl da bir/iki akşam için uğramıştık ?Buhara?ya. Bunu da siz şehir içinde şehir gibi sanmayın. Cağaloğlu´nda küçük, sıcak, saygın bir mekân ?Buhara?. Çeşitli turist gruplarının da uğrak yerlerinden biri. Bir Adanalı tarafından kurulmuş. Gelecek yıl da 40. kuruluş
yıldönümü? Sanırım bizim için de yüzde elli iskontolu gibi bir şey!.. Bu yönde sevimli konuşmalarımız oluyor. ?Buhara?yı Hakkı beyin konuğu olarak tanıdık. Ulucanlar yayınevi sahibi Hakkı beyin orda köşesi var. Ne zaman gitsek o köşe boş. Sanat, kültür, yayıncılık bu köşede konuşuluyor. ?Buhara? Cağaloğlu yokuşunda olunca, geçmiş yıllarda buranın basının akıntısındaki bir yer olduğu da düşüldüğünde, burada ki canlılığı ve renkliliği hayal edebilmek de olasıdır. Bu görüşmemizde yarım kalan bir konumuz vardı. Özellikle onun üzerinde de durduk? Şair Enver Gökçe ve Tekin Sönmez ile olan anılarından söz eden Hakkı Ulucan, bir yayıncı olmanın ötesinde sanat, kültür, kitap okurluğu bağlamında Adana´ya bir kültür selamı gönderiyor? Yalnız tarımın değil, sanatın da bereketli toprakları olan Adana´da, Çukurova´da tüm belediye başkanlarının kıyılan nikâh törenlerinde kitap dağıtmasını istiyor. Orhan Kemal´lerin, Yaşar Kemal´lerin Adana´sına bu yakışır diyor. Elçiye zeval olmaz; bizden iletmesi. Bu arada Enver Gökçe´den söz ederken, yalnız Hakkı Ulu´nun değil, Enver Gökçe´nin de Adana´ya bir selam gönderdiğini görüyoruz?
BİR MİLLİ KURTULUŞ TÜRKÜSÜ
Zalım!
Hemi de kötü dinli gavur,
Nasıl da bağdaş kurmuş toprağıma
Gülümü harmanımı savurur!
Kara gözlerini
Sevdiğim oğlan,
Bize oldu olan
Topla Antep´i, Çukurova´yı
İzmir´i, Urfa´yı, Konya´yı,
Haydi ha!
Ne durursun Munzur!
Engini de deli gönül engini
Kutluyalım şol kurtuluş cengini
Hayını,
Kompradoru, pezevengini,
Vur
Kara yeğenim vur!
Enver Gökçe
***KIZGIN BOĞA
Ertesi sabah Remzi beyle Hakkı bey iş görüşmesi yaparken, Hayati beyle birlikte oğlu nu görmeye gidiyoruz? Yakışıklı, yetenekli bir genç Enes. Havayollarında çalışıyor. Marmaray´ı geçip, karşıya erişiyoruz. Teknoloji adresin de yolunu bulmuş gayrı, okuyup, düşüyorsun ardına. Bir süre sohbet ettikten sonra dolaşmaya çıkıyoruz. Kadıköy´ün Altıyol´undaki Kızgın Boğa da buraların simgesi olduğundan, biz de mecburen başka İstanbul yok diyoruz.. Tabii bu iş öyle kolay değil? Matador olmak yani. Gücüm yetmeyince doğal olarak Hayati beyle oğlunu da yardıma çağırıyorum!
Kızgın boğa heykeline gelince? İlginç ve garip bir hayvan heykeli öyküsü doğrusu? Boğa heykeli 1860´lı yıllarda Paris´te Fransız heykeltıraş Isidore Benheur tarafından yapılmış. 1987 yılında ise Kadıköy´deki bu yerine taşınmış. Peki aradaki yaklaşık 120 yıl kadar olan zaman boşluğunda neredeymiş heykel? Onu da size durun anlatayım?
Zengin kömür yataklarıyla tanınan Fransa-Almanya sınırındaki Alsas-Loren bölgesi sanayi devriminden sonra iki ülke arasında sürekli savaş sebebi olduğu kadar sürekli de iki ülke tarafından el değiştirmiş. 1860´lardaki Fransızların Almanları yendiği savaşı simgelemek ve kızgınlığı ve iriliğiyle Fransızların gücünü vurgulamak için yaptırılmış. Daha sonra ise 1870 yılında yapılan Sedan Muharebesiyle, Alman General Bismarck tarafından Alsas-Loren yeniden geri alınınca, güç timsali, olan kızgın boğa da yeniden Almanların eline geçmiş. Alman Kralı II. Wilhelm´in II. Abdülhamit´e armağan edilen boğa heykeli Yıldız Sarayı´nın bahçesine konmuş. Bir diğer söylenti ise Osmanlı/Alman dostluğunun etkisiyle de 1917 yılında İttihat ve Terakki Cemiyeti´ne hediye edilen boğa heykelinin,cemiyet tarafından da Enver Paşa´ya armağan edilmesidir. Bunun sonucunda Türkiye´ye getirilen boğa heykeliönce Beylerbeyi Sarayı´nın, daha sonra da Yıldız Sarayı Şale Köşkü´nün büyük serası önüne konulmasıdır. 1. Dünya Savaşı´nın ardından Enver Paşa´nın yurt dışına gitmesiyle de boğa heykeli Enver Paşa ve Naciye Sultan´a ait olan ?Bilezikçi Çiftliği?ne konulmasıdır. Gazi Ahmet Muhtar Paşa Köşkü ve Mermer Köşk´ten sonra yeni yapılan Hilton Oteli´nin bahçesine, oradan da Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı´nın Taksime bakan cephesindeki yerine taşınır. Ardından, Kadıköy Belediye Başkanlığı´nın önüne, ardından hemen yanı başındaki Etibank binasının önüne konulan boğa heykeli, daha sonra, bugünkü yeri olan, Kadıköy Altıyol´daki Tarih, Edebiyat ve Sanat Kütüphanesi´nin önüne taşınmış. (İnternet arş.) Yani anlayacağınız Avrupa´dan Asya´ya bayağı bir yer gezmiş kızgın boğa heykeli. Bir başka söylentiye göre de, boğa heykelinin, avcılığa ve hayvan heykellerine özel ilgisi olan Sultan Abdülaziz tarafından heykeltıraş Rouillard´ın ekibine yaptırılan 24 hayvan heykelinden biri olduğudur. (https://dunyalilar.org-https://listelist.com- https://www.wannart.com)
Bir süre sonra arkadaşların işle ilgili görüşmeleri nedeniyle Sefaköy´e giderken tarihi eserlerimiz yönünden hayli önemli olan İstanbul´un surlarına gözüm takılıyor? Hâlâ demek diyorum onarılmayan surlar olabiliyor. Sahil yolunda seyrederken bu tip olumsuz örneklere rastlanıyor. Bunlar bugüne kadar onarılıp milyonlarca turistin ziyaret ettiği bir kültürel varlık olarak turizme kazandırılmadı mı? Estetik bir tarihi olgu olarak İstanbul´la bütünleşmesinin vakti gelmiş de geçiyor bile. Tabii bu estetik kentsellik derken İstanbul´un bozulan siluetini de vurgulamak gerekir? Yükselen gökdelenler oldukça fazlalaşmış İstanbul´da. Ve üstelik her gördüğümüz İstanbul bir öncekini mumla aratıyor. Biraz daha fazla para ve çıkar için gökyüzünü beton yığınları kaplıyor hep. Adana´da da yeni yeni yükselmeye başladı böyle binalar. Kenan Evren Bulvarı´ndaki 25 katlı binadan sonra, Özal´dan Uğur Mumcu Bulvarı´na girerken 33 katlı bina gökyüzünü haraca kesmiş gibi. Öteden baktığınızda gökyüzünün nasıl işgal edildiğini görebiliyorsunuz. Modern kentleşme ve kent mimarisi gökdelenleri çoğaltmak değildir.
Daha sonra ise, arkadaşların iş görüşmeleri nedeniyle Sefaköy´e teğet geçerken, Hayati beyin arkadaşlarına şöyle bir ayaküstü uğruyoruz. ?Kafadar?da çok sıcak bir konukseverlikle karşılanıyoruz. Adana´yı su yolu yapan Sefaköylü arkadaşlarla olan o koyu muhabbet faslında zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyoruz. Sonrasında teşekkür edip ayrılıyoruz Sefaköylü dostlardan. Sonrasında ver elini Adana. Havalanırken, yıllar öncesinde, belki bir taşra delikanlısının ben buyum söylemiyle hatıra defterlerine geçmiş olabilecek tarzdan eski bir şiirim olduğunu düşünüyorum. Son bölümle zenginleştiriyorum.
İSTANBULLU KIZ
Al beni de götür buralardan İstanbullu kız.
Gözlerimi denizlerinde boya.
Saf bir Anadolu çocuğuyum ben;
Renkli gecelerinle tanıştır!
Kar yağarmış İstanbul´a;
Al ısıt ellerimi
Gemici fenerlerinde.
***
Bilmem kent şarkıları, bilmem İstanbullu kız.
Türkü söylerim harman yerlerinde.
Dans, diskotek bilmem.
Köy meydanlarında halay çekerim.
Yaba tutar gibi tutarım.
Uzatsan ellerini.
***
İşte ben böyleyim İstanbullu kız.
Böyleyim ne fazlası ne eksiği?
Köyün öteki yakasında
Umutlarımı ipi kopan uçurtmalara bağlayan
Kahve fallarında bahaneleri gizli?
***
İşte böyle İstanbullu kız, böyle?
Hilesiz, hurdasız hem harbi.
Oyunsuz, oyalamasız, yalansız olan
Sürüncemelerde sürünen bir sevda;
Severim ben, kendi sevdam bu.
***
Bir sevdiğim var İstanbullu kız bir sevdiğim?
Bir sevdiğim var bilmem beni sevdiğini.
Cumali Karataş