Ahmet DOKUZOĞLU-NE DEMİŞTİK?


İSYAN


Kemal üç yıldır Orman İşletmesi´nde Müdürdü. Çok başarılı ve sevilen biriydi. Herkese eşit davranır, memurların bir dediğini iki etmezdi. O´na herkes saygı gösterirdi. En sevmediği şey rüşvetti.

?Babamı bile yakalasam, affetmem.? Derdi.

Aldığı maaşa razıydı. Kimsenin malında gözü yoktu. Fazlasında;

?Altmış milyon insanın hakkı var? derdi.

Bir gün Genel Müdürlükten bir telefon geldi. Arayan bir müfettiş hemşerisiydi.

?Kemal,? diyordu. ?Hakkında şikâyet var. Dairede siyasi işler çeviriyormuşsun. Teftiş geliyor, dikkat et!?

Kemal o gün akşama kadar hiç konuşmadı. Öğrencilik hayatındaki ve sonrasındaki siyasi olayları gözünde bir bir canlandırdı. Nerde hata yapmıştı, kimin kalbini kırmıştı, kimlerle dost olmuş, kimleri düşman edinmişti, o yılları gün ve gün yaşamaya çalıştı.

Siyah beyaz film gibi, karanlıktı yetmişli yıllar. Bütün okullarda siyasi kavgalar vardı. Öğrenciler, öğretmenlerinin görüşlerine göre örgütlenmiş, öğretmenler de öğrencilerini etkileme yarışına girmişlerdi. Her gün bir ya da birkaç okulda olay olurdu. Her olaydan sonra öğrenciler sokaklarda yürüyüş yapardı. Tarafsız insan çok azdı. Sadece şehrin merkezinde bulunan esnaflar tarafsız görünürdü. Mahalleler görüşlerine göre parçalanmıştı. Birçok mahalleye elini kolunu sallayarak kimse giremezdi. Köşe başlarında mahallenin fedaileri olurdu. Mahalleye girecek olanları sorgularlar, isterlerse izin verirler, istemezlerse üzerine çullanır, döverlerdi.

Köylerden gelen insanlar şehre girişte, görüşlerine göre yol seçerlerdi. Her görüşün kasabaya bir girişi vardı. Her köylü kendi yolunu siyasi görüşüne göre seçer, ona göre kasabaya girerdi. Köşe başı bekleyenler, köyden gelenlerin görüşlerini az çok bilirlerdi. Tanımadıklarını sorguya çekerler, tanıdıklarına karışmazlardı. Sadece köyden gelen yaşlılara ve kadınlara kimse dokunmazdı.

Siyasi görüşte; parti tutmaktan çok, ideoloji ve fraksiyon önemliydi. Bu ayrılıklar siyasi kavgaların temeliydi. İnsanlar birbirlerini faşistlik ya da komünistlikle suçluyorlardı. İnsanlar ne faşistliği, ne de komünistliği kabul ediyordu. Kime sorsan, Türk ve Müslüman´dı. Liderlerinin bütün uğraşısı memleketin kurtuluşu içindi. Ama memleketi kendi partisinden başka hiçbir parti kurtaramazdı. Karşı taraf iktidara gelirse, memleketi satardı.

Özellikle, solcular gelirse, Türkiye Rusya´ya bağlanacak, zenginlerin elinden tarlasını, fabrikasını, alacak, her şey devletin olacaktı.

Sağcılar gelirse de Türkiye´de Türklerden başka kimseyi bırakmayacak, diğer ırkların insanlarını, memleketten kovacaktı. Almanların yaptığı gibi faşist bir diktatörlük kuracaklardı.

Bir kısım sağcılar kapitalizmi getirecek, her şeyin sahibi zenginler olacaktı. İşçiyi, köylüyü sömürecek, insanları ömür boyu köle yapacaktı. Zengin daha zengin, fakirler daha fakir kalacaktı.

Her toplantıda bu görüşler konuşulurdu. Bir de bunların yanında ?Din elden gidiyor? yaygarası yapan adil düzenciler vardı. Bunlara göre diğer görüşler batıldı. Ve batının taklitçilerinden başka bir şey değillerdi. İktidara gelirlerse Türkiye´yi İslam ülkelerinin yanına çekecek, bir İslam Birliği kurulacak, ?Şeriatı? ülkemize getireceklerdi. İnsanlar Allah´ın hükmü ile yönetilecekti.

Ayrıca onların gözünde devletin dini yoktu. Dinsiz bir devletten de ne koparılırsa ganimet sayılırdı.

Her kesimin belli kitapları, gazeteleri, dergileri ve dernekleri vardı. Öğretmenlerin, öğrencilerin, polislerin görüşlerine uygun dernekler oluşmuştu. Okuldaki sıralarda bile sağ tarafa sağcılar, sol tarafa solcular otururdu. Her öğretmen kendi tarafından olanları bilir, ona göre ders anlatırdı. Bir tarafı olmayanın hali haraptı. Sınıfını geçmesi çok zordu.

 Nevzat´ta bunlardan biriydi. O zaman sağ tarafın en ileri uçlarında bulunanlardan biriydi. Sınıfta kimin ne olduğunu hocalara ispiyon eder, onlardan mükâfat olarak da sınıfını geçerdi. Ders çalışmayı sevmezdi. İşi gücü karşı taraftan biriyle kavga çıkarmaktı. Sınıfta Kemal´in çalışkan olmasını bir türlü çekemezdi. Hele edebiyat dersinde yazılıdan 10 alması bütün sınıfın dikkatini çekerdi. Herkes beş veya altıdan fazla not alamazken, Kemal nasıl olur da on alırdı? Bir türlü anlayamazlardı.

Edebiyat Hocasının solcu olması, Kemal´i de herkesin gözünde solcu yapmıştı. Bir gün Edebiyat hocası, kendisine çalışkanlığından dolayı bir kitap hediye etmişti. Kitap, Orhan Kemal´in ?Evlerden Biri? romanıydı. Kemal çok sevinmişti. Kitap alacak parası yoktu. Her hafta sonu şehir kütüphanesine gider, orada saatlerce kitap okurdu. Lisede olmasına rağmen okumadığı kitap hemen hemen yok gibiydi. Öğretmenin Kemal´e kitap hediye etmesi, Nevzat´ı çok sinirlendirmişti. Dersten çıkar çıkmaz arkadaşlarına söylemiş, akşam okul çıkışında Kemal´i dövmeye kalkışmışlardı.

Yıllar sonra, Orman İşletmesi´ne alınacak işçilerin sözlü sınavını yaparken, sınava gireceklerin içinde Nevzat´ta vardı. Saçlarına ak düşmüş, avurtları içine çökmüş, kendisine göre biraz daha yaşlanmıştı. Kemal onun Nevzat olduğunu anlamış ve aralarında şöyle bir konuşma geçmişti;

?Adın ne??

?Nevzat.?

?Tahsilin??

?Lise terk.?

?Neden okumadın??

?Ailem çok fakirdi.?

?Beni tanımadın mı??

?Yabancı gelmediniz.?

Nevzat başını kaldırmış, iyice incelemiş, utanarak;

?Sen O Kemal misin??

?Evet. Ben O Kemal´im. Otur ayakta durma.?

Nevzat oturmuştu. Elleri ve ayakları titremeye başlamıştı. Konuşmakta güçlük çekerek anlatıyor ve suçunu yıllar sonra itiraf ediyordu.

?Vallahi ben de solcu oldum Kemal. Sen ayrıldıktan sonra bizimkilerle anlaşamadık. Kavga ettik. Daha sonra solcuların arasına girdim. Birçok insanı dövdük. Ben de kasabadan ayrıldım. Okulu bırakmak zorunda kaldım. Dört yıl Antalya´ya gittim. Döndükten sonra iki yıl inşaatlarda çalıştım. Şimdi buraya işçi alınacakmış. İmtihana geldim. Vallahi solcuyum Kemal.?

Kemal oturduğu koltuğu arkaya doğru yatırdı. Elini kulağına götürdü. Nevzat´ın yaptıklarını hatırlamaya çalışıyor, bir yandan da konuşmasını dinliyordu. O anlattıkça başını sallıyor, yüreğinin titrediğini hissediyor, gülümsüyordu. Nevzat´sa, durmadan solculuktan, demokratlıktan, insan haklarından, adaletten bahsediyor, Kemal´i etkilemeye çalışıyordu. Kemal elini masanın üzerine koydu. Biraz öne eğildi. Yumuşak ve samimi bir ses tonuyla;

?Benim solcu olduğumu nerden biliyordunuz??

Nevzat kızardı, bozardı. Mahcup bir ifadeyle;

?Bunu herkes biliyordu.?

?Kim biliyordu? Ben kimseye solcuyum demedim ki.?

?Erol diyordu, Nuh diyordu, Yusuf diyordu...?

?Ayrıca İbrahim Hoca solcuydu.?

?Ah Nevzat ah!? dedi Kemal. ?Hala bazı şeyleri anlayamamışsın. Biz seninle okul arkadaşıyız. Ne siyasi bir partinin temsilcisiyiz, ne de örgütlerin savunucusuyuz. Ayrıca ben hiç kimseye solcuyum ya da sağcıyım demedim. Sevdiğim bir hocanın solcu olması ya da sağcı olması, benim de solcu ya da sağcı olmamı gerektirmez ki! Bu yaşıma kadar ben kendimi bir partinin ya da derneğin üyesi yapmadım. Orda ne yaptıysam, beni solcu yaptınız ve kasabayı bırakmama sebep oldunuz. Ben sadece vatanını, milletini seven bir Atatürkçüyüm. O kadar.?

Nevzat;

?Haklısın.? diyordu. ?Saçmalık.? diyordu.

Ve susuyordu. Çok mahcup olmuş bir görüntüdeydi. O anda Kemal ne dese ?Evet? diyecek gibiydi.

Yaklaşık yarım saat kadar konuştular. Sonra Kemal, Nevzat´ın yüzüne baktı ve

?Seni işe alıyorum, almasam, ?Beni yaptıklarım için almadı? dersin.? Yalnız sana şunu söylemek istiyorum. Bu dairede asla siyaset konuşulmayacak. Tamam mı??

O gün Nevzat çok sevinerek ve teşekkür ederek ayrılmıştı. Bütün bu şikâyetleri o yapamazdı. Çünkü ona iyilik etmiş, O´ da memnun kalmıştı. Başka kim olabilirdi? Kaçakçılardan birisi de olamazdı. Öyle kimseye de ters düşmemişti. Bütün bu soruları kendi kendine tekrar tekrar sordu.

 Aklına Personel Müdürü geldi. Çok sinsi bir adamdı. Yerine geçme sevdası olabilirdi. Hemen telefon edip yanına çağırdı. Bir iki dakika sonra Personel Müdürü geldi. Direk olarak soramazdı. Yüzüne baktı;

?Son bir ayda izin kullanıp, Ankara´ya giden var mı??

?İzine ayrılan üç kişi var efendim.?

?Kim onlar??

?Nevzat, Ömer, İsmail efendim.?

Ömer´i tanıyordu. Adamın emekliliği yaklaşmıştı. Kimseye zararı olmazdı. Ayrıca Ankara´ya niye git sindi??

?İsmail, şu Osmaniyeli olan mı??

?Evet efendim.?

Geriye bir Nevzat kalmıştı. Ama neden yapacaktı? İşe girerken kendisine yardımcı olmuştu. Gireli bir yıl olmuş, ne dediyse yapmıştı. Bütün bunları düşünürken, personel Müdürü söze girdi;

?Bir durum mu var efendim??

?Biri beni şikâyet etmiş de.?

?Nevzat´tır efendim.?

?Neden??

?Partiden efendim.?

?Ne partisi??

?Şey partisi efendim. İktidardalar ya! Sağcı işçileri almamışsınız. Nevzat´a sormuşlar. O da sizin solcu olduğunuzu söylemiş. Hatta geçen hafta Nevzat´ı Ankara´ya çağırmışlar. Orman Bakanı´yla konuşturmuşlar. Orman Bakanı´na sizi şikâyet etmiş. Orman Bakanı da çok sinirlenmiş. ?Ona Hakkâri´den su içirmezsem, bana da Orman Bakanı demesinler.? demiş.?

?Kim diyor bütün bunları??

?Nevzat diyor efendim. Dairede herkese anlatmış.?

Kemal koltuğuna yaslandı. Yüzü kıpkırmızı kesilmişti. Sinirden elleri ve ayakları titriyordu. O anda Nevzat olsa parçalayabilirdi. Başını sağa sola çevirerek üzgün bir vaziyette;

?Bizi bu kafalar mahvetti.? dedi. ?Yıllardır bu memleketi kan gölüne çevirenler, siyasi çıkarları uğruna, kardeşi kardeşe düşman edenler mahvetti. Hakkâri´ye sürecekmiş. Sür ulan sür! Hakkâri´ye sür, Van´a sür. Ağrı´ya sür. Erzurum´a, Silvan´a sür. Orda da bayrak var. Sür ulan sür! Sürmezsen hayvansın sür.?

Personel Müdürü Kemal´in sinirlenmesi karşısında ne yapacağını şaşırmıştı. Kemal ise durmadan bağırıyordu. Çıldırmış gibiydi. Arada sırada masaya vuruyor, duvarları tekmeliyor, evrakları sağa, sola savuruyor ve bağırıyordu,

?Sür ulan sür, sürmezsen? Ağrı´ya sür.?

Bütün personel kapının önüne gelmiş, Müdürlerinin isyanını dinliyorlardı. Hepsinin tüyleri diken diken olmuştu. Yavaş yavaş yanına doğru yaklaştılar. Masanın etrafına toplanırken, Müdürleri hala bağırıyordu.

?Ağrı´ya sür. Van´a süür! Erzurum´a süür!?

 

Personel Müdürü de yavaş yavaş kendine katılır gibi yapıyordu. Hafiften kızdığını belli etmeye başladı. Kısa zamanda bütün personel, Müdürün etrafında toplanmış, bağırıyorlardı.

 ?Gelsin de sürsünler bakalım.

 ? Görsünler bakalım.?

?Ağrı da vatan, Muş da vatan. Hakkâri de vatan.?

Kimse bir iş yapmak istemiyordu. Bu bir isyan hareketiydi. İkide bir insanların tayin korkusu ile yaşamalarının isyanı. Bu arada memurlardan birkaçı Nevzat´ı aramaya koyuldu. Sonunda Nevzat´ı ana caddenin karşısındaki kahvede oyun oynarken buldular. Kolundan tutup, işyerinin yanına getirdiler. Nevzat´ı gören üzerine saldırdı. Nevzat´ı Müdürün yanına getirdiklerinde her tarafı parçalanmış, yüzü gözü kan içindeydi.

 

 Müdür Nevzat´ın bu halini görünce kızgınlığını biraz atmıştı. Yanına yaklaştı. Nevzat´ın eli ayağı titriyordu. Elini kaldırdı, tam vuracaktı ki;

 Nevzat ayağına sarıldı,

?Elini ayağını öpeyim Kemal, yapma ne olur! Ben bir eşeklik ettim, sen etme.?

Kemal bu halini görünce vurmaktan vazgeçti.

?Sen çok adi bir yaratıksın. Beyninin içi pislik dolmuş. Bir daha karşıma sakın ha sakın çıkma.? 

Nevzat dışarı çıktı. Bütün personel içeri girdi. Geç saatlere kadar Kemal´in odasında konuştular. Herkes kendine göre bir tayin yeri hazırlıyordu. Kimi Ağrı´yı, kimi Erzurum´u, kimi Van´ı, Muş´u, Hakkâri´yi istiyordu. Kemal şaka olsun diye;

?Ya hepimizi İstanbul´a verirlerse!? dedi.

Bütün personel bir ağızdan;

?Aman! Allah korusun Müdür Bey? dedi.

Ve o gün sabaha kadar herkes bir kahramandı. Hiç kimse tayin olmaktan korkmuyordu.

 

YAZARLAR

  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 30.8 ° / 18.3 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9809,64%0,96
  • DOLAR

    32,58% 0,30
  • EURO

    35,07% 0,29
  • GRAM ALTIN

    2457,40% 0,88
  • Ç. ALTIN

    3991,84% 0,00