ALİ UYSAL- EĞİTİMCİ YAZAR


ALİ-SUNA UYSAL ÇİFTİNİN SİLİFKE/ERENKÖY ANILARI (5)


DOSTLARIM, ARKADAŞLARIM, ÖĞRENCİLERİM günaydın.

Çalınan yazımı yeniden yazıp yayınlayacağım; çünkü çok önemsiyorum. Bana göre önderimiz Atatürk’ü ve de Atatürkçülüğü anlamak bu bakış açısına bağlı. Yazmaya başlamadan önce hırsıza birkaç sözüm olacak:

Sayın hırsız, biliyorum internet konusunda çok uzmansın. Şunu unutma ki bu ülkede uzmandan daha uzman her zaman var olmuştur. Onlardan birkaçına başvurdum. Dediler ki “Yazından bir tek cümle söyle hemen bulalım; yalnız tıpa tıp aynısı olacak.” Yakın cümleleri bulduk; ne var ki işe yaramadı. Başka yazılar üstünde denemeler yaptık “şıp” diye buldular. Şu anda internetin kendi uzmanları seni biliyor, seni tanıyor. Senin ne yapmak istediğini anlıyorum: Birkaç cümleyi değiştirip “Ben yazdım” diye yayınlayacaksın. Yazımı yerine koy, söz sana unutacağım bu konuyu.

ATATÜRK’Ü VE ATATÜRKÇÜLÜĞÜ ANLAMAK

Eğitimde önemli dört terim var: Bilmek, yapmak, sevmek, anlamak. Dört terimi de ayrıntılı anlatmak gerekir; ne var ki bu sayfalar onun yeri değil. Bu dört terim içinden yapmakla, anlamak öbür ikisinden daha önemlidir. Benim yaşamım bilip yapmayanlar, sevip anlamayanlarla uğraşmakla geçti. Bu sabahki konumuz Atatürk. O’nu sevmek ve anlamak.

O’nu sevmekten yana sorunumuz yok. Sevenimiz oldukça çok. Ne var ki anlayanımız o denli çok değil. Bu yazıyı yazmak nerden aklıma geldi? Tutucu bir arkadaşım, üstelik de Atatürkçü, Bana biraz da çıkışarak: “Atatürk ‘Muallimler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır!’ dediği halde sen neden ‘Öğretmenler yeni kuşak sizin eseriniz olacaktır!’ diyorsun?” demesinden.

Atatürk’ü anlayamamanın tipik bir örneği. Bu arkadaşımız Atatürk’ün yaşamını özenerek ayrıntılı okusaydı hiç de böyle düşünmezdi. Bir gazetecinin O’na “Efendim gösterdiğiniz büyük başarıların sırrı nedir?” diye sorduğunda “Bana yaptıklarımı değil yapacaklarımı sorun!” dediğini bilirdi. Bu cümleden anlıyoruz ki zihninde yaptıklarından çok yapacakları var. Ne var ki soluğu tükendi; ama hayat yürüyor. O zaman önderimizin yarım kalan işlerini bizler tamamlayacağız. Bunu çok istediği için bin bir güçlükle kurduğu Cumhuriyeti gün görmüş bilim adamları dururken gençliğe emanet etmiş.

Yeri geldiğinde çok sık: “Atatürk ölmedi, yaşıyor.” Diyoruz. Demek ki yüce önderimizin ölmesini istemiyor, kalbimizde yaşatıyoruz. Öyleyse yaşamla birlikte devrimlerini de gelecek aydınlık günlere biz taşıyacağız. Yoksa Atatürk 1938'de ölür.

Yaşadığı günlerde bu değişimin, bu ileriye koşuşunun bir örneği var mı? Var; hem de çok: Örneğin 1927 yılında T.B.M.M'nde şöyle konuşuyor: ”Bütün bu şeriatten daha elim ve vahim olmak üzere memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler.”

Aradan  yıl geçer.1933 Yılında Ankara, hipodrumda yaptığı konuşmasındaki dil değişimine dikkat edelim: “Yurttaşlarım, az zamanda çok ve büyük işler yaptık; fakat yaptıklarımızı asla kafi göremeyiz. Daha az zamanda, daha çok ve büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz!”

Türk gençleri 1938'den bu yana Atatürk yok. Bu çok önemli değişimler artık sizin omuzlarınızda.

(SON)

 

 

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 15.2 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • Pazar 25.4 ° / 14.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9693,46%1,77
  • DOLAR

    32,58% 0,35
  • EURO

    34,75% 0,10
  • GRAM ALTIN

    2507,64% 0,95
  • Ç. ALTIN

    4181,01% 0,22