Hüseyin Erkan, Eğitimci/Yazar


Aksu Öğretmen Okulu – 57/KARA KUTU


bilime düşman olan

bilime kulak tıkayan

kendine düşmandır önce.

H.E.

 

Bu gâvurlar neden böyle yaparlar; anlamıyorum bir türlü!

“Hangi gâvurlar?”

“Nedir anlamadığın?” mı dediniz?

Tamam, bir bir anlatıyorum işte: Bildiğiniz gibi, komşumuz Yunanistan’da genel seçimler oldu; bir iki hafta önce. En güçlü iki partiden biri kazandı; biri kaybetti.

Kaybeden, “Suç bende… İyi yönetemedim partimi ve seçimi” deyip istifa etti hemen.

Suç neden sende olsun kardeşim? Halk sana değil de rakibine oy verdiyse, demek ki suç halkta! Senin değerini anlayamıyor halkınız! Niçin hemen istifa ediyorsun ki“Ana Muhalefet Partisi  Genel Başkanlığı”ndan? En az başbakanlık kadar ballı bir koltuk değil mi o da? 

“İlle de in o koltuktan” diye zorlayan mı oldu seni?

Sınır komşusuyuz şurada! Sizden beş, on gün önce biz de yaptık bir seçim. Bize bakmıyor, bizi görmüyor musun? Bırak “Ana Muhalefeti”, öteki küçücük partilerden bile, koltuğu bırakıp giden oldu mu hiç?

Bir koltuk kolay ele geçmiyor komşu! Sen de çok iyi bilirsin bunu. Ele geçirince de kolayca bırakmayacaksın! Gitti mi, gelmez bir daha! Hiç akıl yok mu sende?

Sanmayın ki, böyle akılsız gâvurlar, yalnız Yunanistan’da var! Bir de Bulgaristan’a bakalım:

2018 yılında, 17 kişinin ölümüne yol açan bir trafik kazası olur; bu komşumuzda. Suç şoförlerdedir mutlaka! Bu kaza, şu ya da bu bakanlık koltuğunda oturan “muhteremler”i niçin  ilgilendirsin? Değil mi ya!

Ama bakınız ne yapıyor bu gâvurlar:

Ulaştırma Bakanı İvaylo Moskovski ile Bölgesel Geliştirme Bakanı Nikolay Nankov ve İçişleri Bakanı Valentin Radev, “Kabahat bizde” deyip hemen görevlerinden istifa ediyorlar.

Yanlış yapıyorlar tabii. Demek ki, aynen Yunanlar gibi, Bulgarlar da hiçbir şey öğrenememişler bizden!

Birkaç gün önce, 1993 yılında Sivas’ta yaşanan “Madımak faciası”nın 30. yıldönümüydü. 33 yurttaşımızı yakmıştık diri diri. Ünlü yazarlar ve şairler de vardı içlerinde. Bırakın içişleri bakanını, yardımcısını, müsteşarını, o ilin valisi de istifa etmedi; belediye başkanı da… Emniyet müdürü de istifa etmedi; jandarma komutanı da…

Niçin istifa edip bıraksınlar koltuklarını? Onlar mı çıkardılar yangını? Onlar mı yaktı Madımak Oteli’ni? Onlar yüzünden mi diri diri yandı 33 şair, yazar, bilim insanı ve gazetecimiz?

Taa Japonya’ya kadar uzağa gitmeden, yakınlardan bir örnek daha vereyim:

Letonya’da 2013’te yanlış tasarımından dolayı bir süpermarketin çatısı çöker. Market enkazında 54 kişi yaşamını yitirir. Başbakan Valdis Dombrowskis, “Benim de sorumluluğum var bu facada” deyip başbakanlık görevine bırakır hemen.

Neden böyle yapar bu gâvurlar? Beş paralık akıl yok mu hiçbirinde? Bir bilen varsa anlatsın bana lütfen!

Hamdolsun, kesinlikle böyle bir yanlış yapmayız biz! Sözgelişi İskenderun Devlet Hastanesi için on yıl önce, “Bu bina yanlış yapılmıştır. En küçük bir sarsıntıda yıkılır.” diye rapor verilir. Rapor dosyaya konur; dosya da arşive... Görev de yapılmış ve tamamlanmış olur böylece! 

Beş ay önceki 6 Şubat Kahramanmaraş Depreminde İskenderun Devlet Hastanesi ağır hasar görür; A blok tamamen yıkılır. Aralarında sağlık çalışanları ve hastaların da olduğu 70 yurttaşımız can verir.

Duydunuz mu hiç, istifa eden bir görevli? Bırakın imar bakanını, yardımcısını, genel müdürünü, valiyi… İskenderun Kaymakamı da istifa etmedi; İskenderun Belediye Başkanını da… İmar Komisyonu Başkanı da istifa etmedi; o binaya ruhsat verip imza atanlarla hastane başhekimi de…

Olmaz, olamaz bizde böyle bir korkaklık!

Koltuk bırakılmaz arkadaş! Kutsaldır o koltuk çünkü!

70 kişi nedir ki! 

Son depremde, resmi rakamlara göre yaklaşık 50 bin yurttaşımızı gömdük kara toprağa; yine de kılımız kıpırdamadı bizim! Kural şudur: “Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir!”

Şunu bilmeliyiz ki artık, bir ülkede, insanların yaşama hakkına değer verilmiyorsa, o ülkede hiçbir şeyin değeri yok demektir.

Biz, Ziya Gökalp’le bitirelim; bu söyleyişimizi yine:

“Gelecekte Türk ahlakının temeli yurt, ulus, meslek ve aile ahlakıyla birlikte demokrasi, kadın hakları ve kadına saygı olmalıdır.”

Gökalp’in sözünü ettiği “gelecek”, ne yazık ki henüz gelmedi ülkemize. Ne zaman geleceğini de bildirmedi bir türlü. Ama gelecek, mutlaka gelecek bir gün!

***   ***

Canım kızım Dilem Gözde, bir ay önceki “Babalar Günü”nde beş güzel kitap armağan etti bana. Onlardan birinin adı “Kara Kutu” idi. Sevdiğim yazarlar Yaşar Kemal ve Zülfü Livaneli’yi bile bir yana koyup Kara Kutu’yu açtım önce.

Kimler, kimler var içinde… Özal da var, Ecevit de… Demirel de var, Erbakan da… Mesut Yılmaz da var, Tansu Çiller de… Ünlü gazeteciler de var, ünlü gazete patronları da…  Ve daha kimler, kimler… Okunması gereken kitaplardan… Düşündürücü, ilginç anılar, yorumlar… (*)

Ve bir kez daha anladım ki ben böylece, en güzel hediye, en değerli armağan kitap…

Siz siz olun, başka bir şey değil yalnızca kitap armağan edin sevdiklerinize, dostlarınıza…

 

---------------------------------------------------------------------

(*) Kara Kutu, “40 Yıllık Birikimin Hikâyesi”, Emin Pazarcı, 5. Baskı, 2020 

Turkuvaz Haberleşme ve Yayıncılık A.Ş.

YAZARLAR

  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 30.8 ° / 18.3 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Salı 27.1 ° / 18.7 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9915,62%2,05
  • DOLAR

    32,42% -0,15
  • EURO

    34,65% -0,66
  • GRAM ALTIN

    2439,28% 0,14
  • Ç. ALTIN

    3999,24% 0,19