Cumali KARATAŞ


ALİM İNTERNET ÇAĞINDA


          Günlerden Pazartesi´ydi?

Her zamankinden farklı ve güzel bir Pazartesi´ydi. Yaz tatili ve bunaltan sarı sıcakların ardından okullar bugün açılıyordu? Her taraf cıvıl cıvıldı. Caddeler tıklım tıklım insan ve araç doluydu. Denize, yaylaya, başka kentlere tatile giden insanlar bugün artık tamamen dönmüşlerdi. Eski canlılığına kavuşan şehir kendine gelmişti.

Toplu taşıma araçları yoğun bir biçimde insan taşıyordu. Özel araçlar da her zamankinden fazlaydı. Bir yerden diğer yere akan trafik seli zamanla yarışıyor gibiydi. Çarşı, pazardaki insan canlılığı görülmeye değerdi. Son kalan tatilciler de dönmüştü.  Yaz sıcağından bunalan kent yavaş yavaş artık kendine geliyordu. 

            Okulunu, arkadaşlarını, öğretmenini çok özlemişti Ali. Hepsi de burnunda tütüyorlardı. 

            Ali bu yıl ikinci sınıfa gidecekti. O yüzden heyecanlı bir bekleyişteydi. Okulların açıldığına çok seviniyordu. Okulu ve arkadaşlarını göreceği anı sabırsızlıkla bekliyordu. 

Geçen yıl gibi yine sabahçı olan Ali akşamleyin erkenden uyumuştu. Tatil süresince akşamları televizyon izleme alışkanlığından artık vazgeçiyordu. 

Ali o sabah okula gitmek için uyandığında vakit her zamankinden daha geçti. Çünkü okulun ilk günü diye simit satmayacaktı bu sabah. Kahvaltısını yapıp, dişlerini fırçaladıktan sonra okula gitmek için evden ayrıldı. Daha sonra yolda karşılaştığı sınıf arkadaşı Erdem ile birlikte konuşa konuşa okul yolunda ilerlemeye başladılar.

Erdem yaz tatilini nasıl geçirdiğini anlatmaya başlamıştı? İstanbul´daki dayısının yanına gitmişlerdi. Deniz kenarında kalmışlardı bir süre. Anlata anlata bitiremiyordu tatilini Erdem. 

Ali de aslında tatil yapmamış sayılmazdı. Hem yaz tatilinde çalışmış, kısa süreli de olsa hem tatil yapmıştı. Bundan da gayet memnundu. Bir-iki günlüğüne de olsa gittikleri köy ve denizde geçen anları gözlerinin önüne geliyordu. 

Köye gittikleri zaman bostan tarlalarında gezinmiş, karpuz ve kavun yemişlerdi. Böğürtlen ve incir toplamışlardı. Su taşımışlardı nehirden; nenesinin yaptığı tatlı ve bayram çöreklerini yemişlerdi.

Sonra?

Dedesinin sürdüğü at arabasında gezintiye çıkmışlardı. Hatta ata, eşeğe bile binmişti köye gittikleri zaman. Kısa süreli de olsa, köyde geçen günleri güzel olmuştu.

Yaz tatilinde bir-iki günlüğüne denize de gitmişlerdi? Aynı yerde birlikte oturdukları babasının dayıları ile kuzenleri yanında, hala ve amcalarıyla birlikte denize gitmeleri güzel bir anı olarak kalmıştı.  Kentin başka yerlerinde bulunan bazı akrabaları da bu deniz gezisine katılmışlardı.

Denize gidecekleri o Cumartesi sabahı kiralanan bir kamyon gelip kapılarına dayanmıştı. Bakkal Ramazan efendinin dükkânının yanındaki yüksek kaldırıma yanaşmıştı kamyon. Ondan sonra da herkes yükleyeceği eşyalarını getirip kamyona yerleştirmişti. Dışarıdan gelen bazı akrabaları da gelip eşyalarını yüklediklerinde her şey tamam olmuştu.  

Gittikleri o gün, ilçenin tenha sahilindeki geniş kumsala inmişlerdi. Kamp yerlerini belirleyerek çadırlarını kurmuşlardı daha sonra. Ardından, günün yorgunluğunu denizde atmışlardı. Bir süre dinlendikten sonra da sahilde oturmuşlardı. Bu ara kadınlar akşam için yemek telaşına düşerken, çocuklar da kendi aralarında çeşitli oyunlar oynuyorlardı.  Sonuçta? Güzel bir ortamları olmuştu. 

Yemek sonrası biraz dinlenip, akşamüstü yeniden hareketlenmeye başlamıştı kafile? 

Büyükler kumda futbol maçı yaparken, kadınlar ve genç kızlar kendi aralarında eğlenerek denizin tadını çıkarıyorlardı.

Çocuklar ise kumdan şatolar yapıyorlardı kumsalda.  Bazen de aralarında çeşitli oyunlar oynayıp, koşup terledikten sonra da denize giriyorlardı. Denize her girdiklerinde annelerinin, ablalarının gözleri üzerlerinde oluyordu.

Çocuklar denize girdiklerinde aile büyüklerinin kendilerine tembihlediği ?sakın ileri  gitmeyin? uyarılarına sıkı sıkıya uyuyorlardı. Çünkü korkuyorlardı da denizden. Denize habersiz girmemeleri ve fazla ileri gitmemeleri konusunda anne ve babalarına söz de vermişlerdi.

Anne ve babalarının böylesine sıkı sıkıya tembihlemesi yanlış değildi? Ama yine de ne olur ne olmaz diye sıkı bir gözetim altındaydılar. Söylediklerine göre, burada boğulan çocuklar olmuştu. Boğulan çocukların ailelerinin gözyaşları haftalardır dinmemişti. Bu yüzden, bu işin şakaya gelir yanı yoktu. Dalgalara kapılıp gitmek bazen an meselesiydi. Hem çocukların çoğu da yüzme de bilmiyorlardı henüz.   

Uyarılara rağmen çocuklar zaman zaman farkına varmadan ileri gidebiliyorlardı. Kendi aralarında oyunlar oynayıp, birbirlerinin üstüne su atarken dalıp gittikleri oluyordu. Bazen de kendilerini sürükleyen dalgalara karşı koyamıyorlardı. Kıyıya hızla vuran dalga çocukların dengesini bozup ileri doğru savururken, daha sonra denizin içine doğru çekiyordu onları.

O akşam kadınların erkek kılığına girdikleri oyun da olmak üzere birçok eğlenceli şeyler yapılmıştı. Herkes bol bol gülmüştü yapılanlara. Ertesi gün akşamüstü de dönmüşlerdi. Bir, iki güne sığan bir deniz tatili olsa da unutulacak gibi değildi. Hem de akrabalarıyla birlikte olması da güzeldi. Kendisi de en az Erdem kadar güzel bir tatil yapmıştı sonuçta. 

Erdem okula geldiklerini söylediğinde, Ali tatilde geçen deniz anılarından sıyırmıştı düşüncelerini. Bir arı kovanına benzeyen görüntüsü vardı okul kapısının. Renk renk çiçekler gibiydi okulunun öğrencileri?

            Okulun kıyafetleri hep birdi. Siyah önlük üzerine de beyaz bir yaka takmışlardı. Okula yazıldığında onun önlüğünü de annesi dikmişti? Hemen çarşıya giderek satın aldığı kumaşlarla pantolon ve önlüğünü bir çırpıda dikivermişti. 

Ali ve arkadaşları o gün birbirleriyle bol bol konuşarak özlem giderdiler. Öğretmenleri de sınıfta tek tek kendileriyle ilgilendi. Güzel bir ders yılı olacağı belliydi..  

Sınıfa yeni gelen bir arkadaşları da olmuştu. Başka bir okuldan naklen gelmişti. Öğretmen, adı Bülent olan bu arkadaşı Ali´nin yanına oturtmuştu. Not durumu ve derslere olan ilgisi normaldi.  Bülent iyi bir çocuktu.

Bülent ile Ali çok iyi anlaşıyorlardı. Bülent´in evi Ali´nin yolunun üzerinde olduğundan okul çıkışlarında birlikte gidiyorlardı. Ali, pazarın köşesine geldiğinde yollarını ayırıyordu Bülent ile. Bülent yol üstündeki yeni yapılan büyük bir apartmanda oturuyordu. Oturdukları daire beşinci kattaydı. Önünde araba garajı vardı.

Bülent´in söylediğine göre, babasının da bir otomobili vardı. Bir bankada müdürdü babası.  Bankaya ve çarşıya yakın olur diye buradan bir ev kiralamışlardı. Bülent´in annesi burada sıkılıyormuş. Hem semt olarak istediği gibi modern bir yer değilmiş, hem de akraba ve çevresi başka semtte oturduğundan sık sık onlara gidiyormuş.

Bir gün yine okul çıkışında Ali ile Bülent´in yolu ayrılacakken Bülent Ali´yi evlerine davet etti. Ders çalışır, bilgisayar oynarız diyordu.  Hem annesiyle de tanışmış olurdu. Annesine Ali´den söz etmişti.

Ali, önce ?yok? dese de, Bülent´in ısrarlarına dayanamamıştı. Hem bilgisayar oynamakta vardı. Asansöre binerek beşinci katlarındaki evlerine çıktılar. Annesi kapıda ikisini de güler yüzle karşılayarak, Ali´ye pasta ve meyve suyu ikram etti. Daha sonra da, Bülent´in odasına geçerek ders çalışmaya başladılar.  

Bülent´lerin evi çok büyüktü. Dört oda vardı, bir de koca bir salon. Her taraf çok güzel döşenmişti. Ali şimdiye kadar böyle güzel bir ev hiç görmemişti. Buralarda da zaten böyle bir ev zor bulunurdu.

Bülent´in evde kendisine ait bir odası vardı? İçerisinde karyolası, o çalışma masası,  oynayacağı oyuncaklar, kitaplarla küçük bir televizyon ve yurt dışındaki dayısının getirdiği bir bilgisayar vardı.

Ali, Bülent ile birlikte bir süre ders çalıştıktan sonra eve gitmek üzere oradan ayrıldı. Eve geldiğinde arkadaşından, annesinden, harika evlerinden bahsetti annesine. Öyle bir evin yanında kendi evleri samanlık gibiydi. Arkadaşını evlerine davet etmesi imkânsızdı bu yüzden.

            Ali´nin, okul dönüşü Bülent´lerin evine uğramaları zamanla fazlalaştı. İlk günler biraz olsun çalıştıkları dersler de yerini tamamen internet ve bilgisayara bıraktı. Ali´nin bilgisayarında iki kişinin aynı anda oynayabildiği oyunlar da vardı. Bu oyunun yanı sıra internete giriyorlardı.

Bülent tam bir bilgisayar ve internet bağımlısıydı. Ali de onun gibi olma yolunda hızla ilerliyordu. Tabi bu ara Ali dersine çalışamadığı gibi, okuldan çıkışta eve de geç geliyordu. Hatta bazı gün okul çıkışlarında Ali ile Bülent birlikte internet salonlarına da gidiyorlardı. Ali´nin eve gecikmesinden dolayı annesi kaygılanmaya başlamıştı. 

            Ali´nin okuldaki durumu da çok değişmişti. O çalışkan ve iyi notlar alan Ali gitmiş, yerine tembel ve derslere ilgisiz olan bir Ali gelmişti.

Ali ile Bülent birkaç kez de okuldan kaçarak birlikte internet kafeye  gitmişlerdi. Öğretmeni Ali´deki bu olumsuz gelişmeyi merak etse de nedenini bir türlü öğrenememişti. Sonraki günlerde gizliden gizliye Ali ile Bülent´in arkadaşlarına sorarak bu durumu araştırmaya başlamıştı.

Ali ile Bülent´tin ne yaptıklarını araştıran öğretmenleri, konuyu araştırırken de, kimden öğrendiğini de söylemeyeceğine dair çocuklara söz vermişti. Ali´nin öğretmeni sonunda bu olumsuzluğun nedenini öğrenmişti. Ali ile Bülent internet kafeye gidiyorlardı. O nedenle dersleri iyi değildi. Geçen yılın çalışkan Ali´si gitmiş, yerine tembel ve haylaz bir Ali gelmişti.    

            Öğretmen hemen Ali ile Bülent´in annelerine bir öğrenciyle haber gönderdi. Çok geçmeden Ali ile Bülent´in anneleri okula geldiler. Her ikisi de oldukça kaygılanmışlardı.

Öğretmen, Ali ile Bülent´in annelerine çocuklarının notlarını ve olumsuz durumlarını tek tek anlattı. Çok üzülen her iki anne de, başlangıçta çocuklarının  ders çalıştıklarını belirtip, sonradan ise gizliden gizliye internet merakına kapıldıklarını kabul ettiler.

Ali ile Bülent´in anneleri, konuyla ilgilendiği ve kendilerini erken uyardığı için çocuklarının öğretmenlerine teşekkür ettiler. Daha sonra da çocuklarıyla konuşacaklarını söylediler.

            Okula gidip öğretmenle görüşen Ali´nin annesi durumu biliyordu artık. Durumu öğrense de yine de çok kızmamıştı ona. Sadece dersler ve internet alışkanlığı üzerine biraz konuşmuşlardı. Ali, ders notlarını düzelteceği ve artık internet kafeye kesinlikle gitmeyeceğine dair söz vermişti annesine.

Sömestr tatili için karneler verildiğinde Ali´nin tam üç zayıfı vardı. Diğer ders notları da pek iyi değildi. Ali morali bozuk bir biçimde eve gelmişti. Tek isteği karnesini babasına göstermemekti. Annesi ise onunla konuşarak bu fikrinden vazgeçirdi. Anne ve babası o akşam kendileriyle gayet sakin bir biçimde konuştuklarında, bir daha böyle hata yapmayacağına dair onlara söz verdi.

Ali, aylak Bülent´in kendisini kandırdığına inanmaya başlamıştı. Kötü bir arkadaşın insana zararı dokunduğunu düşünüyordu. Bundan sonra arkadaşını çok iyi seçmeliydi. Yoksa okuyup adam olamayacaktı. Ya simitçi ya da seyyar satıcı olacaktı.

Bülent´in annesi ise Bülent´le konuşsa da olumlu bir sonuç alamamıştı.  O akşam Bülent´in babası da kendisiyle konuşup, nasihat etse de çok değişen bir şey olmadı. Bülent´in istedikleri gibi bir öğrenci olabilmesi için neler yapmamışlardı ki. Bir dediğini iki etmemişlerdi şimdiye kadar. Onun için düzenledikleri odaya  istediği her şeyi almışlardı.

Bülent´in annesiyle babası o akşam üzüntülüydü? Ne yapsalar benimsetemiyorlardı ona okumayı. Bülent daha önce de buna benzer hatalar yapmıştı. Kaç kez söz verdiği hâlde bir düzelme olmamıştı. Dersleri ise olumsuzdu. Okumak da gözü yoktu Bülent´in.   

Sömestr tatili sonrası okullar açıldığında Bülent artık yoktu sınıflarında. Annesinin isteği üzerine başka semte taşınmışlardı. Ali ise yeniden derslerindeki başarısını göstermeye başlamıştı.  Sık sık öğretmeniyle görüşen Ali´nin annesi, Ali´nin okuldaki başarısından çok memnun kalıyordu. Demek Ali verdiği sözü tutuyordu.

En nihayetinde koca bir öğretim yılı daha bitti. Öğrenciler karnelerini alırken, okullar yaz tatiline girdi.

Ali eve geldiğinde bu kez yüzü gülüyordu. Karnesi ile takdir belgesini anne ile babasına gösterdi. Her ikisi de çok mutlu olmuşlardı. Ali´nin yanaklarından öptüler.

Babası:

-Aferin oğlum, geçen yıl ki gibi yine takdir belgesi aldın kutlarım seni dedi.

Annesi ise:

-Seninle gurur duyuyorum evlâdım. Okuyup, ileride büyük bir adam olacağına inanıyorum artık dedi.

Anne ve babasından övgü dolu sözler işiten Ali çok memnun olurken, karşıdaki binaları göstererek:

-Bu binaları ben yapacağım babacığım. Okuyup mühendis olacağım diyordu coşkulu coşkulu.

Ali daha sonra pekiyi derece ile dolu olan karnesini annesine verdi. Annesi de, Ali´nin geçen yıl aldığı karne ve takdir belgesinin bulunduğu dosyanın içerisine koyarken sevinçle konuşuyordu:

-Bunları böyle çoğaltalım tamam mı Ali´m. Her yıl bu güzel karne ve takdir belgelerini bu dosyada biriktirelim.  

Ali başarılıydı. İyi bir notla sınıfını geçmişti. Bir ara internet tutkusu yüzünden hata yapsa da, sonradan durumunu düzeltmişti. Sonuçta, azimli ve iradeli çalışmasının semeresini görmüştü.  İyi bir armağanı da hak etmişti doğrusu.
Cumali Karataş

Ali´nin başarısının sırrı kendindeydi. Okulu, okumayı, kitapları çok seviyordu. Arkadaşlarıyla ve öğretmeniyle güzel bir iletişimi vardı. İnsan olarak bir hata yapsa da düzeltebiliyordu. Ailesi onu seviyor, destekliyor ve gurur duyuyordu. 

Anne ve babası sınıf geçmedeki başarısı karşısında Ali´ye harçlık verdiler. Ayrıca da yaz tatilinde okuması için babası kitaplar aldı. Fakat asıl Ali´yi mutlu eden ve sevindiren babasının ilginç armağanıydı? Babası Ali´yi dedesinin yanına köye göndermeye karar vermişti? Dört gözle köye gideceği o hafta sonunu bekliyordu. 

YAZARLAR

  • Salı 15.1 ° / 9.5 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Çarşamba 19.1 ° / 9.6 ° Orta kuvvetli yağmurlu
  • Perşembe 16.4 ° / 10 ° Orta kuvvetli yağmurlu
  • BIST 100

    8828,70%-0,62
  • DOLAR

    32,29% 0,55
  • EURO

    35,19% 0,29
  • GRAM ALTIN

    2238,56% 0,53
  • Ç. ALTIN

    3895,90% 0,00