Cumali KARATAŞ


YÜZYILIN AĞIDI SARIKAMIŞ-2


***SARIKAMIŞ TANIKLIKLARI***

                                                                                                                                                                                                                                Cumali Karataş

            Bu bölüm onur sayfamız? 90.000 kişilik ordunun, 78.000 bin kişisinin çoğunun şehit olduğu, akla ve mantığa sığmayan, yüzyıl öncesinin bu 15 günlük Sarıkamış savaşına katılan Adana ve Çukurovalılara, yakınları aracılığıyla sütunlarımızı açtık? Adana Eski Milletvekili Ziya Yergök, CHP Çukurova İlçe Eski Başkanı Haşmet Biçer, Emniyet Müdürü Dr. Nedim Uçar, Ressam Veysel Kubat ve Fotoğraf sanatçısı Mesut Eray kanalıyla, Sarıkamış anılarına yöneldik.         22. Dönem CHP Adana Milletvekili Av. Ziya Yergök, Sarıkamış Harekâtı´na 83. Alay Komutanı olarak katılan, savaşta yaralanıp Ruslara esir düşen, 6 yıllık esaretin ardından esir kampından kaçarak yurda dönen amcası Tuğgeneral Ziya Yergök´ün anılarının ?Sarıkamış´tan Esarete? adlı kitapta yayınlanmasını sağlamış.     

                                  

            *VEYSEL KUBAT´IN KALEMİNDEN:       

            Ressam Veysel Kubat Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü´nden mezun olan Adana´nın yetenekli ve iyi ressamlarından biri. Güzelyalı´daki küçük ve şirin Kubat Resim Atölyesi´nde birçok ressam yetiştirmeyi sürdürmekte. Ressam Veysel Kubat´ın akrabalarından Balkan, Yemen, Çanakkale ve Sarıkamış´a giden, gidip de dönmeyen şehitlerimiz var. Babaannesi bir buçuk yaşındayken, onun babası olan Mehmet Bey 1890 yılında askere gitmiş; aynı dönemde (1890-1909) Erzurum ayaklanması (20 Haziran 1890) ve Ermenilerin çıkardığı olaylarda de şehit olmuş.            

            Anlatıyor Veysel Kubat:     

            ?Babam, dedem Hasan Kubatoğlu´nun (doğ:1890) Balkan savaşına (1912-1913) katıldığını söyledi. Dedem savaştayken köye bir mektup göndermiş:´Kızım olursa Yadigâr Mihri, oğlum olursa Yadigar Hadi olsun´ diye. Balkan savaşı sonunda köye dönüp, oğlunu görmüş. Kısa bir süre sonra tekrar Sarıkamış savaşı çıkınca dedem yeniden askere çağrılmış. Sarıkamış savaşına gidince de orda şehit olmuş dedem? Bir de, dedemin savaşa gidiş hikâyesi vardır? Dedemin Dayısı köyün muhtarıdır. ?Sen git ki diğer askerleri de gönderebileyim.´ diye kendisine baskı yapınca, dedem de:´Dayı gidilecekse hep beraber yola çıkalım? demiş.  Dayısı bu kez:?Dayısı yeğenine iltimas geçiyor demesinler? diye üstelemiş. Bunun üzerine, dedem kırgın bir şekilde yalnız başına Sarıkamış´a gidiyor. Sonuçta dedem orda şehit oluyor. 15-20 gün gibi çok kısa süren Sarıkamış savaşında, ikinci bir emir gelince, köyden Sarıkamış´a gidecek olanların da askere alınması durduruluyor.? Ve böylece n´oluyorsa Veysel Kubat´ın Balkan gazisi dedesine oluyor.                  

            Ayrıca bir de, Yemende esir düşen Hasan Çavuşların köye döndüklerinde anlattıkları savaş hikâyelerini naklediyor?                                                  

            ?Hangi savaş olduğunu bilmiyorum??diyor Veysel Kubat. ?Köyden Yemen savaşına giden Hasan Çavuşlar´ın ikisi de Araplara esir düşüyor. Esirleri bulunduğu yerden başka bir kampa götürürlerken mızraklı süvariler yıkılan, düşen oldu mu hemen öldürüyorlarmış.

Arap bir süvari soruyor

-Nerelisiniz?..

Adanalıyız? diyorlar.

-Hangi köyü? deyince de;

-Zeamet köyü diyorlar.

O zaman Arap süvari:

-Hurşit´i tanıyor musunuz?? diye soruyor bu kez.

-Tanımaz olur muyuz, köylümüz?? deyince de;

-Sakın düşmeyin, atın önünden ayrılmayın diyor.

O süvarinin korumasında gidilecek yere sağ salim varıyorlar.

?Hurşit Emmi´ye gelince? Hurşit Emmi, köyde kahve çalıştıran cevval bir adamdı. Bir sopası vardı, çekti mi içinden kılıç çıkardı. Ayrıca hançeri ile gümüşlü bir de nargilesi vardı. Bu eşyalarını ben gördüm.? diyor Veysel Kubat.            

Veysel Kubat, Kubat´lardan. Kubat´lar da Ramazanoğulları´na dayanıyor. Ramazanoğulları Beyliği (1282-1608) Orta Asya´dan Adana´ya göçle gelen bir kol.
Böyle tarihsel derinliği olunca anlatmayı sürdürüyor Veysel Kubat?

?Oğuzlar, Orta Asya´da iklim değişikliği, yeni topraklar bulmak ve Moğol saldırıları nedeniyle Anadolu´ya gelmişler. Anadolu Selçuklu Devleti, yeni gelen soydaşlarına yer gösteriyor ve onlardan yararlanmak istiyordu. Bozok ve Üçok Boyları Çukurova´ya inmişler. Memluk devleti 40.000 çadırlı bu boyları Antakya´dan Gazze´ye kadar bir alana yerleştirmiş ve beylerine dirlikler vermiş. Maraş´ta Dulkadiroğulları, Adana yöresinde Ramazanoğulları (Üçok) Beyliği kurulmuş. Üçok´un oğulları Varsak, Kusun, Karaisa, Özer, Gündüz ve Kuşdemir´miş. Yüreğir Bey bunlara baş olmuş. Diğerlerine yer göstermiş. Yüreğir boyu Adana´da, Ceyhan ve Seyhan nehirleri arasını almış. Bunun için, ovaya Yüreğir ovası denmiş. Yüreğir Bey ölünce yerine oğlu Ramazan geçmiş. Ramazan, beyliğinin adını Ramazanoğulları Beyliği olarak değiştirmiş. 14. Bey olan Halil Bey ölünce yerine kardeşi Mahmut Paşa geçmiş. Yavuz Selim´le Memluklar´a karşı savaşmış ve şehit olmuş. Bir süre Selim Bey beylik yapmış. 1517-1520 yılları arasında Halil Bey´in büyük oğlu olan Kubat Bey bey olmuş. Halil Bey´in oğulları Kubat Bey, Piri Mehmet, Davut Bey, Korkut Bey ve Mahmut Bey´lermiş. Kubat Bey´in çocukları ise Selim Paşa (Şam Valiliği yapmış, kölesi boğmuş). Mısır, Diyarbakır ve Karaman Valilikleri ile Bağdat Melik-ül Ümerası ve ayrıca da Budin´in ilk Beylerbeyi olmuş Süleyman Paşa; onun oğlu Bekir Paşa ise iki Arap tarafından öldürülmüş. Halil Bey´in en büyük oğlu olan ve Karaman, İçel, Aclun, Trabzon, Basra, Van ve Halep Beylerbeyi olan Kubat Bey. Halep´te vali iken 1558 yılında ölmüş. Tarsus´ta, 1557´de tamamlanan Kubat Paşa medresesi bulunmaktadır.

Halil Bey´in oğlu Piri Mehmet Paşa, padişahtan kardeşlerine devlet görevi vermelerini istemiş.  Kubat, Davut, Korkut ve Mahmut Beylere gerekli zeametlerle üstün görevlere getirilmişler. Kubat Bey´e ise daha sonra, yukarıda yazılı olan görevler verilmiş. Zeamet de, eskiden nahiye gibi yerlerde toprağı işletip, vergiyi toplayan devlet görevlileriymiş.                                                                            

Kubat Paşa´nın daha sonra bir rüşvet olayına adı karışmış. Olayı aydınlatılmak için, seferde olan Kanûni´nin yerine oğlu Mustafa görevlendirilmiş. Olayda Piri Paşa suçlu bulunup Mısır´a sürgüne gönderilmiş. Kubat Paşa ise suçsuz bulunmuş.

            *ADANALI YURTSEVER ?İBRAMCIK?:

            Fotoğraf sanatçısı Mesut Eray´ın babası ?İbramcık? var sırada?.

            Çerçilik yapan, 20 dönüm bahçesinden elde ettiği ürünleri at arabasıyla köylerde satan; tahıl ve pamukla değiştirerek nafakasını çıkaran İbrahim Eray da (doğ:1890) Sarıkamış Harekâtı´na katılan ve Ruslara esir düşen Adanalı yurtseverlerden biri. On iki yıl askerlik yapan Sayın Eray; Adana´daki Kuvva-i Milliye´yi de sayarsak tam beş savaş görmüş?. 

Balkan savaşına katılmış ?İbramcık? Amca? ?Ordan gelip Yemen´e gitmiş, askere gitmeden de yirmi gün önce evlenmiş.? Oğlu Mesut Eray, mahallelerinden beş kişinin Yemen Savaşı´na katılıp, üçünün şehit olduğunu, babasının ise arkadaşı İbrahim´le döndüğünü söyleyerek anlatmayı sürdürüyor?

            ?Yemen´de düşmandan çok hava koşullarıyla savaşmışlar. Kum fırtınası düşmandan daha kötüymüş! İngilizlerin kışkırtmasıyla Yemenliler düşman olmuş bize. Babamın Arapça bilmesi işe yaramış, Yemenlilerden bazılarıyla dostluk kurmuş. Sakkaf ailesi de onlardan biriymiş; Savaş sırasında karşı karşıya geldiklerinde tam birbirlerini vuracakken, babam: ?merhaba? deyince, aynı anda silahlarını havaya ateşlemişler. Daha sonra da,  birbirlerine yaklaşarak tokalaşmışlar. Sonunda Yemen Savaşı İngilizlerin yararına bitmiş. Sarıkamış savaşı çıkınca da, tümeni alıp Sarıkamış´a göndermişler. Adana´ya geldiklerinde herkese onar gün izin çıkmış. Babam eve geldiğinde, eşinin doğumda rahmetli olduğunu öğrenmiş. İzni bitince de Sarıkamış´a gitmişler. Hava çok soğukmuş, askerin giyeceği, silahı iklime uygun değilmiş. Üstelik İstanbul´dan askerin gereksinimlerini karşılayacak araç gereçlerin yola çıkarıldığı üç gemi Ruslar tarafından batırılmış?? Bu batan üç gemi olayı, Enver Paşa ile anlaşan Almanlar´ın, 1.Dünya Savaşı´na girmemize neden olan Göban ve Brislov adlı gemilerinin Sivastopul´u bombalaması sonucuna bir misilleme olarak Trabzon limanını bombalamaktan dönen Rus savaş gemilerinin, bir yanılgı olarak, kendi ulusuna mensup Türk gemileri sanarak, üzerlerine gitmesi sonucu batırılan üç gemi olsa gerek. Sonuçta oğul Eray, babasından edindiği bilgilere dayanarak;  ??asker aç, çıplak, açlığa, soğuğa dayanamayarak ölmüşler.? diyor 

            Bir de savaşta Ruslara esir düşme olayı da var?

            Rusya´da altı yıl esir kalmış İbrahim Eray? Bu esirlikte, kendini yok oluştan kurtaran bir de aşk hikâyesi olmuş ?İbramcık? amcamızın. İnsan olan güzel bir Rus kadınıyla büyük bir aşk yaşamış İbrahim Eray? Onu da anlatıyor oğul Eray? ?Babam, Ruslarla savaşırken kendinden geçmiş, donmuş mu, bayılmış mı bilmiyor, gözünü açtığında Kırım´daki Rus hastanesinde buluyor kendisini?? Hiç görmediği elektriğe çarpıldığında da birbirlerine âşık olacakları hemşire ile tanışıyor...

            ?Babam ilk kez orada görmüş elektriği. Hemşire düğmesine basıyor ampul yanıyor, basıyor sönüyormuş. Babam elektrik sönünce üşüdüğünü hissetmiş. Gidip, lambayı yakarak, elini uzatıp, ampulü tutmuş ısınmak için.  Daha çok ısınmak için de ampulü çıkarıp, duyun içerisine elini sokunca, babamı elektrik çarpmış. Neye uğradığını şaşırmış babam. Yine gözünü açtığında da başucunda bekleyen melek gibi bir hemşireyle göz göze geldiklerinde, birbirlerine gülümseyerek, âşık olmuşlar. Ruslar esirleri Kırım´da domuz çiftliklerinde çalıştırıyorlarmış, Sibirya´ya gönderiyorlarmış. Sevdiği kadın, babamı götürmesinler diye, Moskova´ya ailesinin yanına götürmüş babamı. Beş yıl evli gibi yaşamışlar. Rusça öğrenmiş babam. Çar döneminin saygın bir ailesi olarak babamı saklayan Rus hemşire, daha sonra, Çar döneminin bir taraftarı olan ailesi açısından orda ki durum daha da kötüleşince, bu kez melek hemşire babamın Balkanlar üzerinden İstanbul´a kaçırılmasına yardım etmiş. Savaş sona erince Adana´ya gelmiş babam. Komşu kızı olan ikinci eşinin de öldüğünü öğrenmiş bu kez. Daha sonra, annem Şefika Hanım ile evlenmiş babam. Annem, Yamaçlı´da türbesi de bulunan dedem Şeyh Süleyman Sakra´nın kızlarından biridir. Annem yedi çocuk dünyaya getirmiş, ben yedincisiyim. Şu an beşimiz yaşamdayız?       

            Babam Sarıkamış´tan kaçınca doğru İstanbul´daki birliğine dönmüş. ?Savaşmaya geldim?? demiş. Hatta bu harekâtı komutanlarca takdirle karşılanmış. Çukurova´nın Fransızlar tarafından işgal edilmesi üzerine babam bu kez Fransızlar´a karşı savaşmış. Düzenli ordu kurulunca da Afyon Cephesi´ne askere alınmış. Atatürk´ün yakınında bulunma onurunu yaşamış?. Atatürk´e kahve yapmış. Babamı severek, ?İbrahimcık? diye seslenen Atatürk, ?İbrahimcık kahve getir? dermiş. Babam bunları bize anlattığında gözleri dolar, çok duygulanırdı.  1. Dünya Savaşı sona erip, askerler terhis edilince, babam da Adana´ya dönerek bahçe işleriyle uğraşmaya başlamış. Babam, 78 yaşındayken hayatını kaybetti.?                                                                                                                                                    *          *          *                                                         *SARIKAMIŞ KAYMAKAM VEKİLİ DR. NEDİM UÇAR:   

            Sarıkamış´ta mülkü amir olarak görev alan, 1. Sınıf Emniyet Müdürü ve Polis Başmüfettişi Dr. Nedim uçar dostumuz aynı zamanda şair. MESAM Asıl Üyesi olarak birlikte görev yaptığımız Sayın Uçar´ın yüzü aşkın şiiri de bestelenmiş durumda. Hatta 1996 yılında ulusal olarak Adana´da düzenlediğimiz ?Gramofon Beste ve Güfte Yarışması?nın güfte dalında derece alarak, Adana´ya da gelmişti sevgili Uçar. Geçmiş yıllarda Sarıkamış´ta vekaleten kaymakamlıkta yapan Nedim Bey, kısa bir parantez açıyor Sarıkamış bağlantılı yaşam öyküsüne?.                                                            

            ?27 Aralık 1976 tarihinde Sarıkamış İlçe Emniyet Amiri olarak atandım. 04 Nisan 1978 tarihine kadar göreve devam ettim. Görevde bulunduğum süre içerisinde Emniyet Amirliği yanında bazen Kaymakamlık görevine de vekalet ettim. Sarıkamış yerleşim olarak Türkiye´nin en yüksek rakımı olan ilçesidir. Kış mevsiminde yağan karın özelliği Alp Dağları´ndan sonra dünya da ikinci sırada yer alır. Sarıkamış tarihi açıdan doksan bin askerimizin istihbarat kaynakları kullanılmadan bir gecede yazlık kıyafetle donması ve şehit olması bakımından önemlidir. Özellikle bir şehidin anasının söylediği ´´Yüzbaşılar, Binbaşılar, Yerde Şehitler Işılar´´ dizelerinden konunun önemi daha iyi anlaşılır. Saygılarımla....?        

            Araştırmacı Yazar-Şair Nedim Uçar, nerdeyse kırk yıl öncesinde ilçe mülkü amiri olarak yaptığı o yıllara ait tanık olduğu bir trafik kazası konusundaki betimsel izler taşıyan öyküsel duygularıyla, Sarıkamış şehitlerimiz için şiir yazmış.                                                                                                                                                                           TUŞA GELEN KAMYON                                                                          

                Sarıkamış´ta mevsim ilkbahar. Sabah güneşi sarı saçlarını salarken dağlara, çoğu evlerin bacalarından doygun tezek alevinin dumanları yükseliyordu göklere.                                         

                Çiğ düşmüş parke taşlı cadde ve sokaklarda belirgin bir telâş, sabahın mahmurluğunu üzerlerinden atmaya çalışan siyah kasketli orta yaşlı erkekler, nasırlı ellerinde süt bakraçlarını taşıyan nineler, örgülü saçları omuzlarına dökülen genç kızlar, bıyıkları yeni terlemeye yüz tutmuş yağız delikanlılar geçiyor penceremin önünden,

                Dokuzuncu Piyade Tümeninde görevli bir asker fidanlığa giren buzağılı inekleri ve cılız kaçka atlarını tel örgünün dışına çıkarmak için çaba gösteriyor. İki tane siyah çoban köpeği ile bir beyaz zağar, tekir kediyi yarım kalan inşaata sıkıştırmışlar, ama üzerine gitmeye de cesaret edemiyorlar.         

                Uzaklardan duyulan borazan sesleri canlıları uyandırdığı gibi, geçmi­şi yaşama burukluğunu da anımsatıyor insana. Cıbıl Tepe´nin yamaçlarında görkemli yeşili ile çam ağaçları, yarı baygın sisli havada egemenliğini kanıtlarcasına dimdik ayakta. Dokuz ay boyunca hüküm süren beyazlığın yerini almaya özen gösteren yeşil çimenler boy salmış, dere boylarında sarı çiçekler ve aralarında yabani otlarla iç­ice yaşarcasına canlı. Gökyüzünde kurşuni bulut kırıntıları, bekâr odamdaki sıcaklık on derece. Hafiften esen serin bir kuzey rüzgârı, kulağıma gelen yanık bir özlem tür­küsü, yazarı belli değil. Toplumun ortak dili.                                                

                İlçe merkezindeki parke taşları oynak. Karayolu kıştan kalma kar oyuklarıyla dolu. Ortalık sessiz, bu sessizliği arada sırada açılan dükkanların panjur gürültüleri bozuyor. İşte böyle bir ortamda yeni meydana gelmiş trafik kazaların­dan birisi daha duyuluyor, iletişim o kadar güçlü ve hızlı ki aranda yayılıyor her tarafa. Telâş birden meraka dönüşüyor ve insanlar koşuyor. Bu insan selinin ortasında ben de varım, birlikte yürüyoruz. 

                Manzara tüyler ürpertici boyutta. Yaralıları, Mehmetçikler kamyonun ve traktörün altından çıkartmışlar, bir kısmını yoldan geçen vasıtalarla en yakın sağlık kuruluşuna göndermişler. Olay yerinde kalanlarda iniltiler, boğuk ve acılı sesler. Akan kızıl kanlar, dağılan öteberiler ve olanlar olmuş bir kere. . .

                Ayağımı bastığım yamalı asfalt yolda, bundan 17 dakika önce bir trafik kazası meydana gelmiş, taze kan sızıntıları yeni yeni pıhtılaşıyor. Aynı yoldan yine aynı yapı ve özelliklere sahip araçlar geçiyorlar. Sürücüleri bir an duraklayıp, şaram­polde yatan araçlara ve yerdeki lekelere kuşkulu gözlerle bakıyorlar ve gaz pedalına iç güdüleriyle basıp yeniden homurtulu seslerle yollarına devam ediyorlar. Bunca insanın kafasında uyanan karışık düşünceler ne kadar devam edecek, yaşam savaşında, geçim derdinde olan nice canların kalıntıları var bu siyah asfalt üzerinde. Kanın kırmızı rengi, siyahın koyuluğuna gömülmüşken sanki. Bu trafik kazası ne bir, ne iki, ne ilki, ne de sonuncusu olacak. Yollar uzadıkça zamanın derinliğinde canlar eriyecek, geride silinmez izler ve sızılar bırakacak.        

                Yolun güneyinde zırhlı birlik karargahı duruyor. Tanklar ve toplar sefere hazır gibi. Amaçları devleti korumak, insanları mutlu ve güvenli etmek için. Ama kazaları önlemeye kimsenin gücü yetmiyor ki.     

                Tel örgünün gerisinde bulunan Mehmetçiklerin düşünceleri sıla özlemleriyle dolu. Kimisi anasını, babasını, eşini, dostunu belki de yavuklusunu sayıklıyor. İki satırlık bir mektubun ateşi ile ısınıyorlar. İçlerinden birisi cebinden bir kâğıt parçası çıkartıyor, arkadaşlarından gizli okumaya çalışıyor. Sanırım okuduğu cümleler en yakınından gelen saf ve temiz duyguları yansıtan bu kâğıt parçası, onu ürpertici manzaradan koparmaya yetti bile. Kimine göre acılarla bezenmiş yaşam süreci.                                                                                                           

                Karayolu üzerinde yirmi metre uzunluğunda sert bir fren izinden ve kamyonun kırmızı renkli karoser parçalarından başka bir şey yok. Traktör yolun sağın­daki şarampole yuvarlanmış, sol arka tekerleğinin dış lastiğinde yer yer parçalanma ve derin yırtıklar. kalın demirden oluşmuş dış jantında eğilme, yırtılma ve bir parça da kopma var. Cormic marka kırmızı renkli plakasız traktör sanki günlerin yorgunluğunu gi­derircesine sağ yarana uzanmış yatıyor. Sadece deposundan sır sır akan mazot, toprağa yeni sızmış kana karışıyor. Pıhtılaşan kan tortusunu yeniden sıvıya dönüştürmek için verdiği uğraş görülmeye değer bir olay. Sağ arka tekerleğin üstündeki çamurlukta haki kumaş parçası sıkışmış, eski dost gibi eski elbise söküğü. Traktörün mazot ve kanın karış­tığı alt bölümünde yeni bir iskarpin ayakkabının sağ teki. Askeri Hastahane´de yaşamını yitirmiş olan şoföre ait.                      

                Zamanında dumanı eksik olmayan uzun helezoni boru kırılmış, iki metre geride. Olayın ilk tanıklarından, susuyor,konuşmuyor, iki büklüm çömelmiş biçimde. Römork, traktörden tamamen kopmuş yolun engebesine uyumlu, hasarı az. Yine de geride duruyor. Sanki çekicisine saygı gösterircesine, römorkun altında değirmen taşma benzeyen ve oh tekerleklerin dönüsünü sağlayan çelik aksam yerinden kopmuş olmasına karşın çelik olduğunu kanıtlarcasına dimdik ayakta. Traktörün hemen gerisinde malzeme sandığı toza belenmiş. Yanında bir mavi kasket, iki eski şeker torbası, dört metre ötede ayakları kı­rılmış bir adet marangoz masası ve küçük kan tortusu, sarı çiçekler arasında kırmızı trak­tör ve kırmızı kan lekeleri yeşilin kucağında siyah bir tabut gibi...      

                Yol yine vasıtaları taşıyor. Geçen araçlar duyarsız, sürücüler kuşkulu, bakışlar donuk, yüzler soluk, Sarıkamış´ın kuşluğu epeyce soğuk...                                                                                                               

                Yolun sol yanında anız tarlaya sırtüstü uzanmış şasesi mavi, karoseri kırmızı kamyonun durumu daha da enteresan. Karayolu üzerine tahta parçaları serpilmiş, bu parçaların orta yerinde, yolculardan birisine ait lastik ayakkabının sol teki, yalnız başına eşini arıyor gibi. Kalın halata düğümlü naylon ince halat kopuğu kıvrılmış, hemen yanı başında on iki adet eski kasket yüzükoyun sıralanmışlar, altısı kışlık, üçü yün ör­me, ikisi yazlık, birisi de takke biçiminde, dört tanesinde kan lekeleri belirgin.                                                                                                       

                Kamyonun sağ yanında yedi adet un çuvalı, üç tanesi patlamış, dördünün ağızları kıldan örme ip ile bağlı. Çuvallar arasında, yuvar lak süzme peynir kalıpları dekoru tamamlıyor, altısı dağılmış, on tanesi sağlam, beş tanesi de teneke içinde sular sızıyor. Çevreye saçılmış yufka ekmek parçaları, haşlanmış yumurta artıkları ve ziyafette karınca sürüleri.

                Koskoca kamyon tuşa gelmiş bir güreşçi örneği tam sırtüstü düşmüş, kalk­maya hiç niyetli görünmüyor. Altı tekerleği de havada. Tekerlekler in üç tanesi una belenmiş, tozun içinde renginden uzak. Hemen yanında yıpranmış ve fermuarı bozuk bir evrak çantası var. Çantanın içinde bir paket açılmamış Samsun sigarası, boş bir ruhsatname, iki adet cep takvimi, Erzurum´dan çekilmiş, beş bin liralık protesto belgesi ve bir kaç tane yazılı buruşuk kağıt parçası.             

                Kamyonun sol önünde iki adet dağılmış mikalı cam, yanında tek iç lastik ile kan tor tuşu. Depodan sızan mazot pıhtılaşmayı önlüyor. Birlikte toprağa, karışıyor. Tıpkı traktörde olduğu gibi, etrafta ağır bir koku hissediliyor. Bu ağır kokuyu, ne çam ormanlarının reçine kokusu, ne de kır çiçeklerinin büyüleyici kokuları gi­deremiyorlar.  

                Bu trafik kazaları sadece Sarıkamış´ta değil, yurdumuzun her bölgesinde aynı düzeyde meydana gelmektedir. Bu kazadaki bilanço bir ölü., yirmi altı yaralı insan ile sekiz adet küçükbaş hayvandan ibarettir. oysa daha belirgin trafik kazaları­nın sayılarını bilmek ve örnekler vermek zamana sığmaz. Savaş alanlarında bile bu ka­dar kayıp vermek olası değildir.          Karayolları Trafik Yasasına göre, yük taşıyan araçlarda insan taşınmaz kuralı olmasına karşın, doğa koşullarının güçlüğü, coğrafi yapının özelliği kırsal alan­da yaşayan insanlarımızın ekonomik durumları ve yaşam biçimleri ne yazık ki yasanın kurallarını hiçe sayıyor. Özellikle Sarıkamış gibi coğrafi konumu olan yerleşim yerle­rinde, insan, hayvan ve eşya, aynı araçlardan yararlanmak durumundadırlar.

                İnsanımızın ne kamyon, ne de traktörün römorkuna binmelerine engel olmak bu doğanın doğal yapısı içerisinde vazgeçilemez bir yaşama biçimidir. Çözüm eğitinden geçer.  Ama nasıl?
Nedim Uçar    

(16 Haziran 1977-Sarıkamış)

SARIKAMIŞ

Gündüzler kısalır, geceler uzar,  
Fırtına yol keser, yiğitler azar, 
Buzların içine kar mezar kazar,
Doksan bin şehidi an Sarıkamış.
***  
Doğudan batıya sıralı dağlar,
Babalar yas tutar, analar ağlar,
Böyle bir vefayı görmedi çağlar,  
Doksan bin şehidi an Sarıkamış.
***                 
Aras boylarında turnalar uçar,
Kardelen, yazıda kızıl gül açar,
Soğanlı Dağı´nın uykusu kaçar,  
Doksan bin şehidi an Sarıkamış. 
***
Geçit vermez iken Allah ü ekber,    
Önde Enver Paşa, ardında asker, 
Cepheye yürüdü bunca cengaver,
Doksan bin şehidi an Sarıkamış. 
***   
Buzdan heykel oldu koca kolordu,  
Amacı düşmandan almaktı yurdu,  
Gece yarısında kar, tuzak kurdu,
Doksan bin şehidi an Sarıkamış. 
***
Çölden gelen asker ayakta dondu,
Tipide yıkandı, karlarda yundu, 
Bu nasıl bir savaş, bu nasıl sondu?
Doksan bin şehidi an Sarıkamış. 
*** 
Ağla Sarıkamış, yan Sarıkamış,
Doksan bin şehidi an Sarıkamış.
Nedim Uçar                                                                                                                                       
           

*         *          *
***SARIKAMIŞ SAVAŞIMI***                                                          

            *PROF. DR. BİNGÜR SÖNMEZ - SİYASAL BİRİKİM GAZETESİ:

             Sarıkamış´ın kamuoyona mal olması, insanların sahiplemesinin de öyle pek kolay olmadığı görülüyor? Sarıkamış felaketinin son yıllarda, değerli Prof. Dr. Bingür Sönmez´in yoğun çabalarıyla gündeme taşındığı biliniyor. İyi bir inceleme yapıldığında, Sarıkamış felaketinin doksanlı yıllara kadar toplumdan gizlendiği, bu yöndeki girişimlere izin verilmediği, son yıllarda da duyarsız kalındığı anlaşılıyor. Çünkü yüzyıl ötesinin özellikle Enver Paşa baskısıyla kamuoyuna yansımaması, şiirler yazılıp, ağıtlar yakılmasının istenmemesi, bu yönde derinlemesine bir kültür oluşmasını sağlayamamış. Fakat bu da, yüzyıllık zaman diliminde gerçeğini yaşadığımız gibi, tarihin doğal akışı içerisinde gerçeği yalnızca ertelemiş durumda.

            İstanbul´da yayınlanan ve Kars yöresi ile Sarıkamış gerçeğine sahip çıkan Siyasal Birikim Gazetesi´nin bu konuda doksanlı yıllardan beri çaba gösterdiği görülmekte. Konuya çok duyarlı yaklaşan Siyasal Birikim Gazetesi´nin, her yıl da Sarıkamış Felaketi konusunda özel sayılar yaptığı belirtiliyor. Gazetenin elimizdeki özel sayısı da, 100. Yıl anması nedeniyle hazırlanmış. Önemli olarak değerlendirdiğimiz bazı görüş ve notları ordan alıntı olarak yer vereceğiz. (Kars Siyasal Birikim Gazetesi-Yıl:19-Sayı:495-Ocak 2015)       

            Osmanlı arşivlerinin neden hâlâ açılmadığından yakınıp, muammanın tam olarak çözülmesini isteyen Yazar Mustafa Küpeli (s.2); ?Bir hırs uğruna yapılan taarruzda yenilen Enver Paşa, Sarıkamış Kuşatma Harekâtı´ndan sonra tek bir gazeteciyi bile bölgeye bırakmadığı gibi, âşıklar, şairler de şehitlerin üzerine türkü yakmaktan korkmuşlar. Sarıkamış´ta kefensiz yatan 90 bin şehit üzerine köy kadınlarının yaktıkları ağıtlar, maniler de kayıt altına alınmadığı için çoğu kaybolmuş. Bu nedenle Sarıkamış şehitlerinin sevdası, aşkı da eksilmişti. Bu kötü gidişatın sonucunda adeta savaşın bütün tanıkları yok olmuştu.? diye vurgulamaktadır.             

            Her bilinmezi birilerinin aydınlattığını, o topraklarda doğdukları için Sarıkamış konusunu üstlerine vazife bildiklerini bilen Yazar Mustafa Küpeli, ?1996 yılının başlarında Siyasal Birikim Gazetesi´nde ?Sarıkamış şehitleri Çanakkale şehitleri gibi anılsın´ kararı çıkarılıp, kendisine de bu görevlendirme yapıldığını vurgular. Bu doğrultuda, Garnizon komutanını ve Sarıkamış Belediyesi´ni ziyaret ederek, konuyu görüşüp, gazetesinin konuyla ilgili mektubunu onlara iletse de olumlu bir yaklaşım göremediğini belirtir. Daha sonra da,  Ankara Kocatepe Konferans Salonu´nda ?Büyük Sarıkamış Şehitleri Paneli? düzenleyip; sonra da kendisinin yazdığı ?Ölüm Yerim Sarıkamış? adlı bir amatör tiyatro oyununun ardından, yine üç saatlik bir panelin oldukça ses getirip, şehit yakınlarının da desteklediğini ifade eder. Sarıkamış şehitleri için türküler, maniler, şiirler yazılmasının da önemli bir gelişme olduğunu, Türkiye´nin Sarıkamış´ı konuşmaya başladığına yer veren Yazar Mustafa Küpeli; basın ve medyada da konuyu gündeme getirdiklerinde, üstü kabuk tutan 90 yıllık Sarıkamış yarasını iyice açarak, geçmişi hatırlattıklarına değinmektedir. Siyasal Birikim Gazetesi olarak her yıl özel sayı hazırladıklarını, yüzlerce Sarıkamışlı ile röportajlar yapıp, duyarlılıklarından dolayı, gazetesinin Genelkurmay, Kars Ardahan Iğdır Vakfı gibi önemli kuruluşlardan çok sayıda ödül aldıklarını belirten Küpeli; ilk dönemde İstanbul Kalkınma Vakfı´nın Sarıkamış şehitlerinin tanıtımına katılarak maddi ve manevi destek verdiklerinden söz edip; Kazım Karabekir Paşa´nın kızı Timsal Karabekir, Av.Erkan Karagöz, Yazar Neşe Doster, merhum Av. Fevzi Çamlı, Prof. Dr. Bingür Sönmez, Sanatçı Recep Ergül ile belediye başkanları, televizyon ve radyo sahipleri, Kars Ardahan Iğdır Vakfı, hemşeri dernekleri gibi yardımlarını esirgemeyen kişi ve kuruluşlara teşekkür etmekte.  2004 yılında ise Av. Erkan Karagöz´ün, gazetenin bütün belgelerini Prof. Dr. Bingür Sönmez´e verip, hep birlikte çalışmaya başladıklarında, Sayın Sönmez´in ulusal basın ayağını kurduktan sonra hedefin gerçekleştiğini yazan Mustafa Küpeli´nin; ?Aksilik olmazsa, üç yıl önce söz veren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Sarıkamış´a gelirse, heyetle birlikte çok sayıda yerli, yabancı medya da gelecek. Sarıkamış Şehitleri Çanakkale Şehitleri gibi devletin resmi töreniyle anılacak.? umudunda olduğu görülüyor. Sayın Cumhurbaşkanı Sarıkamış Felaketinin 100. Anma Yılı´na katılmadı ama yine de Sayın TBMM Başkanı Cemil Çiçek ile bazı bakan ve siyasilerin katıldığı çok geniş katılımlı bir anma gerçekleşti. Yurdun dört bir yanından akın akın gelen 80/90 bin duyarlı insanın sevgi ve vefasıyla duyarlılıklarımız ve tarih bilincimiz okşandı. Bir hiç uğruna hayatlarına veda eden bu çocukların yanına kadar samimi bir gidişimiz oldu hiç değilse.

Bu ara? Tabii güzel bir şey Siyasal Birikim´in Sarıkamış sayısı? Orda çeşitli değiniler var? 22 Aralık´ta başlayıp, 5 Ocak gibi 15 gün kadar kısa bir sürede çoğu donarak olmak üzere 78 bin kardeşimizi şehit verdiğimiz Sarıkamış felaket harekâtına değinen Kadıköy Belediye Başkan Yardımcısı Ülkü Bildik Koçar; babasının şehri  Sarıkamış hakkında konuşurken:??tarihçilerin yazmadığı Sarıkamış şehitlerinin dramını hikâyeleştirilip yıllarca bize anlatan babaannelerimiz, dedelerimiz, büyüklerimize teşekkür ediyorum. Çünkü onlar olmasaydı bizde Sarıkamış´ta yatan 90 bin civanın hikâyelerini unutmuş olurduk? diyor. (s.2)            

Aksoy İnşaat ve Balsoy Beton A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Fadıl Aksoy ise; ?Harp tarihine felaketli bir meydan muharebesi diye geçen Sarıkamış Harekâtı, kış şartlarında cereyan etmiş muharebe olarak, ayrıca sonuçları itibarıyla alınması gereken önemli bir örnek teşkil eden Cumhuriyetin yol haritasıdır? Çoğu düşmana tek kurşun bile sıkamadan donarak şehit olan on binlerce Mehmetçiğin gömlek ve çarıkla üç bin rakımlı Allahuekber Dağları´na ve - 40 derece soğuktaki cehennemi tipinin ortasına sürülüşünün acıklı ve destansı beyaz öyküsüdür? Aç-bîilaç kalıp dermanı kesilen, ayak şişmesi nedeniyle yürüyemeyen, amansız emirlere göğüs geren, her şeyin bittiği noktada bu kez dizanteri ve tifonun pençesinde can çekişen? Sözün, kalemin ve gözyaşının donduğu Sarıkamış Faciası?nın her şeye rağmen askerlerimizin hayret ötesi bir kahramanlık destanı olduğunu vurgulamaktadır Fadıl Aksoy (s.2)     

Kars Ardahan Iğdır Kalkınma Vakfı eski Başkanı ve Çelik Şirketler Gurubu Yönetim Kurulu Başkanı Turan Çelik ise açıklamasında;?Kafkas cephesi, İran-Irak cephesi, Mısır-Filistin- Suriye Cephesi, Galiçya Cephesi, Makedonya Çanakkale Cephesi gibi 7 cephede savaşa girip büyük bedeller ödeyen Türk askerinin en acısının Sarıkamış Harekâtı olduğunu belirtiyor.(s.2)    

Çağlar Otomotiv İnşaat Şirketinin Yönetim Kurulu Başkanı Çağlar Şen; ?Sarıkamış´ta Ruslarla savaşan halkların; Türkler ve Kürtlerin, Rusların, İngilizlerin, Fransızların, Almanların, Gürcülerin, Çerkezlerin Karadenizlilerin, Azerilerin çocuklarının bu programa davet edilmesi gerekiyor ki Sarıkamış´ta şehit düşen şehit torunlarına savaşın acımasız yüzünü, barışın önemini anlatmamız lazım ?diyor (s.2)

Hamza Otomotiv Taşımacılık İnşaat Turizm Şirketinin Yönetim Kurulu Başkanı olan Hamza Bektemur ise; ??Enver Paşa´nın, 93 Harbi´nde Doğu Anadolu´da kaybedilen Kars, Batum, Artvin ve Ardahan´ı geri almak ve ardından Kafkasya´ya yönelmek amacıyla, Türk ordusunun, insan boyunu aşan karla kaplı Allahuekber Dağları üzerinden Sarıkamış´a doğru harekete geçme emri ile başlayan trajedi, harekâta katılan üst düzey komutanların anılarında ortaya çıkıyor.? diyerek, savaş stratejisi ve amacı ile ilgili farklı ve gerçekçi konuları da işaret etmektedir.

Çağrı Hipermarket Yönetim Kurlu Başkanı Mahmut Kara; ?Üzerinde hür olarak yaşadığımız bu toprakları, dedelerimizin nasıl bir bedel ödeyerek kazandığını ve bizlere miras bıraktığını aklımızdan çıkarmamalıyız? (s.2) diye anımsatıyor.    

?Onlar bir gecede tek kurşun atmadan donarak şehit olan zavallılar değil? diyen Sarıkamış Gönül Dostları Kültür ve Dayanışma Dernek Başkanı Av.Mehmet Karataş; ?15 gün boyunca kahramanca direnen, Sarıkamış´a gelene kadar göğüs göğüse, süngü süngüye savaşan; dereler, tepeler, köyler, kasabalar aşan; Sarıkamış´ı çevirme manevrasını hemen hemen tamamlayan ve Sarıkamış´a üç kez giren (bir kez iki gece, bir kez bir gece kalan, bir kez sokak savaşları yapan) 30 bin Rus askerini öldüren kahramanlardır? (s.3) diyor.

Sarıkamış felaketine farklı bakış açılarından biri de ?Sarıkamış´ta vatanımızı düşman çizmelerine çiğnetmemek ve namusumuza el uzattırmamak için tam 90.000 şehit verdik.? diyen Mali Müşavir Erhan Gül´e ait? ?Enver Paşa´nın Turan hayali, ya da sonrasındaki Cihat hayali Rus ordusu içinde Kafkas Türklerini bile ikna edemiyor ve Ruslarla birlikte Osmanlı´ya karşı savaşıyorlar!.... Sonra Lenin´in Ekim devrimiyle Rusya´nın gündemi değişiyor ve işgaldeki topraklardan geri çekiliyorlar. Böylece Kars bölgesi bize geçiyor.//Asıl amacı Almanya´nın teşvikiyle Kafkasya´yı ele geçirmek olan Genel Kurmay Başkanı Enver Paşa ise ordumuzu savaşa sürerek, Alman ordusunun Kafkasya´dan geri çekilmek için zaman kazanma planına alet oluyor ve bunun sonucunda onur ve gurur duyduğumuz ve bir o kadar da hüzünlendiğimiz insanüstü mücadelenin 100. yılına girmiş olduk. /?. Ama şimdi şunu düşünmemiz lazım; acaba bizler atalarımızın göstermiş olduğu bu fedakârlığa layık mıyız? Bu, gözünü budaktan sakınmayan vatanı uğruna canını feda eden atalarımızın yaptıklarını şu an olsa biz yapabilir miyiz?                                                                                                              Sarıkamış Destanının tıpkı Çanakkale zaferi gibi, özellikle genç nesillere iyi anlatılması, ecdadımıza ve şehitlerimize bir borcumuz olduğu gibi, geleceğimizin de teminatıdır.            

İhtiras, tecrübesizlik ve komuta beceriksizliğinin bugün alınacak bir dersi olmalı! Rus arşivlerinden ele geçen kurtlara yem olan askerlerimizin hazin görüntüleri, yaşanan dramı ortaya koyuyor?

Türkülerde, ağıtlarda yaşattığımız, bir bölümü çarpışarak ama 30.000´i esir kamplarında Sibirya´da meçhul olan siviller ve kalanı savaşarak ya da donarak şehit olan toplam 90.000 insanımızın acı hikâyesi böyle!           

Sarıkamış Şehitleri bu vatan için bağımsızlık, özgürlük yolunu açarak Cumhuriyetin kurulmasında köşe taşı olmuştur?? (s.3) diyor Erhan Gül.

Tuzla Belediye Başkan Yardımcısı Köksal Yüzbaşıoğulları, kendi ailelerinden Sarıkamış´ta şehit verdiklerini belirtip;  ?? Çanakkale´de mertçe bir savaş var, Sarıkamış´ta namertçe bir savaş var. Çünkü Enver Paşa bölgede ağzına kadar dolu olan ambarların askerlere ganimet olarak verileceğini söylemiştir. Fakat Ruslar geri çekilirken o ambarlardaki unları yiyecekleri karların üstüne dökerek, yakarak, imha ederek çekilmişlerdir. Ama savaşmış, hem de birbirlerine ekmek ve yiyecek atmışlardır. Ama Sarıkamış´ta savaş kuralları uygulanmış ve çekilirken erzak yakılmıştır. Sarıkamış´ta hem tabiatla, hem açlıkla, hem de düşmanla bir mücadele var?? (s.4)

Kars Milletvekili Ahmet Arslan; ??1064´den itibaren ecdat; bu toprakları torunlarına yurt yapmak için  ve etrafında 1,5 milyon şehit vermiş.. On asırdır bu coğrafyadayız. Ecdat anılırken Ebul Hasan Harakani anmadan geçemeyiz?.       

100 yıl önce 90.000 kişi donmak pahasına şehit olarak Rusları bloke ederek Çanakkale zaferinin gerçekleşmesini sağladılar. Bunun farkında olmayanlar Sarıkamış´ı, Allahuekber´i dillendirmekten imtina ettiler ve çocuklarından, torunlarından adeta sakladılar.          

Biz de, Sarıkamış´ta ecdadımıza yakışır Tören Alanı, Panoromik, Müze, Araştırma Merkezi, 99 metre yükseklikte Anıt yapıyoruz.? (s.5) diyor.

CHP Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ise Siyasal Birikim´e verdiği demeçte, ??Rus Kafkas Ordusu Kurmay Başkan Vekili Dük Aleksandroviç Pietroviç´in Sarıkamış´ta gördüklerini anlatmasına bakılırsa, hem büyük bir kahramanlığı hem de büyük bir acıyı ve trajediyi görmek mümkün. Pietroviç anılarında, ?ilk sırada diz çökmüş 9 kahraman, mavzerleriyle nişan almışlar, tetiğe asılmak üzereler ama asılamamışlar? İkinci sırada cephane taşıyanlar var, sandıkları bir avuçlamışlar ki, kainattan hırslarını almak istiyor gibiler.  Öylesine kaskatı kesilmişler? Ve sağ başta Binbaşı Nihat. Dimdik ayakta, başı açık, saçları beyaza boyanmış, gözleri karşıda? Allahauekber dağlarındaki son Türk müfrezesini teslim alamadım. Bizden çok evvel, Allah´larına teslim olmuşlardı? diye yazdığını vurguluyor.

Av.  Kılıç, gazeteye Siyasal Birikim Gazetesi´ne yaptığı açıklamada; ?Sarıkamış dramını derinlemesine kaleme alan Köprülü Şerif Bey´in anılarını okurken inanın tüylerim diken diken oldu. Bana göre Türk gençliğinin bu acılardan ders alması gerektiğini düşünerek, bir paragrafını paylaşmak istiyorum;            

?Sarıkamış bize büyük bir ibret olduğu kadar tarihimize parlak bir sahife-i şereftir. Tarihlere şan olsun ki büyük bir Türk ordusu cahil ve divane kumandanın ihtirasıyla yüksek dağlar üstünde kara kışın tipisiyle, asır dide düşmanın güllesi ve kurşunlarıyla uğraşa, cenkleşe istiklal-i milli uğruna kamilen mahvoldu da bir neferi arka çevirmedi. Sarıkamış´ta hiç panik olmamıştır.?(s.7)

Gazetenin ?Çizgi? adlı köşesindeki yazısında ?? Türk askerlerinin büyük çoğunluğunun çölden geldiğini ve üzerlerinde yazlık üniformalar olduğunu belirten Yazar Alparslan Kaya; Savaşa komuta eden bir isim olan Kurmay subay Şerif Bey´in ?Sarıkamış? adlı kitabından alıntı yapmakta:

?Karların içinde çömelmiş bir asker, bir yığın karı kollarıyla kucaklamış, titreyerek, feryat ederek dişleriyle kemiriyordu. Kaldırıp yola sevk etmek istedim. Beni hiç görmedi, zavallı çıldırmıştı. Bu suretle şu lanetli buzullar içinde biz belki on bin kişiden fazla insanı bir günde karların altına bıraktık ve geçtik?   

Sarıkamış felaketi için yapılan bir beste de yer almakta?        

Sarıkamışlı işadamı Aytaç Battan´ın sponsörlüğünü yaptığı bir de Sarıkamış Türküsü var. ?Ah Sarıkamış? adlı bu türkünün güftesini  yazar Mustafa Küpeli yazmış, Orçun Saygın bestelemiş. (s.13) Ayrıca yine, Zavotçu´nıun yazdığı bir ?Sarıkamış Dramı? adlı halk şiiri de gazetede yer almaktadır.

SARIKAMIŞ DRAMI
Duydu ki  Kafkaslar işgal altında.
Yürüdü binlerce can Sarıkamış.
Taa Yemen´den yaya gelmişti Mehmet.
Nasıl tanımadın sen Sarıkamış.        
               ***       
İttihat Terakki Alman el ele.
Kardan tuzak kurdu, ayazdan hile.
Ütopya düşkünü hayalperestle.
Şaştı  pusulada yön Sarıkamış.
               ***       
Yol vermez Soğanlı, Allahuekber.   
Donuyor Mehmedim, bir medet bekler.         
Eyninde incecik çitten gömlekler.     
Hayalinde deri, yün Sarıkamış.        
                ***
Baş koymuştu Mehmet aziz vatana.
Dar etmeğe yurdu kahpe düşmana.
Acımadan kıydın doksan bin cana. 
Şimdi üzül, ağla, yan Sarıkamış. 
               ***       
Bayraklı tepede ışıklar sönmez.
Küpeli kervanı yolundan dönmez.   
Der Zavotçu asla şehitler ölmez.
Bu facian olsun son Sarıkamış. (s.13)   
Tuncay Zavotçu      

 

 

        Merkezi Beylikdüzü´nde bulunan Sarıkamış Şehitleri Platformu´nun İhlas Koleji Beylikdüzü Kampüsü´nde düzenlediği konferansta, platformun As Başkanı Metin Karayazı:?90 bin yıldız Allahuekber dağlarında söndü. Onlara borcumuz asla ödeyemeyiz.?; İhlas Eğitim Kurumları Genel Müdürü Hami Koş:?Kendilerine teklif geldiğinde düşünmeden kabul ettiklerini?; Beylikdüzü Belediye Başkanıi Ekrem İmamoğlu:?Bizler de bölünmemeyi onlardan öğrendik? dediğini; ?Sarıkamış-Beyaz Hüzün? adlı kitabın yazarı tarihçi İsmail Bilgin ise:?Yaşanan bazı askeri taktiksel hatalardan dolayı; binlerce askerimiz inanılması çok zor şartlar altında savaş zorunda kalmış. Hatta birçoğu kurşun sıkamadan şehit olmuştur.? diyerek vurguluyor.  Programda, sanatçı Aynur Güneş ?Sarıkamış Ağıdı?nı seslendirmiş.    Beykoz Belediyesinin düzenlediği programda, TSM´nin ünlü bestekârlarından üstat Amir Ateş ise, Sarıkamış için kendi yazıp, bestelediği ilahileri seslendirmiş etkinlikte. Ayrıca yine etkinlikte, THM Sanatçısı Recep Ergül yönetiminde Selim Bölükbaşı, Mehtap Demir, ve Şahin Arıkan eşliğinde Sarıkamış´la ilgili altı dilde ağıt ve türküler seslendirilmiş. Etkinlikte ayrıca Karslı ünlü halk ozanı Murat Çobanoğlu´nun adının Beykoz´da bir caddeye verildiği de duyurulmuş. Programda yine, Gökhan Güney Arapça türküleri Sarıkamış için seslendirmiş. Program sonunda hep birlikte Yemen türküsü söylenip, ?Beyaz Hüzün? adlı tiyatro gösterisi izlenmiş.  Ve bunun yanı sıra; Beykoz Belediye başkanı Yücel Çelikbilek, Beykoz Belediyesi olarak İstanbul´da etkinlik düzenleyip, vatana bağlılık sevdasını geliştirmek ve ecdatlarımıza saygı için her yıl Beykozluları Sarıkamış´a götürdüklerini ve bu yıl da yedi otobüs kaldıracaklarını belirtmiş. (s.16), İşte böyle Siyasal Birikim Gazetesi´nin Sarıkamış olayına tuttuğu ışık.      

 

 

 

*( 27.04.2015) 

 

                                                                                                                                  -sürecek

 

YAZARLAR

  • Salı 15.1 ° / 9.5 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Çarşamba 19.1 ° / 9.6 ° Orta kuvvetli yağmurlu
  • Perşembe 16.4 ° / 10 ° Orta kuvvetli yağmurlu
  • BIST 100

    8718,11%-1,25
  • DOLAR

    32,33% 0,16
  • EURO

    35,17% -0,02
  • GRAM ALTIN

    2243,92% 0,03
  • Ç. ALTIN

    3950,05% 0,00