Can UĞURATEŞ-Sırası Geldikçe


BÖLGEDE NELER OLUYOR

Suriye rejim kuvvetlerinin İdlip bölgesinde cebren ilerlemesi, Rusya desteğinde ağır fakat emin adımlarla devam ediyor.


 

Suriye’de devam eden kaotik gelişmelerin değişim hızı, neredeyse takip edilemez hale geldi. Türkiye-ABD ve Türkiye-Rusya ilişkileri, sırat köprüsü olarak tanımlanabilecek bir incelikte devam ederken, Suriye’nin BM nezdinde halen meşru hükümeti olan Esat rejimine ait kuvvetlerin yaptığı hamleler, sahada, rejimin konumunu güçlendiriyor. Bu güçlenmenin getirilerinden biri de Rusya’nın bölgedeki kalıcılığının giderek daha da pekişmesi. Bu gelişme, aynı zamanda İran’ın, ideolojik aktarım/yayılma idealini de elverişli hale getiriyor.

Türkiye’nin, ABD ile işbirliği içinde, Fırat doğusunda oluşturmaya çalıştığı güvenli bölge ki ABD bu bölgeyi tampon bölge olarak tanımlıyor, isimlendirmeden de anlaşılacağı gibi, tam bir uyum içinde işlevselliğe kavuşamayacak görünümde. Henüz, bölgenin derinliğinde dahi tam bir mutabakat yokken, YPG/PYD’nin, ABD tarafından teçhiz edilen birliklerini, ağır silahları ile birlikte, Türkiye’nin istemi olan yirmi mil derinliğin ötesine alması, terör örgütünün Türkiye üzerindeki tehdidini ortadan kaldırmayıp, sadece, belki bir süreliğine öteliyor izlenimi veriyor. Üstelik ABD, halen Türkiye’nin ısrarla üzerinde durduğu yirmi millik bölgedense, üç kademeli bir sistemde ısrarcı görünüyor. ABD tarafından ortaya konulan planlar, Suriye toprak bütünlüğünü tehditle, doğrudan, ABD’nin BOP kapsamındaki planlamalarına hizmet ediyor. Yani, YPG/PYD tamamen silahtan arındırılmadıkça ya da ortadan kaldırılmadıkça, değişen derinlikte de olsa, koordinatlar güneye doğru sapmış ve ilk hedeflerde değişimler ortaya çıkmış da olsa, ABD’nin istemi olan koridor, daha sonra oluşacağı değerlendirilen uygun konjonktürde istenilen şekilde düzenlenmek üzere, kurulmuş oluyor.

Bu arada, Suriye rejim kuvvetlerinin İdlip bölgesinde cebren ilerlemesi, Rusya desteğinde ağır fakat emin adımlarla devam ediyor. Bu ilerlemede gözler Türkiye-Rusya ilişkilerine çevrilmişken, Cumhurbaşkanının, davetle, Rusya’da yapılan MAKS 2019 Uluslararası Havacılık ve Uzay Fuarı’na katılarak, Rus yapımı yeni nesil savaş uçaklarının alımı konusunda mesajlar vermesi,  doğrudan, Türkiye-ABD ilişkilerinde, S-400/F-35 gerginliğinden Türkiye adına farklı bir kazanımla çıkış arayışı olarak yorumlanabilir. Türkiye’nin, S-400 alım süreci devam ederken, F-35’lerle muaddel konumunda olan, SU-57 serisi savaş uçağı alımı projeleriyle de Rusya ile birliktelik içinde siyaset izlemesi, Suriye gelişmelerinde ve özellikle Fırat doğusu istemlerinde, Rusya destekli, elinin güçlenmesi anlamına da geliyor. Çünkü aynen Trump gibi, Putin de bir yandan stratejik üstünlük elde ederken, bir yandan da dış ticarette kazanım peşinde ve bu geliri kaybetmemek için, Türkiye’yi sınırlı da olsa destekleyeceği kuvvetle muhtemel. Ancak böyle bir projenin, Türkiye’yi, NATO ve AB nezdinde zora sokabileceğini de görmemek olmaz. Rusya ekonomisinin, ABD yaptırımları karşısında ağır darbelerle yoluna devam etmeye çalışması göz önüne alındığında, Türkiye’nin, oluşan kojonktürde, çok önemli bir denge politikası yürüttüğü ve sınırlı olsa da bölgesel kazanımlar elde ettiği ortaya çıkıyor. Ancak, ABD-Rusya ilişkilerinde her ne kadar hasımlık söz konusuysa da bölgesel çıkarlarda, YPG/PYD’nin kullanımında bir işbirliği olması da muhtemel ve bölgesel gelişmeler bu yönde gibi.  

Tüm bu gelişmeler sürecinde, üzerinde fazlaca durulmuyormuş gibi görünen bir vaka, esasen, Türkiye’yi oldukça gergin bir duruma itiyor görünümde. Suriye rejiminin İdlip güneyinde sürdürdüğü harekâtla, şu an için, Türkiye’ye ait bir kontrol noktası, ablukaya alınmış konuma geldi. Bölgesel güç olan ve küresel dengelerde de söz sahibi olmaya çalışan bir ülke için, bu durumun derhal düzeltilmesi önem kazanıyor. Aksi halde, orada bulunulan amaç boşa çıkmış olacak. Suriye rejimi, cebren de olsa başarılı ileri harekâtla, İdlip bölgesinde Türkiye sınırına doğru kontrolü sağlamaya başladığında, daha önce Suriye’nin içlerinde mücadele eden ve cep konumunda yerleşik muhaliflerin, İdlip’e geçmesine neden müsaade edilmiş olduğu da netlik kazanacak. Hiçbir stratejist, bu eylemselliğin devamında, belirli ve kısıtlı bölgede toplanmasına müsaade edilen muhaliflerin ya da değişken de olsa terör örgütü olarak tanımlanan yapılanmaların, bir sonraki aşamada, ülke dışına sürülmelerinin ya da imhalarının planlandığını görememesi mümkün değil. Zaten Astana mutabakatı ardından dış çemberde Rusya ve iç çemberde Türkiye’nin kontrol noktaları tesis etmesinin nedenlerinden biri de bu: Teröristleri/terörü ortadan kaldırmak ve bölgesel istikrarı sağlamak. Ayrıca, BM nezdinde halen meşru Suriye yönetimi olarak kabul gören rejime ait kuvvetlerin, bölgede hareket icra etmesi de bir anlamda meşru. Çünkü uluslararası hukukta olması gereken de bu: Ülkenin toprak bütünlüğünün sağlanması ve rejim kuvvetlerinin iddiası da bu yönde. Ancak Türkiye, haklı gerekçelerle bölgede ÖSO ile birlikte hareket ediyor ve ÖSO, Rejim kuvvetleri için muhalif konumda. Genel bakışla, Türkiye ve Rusya tüm söylemlerinde, Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana olduğunu belirtiyor ama Suriye rejim kuvvetleri ile ÖSO’nun konumları tezat ve toprak bütünlüğünü tehdit ediyor ki bu konuda etkin bir koordinenin gerekliliği çok açık.  

Suriye rejim kuvvetleri, herhangi bir şekilde bölgede konuşlu TSK unsurlarına karşı mütecaviz konuma geldiğinde, kuşkusuz misliyle karşılık verilecektir. Böyle bir çatışma, aynı zamanda bölgede kartların yeniden dağıtılması anlamına da gelir ki kesinlikle istenmeyen bir durum fakat olasılık dâhilinde olduğu da bir gerçek. O halde bu yönde de tedbirlerin yoğunlaşması önem arz ediyor.

Fırat doğusu için yapılan görüşmelerin ardından kurulan müşterek harekât merkezinin çalışmaya başlaması da önemli ve güzel bir gelişme. Ancak, müşterek harekât merkezinin bu günkü görünümüyle çalışması, Menbiç bölgesinde yapılan uzun soluklu ortak devriye görevlerini hatırlatarak, ABD oyalıyor görünümü veriyor. Müşterek harekât merkezi daha da etkinleşip, YPG/PYD bölge dışına çıkarılsa da her şey bitmiyor. Asıl etkin çalışma, bölge halkının yeniden ve kontrollü yerleşimiyle, demografik yapının iç savaş öncesi konumuna getirilmesi olacak. Çünkü Türkiye, ancak demografik yapının iç savaş öncesi durumuna getirilmesi, yerleşik toplum düzeninin sağlanması, halkın ihtiyaçlarının karşılanarak, bölgede yaşam standartlarının normale dönmesi ve bölgesel istikrarın tesisiyle başarıya ulaşmış olacak.

Can UĞURATEŞ  

 

YAZARLAR

  • Salı 31.1 ° / 13.6 ° Güneşli
  • Çarşamba 35.2 ° / 19.1 ° Güneşli
  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • BIST 100

    9645,02%-0,50
  • DOLAR

    32,56% 0,14
  • EURO

    34,81% 0,49
  • GRAM ALTIN

    2417,74% -0,61
  • Ç. ALTIN

    4073,33% 0,00