Cumali KARATAŞ


?İSTANBUL, İSTANBULL?


*BİR GÜZ İSTANBUL´U

Hiç hesapta yokken yine bir İstanbul? 

Paldır küldür düşüyoruz yeditepeye?

İstoç, Beylikdüzü-Fuar derken bayağı bir yorgunluk sonra.

Sonuçta zaman kitaplarla yayınlar arasında sıkışıyor. Remzi beyle bir kış İstanbul´u diyoruz. Fakat umduğumuz gibi de olmuyor. Adana´yı aratmayan bir hava. Sadece yokuşlar terletiyor biraz.

Fakat düşmek de öyle kolay olmuyor?

Sevgili taksi şoförümüze yol tarif etmek zorunda kalıyoruz. Başka taksicilere filan soruyoruz. ?Döneceğim yeri geçtim dalgınlıkla??diyor. Geçince de öyle kolay değil? Akan trafikte sonuçta dönüyoruz. Remzi bey kızıyor biraz. Adam eksik para alacağını söylüyor. İstanbul böyle bir yer işte.

Her İstanbul´a gittiğimde Adana´ya kaçasım gelir. İstanbul trafiğini görünce, yerine göre eleştirdiğimiz Adana trafiğine fit olmanın kabul anını yaşıyoruz. Yıllar önce de bir gün Belediye otobüsüyle Bağcılar´a giderken yolcular otobüs şoförüne yön göstermeye başlamıştı. Kolay değil tabii? Kim bilir Adama kaç ayda bir aynı güzergahta görev yapıyor. Yeni de olunca daha bir zor. 

İşte orda artık ?İstanbul, İstanbul demeyin bana?? diyorum taa yetmişli yıllardan:

İstanbul, İstanbul demeyin bana...

                Söz etmeyin şu kentten n´olursunuz!..

                Alın sırtınıza yükünüzü;

                Taşı, toprağı altın olan İstanbul´a (!)

                Yaşamdan yoksa korkunuz.

Ev sahipliğini üstlenen Hakkı bey oldukça samimi. Konukseverliği de elden bırakmıyor. Akşam muhabbeti de dolu dolu? Babıali yokuşunun sol yanındaki Buhara´dayız iki akşam. İkinci akşam Totem yayınları sahibi Hasan Yılmaz da yemeğe dahil oluyor. Hasan Yılmaz genç yaşında Istanbul´a gelenlerden. Az yutmamış yayıncılığın külünü dumanını. Sanattan kültürden basından söyleşmelerimiz oluyor.  Yaşar Kemal´ın, Demirtaş Ceyhun´un, Arif Keskiner´in - Çiçek Bar´ın, Nail Güreli´nin, Yeni Adana´nın, şiirin, romanın, kitabın, yayıncılığın konusu geçiyor.

İstanbul´u

                Görüyorsun ya resimlerde.

                Filmlerde seyrediyorsun...

                               ***

Bakma sen denizinin maviliğine.

                Bulutunun aklığına.

                Şeytan gözlü güneşle ısınan

                Ey gözünü sevdiğim İstanbul...

*BASIN, ?YENİ ADANA?...

Yeni Adana´yı tanıtma görevi artık bana kalıyor?

Bu yıl 100. yaşını kutlayacak Yeni Adana´mız. Basından gelme, sanat-kültür potansiyeli olan bir ailenin elinde olması, dolayısıyla da çizgisinin değişmemesi; onurlu, hiçbir tarafa yaslanmaması, ülke kurtuluşu için çıkması güzel. Bize göre salt ulusal değil, evrensel bir kazanım. Böyle bir gazetede yetmişli yıllarda şiirlerle, öykülerle; seksenli yıllarda sporla başlayan yazılarla; doksanlı yıllarda ise sanat sayfasıyla olmak, sanat sayfasını 100. kuruluş yıldönümünde 25. yıla taşımak  mutlandırıcı bir duygu. 

26 Ekim 2016´da yitirdiğimiz usta gazeteci Nail Güreli (1932-2016); birçok gazetede görev aldıktan sonra son olarak, 35 yıl Milliyet´teki köşesinde yazdı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı´nı yaptı. Gazeteci - Yazar Güreli´nin toplam 22 kitabı var? Şiir, öykü, deneme, röportaj ve güncel dalda yapıtlar vermiş, ödüller kazanmış bir gazeteci - yazar. Saygıyla anıyoruz Güreli´yi? 

 İstanbul, İstanbul demeyin bana!..

                Düzeni, parası olan durur o kentte.

                Sırdır yaşamın fendi?

                Kapmış kaldırımları, köşe başlarını

                Mafya ve muhabbet tellalları?

                Bitmez İstanbul´un derdi?

Hani insanımızın koltuğu bırakma, istifa etme geleneği yok ya. Ona vurgu yapılıyor? Güzel bir şey sonuçta. Nail Güreli´nin adamlığı, gazeteciliği övülüyor masada. Seçimi kazandıktan bir süre sonra Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı´nı bıraktığının altı çiziliyor.

Var daha güzel şeyler?

Nail Güreli Hakkı Ulu için: ?Babıali´nin kültür elçisi? diyor.

Hakkı Ulu ve Hasan Yılmaz için söylenen şey ise Babıali´nin çimentosu oldukları. Hoş bir yakıştırma olsa gerek. Sonuçta bir yapıcı güzellik var.

Hasan   Yılmaz ise Nail Güreli´ye bir gün, Milliyet gazetesindeki köşesine şiir koymasını söylüyor.  Dediğini yapıyor; bir gün yine karşılaştıklarında da ??tutuldu diyor hakikaten??

Üçüncü sınıf meyhanede atılan gazel.

                Hüzünlü keman konçertoları.

                Yanık yanık yokluk türküleri?

                Koca kentin gergefine yıllardır.

                Acılarla, sevinçler birlikte dokunur.

*YAŞAR KEMAL

Hasan Yılmaz Yaşar Kemal´le Fethi Naci´nin dostluğuna değiniyor?

Doksanlarda bir gün, henüz İstanbul´a yeni geldiği zamanlarda. Yaşar Kemal gibi ismi olan yazarların ortamı, onlarla olan birlikteliği hoşuna gidiyor. Yaşar Kemal de o zamanlar Toros Yayınları sahibi? İşte ?Yön?de bir gün bulundukları sırada, ?Haydi lan gidiyoruz.? diyor Yaşar Kemal. Fethi Naci de var. Gar Lokantası´na oturuyorlar. Hasan Yılmaz biraz da alkolün verdiği cesaretle ?Niye küfür ediyorsun?? diye sorduğu zaman, Yaşar Kemal. ?Küfür yüreğin bokunu temizler.? diyor.  Şaşırıyor Yılmaz, bir anlam veremediği gibi anlayamıyor da.  ?Nasıl yani? falan diyor. Açıklıyor Yaşar Kemal: ?Oğlum yolda gidiyorsun, araba önüne çıkıyor; kızıyor, bağırıyorsun. Yüreğin rahatlıyor. İşte bu da onun gibi bir şey.?

İstanbul, İstanbul deme de bana.

                Ömrümden beş, on yıl çal...

                Ne kadar elleriniz hoyratlaşsa da,

                Olamazsınız İstanbul kadar.

Daha sonra muhtar geliyor masamıza. ?Muhtar,?muhtar? dedikleri de Babıali´nin de dahil olduğu Molla Fenari´nin muhtarı Yusuf Tatar. Bir süre o da dahil oluyor sohbete.

            İstanbul, İstanbul demeyin bana!..

                Değişmez bu kentin töreleri.

                İstanbul´da sabah-akşam

                Vermişler omuzlarını insanlar birbirine.

                Sefillik masalı anlatırlar.

                                       Cumali Karata

*TÜYAP KİTAP FUARI

Fuar diyoruz ertesi gün demesine ama koskoca İstanbul, demesi kolay gitmesi zor. Hatta kalkıp Adana´lardan bile buralara gelmesi ondan kolay. Taşrada da uslu uslu yaşıyorsunuz ne güzel. Kentin bir ucundan diğer ucuna gitmek isteseniz taş patlasın yarım saatinizi alıyor. Metroyla daha az zamanda. Sonra 2,5 ya da 5 lirayla gidebiliyorsunuz. Burda öyle mi?.. Gülhane´den tramvayla 12-13 duraklık Cevizlibağ aktarmasından sonra 22 duraklık bir Beylikdüzü yolculuğu başlıyor. Git git bitmez. Neyse ki metrobüslerin kendine ayrılan bir hattı var. Diğer yollardaki akan trafiğin içinde seyretmiş olsaydınız tadına doyulmazdı o zaman herhalde metrobüsle toplu ulaşımın! 

Neyse fuar dedik artık?

2006´da olsa gerek, ilk kez o zaman gitmiştim TÜYAP Kitap Fuarı´na. Şimdiki gibi geniş bir alana kurulmamıştı o zaman. Adana Kitap Fuarı´nın yer aldığı alan kadar bir şeydi. Aradan geçen zamanda oldukça büyümüş. Şöyle bir düşünüyorum da. Adana Kitap Fuarı alanının belki on katı bir alan. Kültür yayınları, eğitim yayınları, sahaflar vs. yüzlerce nokta.

İşte o gittiğim 2006 fuarında bir yazı hazırlamıştım bir türlü tamamlayamadığım. İzzet Günay´dan Ediz Hun´a, Fikret Hakan´a, Nevzat Çelik´ kadar ne buldumsa çekmiştim filmli fotoğraf makinemle.  Yazı yazmaya niyetlenerek gidip, hazırlık da yapmama rağmen o yazı öyle kaynayıp gitmişti.         İki yıl kadar önce gidişimde de yine bir İstanbul yazısı hazırlamış, bu kez onu yine bu sütunlarda yayımlamıştım.

Bu kez ise öyle bir niyetim yoktu. Yazıydı, resimdi öte duraydı. Yazmaktan, çizmekten ziyade stantları geziyordum. Özellikle sahaflar ilgimi çekiyordu. Hatta yeni kitap yerine   birkaç eski kitap aldım. Kimler yoktu ki? Fazıl Hüsnü Dağlarca, Nevzat Üstün, Yunus Nadi, Behçet Necatigil, Ömer Hayyam, Halk Şiiri, Meşhurlardan Fıkralar?  

            YURT

                Yeryüzü kendi kendine bir toprak

                Yurt bir toprak üstünde var olduğumuz

                Ta dev atalardan beri, ta dev çocuklara dek,

                Ekmek, tuz.

                ***

                Peki nasıl ayak basmıştır onlar,

                Yurda, benim at koşturduğum yere? 

                Kavak uykusunda, yer türküsünde kocaman

                Süt üzre büyüdüğüm köylere.

Fazıl Hüsnü Dağlarca

Adana deyince Fazıl Hüsnü Dağlarca da akla gelir. Seçimlerden sonra hazırlamaya çalışıp, iki belediyeye gönderdiğim sanat-kültür 10´u aşkın vurgulu sanat notlarında, şiire, lirizminde akılcılık barındıran farklı bir ses getiren Fazıl Hüsnü Dağlarca için Adana´da ciddi, kalıcı bir şeyler yapılmasının altını çizmiştik nedenleriyle. Ama böyle olmuyor, siz de fazla giremiyorsunuz. Sadece yarım kalan dosyalarınızda usta adına neler yapabilirsiniz onu düşünmek gerekir. Onun da biraz zamanı var.

Fazıl Hüsnü Dağlarca´nın ?Yedi Memetler?i Kitap Yayınevi´nden baskılı. 1964´de Ekin Basımevi´nde basılmış. Yanılmıyorsam, Kitap Yayınevi´ni de Fazıl Hüsnü Dağlarca kurmuş olmalı? Aksaray´da açtığı Kitap Kitabevi´ni işleten, hatta yeni yazdığı şiirleri vitrin camına asan ünlü şair, Kitap Yayınevi´nin de kurucusu olduğu düşünülüyor. Hatta tamamen o. Yayınevinin adresi de kitapçı dükkânı galiba. Kitabın fiyatı ise üç lira, ben de üç liraya satın aldım.  Şanslı olduğum şey ise kitabın sayfalarının henüz daha açılmadığı. Ordan bir şiir  daha okuyalım birlikte. 

BİR SAVAŞ SONU

Bu ne İstanbul´da yaban ayak sesleri,  

Bu ne top sesleri ta İzmir´den?

İri kargalar, iri iri,

Gökyüzü karanlıklarla doldu birden

***      

Bu ne birlik olmuş yedi devlet, yedi kol. 

Bu ne anayurdum bölünmüş şuna buna.

Nice oğul, nice baba, nice koçyiğit,

Yedi sınırda yedi kan yaratmıştı toprak uğruna.

***

Bu ne Antalya alınmış, Adana gitmiş,

                Bu ne bir savaşın sonu ağır pek.

                Önce anlaşma yapmışlar, silahları toplamışlar.

                Sonra el atmışlar canıma dek.

                                                               Fazıl Hüsnü Dağlarca

?Ankara´nın İlk Günleri?ni Yunus Nadi yazmış. Sel Yayınları ise ?Atatürk Kütüphanesi? dizisinde 1955 yılında yayımlamış. Girişte, önsöz olarak, Celâl Bayar´ın ?Yunus Nadi´ye ve Hatıralarına Dair? başlıklı bir yazısı yer almakta. Celâr Bayar´ın, yazı başlığının hemen altındaki üst notta, ?Bugünkü rejimin temelinde Yunus Nadi´nin kocaman bir taşı vardır? vurgulaması bulunmaktadır.

            Bana danışmadan bu dünyaya getirdiler beni. Burada yaşadığım müddetçe de hayretten hayrete düştüm. Sonra yine elimde olmadan göçüp gidiyorum. Bu gidip gelmelerden maksat  ne olduğunu da bilmiyorum. HAYYAM

Hayyam deyince şarap akla gelir. Tıp,fizik, astronomi, cebir, geometri ve yüksek matematik alanlarında çalışmalaryapmış. Hayata dair de ne istersen var. Gerçekçiliği ve dobralığı da biraz Neyzen Tevfik takımından. ?Ömer Hayyam´ın Hayatı Sanatı ve Eserleri?ni Şair Asaf Halet Çelebi hazırlamış. 1954 yılında da Varlık Yayınları tarafından yayımlanmış.

                   KOŞMA 

                1.Gam yiyip ağlama divane gönlüm

                   Daima bu dünya başa dar olmaz

                   Hakkın kelâmını bırakma dilden

                   Haktan özge bir adama yâr olmaz

                2.Tavlada bağlıdır yiğidin atı

                   Aslı pak olanın söylenir zatı

                   Altına batsa da iyi olmaz kötü

                   Aslı ham demirden cevahir olmaz

                   3.Atı olan ata biner atlanır

                   Er yiğitler her cefaya katlanır

                   Yiğit gölgesinde yiğit saklanır

                   Kötünün gölgesi hem dalı olmaz

                4.Deli Boran bilin cümleden gani.     

                   Hem yaratır alır Allah bu canı

                   Sen kendini yokla nefsini tanı

                   Boğaz kırk boğumdur dilde sır olmaz                                     

                                                               Deli Boran

Güneyli bir ozan olan Deli Boran´dan söz etmeli ilkin, onun bir koşmasından, Varlık Yayınları´ndan çıkan diğer iki kitaptan biri; Halit Bayrı (1956) tarafından derlenmiş ?Halk Şiiri XIX Yüzyıl? adlı kitap. Yine Varlık Yayınları´nın diğer bir kitabı da Behçet Necatigil´in 1978 yılında hazırladığı ve 910 Türk edebiyatçısının hayatı ve eserlerinin yer aldığı ?Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü?dür. Behçet Necatigil naif, zarif ve ince bir duyarlılığın şairidir. Çok güzel şiirleri var. Özellikle, insanın yüreğine inceden inceye dokunan, burkan, pazar yerinin dağılma saatlerindeki yoksul insan portrelerinin hayata tutunuşlarını görselleştiren ve her pazar yerinde anımsadığım bir şiirdir ama onu da kim bu saatte arayıp bulacak.  Onun yerine, eski günlere gönderme yaparak nostalji yapalım biraz

GİZLİ SEVDA

Hani bir sevgilin vardı

Yedi sekiz sene önce,

Dün yolda rastladım

Sevindi beni görünce.

                ***

Sokakta ayaküstü

Konuştuk ordan buradan,

Evlenmiş, çocukları olmuş

Bir kız, biroğlan.

                ***

Seni sordu.

Hiç değişmedi dedim.

Bir suçlu gibi ezik

Sana selam söyledi.

                               Behçet Necatigil                                                                 

Adına yarışmalar düzenlenen Şair Nevzat Üstün´ün ?Yaşama Duvarı? adlı öykü kitabı Ataç Kitabevi´nin 65. yayını olarak çıkmış (1964). Kitap da ?Ataç? adlı bir derginin o yıllarda yayımlandığı da görülüyor.  Bu ister istemez Nurullah Ataç´la bağlantıyı gündeme getirebiliyor.

KEZBAN

                Anadolu´da bir köy

                Köyün içinde bir ev

                Evin içinde bir adam

                Adamın içinde bir şeytan

                Kezban? Kezban?

                        Nevzat Üstün

Son kitap K. Maraş´lı yazar Şevket Yücel´in, kapağını da kendisinin yapıp, yayınladığı ?Güneşin Parmakları? adlı hikâye kitabı.? ?Görmeden Gidenler? (Hikâye-1966), ?Kuş Gölgesi?(şiir-1967) adlı kitapları yayımlanmış. ?Begonyalı Gülüşler? (Hikâye) adlı kitabı ise May edebiyat Yarışması´nda (1968) yayın hakkı kazanmış. Dicle Köy Enstitüsü mezunu olan Şevket Yücel ?Güneşin Parmakları? adlı öykü kitabını yayımladığında memleketi olan K. Maraş Merkez Ortaokulu´nda Türkçe öğretmeniymiş. Başta TRT Başarı Ödülü (1970) olmak üzere birçok yarışmalardan ödüller kazanmış. 3 Şubat 2001 tarihinde yitirmişiz Yüceli. Söylem dergisinde tanıştığımız Şevket Yücel´in bazı kitapları hakkında yazılar yazmıştım. 

TÜTEN KÜL (*)

                                -Şevket Yücel´e

Işıklı sözcükler ardından

Koşturup dururdu gün boyu

Bilenen düşlerin tutkusu

Sevgiyle yansırdı yüzüne  

Alnında güneşin muştusu.

                ***

Bir sevdaya keperdi

Ki on sekizinde

Titrerdi buz tutan o deniz

Savrulan nehirler çağlardı

                ***

Bir o kaldı şimdi,  buruk  anılar

Upuzun özlemin nöbeti

Dostluklara söylenen şarkılar.

Tüten kül, eriyen sözcüklerden

                               Cumali Karataş

*(Söylem dergisi/Sayı:72/Mart 2001)

?Varlık Cep Kitapları?(74) olarak Varlık Yayınları´ndan (1953) çıkan ?Meşhurlardan Fıkralar?ı derleyip çeviren Mümtaz Ener. İçinde, yüzünüzde gülümseme ışığı doğuran fıkralar var.

            Samos (Siyam) Tirani Polikratis, şair Anakreon´a dört altın ihsan etmiş.  Şair bu paraları ne yapacağını düşüne düşüne iki gece gözüne uyku girmemiş. Üçüncü günü altınları Polikratos´a götürüp vermiş:

                -İhsanınız çok kıymetli, ama uykum daha kıymetli!

Beşocak Ortaokulu´ndan öğretmenim olan yazar Hidayet Karakuş´la karşılaşınca eski günlerden söz ediyoruz ayaküstü. Daha sonra Cumhuriyet Kitap Yayın Yönetmeni Turhan Günay´la karşılaştığımızda da ?geçmiş olsun? diyorum. Birkaç dakika ayaküstü onunla da konuşuyoruz. Turhan Günay´la ?Çukurova Sanat Günleri´nin birinde Antakya´da, Ayla Kutlu´ya verilen ödül etkinliğinde birlikteliğimiz olmuştu. Halk müziğinden örnekler verip çalıp, söylemişti. Dönüşte yol boyu sanatsal konuşmalarımız olmuştu. Hatta sonrasında Yeni Adana Gazetesi Edebiyat ve Sanat Sayfası´nda gezi notu olarak yer almıştı tüm bunlar. Turhan Günay adına akrostişolan yazmaya çalıştığım bir şiiri buraya almak güzel olurdu ama şiir dergilerde yayımlanmadığı için bu işi sonraya bırakıyoruz.

Turhan Günay´la Rahşan Ecevit´le karşılaştığımda da yazı yazma düşüncesi yok. Hatta Rahşan Ecevit´in fotoğraflarını aldığımda da öylesine alıyorum. Fakat, içerik unsurları rahat bırakmıyor. Yazının elemanları sanki yerlerini alıyor ve bir orkestranın naif ezgisi gibi yavaş yavaş kafanızdaki dizelerde yerlerini alıyorlar sanki. Böyle olunca. İkinci akşam yemeğe indiğimizde Hakkı ve Hasan beylerin konuşmalarındaki derinlik arayışına düşmek gerekiyor. Bunun için de peçeteler ne güne duruyor.  Hatta,yazı yazma duygusunun ağır bastığında Rahşan Ecevit´le kısa bir röportaj neden yapmadım diye de kendime kızmaya başlıyorum. Böylece onların sevgi, aşk harmanında birlikte savrulan şiir ve sanat üstüne farklı bir şeyler çıkarabilirdim diyorum. Bu dileğimi de sonraki bir zamana erteliyorum. Böylece ortaya çıkan farklı bir konu da Bülent Ecevit şiirleri?

Değerli şair ve siyaset adamı Bülent Ecevit yaşamını yitireli 11 yıl olmuş. Sırası gelmişken onu saygıyla anıyoruz? Bu yazının bir yararı da bizi Bülent Ecevit şiirlerine çekmesi? 

/resimler/2017-12/18/1002353573789.jpg*BÜLENT ECEVİT ŞİİRLERİ

PROMETE KENTTE

                promete şimdi kentte

                kayalara bağlı değil

                beton duvarlarla çevrilidir

                kartalların giremeyeceği bir semtte

                kendi kendini kemirir.

                                               Bülent Ecevit

Bülent Ecevit (28Mayıs 1925 - 5 Kasım 2006) şair, siyasetçi. Beş kez başbakanlık yaptı. Unutulan bir şair olarak, ölümünün 11. yılında onu şiirlerden anımsayalım, analım?

İnsan der Bülent Ecevit, ilkin, insan ve emek?

?Başağa buğday, buğdaya insan/İnsana emek ne güzel uymuş//Emeğe eylem, eyleme yürek/Yüreğe sevgi ne güzel uymuş? dediği ?Uyum? şiirinin hemen ardından ?Madde bir/Dünyaya gelmelidir? derken ?Madde ikiyi? belirtir:?Sevilip sevmelidir/?? derken insanın yanına sevgiyi de koyar.

            İNSAN

                Elbette senden güzel olacaktı

çizdiğin resim 

                yaptığın heykel

                senden büyük olacaktı

                senden yakışıklı

                elbette senden doğru söyleyecekti

                yazdığın şiir

                ***

                Elbette senden çok duyacaktı

                söylediğin türkü

                ***

                Sen olduğundan büyüksün

                Sen olduğundan iyisin               

                Sen olduğundan güzel

İnsan derken ?Anadolulu Mehmet´le? örtündüğü toprak gurbet? olan Anzak eri için yazar ?Çanakkale ?adlı şiirinde. Burdaki somut imge içeriğe özgü bir yürek burukluluğu taşır. Üzer, yaralar insanı. Düşmanları kardeş kılar? Örtülü bir barış düşünselliğini ileri sürerken

            Çanakkale toprağının               

                üstü cennet altı mezar

                kavga bitmiş mezarlarda

                kaynaş olmuş yiten canlar.

Sonra o bandocu asker üzerinden imgesiyle kurduğu şiirde acımtrak bir duygulanım taşıyan o dramsal diyalektiği görselleştirerek evrenselleştirmesiyle savaş sahnesini sürdürür?

            Yağmur yağıyordu usul usul toprağa

                gözyaşları düşerek üstüne sanki

                damla damla ağlıyordu uzaktan uzağa

                sahibini yitiren trampet.

/resimler/2017-12/18/1003329981161.jpgO evrensel yurtseverlik içerisinde sonra alır kendi askerini, Çanakkale´de düşmana etten duvar olan o kahramanının sorgularken anlam ve değer kattığı yurtseverlik duygusunun yanına barış ve insanlık değerini de ekleyerek insancıl bir özümsemeye girişir:

            İlk kez Çanakkale´de ermişim.

                Uğruna can verdikçe vatandı ancak.

                ekip biçtiğim padişah mülkü toprak

                değil mi kisizler alamazsınız bile

                bu topraklar almış sizi, sizleri basmış bağrına

                sizlere de vatan sayılır artık Çanakkale.

Sonra o şiirinin yaslandığı temel izleklerden biri olan doğanın yengisini barışın yanına ekleyerek şiirini güçlendirirken, güzel bir şiirsellikle tamamlamaya da yönelir içten gelen son dileğiyle.

            Silah yerine saban tutan elleriyle      

                geri aldı savaş alanlarını doğa

                can geldi toprağa silindikçe kan izleri.

                ***

                Huzur içinde uyusu

                vuruştukları toprakta

                kavgadan kinden uzakta

            yanyana dostça yatanlar.

Savaş deyince salt Çanakkale, dostluk deyince Anzak demez Bülent Ecevit? Onun bir de, Ege´nin öbür yanına zeytin dalı uzattığı ?Türk - Yunan Şiiri? vardır?

Sıla derdine düşünce anlarsın

Yunanlıyla kardeş olduğunu 

bir Rum şarkısı duyunca gör

gurbet elde İstanbul çocuğunu 

Türkçenin ferah gönlünce küfretmişiz

olmuşuz kanlı bıçaklı

yine de bir sevgidir içimizde 

böyle barış günlerinde saklı.

Orda konum ve koşulların insanda yarattığı duygusal dönüşümü anlatırken, sevgiden yana, çıkmayan candan umut kesilmediğini adeta vurgularken barışa duyulan özlemi, barışın gereksinimi geri planda ileri sürer Şair Ecevit: 

 ?Bir soyun kanı olmasın varsın/damarlarımızda akan kan/içimizde şu deli rüzgâr/bir havadan? dediği dizelerde hümanizmayı ön plana çıkaran Ecevit; ?Bu yağmurla cömert/bu güneşle sıcak/gönlümüzden bahar dolusu kopan/iyilikler kucak kucak? dizeleriyle de aynı doğayı, havayı, güneşi paylaşmamızın önemine dikkat çekmektedir.

            Bu sudan bu tattandır ikimizde de günah

                bütün içkiler gibi zararı kadar leziz

                bir iklimin meyvesinden sızdırılmış

                bir içkidir kötülüklerimiz.

***

aramızda bir mavi büyü

bir sıcak deniz

kıyılarında birbirinden güzel

iki milletiz.

?Bizimle dirilecek bir gün/Ege´nin altın çağı/yanıp yarının ateşinden/eskinin ocağı? dizeleriyle de alıp okuru umutlu yarınlara götürür; ?Ege´nin altın çağının? ancak barışla olabileceğini söylerken; kardeşliğin sıla derdiyle olacağının da altını çizer.   

Önce bir kahkaha çalınır kulağına

sonra Rum şiveli Türkçeler

o Boğaz´dan söz eder

sen rakıyı hatırlarsın.

***

Yunanlıyla kardeş olduğunu

Sıla derdine düşünce anlarsın.

??/topraktan doğup da toprağı yoğurandır onlar/veresiye canlarını doğurandır onlar? dizeleriyle seslendiği ?Köylü Kadınlar? onun için çok önemlidir. ?yüzlerigüneştir onların yanık/ayakları topraktır onların yarık? dizeleriyle oluşturduğu gerçekçi şiirinin ardından farklı bir tanım kazandırdığı  ?Pülümür´ün Yaşsız Kadını? adlı şiirinde bir başka Anadolu kadınını işaret ederken ?Pülümür´ün bir dağ köyünde gördüm onu/yaşını sordum bir giz gibi güldü/kimi seksen dedi köylülerden kimi yüz/?? 

?

bir asa vardı elinde

bir solmuş krallığın

kadifeden harmanisi üzerinde

bir Hititliydi o bir Selçukluydu

bir Ermeniydi birKürttü

bir Türk 

??/beni tek gözlü sarayına götürdü/ köy yapısı kulübesinin? dizelerinin arkasından, onun az imgeli, yalın ama yetkin bir şiirsel dille oluşan şiirlerinin, dili egemen güçlü yanlarıyla çatısını kuran Bülent Ecevit; ?zamanı onda yitirdim/yitik zamanlara onda eriştim/en soylu yoksulluğun toprak döşeli sarayında/bir taçgibi kondu başıma Türkiyeliliğim.? dizeleriyle görselleştirdiği şiirinde kendine özgü tavrıyla algısını oluşturur.

EL ELE BÜYÜTTÜK SEVGİYİ

Birlikte öğrendik seninle/avcumuzda yüreği çarpan/kuşa sevgiyi/el ele duyduk kumsalda denizin/milyon yılda yonttuğu/taşa sevgiyi

Tırtılları tanıdık seninle baharda/tırtılken daha sevmeyi öğrendik/sevgiden üreyen kelebeği

Toprağı evimiz gibi sevdik seninle/birlikte sevdik kuru toprakta/ev küren köstebeği

 Köstebeğinden toprağına taşına/tırlından kelebeğine kuşuna/elele sevdik bu dünyayı.

Acısıyla sevinciyle sevdik/yazıyla kışıyla sevdik/köy-köy ülke-ülke

Gökler gibi sardı dünyayı/yağmur gibi sızdı dünyaya/dünya kadar oldu sevgimiz

El ele büyütüp el ele derdik/El ele derip insana verdik/Verdikçe çoğalan sevgimizi 

                                                                                                                             Bülent Ecevit

?El ele derip insana verdik/Verdikçe çoğalan sevgimizi? insana yürüyen bir gerçek olarak karşımızda durur.  Deniz-taş, tırtıl-kelebek, ev-köstebek benzetmelerinden yola çıkan Ecevit;  ?aşk oydum mağarının duvarına/aşk oydum/ağrıdı taşlar/yarıldı mağara? dizelerinin bulunduğu ?Mağara? şiirinde karanlığa türkülerle karşı koymanın, güneşin aydınlığına sığınmanın emeğini ortaya koyar.

Sevgi onu aşka götürür sonunda? ?Soyunmuş seslerimiz tenden/boşukta bir aşk örüyor/?/Biz aşk örüyoruz boşlukta/öizgiden soyut/zerreden öz? dizeleri kendine özgü tarzda soyut imgelerle güçlenir. 

Ressam olan annesi Nazlı Ecevit gibi resim yapıp, şiirler yazan Bülent Ecevit, annesinin de öğrencisi olan Rahşan (Aral) hanımı Robert Kolej´deki bir yarışma sırasında tanıştıktan sonra evlendiler (1946).

/resimler/2017-12/18/1005062014452.jpgYAPAMADIĞIMIZ

                                                                              -Rahşan´a

                Akşam kapı eşiğinde bir terli giysi gibi

                soyunmak vardı derdinden evrenin

                bir entari serinliğini giyinmek

                kendi derdini tespih gibi çekmek elinde 

                yün örmen vardı akşamları koltuğa gömülü

                karşında polisiye roman okumak vardı

                sorgusuz bakışmak yoruldukça gözlerimiz

                sevinçsiz gülmek üzüntüsüz ağlamak.

                ***

                Oturmağa konuklar gelmesi bazen

                Çevresinde bir masanın kaygısız.

                Sıcak konularda bir demli çay gibi

                Bilmedik komşularla konuşmak.

                ***

                Dünyamızla uyuşmak vardı

                Oyunda sonunu görmeden oynamak.

                Sevinebilmek kazandığına.

Yitirdin yere dönmemek.

***

Düşünmeyebilmek yoruldukça düşünmekten.

Kamaştıkça örtebilmek gözlerini.

Düşlerde bile ışıktan sakınarak kendini

Uyuyabilmek vardı vaktinde rahat.

                                                          Bülent Ecevit

?Öldürenle katiliz çalanla hırsız/tümümüz sanığız tümümüz savcı/tümümüz suçlu tümümüz yargıç/kimi aklar kimi suçlarız/kimi bağışlar kimi asarız/kendimizi başkasında

Her gün bıçak saplı/Birinin arkasında/Vurulan da biziz vuran da

İnsandan topluma uzandığında ince bir özeleştirellik taşıyan dizeler de karşımıza çıkar.  Şair, sosyolojik bir gözlem yaparcasına kurduğu şiirini kendine özgü bir biçemde ortaya koyar. ?Bir ben varım benden öte/Ben misin bilmem.?(Ben misin?) dizeleriyle tinselliği felsefi bir söylem haline getirirken; ?kuşdan pasaport sorulmaz/gümrüksüz geçer yüküyle karınca?  dizeleriyle de fabl söyleme ironik erğilimle yaklaşır.

 

AV

Ormanın kuytusunda vurulan geyik

hayvanlar acınla suskun

dallar yasınla eğik

boynuzlarında çizgilerinde gözlerinde

avcının söndüremediği iyilik /resimler/2017-12/18/1023233441875.jpg/resimler/2017-12/18/1023351567124.jpg/resimler/2017-12/18/1023500942452.jpg/resimler/2017-12/18/1024050474014.jpg/resimler/2017-12/18/1025010787584.jpg

YAZARLAR

  • Salı 15.1 ° / 9.5 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Çarşamba 19.1 ° / 9.6 ° Orta kuvvetli yağmurlu
  • Perşembe 16.4 ° / 10 ° Orta kuvvetli yağmurlu
  • BIST 100

    8718,11%-1,25
  • DOLAR

    32,33% 0,16
  • EURO

    35,17% -0,02
  • GRAM ALTIN

    2243,92% 0,03
  • Ç. ALTIN

    3950,05% 0,00