ALİ TAŞ ADN.


BERRİN TAŞ’IN  “GÜZEL ŞARKILAR”I (*)


                Fırtınalardan sözcük sağarım

                emziririm erdemin ak ışığıyla

                ötelerde bekler sabah

                günün kirli kusmuğundan yıkanacak insanı.(s.5)

            Berrin Taş’ın, bölüm adlarının bütünleştiği “Değerler Kitabı-Güzele Şarkı” adlı şiir kitabında, şiir dilini, çizgisini kendine özgü farklı bir dil ve sesle netleştirdiği görülüyor… Olumlu şiir poetikasındaki kazanımlarını üç şiir kitabıyla ortaya koyan Taş; yapıtlarıyla kendine özgü olumlu izler bırakmış… Yalın, duru, içten, yer yer imge ve anlam kırılmalarıyla örülen şiirleriyle değer kazanan “Değerler Kitabı…”, biçim ve içerik olarak örtüşüp, adıyla buluşan katmansal değerler taşırken; “…/yine de saklamalıyım/göğsünde kanayan/kırmızı gülü” (s.7) sakınmasıyla temkinin elden bırakılmayıp; “Yaranı gizle/açık arar/insan dediğin/ayağın sürçtü mü/bundan kendine/övünç payı çıkarır” dizeleriyle de “Düşenin dostu olmaz”lığın şiire özgü farklı versiyonunu uyarıya dönüştürür.                                                                                         Nevzat Çelik’in yedi yapıtını okumanın ardından, dip notundaki, “Düşmüşe vurulmaz/derdi annem” gibi rastlanılan kardeş duyarlıklı dizelerin daha ağır bir alternatifi olarak, ”yok sayılmak/dokunur her insana” vurgulamasıyla sonlanan “Sıfır” adlı şiirinde, “düşmüşe/en büyük ceza/onu görmemektir/karşılaştığında bakışlarınız/işitmemektir/boşlukta yankılanan sesini” (s.14) dizeleriyle sürerken; hiçliğe kurban giden ezikliğin içtenlik yansıtan saklılarıyla, onurlu, insancıl duruşun portresi de hayat ve toplum gerçekçiliği olarak görselliğinize şiir olarak çizilir. 

Berrin Taş, şiirinin tarihini insan ve yaşamsız tutmazken; aşk, acı, hüzün, etik değerler gibi yaşamsal gereksinimlilik taşıyan olguları eleştirellikle güçlendirerek, doğayı poetik atmosferine bir ressam özeniyle yerleştirir… “sabah/yeniler kendini/geceye hazırlar/yorgun tarihini”(s.12) dizeleriyle bilimselliliği natüralist bir edayla verirken de; “Geceye ne söyler/kırpılmış güneş” (Yarım-s.10) saflığının içsel bir fonu gibi algıladığı doğanın tarihini de gizemli sözcüklerde arama naifliğinin ardına düşer.   

Kısa, anlamlı şiirlerinde tarz yönü ve görsellikle daha net algılanan, bir ucuyla, Gemlik yolundaki Orhan Veli’yi, diğer ucuyla da Japon  Akiu’sunu anımsatan, ‘akılcı çağdaş beyitler’ diyebileceğimiz, ses olgusunu bertaraf eden şiirler de görülür… “Yol” ve “Taş” sözcüklerinin çekim merkezindeki çağrışımlarla, kinayeci tavrın öznesine yerleştiği benliğin tekilden tümele uzanan açılım yazınsallığıyla göndermeler yapan ikilikler deki en başat olgunun etik değerler olduğu da görülür. 

Hep yoldayım/yorulmayı unuttum (Yolcu-s.15);                                                                                                           Taş taşımasan da yorulursun/avucunu açma gelen geçene (Dilenci-S.24)  

Direncini, inancını, insancıl sevgi ve saygısını şiire çevirmenin formülünü, “Neleri saklıyorum bir bilsen/taş bağladım/sokağa açılan kapılarıma/demir bir leblebi dolanıyor/şiir evimde/..” (Leblebi-s.13) dizeleriyle saklısının adreslerinde ele veren, özeline düşkünlüğün ketüm yinelenmesine de bir anlamda değinen şair; bir simyacı erdemiyle sürdürdüğü şiiri hakkında ipuçları da verir… 

            İçerikteki önceliklerini de yeniden vurgulama gereksinimi duyan Taş, onurlu ve insancıl olarak dik durmanın hesabını dirençle yaparken; “Şişirilmiş balon değilim/sabahın güzelliğini sömürmeye gelmedim/…//İnsanım ben/…/yüceltilmiş gelecekte/çiçek açmaktır dizelerim/ yarına koşuyorum acıtan sözcüklerle” dizeleriyle tercihini insandan yana kullanır. “insanım ben/…”; “…/yetinemem ekmek kırıntılı bayat mutluluklarla/ödevim ulaşmaktır yücenin ıssız güzelliğine/yalnızlık kutsallaşır bu bitimsiz yolda/ses verir dağlar taşlar açılır gizli kapıları erdemin” dizeleriyle insan olma olgusuna dikkat çeker “Yücenin Issız Güzelliği” adlı şiirinde. .

                hayatı çalınmış kadın

                ben de dinler yaralanmış benliğinin ezgisini

                acı ağacın gölgesine sığınır da karanlık gölgesinde

                bilmez rüzgâr nereye sürükler

                boş bir çuval gibi devinen gövdesini (s.29)

            Kendi örseleneşine yaktığı ağıtların duygularına da çevirmen olmasını dileyen ozan, kendi güzeline şarkı yazmanın da sanki itirafında bulunurken; “Yücenin Issız Güzelliği”ne varmanın şiirsel doyumunda biraz da, yıpratılmışlığındaki duyarlılığın tatminini de ortak etmek ister “hayatı çalınmış kadınlara yüreğini açarken” 

            Su, güneş, ışık, emek, insan izleklerinin yörüngesinde dönen şiirin;  “Karanlığa gömülen cıvıltılar/yeniden soluyabilir mi/sabahın taze aydınlığını” (s.31) gibi dizelerde zaman zaman düşülen umutsuzluğa gönderme yapıp; erdem, insancıl, direnç gibi başat izleklerle şiirini oluştururken; kaygıya rağmen, erdemliliğin fotoğrafını içtenlikle çizer:  Gördüm sonsuz karanlıktı gece uyuyordu.                                                                                                                   Titreyen korku habire vuruyordu kıvranan göğüme (s. 30)

            İhanet, değer, direnç gibi temel olgu özelliğindeki sözcüklerin sınırını çizdiği etik yapıda; “Demirden terden ve çelikten yapılmıştır gövdem/ihanetin örümcek ağları kuşattığında dört bir yanımı/yıkılmam/deler geçerim/…” (s.32) dizelerinin kararlılığı göze çarparken; “ihanet pusuda bekleyen zehirli bir çiçektir/emeğin körpe fidanını kırar parçalar/…” (s.33) dizeleriyle de, yoz yaşamdaki etik değersizlik vurgulanır.    

             “Çocukluğunu ‘dıgıl dıgıl’ alıp giden”, içindeki çocuğun muştu aradığı şiirinin (Dıgıl Dıgıl-s.17) başı çektiği tinsel özgürlükte “Dıgıl Dıgıl”a (s.13) takılır: Yitikliğinin öznel sızlanmalarını kendi içselliğindeki ironinin çarkında öğütür. Saf, naifsi bir çocuksu dille söylemleştirdiği “Yeniden Başlayabilir miyim” adlı sorgulayıcı tavrıyla da, “ses ver” diyen şair, yine o inanç ve direnişiyle, “…/ezilmiş yaprağını ömrünün/toz bulutunda yitirdiği/…” bir yoksunluğun toz bulutu hayıflanmasında görülür:                      Aşk

                hangi kapının ardındaydı da ben bulamadım                                                                                                                   avuçlarımdan kayıp gitti dokunduğum ışıltılı sabahlar

emek mi vermedim

onarmadık mı ağrıyan yaraları

                sevmedim mi yalansız (s.37)                                

                Ama bir umut her zaman için vardır… Tereddütlerin tınısındaki o umutla  içinin “dıgıl dıgılına” sorar:”söyle/yeniden başlayabilir miyim/kırılıp dökülen papatyalar/sevinç verebilir mi/ilkyazın coşkusuyla” (s.36) Sonra da hüzünlü bir gönül öyküsünün koylarına buruklukla çekilir:“sonunda/yazgımızı bağladın birbirine/ekledin/benim amansız yazgıma/senin umarsız çığlığını” (s.222)

                “ihanet yalakanın uygun adımlarında saklıdır”(s.33) dizeleriyle de insancıl/toplumsal kökenli etik değerlerin bir yüzüne ışık tutarken, farklı imgesel tatlar çağrıştıran şair, sürdürdüğü eleştirelliğe, günün sorumsuz/duyarsız insanını da ekler “Seyirci Benlik” adlı şiirinde. Sonrasında ise gündeme getirdiği daha somut, güncel ve net bir eleştirelliği şiiriyle not düşer…

Yağmur yağınca su alır şişer

hantallaşır narin gövdesi

adımları ufalır yürüyemez kısa yolları

bireyciliğin çukurunda eşelenir kapitalizmin insanı

tv karşısında caka satar seyirci benliği

***

doğadan kopmak böler parçalar insanı (Seyirci Benlik-s.25)

                Bir geliş, pir geliş Zile’den. 33 yıl olmuş dönmeyeli… “Kelebek Şairleri” anılmalı o yıllarda yazılıp,            Ümit Yaşar Oğuzcan’ın süzgecinden geçen şiir ve küçük denemelerde Sezar’ın kulaklarını çınlattığımız, Zile kalesindeki “Veni, Vidi, Vici” taş yazıtları duruyor mu hâlâ bilmem… Mağrur Sezar, “Geldim/Gördüm/Yendim” sözcükleriyle zaferini ilan ederek, ‘tarihe not düşerken’ nerden bilebilirdi ki, onlarca yüzyıl sonra da olsa, ’Silivri dolaylarından yanıt veren bir ozanın ‘derin duyarlıklı’ dizelerinde tarihe bir de insancıl not düşüleceğini. 

 

            GELDİM GÖRDÜM KALDIM

               

                                       -M.Balbay’a

                Geldim

                yaşamanın kıyısna

                gözyaşlarını

                geleceğe akıtanların yanına

                                gördüm

                               babasının sesini öpmek işsteyen çocuğu

                               cam kıırklarından sarılmaya çalışan saflığı

                               sevgiyle çatışan kimsesizliğini insanın.

                kaldım

                yaşamanın kıyısında

                gözyaşlarını

                geleceğe akıtanların yanında. (s.35)

                                                               Berrin taş

                       

*(Değerler Kitabı-Güzele Şarkı/İnsancıl Yayınları/Aralık 2011/40 sayfa)

*(İnsancıl dergisi/sayı:327/Ekim 2017/80 sayfa)

YAZARLAR

  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • Pazar 25.4 ° / 14.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 25.6 ° / 13 ° Güneşli
  • BIST 100

    9693,46%1,77
  • DOLAR

    32,58% 0,35
  • EURO

    34,75% 0,10
  • GRAM ALTIN

    2507,64% 0,95
  • Ç. ALTIN

    4181,01% 0,22