Prof. Dr. Özer OZANKAYA


12 EYLÜL´ÜN YILDÖNÜMÜNDE CUMHURİYET AYDINLARININ ÖZELEŞTİRİ GEREĞİ YAPMA


PROF. DR. ÖZER OZANKAYA

 (UZUN, AMA  OKUNMASINI ÖZELLİKLE DİLİYORUM; SAYGILARIMLA.)

1938´i izleyen 20 yıllık aradan sonra, 1961 Anayasası ile Atatürk Türkiyesinde yeniden canlanan özgür düşünme ortamında, Türk Devriminin hem kapitalizmin, hem de sosyalizmin ?demokrasinin temel ilkeleri? açısından özgür düşünceli eleştirisi üzerine dayalı, her ikisini de aşan bir ÜÇÜNCÜ YOL olduğu göz ardı edilmeseydi;

O özgürlük ortamında Cumhuriyeti kuran CHP, ?Ortanın Solu´ yerine ?Kemalist Demokratik Devletçilik? ilkesini bayraklaştırsaydı;

Böylece ?sağ ?sol? doktrinerciliği ile toplumun, özellikle de Türk gençliğinin katı, hatta düşman doktrin kamplarına bölünmeye itilmesi kolaylaştırılmasaydı,

?12 Mart, Milliyetçi Cephe, Dev-Sol, Ülkücü şiddet örgütlenmesi, kardeş kanı akıtan sağ-sol cinayetleri, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının silaha bulaşmaları, 12 Eylül ve gençliğin idamlarla sindirilmesi, laik düzeni yıkıcı ?hem de Atatürk adına!- örgütlenme olamazdı,´ varsayımı kanımca ciddi bir varsayımdır.

Bu varsayıma ?ciddilik değeri? kazandıran gerekçeler nelerdir?

Soru şöyle de sorulabilir:

Ünlü siyaset toplumbilimcisi Maurice Duverger, hangi gerekçeyle, bu varsayımımızı haklı kılıcı aşağıdaki saptamayı yapmıştı:

"Kemalist sistem, az gelişmiş ülkelerin Moskova ve Pekin etkisinde kalmamış olmalarında hem doğrudan, hem de dolaylı biçimde etkili olmuştur. Kemalizm, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa düzenlerinde (=yani kapitalizmde, Ö.O.) bulunmayan nitelikleri ile Marksizmin gerçekten seçeneğidir. Marksizm uygulamasına girmek istemeyen ülkeler, Batı demokrasisinde gördükleri yetersizliklere çözüm getiren Kemalist düzeni tercih edebilirler."

Ya da Arjantinli siyaset bilimcisi Blanco Villata´nın Türk Devrimine ilişkin aşağıdaki değerlendirmesinin anlamı ve önemi nedir?

" Atatürk, insanlığın geleceği için geniş olanaklar içeren bir siyasal plan katkısında bulunmuştur: ortaya attığında tümüyle devrimci nitelik taşıyan bir düzen; ekonominin yönetiminde temel sorumluluğu devlete veren ve devleti, zorunlu ve yararlı olduğu ölçüde ekonomiye karıştıran, ama onun ötesine de geçirtmeyen, ekonomik ve toplumsal nitelikte bir siyasal düzen; ve yöneticilerini seçmekte, kendi düşüncelerini benimsemekte, vicdani inançlarında tam anlamıyla özgür olan ve seçim hakkına sahip bulunan bir ulus yarattı.?

Bu değerlendirmelerin gerekçelerini, yalnız Türk Devriminin eylemlerinde değil, Atatürk´ün kaleminden çıkmış düşüncelerinde de buluyoruz.

Ne var ki, özellikle Türk solunun 1960´lardan başlayarak yaygın biçimde yineledikleri ve sağ cephenin de işini kolaylaştıran, ?Atatürk üstün bir asker, bir komutandı; ama toplumbilim (sosyoloji) bilmezdi; pragmatist bir politikacıydı? söylemi, Atatürk´ün Duverger´lere, Villalta´lara gerekçe olan aşağıdaki düşüncelerini göz ardı etmelerinde ve ettirmelerinde büyük etken olmuştur, kanısındayım.

Şimdi Atatürk´ü dinleyelim:

1) Kurtuluş Savaşı´nın daha başlarında, kendisine yapılan ?Adımızı koyalım; adımızı bilelim; kapitalist miyiz, sosyalist miyiz, Bolşevik miyiz; adımızı bilelim!? çağrısına Mustafa Kemal şu yanıtı veriyordu:

?Efendiler, değişmelerin değişmez kuralları yoktur. Bir topluma yarar sağlayabilen bir düşünce, bir başkasının yıkımına neden olabilir. Onun için biz kendi gerçeğimizi kendi içimizden arayıp bulmalıyız. Biz benzememekle ve benzetmemekle öğünmeliyiz; kendimiz olmalıyız.?

2) Bu konuda SÖYLEV´de (NUTUK) yazdığı ise, bir toplumbilim kitabının yöntem bölümünde yer alacak niteliktedir:

?Bizim programımıza karşı olanlar, onu, görmeğe alışık oldukları bir kitaba (doktrin anlamında, Ö.O.) benzetemiyorlardı. Oysa programımız temelliydi ve işlemseldi. Biz de isteseydik UYGULANAMAYACAK DÜŞÜNCELERİ, KURAMSAL KİMİ AYRINTILARI YALDIZLAYIP bir doktrin yazabilirdik.

Öyle yapmadık.

Ulusumuzun gereksinimleri doğrultusundaki işlem ve eylemlerimizle, SÖZLERİN VE KURAMLARIN ÖNÜNDE GİTMEĞİ YEĞLEDİK.?

Yaşamın kuramları izlemediğini, kuramların yaşam gerçekliğini izleyerek kendilerini değiştirmeleri gerektiğini, bir süre sonra da geçerliklerini yitireceklerini belirten bilimsel bilinç budur!

3) Gelelim Atatürk´ün, demokratik devletçi ekonomi düzenini gerekçeleriyle açıklamak üzere, adını, sanını koyarak kapitalizme ve de sozyalizme yöneltmiş olduğu eleştirilere:

"YURTTAŞ İÇİN MEDENİ BİLGİLER" adlı kitabında kapitalizmi, "yalnız başına yaşayan birey" düş-kurgusuna (fiksiyonuna) dayalı olmakla eleştirir; "yalnız serbest rekabetle bir ülkede ekonomik düzen kurulamaz; kurulabileceğini sananlar, kendilerini bir serap karşısında aldatılmaya koyuverenlerdir" der. Sosyalizmi de "Bireylerden soyutlanmış devlet" olarak eleştirir.

A) Atatürk kapitalizm konusundaki görüşüne, bu sistemin tam da temelini oluşturan ana düşünceyi sorgulayarak varmaktadır:

"Bilindiği gibi kapitalizm, "toplum yaşamında devletin, yalnızca güvenlik, adalet ve dışarıya karşı savunma görevlerini yerine getirmekle yetinmesini, ekonomik etkinlikleri ise tümden bireylere ya da şirketlere bırakmasını" savunur, der.

Toplumda güvenlik, adalet ve bağımsızlığı korumanın yalnızca devletin görevi olduğunu, bunların aynı zamanda devletin başta gelen, asıl görevleri olduğunu kabul ederek konuya girmekte ve kapitalizme bugün hâlâ yanıtlanmayan şu soruyu yöneltmektedir:

"Devlet, hiç bir ekonomik etkinlikte bulunmadığı takdirde, devlet kurmaktan asıl amaç olan bu temel görevleri, yani güvenliği, adaleti ve dışa karşı savunmayı yerine getirmekte güçlüklerle karşılaşmayacak mıdır?"

Atatürk, karşılaşacağı kanısındadır ve gerekçeleri şunlardır:

"Devletin temel görevlerini gereğince yerine getirebilmesi, sağlığı yerinde, yurttaşlık bilinci gelişkin, çağın bilimi, tekniği ve sanatıyla donanmış yurttaşların varlığına bağlıdır. Bunu ancak devlet sağlayabilir.

"Devlet, ülkenin güvenlik ve savunması için yollarla, demiryollarıyla, limanlarla, deniz araçlarıyla, her türlü ulaşım araçlarıyla, ulusun genel servetiyle yakından ilgilidir. Ülke yönetimi ve savunmasında bu sayılanlar, toptan, tüfekten, her türlü silahtan daha önemlidir. Özellikle para, her türlü aracın üzerinde bir varlık silahıdır.

"Ekonomik ve kimi toplumsal işler, bir yandan bireylerin yararları ile ilgilidir. Bunun için bireyciler, bu işlere devletin karışmasını kişi özgürlüğüne saldırı gibi görürler. Ama bu işler içinde bütün ulusun ortak yararına ilişkin olan noktalar da vardır. Özel yarar, çoğunlukla genel yararla çelişme içinde bulunur. Bir de özel yararlar en sonunda yarışmaya dayanır. Oysa yalnız yarışmayla bir ülkede ekonomik düzen kurulamaz.

"Çünkü özgür yarışma, güçlü ile zayıfı karşı karşıya bırakır. İkinci olarak, kimi ortaklaşa yararlar vardır ki, bireyler ve şirketlerin bunları sağlamaya güçleri yetmez. Ya da yeterince kârlı bulmadıkları için o işleri yapmazlar. Oysa bunlar ulus için yaşamsal bir önem taşırlar ve devlet onları yapmak zorunda kalır.

Devlet herkesin ortak yararını ve ilerlemesini düşünür. Bireylerin ise özel çıkar duygusundan ne ölçüde uzaklaştırılabileceği incelenmeğe değer.

Ayrıca uluslarda özgürlük ve uygarlık geliştiği oranda devletin görevleri ve sorumlulukları da çoğalır.

?Ulusal servetin dağılımında daha yetkin bir adalet, emek harcayanların gönenç düzeyininin yükseltilmesi, ulusal birliğin, demek ki iç ve dış güvenliğin, zorunlu koşuludur. Genel yarara hizmet eden genel kurumların çoğaltılması ile yalnızca çıkarsever olan etkinlikler sınırlandırılır ve yurttaşlar arasında ahlâki dayanışma gelişme olanağı bulur.?

B) Atatürk´ün, "BİREYLERDEN SOYUTLANMIŞ DEVLET ANLAYIŞI" olarak nitelediği sosyalizme yönelttiği temel eleştirilere gelince:

Atatürk, devletin ekonomik konularda da düzenleyiciliğini ilke olarak kabul etmek gerektiğini savunurken, bunun "demokrasinin belirgin nitelikleri açısından" kimi sakıncalar doğuracağını da göz ardı etmiyor.

Bu konuda söyledikleri, doğrudan doğruya sosyalist ya da kollektivist düzene karşı yönelttiği eleştiriler niteliğindedir:

´Devletin ekonomide düzenleyiciliği kabul edildiğinde karşılaşılacak olan güçlük şudur: Devlet ile bireyin karşılıklı etkinlik alanlarını ayırmak.

Bireylerin kişisel etkinlikleri ekonomik gelişmenin ana kaynağı olarak kalmalıdır. Bunun için, ilke olarak devlet bireyin yerine geçmemeli, bireysel girişim ve özgürlüğü sınırlandırmamalıdır. Ama bireyin gelişimi için genel koşulları gözönünde tutmalıdır. Bireylerin gelişimine engel olmamak, onların her bakış açısından olduğu gibi, özellikle ekonomik alanlardaki özgürlük ve girişimleri önünde devlet etkinlikleri ile bir engel oluşturmamak, demokrasi ilkelerinin en önemli temelidir.´

´Devletin ekonomik etkinliklerinin sınırını çizmek konusunda da hazır reçete söz konusu değildir. Bu sınırın, yurttaşın bireysel girişim ve özgürlüğünü kısıtlamayacak biçimde saptanması, her şeyin yanıtını bulduğu öne sürülen, değişmezlik iddiasındaki doktrinlerle olmaz; ülkeyi yönetmeğe yetkili kılınan, yani ulusun özgür seçimiyle işbaşına gelen hükümetlerin geliştirecekleri programlarla olur.´

Burada Atatürk´ün ulusal egemenlik ve bilimsel yöntem ilkelerine beslediği derin güveni görüyoruz. Sosyalizmin kendi zamanındaki uygulamasını temsil eden bolşevikliğe yönelttiği eleştiri tam da bu noktalarda düğümlenmektedir:

"Bir toplumu, bir bölüm insanlarının düşüncelerine zorla tutsak etmek ve cılız bağımlılar olarak yaşatmak, doğal ve akla uygun bir hükümet sistemi değildir. Bolşeviklik´te biz bunu görüyoruz."

Atatürk´ün bunları yazdıktan yaklaşık 60 yıl sonra, Sovyetler Birliği´nin en yetkili kişisi, Komünist Parti Genel Sekreteri Gorbatchev´in, sosyalist sistemi hemen aynı sözlerle en ağır bir biçimde eleştirdiğini biliyoruz:

"Sosyalizmin dogmalaştırılıp dondurulması yüzünden kuram tekeli kuruldu ve kişilere tapınma yolu açıldı. Yönetim ve işletmecilikte aşırı merkeziyetçilik kuruldu. Geniş yığınların girişim ve yaratıcılığına güvenilmedi. ..İnsan ilgi ve çıkarlarının çok türlülüğünün göz ardı edilmesi, bireylerin kamu yaşamına etkin biçimde katılmasının küçük görülmesi, eşitlikçiliğin abartılması, savurganlığı inanılmaz ölçülere vardırdı. Kamu malları çalışanlara değil, parti yöneticilerine sunuldu. (Perestroyka)

12 Eylül´ün bugünün karanlık 12 EYLÜL YILDÖNÜMÜNDE
CUMHURİYET AYDINLARININ ÖZELEŞTİRİ GEREĞİ
PROF. DR. ÖZER OZANKAYA

1938´den sonraki 20 yıllık aradan sonra, 1961 Anayasası ile Atatürk Türkiyesinde yeniden canlanan özgür düşünme ortamında, Türk Devriminin hem kapitalizmin, hem de sosyalizmin ?demokrasinin temel ilkeleri? açısından özgür düşünceli eleştirisi üzerine dayalı, her ikisini de aşan bir ÜÇÜNCÜ YOL olduğu göz ardı edilmeseydi; 
O özgürlük ortamında Cumhuriyeti kuran CHP, ?Ortanın Solu´ yerine ?Kemalist Demokratik Devletçilik? ilkesini bayraklaştırsaydı; 
Böylece ?sağ ?sol? doktrinerciliği ile toplumun, özellikle de Türk gençliğinin katı, hatta düşman doktrin kamplarına bölünmeye itilmesi kolaylaştırılmasaydı, 
?12 Mart, Milliyetçi Cephe, Dev-Sol, Ülkücü şiddet örgütlenmesi, kardeş kanı akıtan sağ-sol cinayetleri, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının silaha bulaşmaları, 12 Eylül ve gençliğin idamlarla sindirilmesi, laik düzeni yıkıcı ?hem de Atatürk adına!- örgütlenme olamazdı,´ varsayımı kanımca ciddi bir varsayımdır.
Bu varsayıma ?ciddilik değeri? kazandıran gerekçeler nelerdir?
Soru şöyle de sorulabilir:
Ünlü siyaset toplumbilimcisi Maurice Duverger,hangi gerekçeyle, bu varsayımımıza dayanak olan aşağıdaki saptamayı yapmıştı:
"Kemalist sistem, az gelişmiş ülkelerin Moskova ve Pekin etkisinde kalmamış olmalarında hem doğrudan, hem de dolaylı biçimde etkili olmuştur. Kemalizm, Kuzey Ame¬rika ve Batı Avrupa düzenlerinde (=yani kapitalizmde, Ö.O.) bulunmayan nitelikleri ile Marksizmin gerçekten seçeneğidir. Marksizm uygulamasına girmek istemeyen ülkeler, Batı demokrasisinde gördükleri yetersizliklere çözüm getiren Kemalist düzeni tercih edebilirler."

Ya da Arjantinli siyaset bilimcisi Blanco Villata´nın Türk Devrimine ilişkin aşağıdaki değerlendirmesinin anlamı ve önemi nedir?

" Atatürk, insan¬lığın geleceği için geniş olanaklar içeren bir siyasal plan katkısında bulunmuştur: ortaya attığında tümüyle dev¬rimci nitelik taşıyan bir düzen; ekonominin yönetiminde temel sorumluluğu devlete veren ve devleti, zorunlu ve yararlı olduğu ölçüde ekonomiye karıştıran, ama onun ötesine de geçirtmeyen, ekonomik ve toplumsal nitelikte bir siyasal düzen; ve yöneticilerini seçmekte, kendi dü¬şüncelerini benimsemekte, vicdani inançlarında tam an¬lamıyla özgür olan ve seçim hakkına sahip bulunan bir ulus yarattı.?

Bu değerlendirmelerin gerekçelerini, yalnız Türk Devriminin eylemlerinde değil, Atatürk´ün kaleminden çıkmış düşüncelerinde de buluyoruz. 
Ne var ki, özellikle Türk solunun 1960´lardan başlayarak yaygın biçimde yineledikleri ve sağ cephenin de işini kolaylaştıran, ?Atatürk üstün bir asker, bir komutandı; ama toplumbilim (sosyoloji) bilmezdi; pragmatist bir politikacıydı? söylemi, Atatürk´ün Duverger´lere, Villalta´lara gerekçe olan aşağıdaki düşüncelerinin göz ardı etmelerinde ve ettirmelerinde büyük etken olmuştur, kanısındayım.
Şimdi Atatürk´ü dinleyelim:
1) Kurtuluş Savaşı´nın daha başlarında, kendisine yapılan ?Adımızı koyalım; adımızı bilelim; kapitalist miyiz, sosyalist miyiz, Bolşevik miyiz; adımızı bilelim!? çağrısına Mustafa Kemal şu yanıtı veriyordu:
?Efendiler, değişmelerin değişmez kuralları yoktur. Bir topluma yarar sağlayabilen bir düşünce, bir başkasının yıkımına neden olabilir. Onun için biz kendi gerçeğimizi kendi içimizden arayıp bulmalıyız. Biz benzememekle ve benzetmemekle öğünmeliyiz; kendimiz olmalıyız.?
2) Bu konuda SÖYLEV´de (NUTUK) yazdığı ise, bir toplumbilim kitabının yöntem bölümünde yer alacak niteliktedir:
?Bizim programımıza karşı olanlar, onu, görmeğe alışık oldukları bir kitaba (doktrin anlamında, Ö.O.) benzetemiyorlardı. Oysa programımız temelliydi ve işlemseldi. Biz de isteseydik UYGULANAMAYACAK DÜŞÜNCELERİ, KURAMSAL KİMİ AYRINTILARI YALDIZLAYIP bir doktrin yazabilirdik.
Öyle yapmadık.
Ulusumuzun gereksinimleri doğrultusundaki işlem ve eylemlerimizle, SÖZLERİN VE KURAMLARIN ÖNÜÜNDE GİTMEĞİ YEĞLEDİK.?
Yaşamın kuramları izlemediğini, kuramların yaşam gerçekliğini izleyerek kendilerini değiştirmeleri gerektiğini, bir süre sonra da geçerliklerini yitireceklerini belirten bilimsel bilinç budur!
3) Gelelim Atatürk´ün, demokratik devletçi ekonomi düzenini gerekçeleriyle açıklamak üzere, adını, sanını koyarak kapitalizme ve de sozyalizme yöneltmiş olduğu eleştirilere:

Atatürk Yurttaş İçin Medeni Bilgiler adlı kitabında de kapitalizmi, "yalnız başına yaşayan birey" düş-kurgusuna (fiksiyonuna) dayalı olmakla eleştirir; "yalnız serbest re¬kabetle bir ülkede ekonomik düzen kurulamaz; kurulabileceğini sa¬nanlar, kendilerini bir serap karşısında aldatılmaya koyuverenler¬dir" der.

A) Atatürk kapitalizm konusundaki bu görüşüne, bu sistemin tam da temelini oluşturan ana düşünceyi sorgulayarak varmaktadır: Bilindiği gibi kapitalizm, "toplum yaşamında devletin, yalnızca güvenlik, adalet ve dı¬şarıya karşı savunma görevlerini yerine getirmekle yetinmesini, ekonomik etkinlikleri ise tümden bireylere ya da şirketlere bırakmasını" savunur.

Atatürk, toplumda güvenlik, adalet ve bağımsızlığı korumanın yal¬nızca devletin görevi olduğunu, bunların aynı zamanda devletin başta gelen, asıl görevleri olduğunu kabul ederek konuya girmekte ve kapita¬lizme bugün hâlâ yanıtlanmayan şu soruyu yöneltmektedir: "Devlet, hiç bir ekonomik etkinlikte bulunmadığı takdirde, devlet kurmaktan asıl amaç olan bu temel görevleri, yani güvenliği, adaleti ve dışa karşı savunmayı yerine getirmekte güçlüklerle karşılaşmayacak mıdır?" Atatürk, karşılaşacağı kanısındadır ve gerekçeleri şunlardır:

"Devletin temel görevlerini gereğince yerine getirebilmesi, sağlığı ye¬rinde, yurttaşlık bilinci gelişkin, çağın bilimi, tekniği ve sanatıyla donan¬mış yurttaşların varlığına bağlıdır. Bunu ancak devlet sağlayabilir.

"Devlet, ülkenin güvenlik ve savunması için yollarla, demiryollarıyla, limanlarla, deniz araçlarıyla, her türlü ulaşım araçlarıyla, ulusun genel servetiyle yakından ilgilidir. Ülke yönetimi ve savunmasında bu sayılanlar, toptan, tüfekten, her türlü silahtan daha önemlidir. Özellikle para, her türlü aracın üzerinde bir varlık silahıdır.

"Ekonomik ve kimi toplumsal işler, bir yandan bireylerin yararları ile ilgilidir. Bunun için bireyciler, bu işlere devletin karışmasını kişi özgürlü¬ğüne saldırı gibi görürler. Ama bu işler içinde bütün ulusun ortak yara¬rına ilişkin olan noktalar da vardır. Özel yarar, çoğunlukla genel yararla çelişme içinde bulunur. Bir de özel yararlar en sonunda yarışmaya daya¬nır. Oysa yalnız yarışmayla bir ülkede ekonomik düzen kurulamaz.

"Çünkü özgür yarışma, güçlü ile zayıfı karşı karşıya bırakır. İkinci ola¬rak, kimi ortaklaşa yararlar vardır ki, bireyler ve şirketlerin bunları sağla¬maya güçleri yetmez. Ya da yeterince kârlı bulmadıkları için o işleri yap¬mazlar. Oysa bunlar ulus için yaşamsal bir önem taşırlar ve devlet onları yapmak zorunda kalır. Devlet herkesin ortak yararını ve ilerlemesini dü¬şünür. Bireylerin ise özel çıkar duygusundan ne ölçüde uzaklaştırılabile¬ceği incelenmeğe değer. Ayrıca uluslarda özgürlük ve uygarlık geliştiği oranda devletin görevleri ve sorumlulukları da çoğalır.

?Ulusal servetin dağılımında daha yetkin bir adalet, emek harcayanla¬rın gönenç düzeyininin yükseltilmesi, ulusal birliğin, demek ki iç ve dış güvenliğin, zorunlu koşuludur. Genel yarara hizmet eden genel kurumla¬rın çoğaltılması ile yalnızca çıkarsever olan etkinlikler sınırlandırılır ve yurttaşlar arasında ahlâki dayanışma gelişme olanağı bulur.?

B) Atatürk´ün Sosyalizme yöneltiği temel eleştirilere gelince: 
Atatürk, devletin ekonomik konularda da düzenleyiciliğini ilke olarak kabul etmek gerektiğini savunurken, bunun "demokrasinin belirgin ni¬telikleri açısından" kimi sakıncalar doğuracağını da göz ardı etmiyordu. Bu konuda söyledikleri, doğrudan doğruya sosyalist ya da kollektivist dü¬zene karşı yönelttiği eleştiriler niteliğindedir:
´Devletin ekonomide düzenleyiciliği kabul edildiğinde karşılaşı¬lacak olan güçlük şudur: Devlet ile bireyin karşılıklı etkinlik alanla¬rını ayırmak: Bireylerin kişisel etkinlikleri ekonomik gelişmenin ana kaynağı olarak kalmalıdır. Bunun için, ilke olarak devlet bireyin yerine geçmemeli, bireysel girişim ve özgürlüğü sınırlandırmamalı¬dır. Ama bireyin gelişimi için genel koşulları gözönünde tutmalıdır. Bireylerin gelişimine engel olmamak, onların her bakış açısından ol¬duğu gibi, özellikle ekonomik alanlardaki özgürlük ve girişimleri önünde devlet etkinlikleri ile bir engel oluşturmamak, demokrasi il-kelerinin en önemli temelidir.´
´Devletin ekonomik etkinliklerinin sınırını çizmek konusunda da hazır reçete söz konusu değildir. Bu sınırın, yurttaşın bireysel girişim ve özgürlüğünü kısıtlamayacak biçimde saptanması, her şe¬yin yanıtını bulduğu öne sürülen, değişmezlik iddiasındaki doktrin¬lerle olmaz; ülkeyi yönetmeğe yetkili kılınan, yani ulusun özgür se¬çimiyle işbaşına gelen hükümetlerin geliştirecekleri programlarla olur.´
Burada Atatürk´ün ulusal egemenlik ve bilimsel yöntem ilkelerine beslediği derin güveni görüyoruz. Sosyalizmin kendi zamanındaki uygu¬lamasını temsil eden bolşevikliğe yönelttiği eleştiri tam da bu noktalarda düğümlenmektedir: 
"Bir toplumu, bir bölüm insanlarının düşüncele¬rine zorla tutsak etmek ve cılız bağımlılar olarak yaşatmak, doğal ve akla uygun bir hükümet sistemi değildir. Bolşeviklik´te biz bunu gö¬rüyoruz."
Atatürk´ün bunları yazdıktan yaklaşık 60 yıl sonra, Sovyetler Birliği´nin en yetkili kişisi, Komünist Parti Genel Sekreteri Gorbatchev´in, sosyalist sis¬temi hemen aynı sözlerle en ağır bir biçimde eleştirdiğini biliyoruz:
"Sosyalizmin dogmalaştırılıp dondurulması yüzünden ku¬ram tekeli kuruldu ve kişilere tapınma yolu açıldı. Yöne¬tim ve işletmecilikte aşırı merkeziyetçilik kuruldu. Ge¬niş yığınların girişim ve yaratıcılığına güvenilmedi. ..İnsan ilgi ve çıkarlarının çok türlülüğünün göz ardı edilmesi, bireylerin kamu yaşamına etkin biçimde katıl¬masının küçük görülmesi, eşitlikçiliğin abartılması, sa¬vurganlığı inanılmaz ölçülere vardırdı. Kamu malları çalı¬şanlara değil, parti yöneticilerine sunuldu. 
Kuramı dogmalaştırdık, özgür düşünceyi boğduk, girişimi engelledik. Uşaklığı ve dalkavukluğu özendirdik. Bugünkü Sovyet toplumunun tüm yönleriyle demokratikleş-tirilmesi zorunludur."

Bknz.: CUMHURİYET ÇINARI ? MUSTAFA KEMAL´İ ?ATATÜRK´ YAPAN UYGARLIK TASARIMI, CEM Yay.

12 Eylül´ün yıldönümünde, 1971 Anayasasının sağladığı özgürlük ortamının korunamamasında ve bugünkü karanlık ortama gelinmesinde, sağ ve sol doktriner tutum ve politikaların sorumluluğunun, özeleştiri yapılarak irdelenmesi dileğiyle.

Bknz.: CUMHURİYET ÇINARI ? MUSTAFA KEMAL´İ ?ATATÜRK´ YAPAN UYGARLIK TASARIMI, CEM Yay.

 

YAZARLAR

  • Salı 15.1 ° / 9.5 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Çarşamba 19.1 ° / 9.6 ° Orta kuvvetli yağmurlu
  • Perşembe 16.4 ° / 10 ° Orta kuvvetli yağmurlu
  • BIST 100

    8718,11%-1,25
  • DOLAR

    32,33% 0,16
  • EURO

    35,17% -0,02
  • GRAM ALTIN

    2243,92% 0,03
  • Ç. ALTIN

    3950,05% 0,00