Ahmet Yaşar Aktaş


65 yaş üstü gençler

İlkel toplumlarda, en çok saygı görenler, iyi avcılar, mağara resim çizerleri değil, yaşlı kadınlar, yaşlı erkeklerdir. Ama saygının nedeni yaş değildir! Peki nedir?


Ülkemizin kırsal alanlarında yaşayan kocamışların parası olmazsa da, hayatın alev fışkıran çemberinde edindiği deneyimler, bilgiler, ona toplumda değer verme için bir nedendir.

Gençler,bu bilgiler, deneyimler için yaşamlarının daha başındadır, yaşam acemileridir. Ne var ki, yaşamın tuzaklarına düşmemek için yaşlıların bilgi, deneyimlerinin kılavuz olduğunu bilecek denli de zekidirler.

Özcesi bilgi, deneyim yükü olan bu 65 üstü gençlerin her biri bir yazılmamış canlı kitaptır.

Vahşi kapitalizmin dijital çağında yeni yetmeler, her tür bilgiyi cep telefonundan, internetten öğreneceğinisanır. Oysa bu bilgilerin çoğunun, ölü, yanıltıcı öznel olduğunun bilincinde değildir. Her yaşama uymaz!

Genç kuşak, içinde yaşadığı lüksün, gönencin bu insanların yapıp oluşturduğunu, ürettiğini de bilmez! Kaldı ki, kendilerini yaratan da o 65 üstlülerdir… Gençler ateşte pişmenin acısını, öğrettiklerini henüz tatmamışlardır. Yaşamın derinliğinin ayrımına daha varamamışlardır. Yaşamın her gün biraz daha artan hızının bunu engellediğini bilmezler.

Yaratıcı Cumhuriyet Değerleri’nin ne denli sağlık, şifa verdiğinin ayrımında değildirler.

65 üstü insanların sokakta, parkta dolaşmaları yasaklandı!Yalnızca kendi güvenlikleri için değil, diğerlerinin de…

Bu insanlar, caddenin bir yanından öbür yanına geçerken, trafiği de pek umursamazlar, sağına soluna bakmadan karşıya geçmek üzere davranırlar. Nedendir diye hiç düşündünüz mü?

Toplu taşıt araçlarını kullanmalarının nedeni, o ana değin istediği yerlere, ülkelere seyahat edememelerindendir.Parkta dolaşıp akranlarıyla selamlaşıp hoş sohbet etmekten, güneşlenmekten zevk alırlar. Suskun, derinlikler içeren gözlerindeki düşüncelerle yeşile gömülürler.

Kapitalizm denen bu kahredici sistem, bedensel çalışanların fiziksel gücünü yitirdiğinde, posası çıkmış bir meyve gibi çöpe atar.Verdikleri düşük emekli aylığını bile ekonomiye bir yük olarak görür.

Özcesi, üretime katkı sağlamayacağını düşündüğü insanların bir an önce, yaşanası bu güzel dünyayı terk etmeleri için elinden gelen her şeyi ardına koymaz.“boş bir ceviz gibi” yuvarlar “zifiri karanlığa”.

Çoğunun şeker, yüksek tansiyon, koah gibi benzeri kronik bir hastalığı vardır. Üretimden uzaklaşan yığın yığın anıların yüküyle ezilen insan ne yapar? Değerinin kalmadığını, kendine duyulan saygının silinip gittiğini gören bu insanlar için iki şey önemlidir.

İlki, bedeni dayanaklığını yitirmişse, birkaç yıl sonra geri dönülmeyecek yere doğru yolculuğa hazırlanır. Tutucu olanlar, dinsel vecibelerini kusursuz yerine getirerek uçmağa (cennete) giden yolda sırat köprüsünü düşmeden geçmek içingayret ederler.

İçlerine çöreklenmiş yılların biriktirdiği bütün lekelerinden, paslarından, yosunlarındancamiye gidip arınmak isterler. Gelecek üzerine ara sıra konuşulur ama ana konu, geçmiş üzerinedir. Gelecek bitmiştir. Çünkü gelecek, ölüm demektir. Geçmişle yaşayanların, geleceğe bağlanmaları hiç de kolay değildir!

Yaşıtlarıyla geçmişte yaptığı haksızlıkları, ahlak dışılıkları kendini haklı çıkaracak biçimde paylaşarak günah çıkararak zaman geçirirler.

Bir diğer kesimi de, daha sabahın ilk saatlerinden itibaren cami yerinezaman öldürmek için havası kirli kahvelere akın eder. Yemek için eve bile gitmezler. Kahvedeki sandviçle çayla geçiştirir. Arada bir tuvalete gider ama koşarcasına geri gelir.                       

İkincisi, hem bilimsel saptanmış, hem de yaşamın somut kanıtladığı bir gerçek vardır: Kızlar, babalarını çocukluklarından beri el üstünde tutar. Kızlarının tükenmek bilmeyen hoşgörüsü, sevgisi, 65’üstü kocamışları sevindirir, mutlu eder. Büyük laflardan uzak bir mutluluk yaşarlar!

Erkek çocuklar, babayla başından beri çelişki içindedirler. Gizli bir güç kavgası vardır aralarında. Çoğunlukla eşlerinin denetimi altındadırlar.

Benim gibi kız çocuğu yerine oğlanları olan şansızların tek seçeneği vardır. Yaşama tutunmak! Ne cami, ne kahve… Ne demiş Nazım Hikmet: “Yaşamak güzel şey be kardeşim

Yaşamı sevmek, hayata bağlanmak da, ona katkıda bulunmakla olanaklıdır. Yetenekli olan resim yapar, sergi açar. Kimisi yetmişinden sonra müzik aleti öğrenmeye başlar. Örgütlenir. Eli biraz kalem tutanlar, anılarını yazar.

Ölümün adil olması için/yaşamın da adil olması gerek!

Sevgiyle Atatürk ile kalınız!

 

M. Rifat Ulusoy
24.03.2020 13:18:41
Yüreğinize sağlık hocam

Veli cuma
25.03.2020 19:04:20
Gözlemlerini tam yerinde. Yazılarınızı ilgiyle takip ediyorum.

YAZARLAR

  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 30.8 ° / 18.3 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9809,64%0,96
  • DOLAR

    32,58% 0,30
  • EURO

    35,07% 0,29
  • GRAM ALTIN

    2457,40% 0,88
  • Ç. ALTIN

    3991,84% 0,00