Cumali KARATAŞ


ALİM HASTA


Ali artık biraz daha büyümüştü. Zaman zaman çocukların arasına karışarak sokağa çıkıp, onların oyunlarında bile yer alıyordu artık. Onun yaşıtında olan çocuklar için sorun yoktu ama ondan daha büyük olan çocuklar doğal olarak oyunlarına onu almak istemiyorlardı.  O da kendi yaşında olan çocuklarla oyun oynuyordu.

   Ali´nin eline her para geçtiği zaman doğruca köşe başındaki bakkal amcaya gidiyordu. Bakkalın tezgâhına hızla gidip biraz durarak, raflara dizili gofret, çikolata, sakız vb. renk renk şeyleri görünce iştahı kabarıyor, hangisini alacağına şaşırıyordu.

   Sonra da elindeki parayı uzatarak:

   -Bana bunu verir misin Bakkal amca  diyordu.

   Aldığı şeylerin bazen adını bile bilmiyordu. Ama tadını çok iyi biliyordu.

   Adını bilmediği şeyler için ?bunu? diyordu. ?Bunu verir misin?..? Bakkal amca da, istediği şeyi gülümseyerek ona veriyordu. Ali´nin sevimli ve afacan halinin yanı sıra, onun ?verir misin? demesi çok hoşuna gidiyordu Bakkal Ramazan amcanın. Çünkü bazı çocuklar böyle konuşmuyordu. Bir şey satın alacağı zaman ?onu ver? diye seslenenler vardı. Hatta ?Bakkal? diyenler bile. Bakkal Ramazan efendi çocukların gönlüne göre gidiyordu.

   O yüzden Ali´nin her bakkala gitmesi bakkal amca için güzel bir an oluyordu. Onu kendi torununa da benzetiyordu. Her gittiğinde de onu biraz konuşturuyordu. Adından, yaşına kadar bir sürü soru soruyordu onu konuşturmak için. Bazen parası olmadığı zaman veya parası yetişmediği zaman ona verdiği sakız ve gofretlerin parasını da almıyordu. O zaman Ali, Bakkal amcaya teşekkür ederek ayrılıyordu bakkaldan.

   Aslında Ali her satıcıdan bedava bir şeyler alan bir çocukta değildi. Anne ve babası birçok şeyle birlikte ona bunu da çok iyi tembih etmişlerdi. Onların bu öğütlerine uyan Ali bu yüzden hiçbir sokak satıcısından bedava bir şey almazdı. Bu güzel davranışın Ali de bir alışkanlık haline geldiğini Bakkal amca da biliyordu.

  Ali´ydi bu ama? Her çocuk gibi yalnız bakkaldan bir şeyler almakla yetinmiyordu. Ali´nin elinde harcayacağı para varken hangi satıcıya rastlasa ondan alıyordu? Yeter ki satıcıların sesi duyulmaya görsün. Hemen ona doğru koşan çocukların içinde yer alıyordu Ali.  Geçen satıcıyı boş geçirmeyen çocuklardandı Ali anlayacağınız.

   Ali, satıcılardan yiyecek satın aldıktan sonra, kendisi gibi, satıcılardan yiyecek alan diğer çocuklarla birlikte bir köşeye oturup, keyifle yemeye başlıyorlardı. Satıcılardan aldıkları şeyleri böyle hep beraber yemek de pek hoşuna gidiyordu çocukların. Yerken sanki yarış halindeydiler. Arada keyifli keyifli konuşmaları da oluyordu hep birlikte.

   Ali´nin bulunduğu sokağa gelen satıcılar yalnızca dondurmacı, eskimocu veya darıcı değildi. Tatlı, pamuklu şeker, lokum, simit, balon ve kaynamış nohut satan satıcılar da her gün o sokağa uğruyorlardı. Farklı ses ve tarzda seslenen satıcıların artık tanıyorlardı çocuklar. Nerdeyse aboneleri olmuş gibi de dört gözle yollarını gözlüyorlardı.

   Yazın sıcak günlerinde Eskimo ve bici bici satan satıcılar doluşurdu sokağa.

   -Eskiimooo diye bağırırlardı sırtındaki küçük sandıkta eskimo satan satıcılar, eskimooo geldiii? Sütlü, çikolatalı, sade?

   Çokçokcu geldiğinde:

   -Çokçok çokçok.

   Deme karnım tok.

   Deme param yok

   Yedikçe çek bir ohhh!.

diye seslenirdi gülen yüzüyle sokağın başından.

   -Simiiiittt, sıcak simittt? Yeni çıktıı fırındannn? diye kaideli kaideli uzatırdı simitçi de geldiğinde.

   Simitçiler genellikle sabahın erken saatlerinde gelirdi. O saatlerde, okula giden sabahçı çocuklar uyanmış olurlardı. Öğleyin okula gidecek çocuklar ise mışıl mışıl henüz uykularındaydılar. Ramazan ayında da, gündüz yağlıyavan satardı bazı satıcılar. Oruç tutanlar iftarı bununla açarlardı bazen.

Lokumcu geldiğinde:

   -Çin işi, Japon işi

   Bunu yapan iki kişi.

               Biri erkek, biri dişi.

diyerek türkü gibi söylerlerdi sattığı şeyleri överken.

   Sokağın diğer bir alışılmış satıcısı da nohutçuydu. Kovanın içerisinde bulunan kaynamış nohutun üzerini de bir bez parçasıyla örterdi soğumaması için. Bezin altında ölçü olarak kullandığı bir bardak bulunurdu.

   Nohutçu da, hiç de birbiriyle uyumlu olmadığı halde;

   -Nohuuut nohuuttt?

   Ye de yüreğini soğut.

   derdi davûdi sesiyle.

   Herhalde bu, nohutu yiyenin karnını doyurduğu için, yüreğini soğutması ile ilgili bir şeydi.

Ama en ilginci darıcının söyledikleriydi.

   Darıcı geldiğinde:

   - Darı, darı; kaynamış darı

               Hamamdan çıkmış kocakarı

               O da kimin yâri 

derdi komik komik sesiyle. 

Fakat çocukların en çok yolunu gözledikleri satıcılardan biri de baloncuydu. Sarı, kırmızı, mavi, lacivert, yeşil, beyaz gibi rengârenk balonları çok seviyorlardı çocuklar. Özellikle uçan balonlar onların çok dikkatini çekiyordu? Bir serçe sürüsü gibi cıvıl cıvıl ve küme küme baloncunun peşinden gidiyorlardı.

Bir defasında Ali annesinden aldığı harçlıkla uçan balon satın almıştı. Ali balonla oynarken, uçan balonun ipi elinden kaçmış ve mavi balonu gökyüzüne doğru sallana sallana yükselerek gözden kaybolup gitmişti.

Uçan balon gökyüzüne doğru süzülüp gitmeye başladığında  ne kadar ağlamıştı o zaman Ali. Kendini yerden yere atmıştı. ?Artık balonum da yokk?? diye de çok üzülmüştü.  Sonunda annesi Ali´ye bir tane daha uçan balon aldığında ancak ağıtı dinmişti. Fakat gel gör ki, onu da kaçırmıştı elinden Ali, uçan balonu yine süzülerek gökyüzüne uçmuştu.  Balonunun ardından çaresizce bakan Ali suçlu gibi eziklik duyarak yeniden ağlamaya başlamıştı.

İri yarı baloncu da sokağa girdiğinde:

-Uçan balonn, uçan balonnn diye seslenirdi gür sesiyle.

O gür sesinin altında tertemiz bir yüreği vardı baloncunun. Çocukla çocuk, büyükle büyük olurdu.  Hatta bazen, keyifli günlerinde, kalan son bir-iki balonu da parası olmayan çocuklara dağıtıp gittiği de olurdu.

   Baloncu ve diğer satıcıların sokağa her girdiklerinde böyle ilginç seslenişleri çocukların hevesini daha da kabartırdı. Hemen satıcının çevresine üşüşürdü çocuklar. Kimi gelip alırken, parası biten, ya da para alamayacağına aklı kesen çocuklar da bir köşeye çekilerek kara kara düşünmeye başlarlardı.

   Bazı çocuklar da anne veya babasına doğru koştururlardı. Ağlar, sızlar, gürültü koparır; sonuçta ne yapar eder aldırırlardı alacaklarını.  Aldıktan sonra da, bir hızla gerisin geriye koşup gelerek satıcının önüne dikilirlerdi. 

   Çocuklara kalsa hiçbir satıcıyı boş geçirmeyeceklerdi. Her satıcıdan bir şeyler alacaklardı mutlaka. Oysa bu mümkün değildi. Çocukların harcayacağı para sınırlıydı. Her gelen satıcıdan çocuklar için bir şey alınacak olsa, bu oldukça fazla bir para tutardı. Oysa çocukların ailelerinin onlar için harcayabilecekleri belirli bir miktar paraları vardı.

Çocuklar annelerinden para istediklerinde alırlarsa sorun yoktu. Ama almazlarsa? O zaman siz görün olanları?.

Sakız gibi yapışırlardı annelerine. Anneler de çocuklarının bu ısrarcı tutumlarının karşısında ne yapacaklarını şaşırırlardı. Çocuklar daha sonra ağlamaya da başlarlardı. İlle de bir şey almak için çabalayıp dururlardı.

Çocukların ağlaması bazen olumlu sonuçlanırdı. Daha fazla dayanamayan anneleri cüzdanlarından çıkardıkları bozuk parayı çocuklarının ellerine sıkıştırırlardı. Çoğu kez de çocuklar bir sonuç alamazlardı bu ağlamalardan.

Hatta bazı çocuklar o kadar ısrarla para isterlerdi ki?

Anneleri hâlâ para vermeyince ağlayıp, kendilerini yerden yere atarlardı. Özellikle de evde bir misafir varsa bu ısrarcı davranışlarının sonunda istedikleri parayı ne eder koparırlardı annelerinden.

Bazen de çocuklara misafirler para verirlerde ki, bu annelerinin pek hoşuna gitmezdi; hemen misafirlerinin verdikleri parayı geri vererek, çocuklarına bu sefer kendileri para verirlerdi.    

   Yine böyle bir günün sabahında sokağa ilk giren simitçi olmuştu?

Simitçi çocuktan simit almak Ali için çok kolay olmuştu. Parayı ister istemez annesi hemen çıkarıp vermişti. Ali de koşarak,  köşe başında duran simitçi çocuktan bir simit almıştı. Daha sonra da çayın yanında sıcak simiti keyifli keyifli yemeye başlamıştı. 

Bir-iki saat kadar sonra ?darı, kaynamış darı? diyen satıcı adamın sesini duymuştu Ali.  Duyar duymaz da bir kıpırdanma başlamıştı.

Daha sonra da:

-Anneee darıcı geldi, para verir misin?diye seslenmişti.

Annesi yok dese de birkaç kez yineleyerek, para istemeyi sürdürdü Ali. Ağlamaya başlayınca da, daha fazla dayanamayan annesi cebinden çıkardığı bozuk parayı ?bu son olsun? tamam mı deyip uyararak Ali´ye verdi. Ali yine koşup bir kaynamış darı alarak, ağzını yakmadan yavaş yavaş yemeye başladı.

Öğleden sonra Ali´nin bulunduğu sokağa lahmacun satan bir satıcı geldi. Aslında bu lahmacun satıcısı sokağa her zaman gelen tanıdık satıcılardan değildi.  Köşe başına geldiğinde durdu lahmacun satıcısı. Daha sonra da, gevrek sesiyle ?lahmacuun, lahmacuuunnn? diye iki kez bağırdığında, sokaktaki çocuklar hemen satıcının başına üşüştü.

Çocuklar ilk kez görüyorlardı bu satıcıyı.  Hemen birkaçı parasını vererek lahmacun almaya başladı. Ali de yine kendini yerden yere atarak güçbelâ annesinden biraz para almıştı. Sonra da lahmacun satıcısına doğru koşmaya başladı.

Sıcak lahmacun mis gibi kokuyordu. Parasını çıkarıp vererek bir tane lahmacun aldı. Sonra da, kendisi gibi lahmacun satın alıp bir köşede yiyen Ahmet ile Kemal´ın yanına oturarak, keyifle lahmacununu yemeye başladı. Parası olmayıp da lahmacun alamayan çocuklar ise onlara imrenerek bakıyorlardı.

Sokakta birkaç dakika durup dinlenen adam, daha sonra, tek tekerli seyyar arabasının her iki kolundan tutup kaldırarak, yine aynı gevrek sesiyle ?lahmacuunn, lahmaacuunn?. diye seslene seslene geldiği gibi köşeyi dönüp gitti.

Satıcı gittikten bir süre sonra ise lahmacun yiyen çocuklarda bir gariplik görülmeye başlamıştı? Karınlarını tutuyorlardı çocuklar. Yediği şeylerden rahatsızlandıkları belliydi.

Ahmet ile Kemal´ın acı duydukları hareketlerinden belli oluyordu. Ama Ali´nin acısı onlardan daha da çoktu. Bir köşede sancı içinde kıvranmaktaydı. Onların bu durumunu gören komşuları hemen bir ilkyardım ambulansını çağırdılar. Hemşireler çocukları iyice inceledikten sonra, hastaneye götürmek üzere hemen ambulansa bindirdiler.

Hastaneye gelen çocuklara acil serviste zaman kaybetmeden ilk tıbbi müdahale yapıldı. Doktorun dediğine göre gıda zehirlenmesi olmuşlardı. Bir süre yoğun bakımda gözetim altında kaldılar. Mideleri yıkandı, iğneler vuruldu. Sonunda ifadeleri de alınarak, çocuklar ailelerine teslim edildi.

Hastanede yapılan tahliller ve alınan ifadeler doğrultusunda çocukların yedikleri lahmacundan gıda zehirlenmesi olduğu anlaşılmıştı. Polisler, aldıkları ifadeler sonrasında, çocukların lahmacun satın aldıkları satıcıyı hemen aramaya başladılar.

Satıcı bulunduğunda gıda zehirlenmesinin nedeni anlaşılmıştı?

Lahmacun satan adam kokmak üzere olan bir et kullandığını itiraf etmişti. Daha sonra, suçlu görülen satıcının polis tarafından ifadesi alınarak, mahkemeye gönderilmişti.

Satıcı mahkeme tarafından gerekli cezayı aldıktan sonra, bu olay Ali ve arkadaşları için büyük bir ders oldu.

Bu olaydan sonra, başta Ali ve arkadaşları olmak üzere tüm çocuklar artık abur cubur sağlıksız şeyler yememeye ve sokak satıcılarından yiyecek bir şey almamaya başladılar. Ne olduğu bellisiz, neden yapıldığı bilinmeyen gıda maddelerini hiçbir satıcıdan almadıkları gibi okul ve aile çevresinde de hiç kimseye aldırmayacaklardı.  

*(12 Şubat 2018)

Cumali Karataş

YAZARLAR

  • Salı 15.1 ° / 9.5 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Çarşamba 19.1 ° / 9.6 ° Orta kuvvetli yağmurlu
  • Perşembe 16.4 ° / 10 ° Orta kuvvetli yağmurlu
  • BIST 100

    8828,70%-0,62
  • DOLAR

    32,29% 0,55
  • EURO

    35,19% 0,29
  • GRAM ALTIN

    2238,56% 0,53
  • Ç. ALTIN

    3895,90% 0,00