Ahmet DUMAN


Açlık?


Kentte yaşamak sorumluluk ister. Hem kendinizden hem kentinizden sorumlusunuz. Bu sorumluluk sizi dikkatli yapar. Çevrenizle daha çok ilgilenir, sorunları fark eder elinizden gelirse düzeltir elinizden bir şey gelmiyorsa yetkililere ve ilgililere bildirirsiniz. Sokağınızda alınmayan çöp, akmayan kanalizasyon sizin sorumluluğunuzdadır. Bu sorumluluk bilinciyle yaşamaya çabalarken sanırsınız herkes bu bilinçte; ama yanılırsınız. Kimsenin umursamadığını görür üzülürsünüz.

Epey oluyor bir emekli öğretmen arkadaşım; Değerli Kemal öğretmen, bir kentli olarak kendisini çok üzen bir olaydan Yeni Adana gazetesini haberdar etmiş, bana da telefon etti: Atatürk parkına büfe yapılmış! Parkın bir bölümü yok edilmiş! Yeni Adana gazetesi konuyu haber yaptı. Başka haber yapan odlumu, bilmem. Bir kentlinin yapması gereken şeyi yapmış Kemal Öğretmen; tek başına önleyemeyeceği bir olayı medya aracılığıyla kamuoyuyla ve yetkililerle paylaşmış. Yani dilekçe yazmış. Özellikle ?kentin belediye meclisi üyelerinin olaydan haberleri yok mu? diye soruyor. Haberleri olmaz olur mu? Kesinlikle vardır! Var olmasına var da yapacak bir şeyleri var mı o biraz kuşkulu.

Dünya bu açlık sorunuyla hep uğraşmak zorunda kalmıştır. Geri bırakılmış ülkelerin karnının doyurulması önemli bir sorun. Karın doyurulurken başka bir sorun gündeme geliyor: karnını neyle doyuruyor bu ülkeler? İşte burada ?beslenme? sorunu ortaya çıkıyor.

Türkiye 70 yıllarda açlık sorunu yaşamıyordu.  Birden bire tarımsal ürünlerin kıt olması konusu ortaya çıktı bu da bazılarını çok endişelendirmiş olmalı ki, süratle buğday üretiminin artırılmasını ve insanların doyurulmasını öne alan bir program yapıldı. O yıllarda birkaç sendika emekçi sınıfını bilinçlendirmek amacıyla bazı küçük kitapçıklar hazırlayıp üyelerine dağıtırlardı. İşte, o kitapçıklardan bazıları beslenme üzerineydi. ?Karbonhidratla beslenme? ? proteinle beslenme? gibi kavramlar ortaya atılmış, bu beslenme alışkanlıklarının sonuçları tartışılır olmuştu. Konu çok önemliydi ama kamuoyuna ulaşması zordu. Zaten kimseyi de ilgilendirmemişti; Anlatılana değil anlatana bakıldı ve ?komünistlerin uydurması? deyip geçildi. Buğday üretiminde verimin arttırılması devlet politikası haline getirildi. Dünyanın bir yerlerinde yeni buğday türleri geliştirilmişti, bu türler, yoğun olarak yapay gübreye gereksinim duyuyordu. Tarım alanları önce korulukları sonra bozuk orman alanları daha sonra da ormanlara doğru genişledi.  Dereler tepeler hep tarla oldu. Erozyon bu toprakları taşıdıkça yapay gübre tüketimi arttı. Böylece sulak alanlar yok edildi. Kuşlar bile yok artık. Verim düştü kente göç daha bir hızlandı.

Şimdi artık kentler de doyurulması gereken nüfusla dolu. İnsanlar işsiz ve yoksul. İşsizlik sorununun çözümü için yerel yönetimlerin üzerinde yoğun bir baskı var. İşsizliğin çözümü bu politik kurumlarda aranır oldu. Oy verenler verdikleri oyun karşılığında kentlilik adına bir şeyler istemek yerine iş istemeye başladılar. Onlar da çözümü böyle buldular; kentlerin her tarafı büfe ya da çay bahçesi halinde. Kaldırımlar işportacılarla dolu?

Adana´da yalnız Atatürk parkı değil, baraj gölü veya Seyhan ırmağı kıyılarında da yığınla benzeri işletmeler var.

Sadece karnını doyuracak bir kazanç sağlamaya çalışan insanlar buldukları çeşitli olanaklarla yerel yönetimlerin izni olsa da olmasa da bu tür işletmeleri açıyorlar. Bazılarına göz yumuluyor.

Türkiye´nin doğası değişti. Yağmurlar mevsiminde yağmıyor, ya çok soğuklar ya çok sıcaklar yaşıyoruz. Fark etmiş olmalısınız: meğerse son 50 yıldır yediğimiz içtiğimiz yeşil alanlarımız ormanlarımız derelerimizmiş. Neredeyse bitmek tükenmek üzereler.

Şiddetli bir kış gelince Atatürk Parkındaki ağaçlara ne olacağının endişesini şimdiden duyuyorum.

 

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9670,53%0,26
  • DOLAR

    32,52% -0,08
  • EURO

    34,78% -0,23
  • GRAM ALTIN

    2421,67% -0,33
  • Ç. ALTIN

    3982,08% -0,92