Can UĞURATEŞ-Sırası Geldikçe


BARIŞ PINARI ARDINDAN, GENEL DEĞERLENDİRME


Suriye kuzeyinde, terör yapılanmasını engelleme ve demografik yapıyı normalleştirerek, geçici sığınmacı durumundaki Suriyelileri, istekleri halinde, oluşturulması hedeflenen güvenli bölgeye yerleştirme maksatlı Barış Pınarı Operasyonu başarıyla devam eder ve YPG/PKK terör örgütü ağır zayiat verirken, ABD’nin istemi ile yapılan mutabakatta belirlenen 120 saatlik sürenin son saatlerinde, Soçi’de, Rusya ile yapılan görüşme sonrası bir mutabakat muhtırası daha ortaya çıktı.
Türkiye, bir hafta içinde iki küresel gücü Suriye konusunda masaya oturtarak, istemleri doğrultusunda karar çıkartmayı başarmış gibi görülüyor. Ancak, her iki mutabakatın detaylarında, sıkıntılar olduğu da önemli bir realite. ABD ile yapılan mutabakatta belirlenen süre sona erdiğinde, Savunma Bakanınca yapılan açıklamayla, yeni bir harekâta gerek kalmadığı bildirildi.  Bu durumda Türkiye, başlatmış olduğu harekâtla oluşan konjonktürde, hedefine ulaşmış izlenimi veriyor.
İlk 120 saatin sonunda, Rusya ve dolaylı olarak Suriye rejimi ile yapılan mutabakatla, ortaya yeni bir 150 saatlik süre çıkarken, Türkiye, Barış Pınarı Operasyonu ile fiilen bulunduğu ve kontrol altına aldığı Tel Abyad-Resulayn bölgesinde, 120x32 Km.lik bir alanla sınırlandı.
Fırat doğusunda, bu alan dışında kalan bölgede, Türkiye, Ankara Anlaşmasının sınırlarının biraz daha genişletilmiş haliyle yetinmek durumunda kaldı. Yani, bu bölgelerde Türkiye, Rus Silahlı Kuvvetleriyle birlikte ve en fazla on kilometre derinlikte devriye avantajı elde ederken, güneye doğru yirmi kilometrelik çok geniş bir alanda, Rusya ile Suriye rejiminin verdiği söze güvenme durumunda. Devriye için belirlenen bölgeler çok uzun mesafeleri kapsıyor ve sadece rutin kara devriyesi ile kontrol mümkün değil. Fırat doğusunda ve Türkiye’nin hedefleri arasında bulunan Kamışlı, devriye-kontrol kapsamı dışında bırakıldı. 
YPG/PKK daha güneyde ve silahlı yapılanmasını korur vaziyette kalıyor. Üstelik hem ABD hem de Rusya, YPG/PKK için halen terör örgütü kavramını kullanmazken, ABD Başkanı telefon ile Rusya Savunma Bakanı ise telekonferansla, sözde SDG Genel Komutanı olarak tanımlanan ve esas ismi ile örgütteki kod ismi farklı olmasına rağmen küresel güç istihbarat aklı ile yönlendirildiği anlaşılan ve bu bağlamda Mazlum Kobani ismini kullanan, Türkiye tarafından kırmızı bültenle ve ödülle aranan Ferhat Abdi Şahin, kod adı: Şahin Cilo ile doğrudan görüşme yaparak, bu örgütü meşrulaştırma yolunda adım atmaktan çekinmiyor. Bu arada Mazlum Kobani kodu, algılara yapılan yeni bir operasyonun varlığını açık veriyor. Yani ABD ve Rusya YPG’yi açıkça terör örgütü olarak tanımlamazken, SDG çatısı altında meşrulaşmasına imkân sağlıyor.
Ulusal bir kanalda, bir tartışma programına Rusya’dan katılım sağlayan Rus strateji uzmanı Dugin, ikazlara rağmen, ısrarla “Kürt terörü” kavramını kullanırken, bir yandan da terör örgütüne şiddetle yaklaşmaktansa, onları kazanmak gerektiğini söyleyerek, ortaya yeni bir meşrulaştırma yöntemi atıyor ve verdiği örnek ilginç: Çeçenistan yaşanmışlığı. Bir taşla iki kuş vurmaya çalışıyor.
ABD’nin, Başkandan başlayan farklı seviyelerde, YPG/PKK yerine Kürtler kavramını kullanmasıyla, Rus strateji uzmanı Dugin tarafından, Rusya’nın da desteklediği gibi bir izlenimle ortaya konulan Kürt terörü kavramı, Ortadoğu’da senaryoların yeniden kurgulandığını gösteren önemli veriler. Bu kavramlarla birlikte, ABD ve AB ülkeleri kamuoyunda yaratılmak istenen Türkler ile Kürtler savaşıyor algısına, yeni bir boyut kazandırılmak isteniyor. Birinci Büyük Savaş süresince, şu an adı geçen Arap coğrafyasında, Türklere karşı nasıl bir ayaklanma planlandığını, Kral Abdullah tarafından yazılan, “Biz Osmanlıya Neden İsyan Ettik” isimli kitap ile Thomas Edward Lawrence ve Gertrude Bell’in bölgesel faaliyetlerini anlatan belgelerden görmek mümkün. Türkiye coğrafyasında, Milli Mücadele döneminde ağırlıklı olarak başlatılıp, Cumhuriyetin ilk yıllarında birbiri ardına ortaya çıkan bölgesel isyanlarda, Kürt etnisitenin nasıl aldatıldığını da “Kürdistan 1919/Binbaşı Noel’in Günlüğü” kitabından ve dönemin belgelerinden görmek mümkün. Şimdi, iki küresel güç tarafından yeniden kurgulanan bölgesel senaryoda, yine Kürt etnisitenin ağırlıklı olarak aldatılıp kullanılmasının planlandığını değerlendirmek, düşünenleri doğru bir sonuca yönlendiriyor. Esasen Kürt etnisite ile terör kavramları bütünleştirilerek, daha önce İslami Terör olarak bilinçli, yanlış, yanlı tanımlanan bölgesel terör, bu kez Kürt etnisite üzerinden, yeni düşmanlıklarla kurgulanıyor.
Türkiye, Suriye’de yapmış olduğu Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Operasyonları ve Irak’ta yaptığı Pençe Operasyonları ile bölgede etkin olduğunu ve Türkiyesiz oyun kurulmasının mümkün olmadığını gösterirken, terörle mücadele kavramıyla ortaya konulan mutabakatlarla, Türkiye’ye sunulan Pandora’nın kutusundan çıkanlar: “Kürt terörü” kavramı; teröristlerin imhası ya da ilgasındansa, anlaşarak onları kazanma, yanına alma; Ankara Anlaşmasıyla belirlenen beş kilometrelik takip mesafesinin on kilometreye çıkarılıp, Rusya ile birlikte kontrollü yapılması; rejim kuvvetleriyle sıcak temastan kaçınma ve Fırat doğusunda, Resulayn-Tel Abyad dışında kalan bölgenin, Rusya-Suriye rejim kuvvetleri kontrolünde olması; Terör örgütünün, Suriye içlerinde daha güneyde ve mevcut yapısıyla korunumu; Rusya ve ABD tarafından, SDG adı altında, terör örgütünün meşruluğunun kabulü. Bu durumda, Türkiye, terör koridorunu ve planlanan bölgesel yeni yapılanmanın önünü kesti ama güvenli bölge kavramı da oldukça muğlâk kaldı.
Aynı zamanda Rusya, Çarlık döneminden bu yana ideali olan sıcak denizlere inme hayalini Suriye üzerinden gerçekleştirirken, bölgenin kaybedeni izlenimi veren ABD ise Suriye petrollerini kontrol altında tutacağını açıkladı. Bu arada Rusya, Türkiye ile ilişkilerinde önemli bir ivme yakalayarak NATO’nun sorgulanmasını sağladı ki ABD’de bu doğrultuda eylemselliğe devam ediyor. Bölgesel kazananlar: Rusya, Türkiye, Suriye rejimi ve örtülü olarak İran ile İsrail iken, kaybeden YPG/PKK ve ABD gibi görünse de YPG bütünlüğünü koruyup, ABD ve Rusya tarafından lider seviyesine varan görüşmelerle, meşrulaşma yolunda ilerliyor. ABD ise bölgesel petrolleri kontrol altına alırken, YPG üzerinden, İran’a karşı taktiksel konum kazanıyor.  
Yani, Türkiye’nin yaptığı bölgesel hamleler, bugünün konjonktüründe, bölgesel jeopolitikte önemli değişimlere yol açarken, küresel jeopolitikte de mevcut yapılanmaların sorgulanmasının ve yeniden yapılanmaların önünü açtı ki bu gelişme, Türkiye’nin hem bölgesel hem de küresel önemini ortaya koyuyor.
 

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9670,53%0,26
  • DOLAR

    32,52% -0,08
  • EURO

    34,78% -0,23
  • GRAM ALTIN

    2421,67% -0,33
  • Ç. ALTIN

    3982,08% -0,92