Prof. Dr. Süleyman BOZDEMİR


         OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE UYGULANAN EĞİTİM SİSTEMLERİNi BİR DEĞERLENDİRME

Eğitim, üzerinde en fazla tartışmaların yapıldığı alanlardan biridir. Ülkemizde adeta bir yapboz tahtasına dönem eğitim sistemimizin neden başarısız olduğuna dair söz söylemeden önce, eğitim sisteminin tarihsel gelişimine bakmak gereklidir.


Eğitim, üzerinde en fazla tartışmaların yapıldığı alanlardan biridir. Ülkemizde adeta bir yapboz tahtasına dönem eğitim sistemimizin neden başarısız olduğuna dair söz söylemeden önce, eğitim sisteminin tarihsel gelişimine bakmak gereklidir.

Tarihsel olarak ‘Okul’ ve ‘Eğitim’in bugünün eğitimine benzer bir hal almaya başlaması 1789 Fransız devriminden sonra başlar. Konular ve eğitmenler arasında bugünkü gibi net bölümlemeler yoktu. Her eğitmen kendi ders programını kendisi hazırlıyordu. 10-25 yaş arası çocuklar eğitim yanında bir yaşam biçimi de öğreniyorlardı. Kısacası bu dönem okulunun temel esası çıraklık meslek sistemidir.

18.yy’ın toplumsal hâkimi olmaya başlayan burjuva sınıfı, çocuğun eğitiminin önemini fark ederek eğitimin şeklini kendi doğrultusunda çizmeye başladı. Öğrenciler önceliklerini azaltan/yok eden bir yükümlülükler ağına sokularak, sabitleştirilmiş, geliş gidiş zamanı belli olan, dersleri kendisinin seçemediği, sınıfı ve öğretmeni sabit okullarda öğrenim görmeye başladı. Yani amaç, öğrenciyi bilgilendirmekle beraber biçimlendirmekti. Ders veren öğretmen artık ünlü bir üstat ya da filozof ve düşünür değil, bir pedagog ya da daha az saygıyla anılan bir emekçi eğitici oldu.

            Eğitim, egemen sınıfların ideolojik araçlarından biridir. Sınıflı toplumlarda eğitim, egemen sınıfın ideolojisinin yeniden üretildiği ve topluma yayılıp kabul ettirildiği bir araçtır. Bu bağlamda, eğitimin başlıca amacı, egemenlerin çıkarlarına uygun şekillendirmek, toplumu mevcut sistemin devam etmesi gerektiğine ikna etmek, yeni kuşakları sistemin kendini yeniden üretebilmesi için biçimlendirmektir.

Kapitalist toplumda da eğitim, burjuva sınıfın toplum üzerindeki egemenliğini sürdürebilmesinin bir aracı olmasının yanı sıra, eğitim kurumları da sermayenin hizmetine sunulmak üzere nitelikli işgücünün yetiştirildiği ve meta üretiminin yapıldığı kurumlardır. Burjuva eğitimin amacı, toplumu oluşturan bireyleri, kendisinin ve yaşadığı dünyanın bilincinde olan ve edindiği bilgiyi toplumun yararına kullanan özgür insanlara dönüştürmek değil, daha çok burjuva sınıfın çıkarları doğrultusunda kullanan ve bunu da fazla soru sormadan itaatkâr bir şekilde yerine getiren tabiri caiz ise ücretli kölelere dönüştürmektir.

Devletin bütün ideolojik eğilimleri, eğitim sisteminin içeriğine de, egemen sınıfların taleplerini yansıtacak şekilde düzenlendi. Yeni ideolojik aygıt olan eğitimin egemenlerin taleplerini karşılayacak şekilde topluma kabul ettirmek için ders kitapları ve içerikleri baştan aşağı gerici ve idealist bir içerikle dolduruldu. Öğrencilerden bunları anlaması değil ezberlemesi istenir. Araştıran ve sorgulayan, doğru bulmadığını eleştiren, doğru bildiğini sonuna kadar savunan bir kafa yapısı burjuva eğitim anlayışıyla asla bağdaşmaz. Onun istediği kendisinin doğru dediğine doğru diyecek, yanlış dediğine yanlış diyecek, kısacası egemen ideolojiyi tartışmasız kabul etmeye yatkın, pasifleşmiş ve edilgen hale gelmiş beyinler ve bireyler oluşturmaktır.

Kimi ülkelerde daha demokratik bir işleyişe sahip gibi görünse de, kapitalist sistemin tamamında başta üniversiteler olmak üzere tüm eğitim kurumları burjuva devlet aygıtının ya doğrudan bir parçasıdırlar ya da onun güdümündedirler. Batı Avrupa’da başlayan burjuvazinin ilk dönemlerindeki aydınlanmacı talebi sonrası bütün dünyada ve Osmanlı’da eğitim hep egemen anlayışın bir ideolojik aygıtı olarak yönlendirilmiştir. Henüz belli bir burjuva sınıfının oluşmadığı Cumhuriyetin ilk yirmi beş yılında, ihtiyaç duyulan kalkınma için eğitimin halkçı niteliği ve demokratik tutumu esas alınmışken daha sonraları başta toprak ağalarının ve tutucu çevrelerin etkisiyle yeniden egemenlerin istekleri doğrultusunda işlemek üzere dini içerikli ve temel bilimlerden uzaklaşan bir yapıya dönüştürülmüştür.

Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte eğitimde Atatürk’ün önderliğinde büyük bir kalkınma hamlesi başlatılır. Köy Enstitüleri ile devasa bir adım atılmıştır. Halkını örgütlemeye ve bilinçlendirmeye başlamış bir ülke, PISA gibi sınavlarda çuvallayan, son UNICEF raporuna göre de eğitimde 41 ülke arasından ancak 36. olabilen bir ülke durumuna geldi. İlk ve en büyük darbeyi Köy Enstitüleri’nin kapatılması ile yedi. Türkiye’nin dünya eğitim tarihine kazandırdığı tek özgün yapıdır Köy Enstitüleri. Amacı adından da anlaşılacağı üzere köyde yaşayan halkı eğitmek, bundan da ötesi bilinçlendirmektir. 1940-1954 yılları arasında yapılan bu ulusal eğitim devrimi sayesinde pek çok değerli eğitimci, şair-yazar, bilimci ve sanatçı yetişmiştir.

Ders kitaplarındaki içerik değişimi: Ders kitaplarında yer alan örnek metinler ve bu metinlerle ilgili resimler 1950’den sonra egemen sınıfların çıkarlarına uygun olarak muhafazakâr bir yapıya büründü. Örneğin 1950’ye kadarki süreçte kadınlar kamusal alanda resmedilirken, 50’den sonra yavaş yavaş evde ütüyle, yemekle, bulaşıkla haşır- neşirken resmedilmeye başlandı. 1950’den önce ev işleri anne baba birlikteliğiyle yapılırken ve bu işlere hem kız hem de erkek çocuklar yardım ederken, 1950’den sonra tüm ev işlerinde yardımcı oyuncu olarak kız çocukları ön plana çıkarılmaya başlandı. Bu muhafazakârlaştırma süreci bitmiş değil, sürüyor.

Din derslerinin zorunlu hale getirilmesi: 21 Ekim 1950’de alınan bir kararla, CHP döneminde isteğe bağlı olarak verilen din eğitimi, ilkokul son sınıflara zorunlu hale getirildi. 1980’den sonra ise “din ve ahlak bilgisi” dersi anayasal bir zorunluluk haline getirilerek anaokulundan lise son sınıfa kadar her düzeydeki öğrencilere okutulmaya başlandı.

8 yıllık kesintisiz eğitim: 1997’den itibaren uygulanmaya başlanan 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitimle birlikte, ilkokuldan sonra öğrencilerin sınavla girebildiği Anadolu liselerinin ortaokul kısımları kapandı. En büyük değişikliklerden biri de 4 + 4 + 4 oldu. 5 + 3 şeklinde uygulanagelen sistem bir anda 4 + 4 + 4 sistemine evriliverdi. Böylece ilkokul 4 yıla düşürülmüş, 5. sınıf da ortaokula dâhil edilmiş oldu. Böylece eğitimde bir karşı devrim gerçekleştirildi. Bu karşı devrimin sonucu olarak Orta öğretimde başörtüsünün serbest bırakılması gerçekleştirildi. 2014 itibariyle de hükümet, yönetmelikte yaptığı küçük bir değişiklikle ortaokulda okuyan öğrencilere kıyafet serbestliği getirdi ama bu karar daha çok “kız çocukları artık başörtüsüyle okula gelebilecek” şeklinde yorumlandı. Aynı zamanda “Tüm eğitim kurumlarına mescit ve abdesthane zorunluluğunun gelmesi” de bu devrimin bir sonucudur. Özel okullar için zaten uygulamada olan bir kural olan mescit ve abdesthane bulundurma zorunluluğu artık tüm eğitim kurumları için geçerli bir uygulama haline getirildi. Okullar artık kendi belirledikleri bir alanı mescit ve abdesthane yapmak zorunda kaldı.

Tüm liselerin Anadolu Lisesi olması: Tüm düz liseler 2010 yılından itibaren çıkarılan bir genelgeyle Anadolu lisesine dönüştürülmeye başlandı. Anadolu öğretmen liseleri de kapatıldı. Böylece artık iki tip lise vardı: Meslek liseleri ve Anadolu liseleri. Bu süreçte de meslek lisesi adı altında bolca İmam Hatip Ortaokulu ve Lisesi açılmaya başlandı.

Öğretmen atamalarında mülakat yapılması: Eğitimle ilgili yapılan değişiklikler sadece içerikle ilgili değildi, öğretmen alımlarıyla da ilgiliydi. Öğretmenlere KPSS’ye ek olarak mülakat şartı getirildi ama mülakat süreçleri ve sonuçlar iktidar yandaşlarına atanma şansını verdi. Yeni müfredat açıklandı: 2017-2018 eğitim öğretim yılından itibaren uygulanacak olan yeni müfredat, içerik olarak tam anlamıyla cihatçı bir eğitimi dayatan, bilimden uzak bir hale geldi.

Hâlbuki modern çağda modern toplumlar eğitim bilimi alanında yapılmış bilimsel çalışma ve uygulama sonuçlarını dikkatle değerlendirerek, eğitim sistemini geliştirmeye çalışmaktadır. Eğitim sisteminin sürekli bir inceleme ve değerlendirme ile ele alınması, istenilen yönde ilerlemeyi kolaylaştırdığı gibi yanlıştan da çabuk dönülmesini sağlamaktadır. Her toplum ihtiyaç duyduğu nitelikli insan yetiştirme modelini oluşturmak için geçmişten günümüze kadar değişik uygulamalarda bulunmuşlardır. Her dönem istenilen insan tipinin çağın ve toplumun gereklerine uygun olduğu varsayımından hareket edilmiştir. Örneğin; ülkemizde imparatorluk öncesi yetiştirilmek istenilen insan tipi ile imparatorluk dönemindeki insan tipi farklı, cumhuriyet döneminde istenen insan tipi ayrı özellik taşımaktadır. Her toplumda yöneticiler, uzmanlar ve ilgili diğer kişiler insan modelini oluştururken en önemli araç olarak eğitimi görmüşlerdir. Eğitim aracılığıyla insanların entelektüel boyutlarının çeşitli oranlarda geliştirilebileceği bugün daha iyi anlaşılmaktadır.

Dünya ülkeleri önce çağa ve toplumsal yapıya uygun bir eğitim sistemi oluşturmak için çeşitli teorik ve uygulamalı çalışmalar yapmışlardır. Ülkemizde de kalkınma ve istenilen insan modeli oluşturmada en önemli faktörün eğitim olduğu bilinci her dönemde yetkililer tarafından kabul edilmiştir. Ancak istenen eğitim sistemi oluşturulurken yalnız iç dinamikler değil dış dinamiklerden daha çok yararlanılmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren yabancı uzmanların Türkiye’ye davet edilip onların görüşleri doğrultusunda eğitim sistemini oluşturma ve geliştirme çalışmaları her alanda oldukça yoğun bir şekilde yapılmıştır. Cumhuriyetin başından beri eğitim yapısı ve sistemini geliştirmek için pek çok adımlar atılmış, çok farklı politikalar ve yöntemler uygulanmıştır. Doğrusu ve yanlışlarıyla alınan kararlar eğitim yapımızı etkilemiş, istikrarlı bir sistem oluşturmamızı güçleştirmiştir. Eğitim politikalarının eğitim alanında bilimsel çalışmalar yapan, alanda çalışanların görüşleri ve modern toplumların bugün ve gelecekte gereksinimlerinin neler olabileceği hakkında akılcı önerilerle birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir. Cumhuriyetin ilk 25 yılında belli bir amacı olan eğitim sisteminin 1950’den itibaren yön değiştirmesi sonucu amaçtan ve hedeften yoksun olan işleyişinin bugün ülkenin gelişiminin önündeki ciddi bir sorun olduğu herkes tarafından kabul edilmektedir. Bu bağlamda yapılacak değişimlerin ve değerlendirmenin gerektiği gibi yapılabilmesi için dünden bugüne eğitim sistemimizin de iyi bilinmesi önemlidir.

Henüz yayımlanmamış olan “Osmanlı’dan Günümüze Uygulanan Eğitim Sistemlerine Eleştirel Bir Bakış” kitabı, ülkemizde eğitim sistemlerinin Osmanlıdan günümüze nasıl değişimler geçirdiğini ele alan temel bir çalışmadır. Bu eserde Türk eğitim sistemi olumlu olumsuz çeşitli yönleri ile tarihsel süreç içerisinde incelenmiştir.  Bu çalışma; eğitim fakültesi öğrencilerine, her düzeydeki öğretmenlere, eğitim tarihine özel ilgi duyanlara, eğitim alanında çalışan uygulayıcılara, yöneticilere ve eğitimin geleceğine yön veren karar mekanizmasındaki kişilere kaynak oluşturabilecek önemli bir başvuru eseridir. Eser; yazarın eğitimin mutfağından yetişmiş bir akademisyen olarak hem geniş kapsamlı bilimsel bilgi hem de alandaki uygulamalardan edinmiş oldukları izlenimler aracılığıyla geniş bir perspektifle, zengin ve güncel kaynak taraması yapılarak oluşturulmuştur. “Osmanlı’dan Günümüze Uygulanan Eğitim Sistemlerine Eleştirel Bir Bakış ” eserinden eğitimle ilgili olan veya olmayan, eğitime ilgi duyan herkesin yararlanması dileğiyle!.

Hüseyin Erkan
6.06.2020 13:12:24
Çağdaş bir toplum ve saygın bir devlet olmak istiyorsak, ilk yapmamız gereken şey, eğitimimizi ülkemiz gerçeklerine göre yeniden düzenlemek olmalıdır. Değerli eğitimcimizin görüş ve düşüncelerine katılıyorum.

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • Pazar 28.3 ° / 15.7 ° Güneşli
  • BIST 100

    9079,97%3,10
  • DOLAR

    32,35% 0,15
  • EURO

    34,93% -0,09
  • GRAM ALTIN

    2322,96% 0,18
  • Ç. ALTIN

    3843,45% 0,00