Ali MARALCAN- EMEKLİ KURMAY ALBAY


OSMANLI İMPARATORLUĞUNUN İNSAN HAKLARINDAN YOKSUN, ÇAĞDIŞI MUTLAKİYET YÖNETİMİNDEN YÜCE TÜRK ULUSUNUN ÇAĞDAŞ CUMHURİYET YÖNETİMİNE KAVUŞMASININ 92. YILDÖNÜMÜ KUTLAMASI.

"Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır. Ve Türk Milleti emniyet ve saadetinin kefili olan prensiplerle medeniyet yolunda, tereddütsüz yürümeğe devam edecektir." GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK


/resimler/2015-10/24/1023215899854.jpg

Bundan tam 92 yıl önce bugün Osmanlı Devletinin 624 yıllık insan haklarından yoksun. Çağdışı mutlakıyet yönetiminin sona erdiği ve  " Benim en büyük eserim Cumhuriyettir" diyen Mustafa Kemal Atatürk´ün 29 Ekim 1933 tarihinde verdiği Onuncu Yıl Nutkunda, En büyük bayram olarak nitelediği 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, Ülkemiz ve Milletimiz için kutlu ve mutlu olsun!

OSMANLI DEVLETİNDE CUMHURİYET ÖNCESİ UYGULANAN YÖNETİM ŞEKLİ NASILDI?

Osmanlı Devleti, hüküm sürdüğü 624 yılda 36 padişah tarafından yönetilmiştir.

Padişah, şah, kral, hakan, imparator, sultan gibi tek kişiye dayalı yönetim sistemine "mutlakıyet" adı verilmiştir. Mutlakıyet yönetiminde egemenlik kayıtsız şartsız, tek bir kişidedir.

/resimler/2015-10/24/1027199185746.jpg

Mutlakıyetle yönetilen ülkelerde ülkeyi yöneten kişiye yardımcı olması için meclis kurulurdu. Meclis üyeleri halkın isteklerini yöneticiye duyurur, yasa tasarısını hazırlardı. Bu yasa taslakları yönetici tarafından benimsendiğinde yasalaşırdı. Bu yönetim biçimi ise "meşrutiyet"tir. Meşrutiyette meclisin yetkileri sembolik düzeyde olabileceği gibi bir cumhuriyetteki kadar geniş de olabilir. Osmanlı Devleti´nde 1876 ve 1908 yıllarında olmak üzere iki kez meşrutiyet ilan edilmiştir.

İkinci Meşrutiyet´in ilanından 6 yıl sonra, 1914´te I. Dünya Savaşı başlamıştır. Dört yıl süren savaş, İttifak Devletleri ile birlikte olan Osmanlı İmparatorluğu´nun yenik sayılmasıyla sonuçlanmış ve Osmanlı toprakları İngiltere, Yunanistan,Fransa, İtalya gibi devletler tarafından işgal edilmeye başlanmıştır.

CUMHURİYET NE ANLAMA GELMEKTEDİR VE NASIL BİR YÖNETİM ŞEKLİDİR?

/resimler/2015-10/24/1028314499693.jpg

Cumhuriyet kelimesi Arapça kökten olup 18. yüzyılda Osmanlı Türkçesinde türetilmiş bir isimdir. Arapça cumhur kökü "bir araya toplanma, topluluk oluşturma", bu kökten türeyen cumh?r ise "cemiyet, toplum, kamu" anlamına gelir. 18. yüzyıl Avrupa´sında monarşi ile yönetilmeyen Hollanda, İsviçre (ve 1789 Devrimi sonrasında Fransa) gibi ülkeleri tanımlayan Latince respublica ile Fransızca république sözcüğünün Türkçe çevirisi olarak benimsenmiştir.

Latince res publica klasik kullanımda "kamusal olan" anlamındadır. Bir topluluğa onların birleştirmek suretiyle halk olma özelliğini kazandıran, kamusal nesne anlamına gelir. Bu hal monarşiye karşı, devlet başkanının halk tarafından seçildiği ve halk iradesince meşrulaştırıldığı devlet şekli anlamında kullanılmıştır. Osmanlı Devletinde cumhuriyet fikri ilk kez 1870´li yıllarda Genç Osmanlılar ve Mithat Paşa tarafından (açıkça savunulmaksızın) tartışılmıştır.

Cumhuriyet, Hükümet başkanının, halk tarafından belli bir süre için ve belirli yetkilerle seçildiği yönetim biçimidir. Egemenlik hakkının belli bir kişi veya aileye ait olduğu monarşi ve oligarşi kavramlarının zıttıdır.

ATATÜRK´E GÖRE. CUMHURİYET NASIL BİR YÖNETİM ŞEKLİDİR VE BU ÇAĞDAŞ YÖNETİM ŞEKLİNİ YÜCE TÜRK ULUSUNA KABUL ETTİRMEK İÇİN NASIL BİR YOL VE STRATEJİ UYGULAMIŞTIR?

Atatürk Cumhuriyetin anlamını kısa ve öz olarak şöyle tespit etmiştir: "Bugünkü hükümetimiz, Devlet teşkilatımız doğrudan doğruya milletin kendi kendine. Kendiliğinden yaptığı bir devlet teşkilatı ve hükümettir ki, onun ismi cumhuriyettir. Artık hükümet ile millet arasında mazideki ayrılık kalmamıştır. Hükümet millettir ve millet hükümettir. Artık hükümet ve hükümet mensupları kendilerinin milletten ayrı olmadıklarını ve milletin efendi olduğunu tamamen anlamışlardır."

/resimler/2015-10/24/1029000125231.jpg

?Temeli büyük Türk milletinin ve onun kahraman evlatlarından mürekkep büyük ordumuzun vicdanında akıl ve şuurunda kurulmuş olan Cumhuriyetimizin ve milletin ruhundan mülhem prensiplerimizin bir vücudun ortadan kaldırılması ile bozulabileceği fikrinde bulunanlar. Çok zayıf dimağlı bedbahtlardır. Bu gibi bedbahtların. Cumhuriyetin adalet ve kudret pençesinde layık oldukları muameleye maruz kalmaktan başka nasipleri olmaz. Benim naçiz vücudum birgün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır. Ve Türk milleti emniyet ve saadetinin kefili olan prensiplerle medeniyet yolunda, tereddütsüz yürümeğe devam edecektir.

Cumhuriyetimiz öyle zannolunduğu gibi zayıf değildir. Cumhuriyet bedava da kazanılmış değildir. Bunu elde etmek için kan döktük. Her tarafta kırmızı kanımızı akıttık. İcabında müesseselerimizi müdafaa için lazım olanı yapmağa hazırız.?

Atatürk bu çağdaş devlet yönetimine ulaşmak için çok ülkenin siyasi durumunu, milletin sosyal yapısını ve dünyadaki mevcut devletlerin yönetim şekillerini araştırarak en uygun olan cumhuriyet rejimini tespit etmiştir. Bu tespiti yaptıktan sonra şu kuralı koymuştur. "Benim için tek bir hedef vardır. O da Cumhuriyettir." Bu hedefi tespit ettikten sonra amaca ulaşmak için uzun vadeli bir plan yapmıştır. Bu planda hedefi ele geçirmek üzere, devlet teşkilatının yönetimdeki aksaklıkları düzeltmek ve ulusun sosyal yapısını yeni rejime uygun hale getirmek üzere harekete geçmiştir.

BU ULUSAL HEDEFE, ZAMANI VE ŞARTLARI DOĞRU OLARAK KULLANARAK, BASAMAK BASAMAK BİR YOL TAKİP EDEREK ULAŞMIŞTIR.

Şöyleki: Mustafa Kemal başından beri Türk Milleti´ni kurtaracak olan bir lider olacağını biliyordu? Bununla ilgili sayısız kanıtlardan biri de 1906´da Bulgar İvan Manelof ile Selanik´de yaptığı konuşmalardır.

Şöyle diyordu Mustafa Kemal:

"Bir gün gelecek, ben hayal olarak kabul ettiğiniz bu inkılapları başaracağım. Mensup olduğum Türk Milleti bana inanacaktır. Düşündüklerim demagoji mahsulü değildir. Bu Millet gerçeği görünce arkasından yürür. Saltanat ortadan kalkacaktır. Devlet mütecanis (tek türlü) bir unsura dayanacaktır. Din ve devlet işleri birbirinden ayrılacaktır. Batı medeniyetine döneceğiz. Batı medeniyetine girmemize engel olan yazıyı atarak, Latin kökünden alfabe seçilecektir. Kadın ve erkek arasındaki farklar kalkacaktır. Her şeyimizle Batılı olacağız. Emin olunuz ki hepsi bir bir olacaktır?"

Atatürk´ün bu konuşmayı yaptığı yıllarda 2. Abdülhamit ülkenin tek hakimiydi. Yine o yıllarda padişahlık kurumunun kuvvetli ve kutsal sayıldığı bir ortamda bu sözleri söylemiş olduğunun da altını çizmek gerekir.

Atatürk´ün söylediklerine Manelof´un ne kadar inandığını bilemiyoruz ama yaşadı ise, 20 yıl sonra kendisine anlatılanların gerçekleştiğini görmüş olmalıdır?

Erzurum kongresi sırasında, Mustafa Kemal´in Mazhar Müfit KANSU Bey´e yazdırdığı kehanetleridir. Mustafa Kemal bu notları yazdırırken geleceğe büyük bir mesaj iletiyordu:

"Mazhar not defterin yanında mı?"

"Hayır Paşam."

"Zahmet olacak ama bir merdiveni inip çıkacaksın. Al gel."

Mazhar Müfit KANSU´nun aşağıya inip elinde not defteri ile geldiğini görünce, sigarasından bir iki nefes çektikten sonra:

"Ama bu defterin, bu yaprağını kimseye göstermeyeceksin. Sonuna kadar gizli kalacak. Bir ben, bir sen, bir de Süreyya (Kalem Mahsus Müdürü) bileceksiniz, şartım bu?"

Paşa´nın şartı kabul edildi.

Bundan sonrasını olayın şahidi Mazhar Müfit KANSU´nun ağzından dinliyoruz:

/resimler/2015-10/24/1029335125863.jpg

"Öyleyse tarih koy" dedi koydum: 7-8 Temmuz 1919 sabaha karşı. "Pekala yaz" diyerek devam etti. "Zaferden sonra hükümet biçimi Cumhuriyet olacaktır? Bu bir. İki Padişah ve Hanedan hakkında zamanı gelince gereken işlem yapılacaktır. Üç örtünme kalkacaktır. Dört fes kalkacak, uygar milletler gibi şapka giyilecektir." Bu anda kalem elimden düşüverdi. Yüzüne baktım. O da benim yüzüme bakıyordu. Bu, gözlerin bir takılışta birbirlerine çok şey anlatan konuşuşuydu. Paşa ile zaman zaman senli benli konuşurdum. "Neden duraksadın?" dedi. "Darılma ama paşam, sizin hayal peşinde koşan taraflarınız var." dedim. Güldü "Bunu zaman gösterir, sen yaz" dedi. "Beş, Latin harflerini kabul etmek." "Paşam yeter, yeter?" dedim. Biraz da hayal ile uğraşmaktan bıkmış bir insanın davranışı ile: "Cumhuriyet ilanını başarmış olalım da üst tarafı yeter." Dedim. Defterimi kapattım. "Paşam sabah oldu. Siz oturmaya devam edeceksiniz, hoşçakalın" dedim. Yanından ayrıldım. Gerçekten gün ağarmıştı. O anda olayların beni nasıl aldattığını ve Mustafa Kemal´i doğruladığını ve Mustafa Kemal´in beni nasıl bir cümle ile yıllar sonra susturduğunu tarih önünde açıklamalıyım?

Aradan yıllar geçmişti?. Çankaya´da akşam yemeklerinde birkaç defa: "Bu mazhar Müfit yok mu, kendisine Erzurum´da örtünme kalkacak, şapka giyilecek, Latin harfleri kabul edilecek dediğim ve bunları not etmesini söylediğim zaman, defterini koltuğunun altına almış ve bana hayal peşinde koştuğumu söylemişti" demekle kalmadı, bir gün önemli bir ders daha verdi.

Şapka devrimini açıklamış olarak Kastamonu´ndan dönüyordu. Ankara´ya geldiği zaman da otomobille eski meclis binası önünde geçiyordu. Ben de kapı önünde bulunuyordum. Manzarayı görünce gözlerime inanamadım!... Kendisinin yanında oturan Diyanet İşleri Başkanı´nın başında da bir şapka vardı. Kendisi ne ise? Kendisini karşılamaya gelenler arasında bulunan Diyanet İşleri Başkanı´na da şapkayı giydirmişti. Ben hayretle bu manzarayı seyrederken otomobili durdurdu. Beni yanına çağırdı ve şöyle dedi: "Azizim Mazhar bey, kaçıncı maddedeyiz? Notlarına bakıyor musun?"

/resimler/2015-10/24/1030089189077.jpg

Erzurum ve Sivas Kongresi´nin ardından Ankara´ya gitmeden önce arkadaşlarıyla birlikte Hacı Bektaş bucağına uğrar. Burada yatan ve Horasan´dan buraya gelmiş olan ünlü Sufi Hacı Bektaşı Veli´nin türbesini ziyaret eder.

Anadolu tasavvufi düşünürlerin en ünlülerinden olan Hacı Bektaşi Veli, aynı zamanda Alevilerin ve Bektaşiler için de çok önemli bir zattı.

Dergahı ziyaret ziyaret etmek üzere gelen Mustafa Kemal´i Bektaşi lideri Cemalettin Çelebi karşılar. O tarihlerde Anadolu´da yaşayan Alevi Cemaati´nin 3 ila 4 milyon arasında olduğu tahmin ediliyordu. Cemalettin Çelebi ve ileri gelenlerle gizli bir toplantı yapan Mustafa Kemal şu açıklamalarda bulundu:

1-Kurtuluş Savaşı´nı yapmak zorundayız. Savaşı kazanacağız. (O sırada İstanbul´un yanı sıra, Anadolu´nun da büyük bir bölümü işgal altındaydı.)

2-Padişah ve Halifelik kaldırılacak.

3-Egemenlik: Din, Dil, Mezhep ve tarikat ayrıcalığı olmadan Türk halkına ait olacak.

4- Halk kendisini yönetenleri seçecek.

5-Kadın ? erkek eşitliği sağlanacak.

Görüşmeler sürerken, Cemalettin Çelebi, Mustafa Kemal´e: "Paşa hazretleri, cesaretli ve öngörüşlü yönetiminizde Türk Ulusu´nun düşmanı kahredeceğine inancım sonsuz. Ulu Tanrı´nın ulusumuza bağışlayacağı zaferden sonra Cumhuriyet ilanını düşünüyor musunuz?" dedi.

Çelebi´nin Cumhuriyet sözcüğünü böylesine açık yürekle söylemesi üzerine Mustafa Kemal Paşa heyecan ve dikkatle Cemalettin Çelebi´nin gözlerine bakıyor, biraz daha yaklaşıyor, onun elini avuçlarının içine alıyor. Kulağına fısıldar gibi yavaş fakat kararlı bir ses tonuyla: ? O mutlu günün ilanına kadar aramızda kalmak koşuluyla ?evet´ Çalebi hazretleri, Cumhuriyeti ilan edeceğim.? O günlerde düşünülmesi bir yna akla dahi zor getirilebilecek bu büyük değişimleri kesin olarak başarabileceğinden bu kadar emin olabilmek, normal izah yollarıyla açıklanabilecek bir kararlılık değildir. Bir insanın bu kadar kendisinden emin bir tarzda hareket edebilmesinin tek bir izahı var: ?Üstün Sezme Gücü??

CUMHURİYETİN İLANI

Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1919´da Osmanlı hükümeti tarafından, bölgede düzeni sağlaması için 16 Mayıs 1919 tarihinde Bandırma Vapuru ile Samsun´a gönderilmiştir. 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun´a ayak bastıktan sonra ülkenin çoğu ilinde kongreler düzenlemiş ve "Tek bir egemenlik var, o da milli egemenliktir. Milletin egemenliğini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır." ilkesiyle, yurdun her tarafından gelen ulus temsilcilerini 23 Nisan 1920 günü Ankara´da Büyük Millet Meclisi´nde toplamıştır. Meclis Mustafa Kemal Paşa´yı ´Meclis Başkanı´ seçmiştir. Mustafa Kemal Paşa´nın önderliğinde Büyük Millet Meclisi, Türk Kurtuluş Savaşı´nı başlatmıştır. Halk ve düzenli ordular düşman kuvvetlerine karşı savaş vermiş, omuz omuza mücadele etmiştir.

Kurtuluş Savaşı´nın zaferle sonuçlanmasının ardından TBMM 1 Kasım 1922´de saltanatı kaldırmıştır. Padişah Vahdettin, ´vatan haini´ ilan edilmiş ve yurdu terk etmiştir.

24 Temmuz 1923 günü İsviçre´nin Lozan şehrindeki Lozan Üniversitesi´nde, Türkiye Büyük Millet  

Meclisi temsilcileri ile İngiltere, Fransa,  İtalya,  Japonya,  Yunanistan, Romanya,  Bulgaristan, Portekiz, Belçika, SSCB ve Yugoslavya temsilcileri Lozan Barış Antlaşması´nı imzalamıştır. Bu antlaşma ile yeni bir devletin temelleri atılmış fakat devletin yönetim biçimi henüz belirlenmemiştir. 

İkinci dönem Büyük Millet Meclisi, 11 Ağustos´ta ilk toplantısını yapmıştır ve 13 Ekim´de Ankara, başkent ilan edilmiştir. Bu dönemde Atatürk, egemenliğin ulusa dayandığı bir sistem olan cumhuriyet yönetiminin ilanı için hazırlıklar yapmaya başlamıştı. Atatürk 28 Ekim akşamı yakın arkadaşlarını Çankaya´da yemeğe çağırmış ve "Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz," demiştir. "Benim en büyük eserim Cumhuriyettir." Diyen Atatürk 29 Ekim günü Atatürk, milletvekilleri ile görüştükten sonra taslağı hazırlanan "Cumhuriyet" önergesini Türkiye Büyük Millet Meclisi´ne vermiştir. Meclis önergeyi kabul etmiştir ve böylece Türkiye Devleti´nin yeni yönetimi biçimi Cumhuriyet, yeni ismi "Türkiye Cumhuriyeti Devleti" olarak belirlenmiştir. Atatürk, kurulan Türkiye Cumhuriyeti´nin ilk cumhurbaşkanı olmuştur. Atatürk´ün Cumhurbaşkanı seçilmesi üzerine mecliste şu konuşmayı yapmıştır: Arkadaşlar, Bu yüksek rejimi yaratan Türk milletinin son dört yıl içinde kazandığı zafer, bundan sonrada birkaç misli olmak üzere kendini gösterecektir. Bendeniz, kazandığım bu güven ve itimada layık olmak için, pek önemli gördüğüm bir noktadaki ihtiyacı arz etmek mecburiyetindeyim. O ihtiyaç, yüce heyetinizin şahsıma karşı gösterdiği sevgi, güven ve desteğin devamıdır. Ancak bu sayede ve Tanrı´nın yardımıyla, bana verdiğiniz ve vereceğiniz görevleri en iyi şekilde yapabileceğimi ümit ediyorum. Daima sayın arkadaşlarımın ellerine çok samimi ve sıkı bir şekilde yapışarak, kendimi onların şahıslarından bir an bile uzak görmeyerek çalışacağım. Daima milletin sevgi ve güvenine dayanarak hep birlikte ileri gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır.

Yüce Türk Ulusu halkın kendi kendini yönetmesi anlamına gelen Cumhuriyetin ilanını sevinç ve coşkuyla karşılamıştır..

SONUÇ OLARAK:

19 Mayıs 1919´da Samsun kıyısından başlayan yolculuk, 9 Eylül 1922´de İzmir´de sona erdi. Ama bu son, bir başlangıçtı da?

İstiklâl Savaşı, İzmir rıhtımlarında başladı ve orada bitti. Adına Milli kurtuluş Hareketi denilen büyük ve çağdaş hareketin kuruluşu ve inşa devri ise bu bitişten sonra başlayacaktır. Çünkü zafer, Gazi Mustafa Kemal için gaye değil vasıtaydı?

Evet Ulusal Kurtuluş Zaferi Atatürk için bir vasıtaydı. Ama ulu önderin esas amacı ve hedefi Cumhuriyeti kurmaktı. Nihayet uzun yolculuğun sonuna gelinmişti "Benim en büyük eserim Cumhuriyettir." Diyen ulu önder Atatürk böylece hedefini feth ederek en büyük eseri dünyaya ilan ediyordu.

20. yüzyılın en büyük komutanı ve devlet adamı ulu önderin Kurtuluş Savaşındaki zaferlerin kazanmasında, Cumhuriyetin ilanında ve devrimlerin gerçekleştirilmesindeki sırı ne idi acaba?

Bu sorunun cevabını yüce önderimiz bakın ne güzel açıklıyor: " Bir yolcunun yolda yürüyebilmesi için ufku görmesi yeterli değildir. Ufkun ötesini de görmesi gerekir. " Bu vecizenin anlamı şudur, bir ulus için çok önemli bu tarihi zaferleri ve devrimleri ancak liderlik vasıflarına sahip bir önder gerçekleştirebilir.

LİDER KİMDİR, LİDERLİK NE ANLAMA GELMEKTEDİR?

30 Ekim 1918´de imzalanan Mondros Mütarekesi gereğince, ülkenin İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmiş olması, Ordunun dağıtılmış olması ve elindeki silahların alınmış olması, parasal kaynakların yetersizliği, harbin sonunda yıkılmış harabe bir ülkenin başında İngilizlerin mandasına kendi ve ülkenin kaderini bağlamış olan Padişah ve kukla bir İstanbul Hükümeti sözüm ona devleti yönetiyor.

Üstelik bu olumsuz koşulların arkasında Cumhuriyetin İlanı, Saltanatın ve Hilafetin kaldırılmasına kendisi ile birlikte Ulusal Kurtuluş Savaşımıza katılan değerli ve kahraman bazı silah arkadaşları da, muhalefet etmekteydiler. Ancak bu komutanlar, askerlik mesleği konusu dışında yeterli bilgi birikimine sahip değillerdi. Ayrıca Lider hiç değillerdi.

Peki öyleyse, Lider kime derler. Lider, yönetimde gücü ve etkisi olan kimsedir. Önderdir, şeftir. Liderlik ise lider olma sanatıdır.

ATATÜRK´ÜN LİDERLİK VASIFLARI NELERDİR?

Atatürk´ün hayatı boyunca bütün hayat hikayesi, onun mizaç ve şahsiyeti bütün şartlar, olaylar ve yaşadığı atmosfer içinde iyice izlendiği zaman, görülecektir ki, Atatürk´ün bu hadiselere hâkim olan ruh yapısını, kısaca üç unsurda toplamak mümkündür. Önsezi, mantık ve meşruluk duygusu. Bize göre Atatürk´ü Atatürk yapan vasıfların başında gelen üç temel Vasfi bunlarıdır.

Ancak Atatürk, Ülkesi ve milleti adına bir karar tasarlarken ve verirken hep bu üç temel vasfını birlikte kullanmıştır. Hiçbir zaman bu vasıflarını ayrı ayrı kullanmamıştır. Bu nedenle hep başarılı olmuş, hiç yenilmemiştir. Ve en büyük zaferlerin sahibi olmuş ve devrimleri gerçekleştirmiştir. Böylece milletini bağımsızlığa ve mutluluğa ulaştırmıştır.

MENFUR (NEFRET EDİLEN) İZMİR SUİKASTİ:

/resimler/2015-10/24/1030410595950.jpg

Rize milletvekili Ziya HURŞİT yönetiminde İzmir´de Atatürk´e bir suikast tertip edilmişti. 14 Haziran 1926 günü İzmir´e gelmesi beklenen trenin gelmemesi sonucu Giritli Şevki durumu İzmir valisine ihbar etmiş ve suikastçılar 15 Haziran günü suikast tertipçilerinden Ziya Hurşit, Lopur Hilmi, Laz İsmail ve Gürcü Yusuf  silahları ile birlikte yakalanmışlardır. Olayın meydana çıkması ve memlekete duyurulmasıyla beraber Gazi millete ilk beyannamesini yayınladı. Ona göre bu suikast, kendi şahsından ziyade, Cumhuriyete ve onun dayandığı yüksek prensiplere karşıdır. Beyanname şu sözlerle biter: ?Benim naçiz vücudum, bir gün elbet toprak olacak. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır ve Türk Milleti, emniyet ve saadetini zâmin (garanti eden) prensiplerle medeniyet yolunda tereddütsüz yürüyecektir.? Kendisini ziyaret eden İzmirlilere karşı da sözleri açıktır: ? Ben ölürsem milletimizin, beraber yürüdüğümüz yoldan asla ayrılmayacağına eminim. Bununla müsterihim. Hasımlarımızın mezbuhâne (Çırpınarak, son ümid ve son kuvvetle.) hareketleri, bizim inkılâp ateşimizi söndüremez.?

Ulusça bilmeliyiz ki, milletimizin kurtuluşu ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması ulu önder Atatürk´ü iyi anlamakla, onun yolundan gitmekle, ilke ve devrimlerini tek rehber yapmakla mümkündür. Milletine bu kadar güzel ve hayırlı miraslar bırakan, hayata gözlerini rahatça kapayan dünyada pek az adam yetişmiş veya hiç yetişmemiştir. İşte bu nedenledir ki çağdaş Atatürk´ün Türkiye´si olmak,  ilk ve tek hedefimizdir. Behemahal bu hedef mutlaka gerçekleşecektir.

Bu mutlu ve gurur dolu günleri bizlere armağan eden, Yüce ulusumuza kendi kendini yönetme yetkisi veren, çağdaş cumhuriyeti bizlere armağan eden başta ulu önder Atatürk ve silah arkadaşları ile bu konuda emeği geçen dönemin değerli milletvekillerinin manevi huzurunda saygı ve hürmetle eğiliyoruz! Ruhları şad olsun!

KAYNAKÇA

  1. TEK ADAM C.2 VE 3                                   ŞEVKET SÜREYYA AYDEMİR
  2. ATATÜRK´ÜN KEHANETLERİ                    ALİ BEKTAN
  3. ATATÜRK´TEN İZ BIRAKAN SÖZLER,      NEŞE IŞILDAK
  4. ÇANKAYA YOLUNDA                                 KAHRAMAN YUSUFOĞLU
  5. GAZİ PAŞAM.                                            CEVAT ŞENOL
  6. ATATÜRK VE LİDERLİK                             HARİKA YAMAK
  7. GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER                    KAHRAMAN YUSUFOĞLU

 

 

YAZARLAR

  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9809,64%0,96
  • DOLAR

    32,58% 0,30
  • EURO

    35,07% 0,29
  • GRAM ALTIN

    2457,40% 0,88
  • Ç. ALTIN

    3991,84% 0,00