Yılmaz AYDOĞAN / BÖYLE GİTMEZ!


?BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ? ÜZERİNE


Kısaca BOP denilen Büyük Ortadoğu Projesi üzerine ben de bir şeyler yazmak, duygu ve bilgilerimi okuyucularımla paylaşmak istiyorum. Gerçi bu konu, ortalama 5.000 karakterle sınırlı köşe yazısı kapasitesini aşacak boyuttadır. Ama olsun! Biz de yazıyı birkaç güne yayarız.

Madem benim de iki gözüm, bir beynim; bir dilim, iki elim; elimde kalemim pardon klavyem, Yeni Adana Gazetesi´nde yazıyı paylaşacak bir ?köşem? var. Öyleyse yazarım kardeşim. Bu benim içinde yaşadığım, üyesi olduğum topluma ve Büyük Türk Milleti´ne karşı da vicdani görevimdir, aynı zamanda.

BOP NEDİR?

BOP, Kapitalist Hıristiyan Batı´nın Ortadoğu Bölgesi´ni kendisine benzetmek, kapitalist sisteme katmak; burada kendisine karşı direnemeyecek küçük küçük prenslikler(!) oluşturarak; sömürgeci amaçlarını kolayca hayata geçirmek Projesi´dir.

Hatırlarsanız 1990´lı yıllarda, Dünya´ya şekil vermek için kullanılan deyim ?Yeni Dünya Düzeni? idi. BOP kullanımı yaygınlaşalı, ?Yeni Dünya Düzeni? artık kullanılmaz oldu. BOP deyimi, 2003 yılındaki Irak işgali ile birlikte kullanılmaya başlandı.

Cenap Şahabettin´in güzel bir özlü sözü vardır. Der ki: ?Altından kendini gözet (sakın), zehri teneke kupada sunmazlar!? İşte BOP, ?demokrasi ambalajı? içinde sunulan zehirdir. Güya, BOP ile Ortadoğu ülkelerine demokrasi getirilecekmiş. Tabii, yerseniz!

BOP aslında, aynı zamanda, bazı kalemlerin yazdığı gibi, ?9.ncu Haçlı Seferi´dir?. Türkiye bakımından, ?SEVR´in yüz yıl sonra yeniden önümüze konulmasıdır.?

Konuyu tam olarak kavraya bilmek için, 1990´lı yıllara, 1989 yılında Sovyetler Birliği Bloku´nun çökmesi ardından, 1991 yılında gerçekleşen Irak´ın ilk işgaline dönmek gerekir. ?Sovyet Bloku´nun çökmesi? demek, bu ?Blok´un denetimindeki ülkelerin ve bağlantısız ülkelerin ne olacağının tartışılması,? demekti.

Sovyetlerin dağılması ile birlikte Dünya´nın dört bölgesinde kaymalar yaşandı.

1. Doğu Avrupa Bölgesi: İki kademeli bu bölgenin birinci kademesinde Doğu Almanya, Polonya, Macaristan, Çekoslavakya kapitalist sisteme kavgasız, dövüşsüz kolayca geçtiler. Çekler ve Slovaklar bile kavgasız ayrılabildiler. İkinci kademesinde Estonya, Letonya, Litvanya, Beyaz Rusya, Moldova ve Ukrayna´da bu geçiş, yoğun Rus nüfus sebebiyle, kolay olmadı. Ukrayna özelinde, geçiş henüz sonuçlanabilmiş bile değildir.

2. Balkanlar Bölgesi: Bu bölge Sovyetler Birliği denetiminde veya onlardan bağımsız sosyalist yönetimler altında olan ülkelerden oluşmaktaydı. Romanya, Bulgaristan, Yugoslavya ve Arnavutluk´tan ilk ikisinde geçiş, halk hareketleri üzerine, eski diktatörlerin kurşuna dizilmesiyle; diğer ikisinde ise kışkırtılan etnik milliyetçiliklere dayalı iç savaş sonucu parçalanma şeklinde ve dış müdahale ile sağlandı. Yugoslavya toprakları üzerinde 7 tane devletçik doğdu. Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek Federasyonu, Sırbistan, Karadağ, Makedonya ve Kosova.

3. Kafkaslar ve Orta Asya Bölgesi: Kaskaslar´daki Gürcistan ve Azerbaycan kapitalist sisteme en erken geçseler de, sonradan, Rusya´nın elini tamamen çekmemesi üzerine, kanlı çarpışmalar, ?turuncu kalkışmalar? yaşandı. Azerbaycan Karabağ´da henüz barış sağlanabilmiş değil. Orta Asya´daki Turani kökenli Kazaklar, Özbekler, Türkmenler, Kırgızlar´la, Farsi kökenli Tacikler bağımsız devletler haline geldiler. Ancak buralarda kapitalistleşme, Doğu Avrupa´daki kadar rağbet görmedi.

4. Ortadoğu Bölgesi: Bu bölgede Sovyetler Birliği denetimi olmamakla birlikte; Türkiye hariç, Batı Bloku´ndan uzakta ve devletçi sistemler hüküm sürmekteydi. Bu bölgede Bölgesel Liderlik potansiyeli de olan Fars, Arap ve Türk unsurların öne çıktığı İran, Irak/Suriye ve Türkiye halkları antiemperyalist bir geçmişe ve devam eden devletçi ekonomik sistemlere sahiptiler. Bu ülkeler Batı Kapitalist sistemi dışında kalmayı seçmişlerdi. Tüm dünyada serbest kapitalist iktisadi sisteme geçilirken, bu ülkeler serbest piyasadan uzak durmuşlardı. Kuzey Afrika ülkeleri Tunus, Cezayir, Libya ve Mısır da aynı kategoride sayılabilirler. Emperyalistlerle uyumlu çalışan, işbirlikçi yönetimlerin işbaşında olduğu Suudi Arabistan, Ürdün, BAE, Umman gibi ülkeler görmezden gelinerek, diğerleri hedef tahtasına oturtulmuştur.

BOP´un uygulamaya koyulmasının ana sebebi, bu ülkelerdeki mevcut milliyetçi ve anti sömürgeci tavırdır. Bu tavır gelecekte emperyalistlerin rahatça at oynatmalarına engel çıkartabilecek potansiyeldir.

ABD Balkanlarda kullandığı etnik silahı, Orta Asya´da Ruslara karşı kullanmadıysa bunun sebebi, etnik silahın, Türkçülüğü güçlendireceğini ve tüm Orta Asya boyunca Turan ülküsünün uyanacağını görmüş olmasıdır. Bunun yerine Türklere karşı Özbekçilik, Tacikçilik, hatta bazen mikro Tatarcılık gibi akımlara destek olmuştur. Şimdi ise bölgede bir ?Turuncu Devrim? kalkışması, el altında tutulmakta ve beslenmektedir.

BOP´UN UYGULAMA AŞAMALARI

Bu dört bölgede birden, son yirmi sekiz yıldır devam eden, aslında tek bir süreçtir. Sürecin kimi anlarında ?barışçı? yöntemlerin uygulanmış olması, kimi anlarda ?turuncu? devrimlerin, kimi anlarda ise etnik-dinsel iç savaşların, işgallerin uygulanmış olması; sadece farklı aşamaları gösterir. Farklı planları değil.

Plan, Sovyetler sonrası dünya sisteminin, serbest piyasa ekonomik alanına dahil edilmesi üzerine kurulmuştur. Ortadoğu Bölgesi´nin en dikkat çekici özelliği, bölge ülkelerinin ekonomik düzeninin ?devletçi? olmasıdır. BOP uygulamalarının en önemli halkalarından birisi, bilindiği üzere, Serbest pazar ekonomisi alanı haline getirilen ülkelerde, devlet tekelindeki kamu kuruluşlarının özelleştirilmesidir.

Bu işlemin popüler ifadesi ise ?küreselleşme?´dir. Küreselleşme, tek bir ekonomik dünya sistemi yaratırken, tüm ülkeleri bu sisteme katılmaya zorlayan, Devletçiliğe karşı kapitalist bir programdır. Ama süreç biraz daha ilerlediğinde, programın diğer halkaları da ortaya çıkmaya başlar. Yaşanan kavga, devletçi rejimlerin kapitalistleştirilmesi, antiemperyalist ülkelerin emperyalizme tabi kılınması, milliyetçi ideolojinin küreselci ideoloji ile yer değiştirmesi, ulus/milli devletlerin yıkılması, kavgasıdır.

Sovyetler Birliği denetimindeki bölgelerin serbest pazar ekonomisine geçişi aşamasında, doğrudan Sovyetlerin denetiminde olan Doğu Avrupa´da ve Orta Asya´da ?sancısız? bir süreç yaşanması, bu bölgelerdeki insan kaynağının benzerliğini; kapitalist sistem ile Batının toplumsal yapısı ve Hıristiyanlık dini arasında bir bağ bulunduğunu, gösterir.


KAPİTALİST SİSTEME GEÇİŞ BAZI YERLERDE NİÇİN SANCILI OLDU, OLUYOR?

Geçmişte, sosyalizmin Balkanlar´daki uygulanışı, Sovyetler Birliği´nden daha farklı olmuştur. Ortadoğu´da da, bölgeye özgü bir Arap Sosyalizmi geliştiğini biliyoruz. Bu coğrafya, mülkiyet sisteminin farklı geliştiği, Batılı değil Doğulu toplum özelliği gösteren ve çoğunlukla Müslüman olan, Osmanlı artığı topraklar ve toplumlardan oluşmaktadır.

Batılı özellik gösteren toplumlarda sosyalizmden kapitalizme geçiş, sistemler arası değil, sistem içi geçişi andırmakta; Doğulu toplumlarda ise geçiş sağlanamamaktadır. Bunun bir sebebi de, bu ülkelerin bağımsız devletler halinde yaşamayı seçmiş olmalarıdır. Bu ülkelerde ?Ulus Devletler?in kurulmuş olması, sosyalist bile olsa milliyetçi rejimlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu durum, ister istemez, Batı ve Sovyet sistemlerinin her ikisine karşı, antiemperyalist (sömürgecilik karşıtı) bir tepki yaratmıştır.

Bu ülkelerin toplumsal yapısında oluşan güçlü milliyetçi ve antiemperyalist damar, sistemin dönüşümünde sancıya yol açmakta ve dış müdahale devreye girmektedir.

BOP ?İKİNCİ SEVR? DEMEKTİR

Balkanlar ve Ortadoğu ülkeleri, eski Osmanlı denetimi altındaki topraklarda kurulmuş olan Devletlerdir. Osmanlı Devleti´nin çok dinli ve çok etnik kökenli toplum modelinin serbest pazar ekonomisine evrilmesi, bu dinler ve etnik yapılar arasında bir bölünme savaşı ile mümkün olabilmektedir. İşte bu, yüz yıl öncesine ait Sevr´e dönüştür. Bilindiği üzere, Osmanlı miras alanı Sevr´de emperyalizmin hedefi olmuştu.

Sevr´de, Osmanlı´nın Balkanlar´daki ve Ortadoğu´daki toprakları etnik ve dinsel/mezhepsel silahlar kullanılarak Anadolu´dan kopartılmıştı. Bugün de aynı yöntemle dinsel ve etnik ayrışmanın kışkırtıldığını görüyoruz. Emperyalizmin yöntemi, yüz yıldır, değişmeden devam etmektedir.

RADİKAL İSLAM BOP´UN BAHANESİ OLAMAZ

ABD, Afganistan´a El-Kaide, Irak ve Suriye´ye ise önce ?kimyasal silah?, sonra IŞİD/DAEŞ´le mücadele bahanesiyle müdahale ettiği iddiasındadır. Bu iddia doğru ise, Balkanlar´a hangi gerekçe ile müdahale etmiştir? Orada ?kimyasal silah? da, ?radikal dinci bir kalkışma? da yoktu. Yugoslavya ile Irak ve Suriye´yi birleştiren ortak nokta, bu ülkelerde milliyetçi, antiemperyalist, devletçi yönetimlerin iş başında olmasıdır. Aslında savaş bu tür ülkelere karşı açılmış bulunmaktadır.

Oysa örneğin ABD, kendi işbirlikçisi, Suudi Arabistan gibi anti demokratik, İslami rejimlerle hiç zorlanmadan anlaşabilmektedir.

Radikal İslam BOP´un ne bahanesidir, ne de çözümüdür. Batı, İslam etkisindeki alanları bir türlü tam olarak sömürgeleştirememekte, bu durum Hıristiyan Batı´da İslam´a karşı bir öfke doğurmaktadır. İslam, Batı´nın kapitalistleştirme politikalarını iflas ettirmekte ve boşa çıkarmaktadır.

BOP´UN ASIL HEDEFİ ULUS DEVLETLERİN YIKILMASIDIR

Sözde, İslam ümmetçiliğini savunan radikal İslamcı enternasyonal fikirler, milli anlamda birleştirici değil, bölücüdür. Bakınız, Irak ve Suriye´de İslamcılık bayrağı ile verilen savaşlar, bu ülkelerin daha da bölünmelerine yol açmaktadır. Öte yandan, bunu göremeyen bazı milliyetçi kesimler de, hızla İslamcılığa savrulmaktadır. Bazılarının, ?bu örgütlerin Batılılarca kurgulanıp yönetildiği iddiası,? doğru da olabilir.

Son yirmi yılda ve bugün, ülkemizdeki laik kesimlerle, radikal solcular bile ABD emperyalizmini savunur hale gelmişlerdir. Laik(çi)ler İran´ın nükleer gücüne karşı ABD emperyalizmini koruyucu görmeye başlamışlar; her gün meydanlarda ABD´ye söven, korsan mitingler düzenleyen radikal solcular, ABD destekli organize silahlı güçleriyle, ABD´nin işbirlikçisi olarak Ortadoğu´nun kadim halklarına saldırır olmuşlardır. Bunun nedeni, bu tür sol akımların etnik temelde ?solculuk? yapmasıdır. Kürtçülüğü solculuk gibi gösteren bu akımlar, ABD´nin Kürtleri kullanarak bölgede sınırları değiştirmesinin, doğal destekçisi ve ?uygulama araç´ıdırlar. Bu işbirliğinin temel dürtüsünün ırkçılık olduğu açıktır.

ABD´nin bölgede etnik bölünmeleri kışkırttığı bir ortamda, ırkçılık ve etnikçilik ?ulusların kendi kaderini tayin hakkı? olarak değerlendirilemez. Irkçılık ve etnikçiliğe, asla, milliyetçilik payesi de verilemez. Çünkü milliyetçilik milleti birleştirici, diğerleri ise bölücüdür.

TÜRKİYE DE BOP´UN HEDEFİDİR

Osmanlı egemenlik sahası BOP´un uygulama alanı ise, Türkiye´nin de BOP´un hedefi olduğu inkar edilemez. Çünkü Türkiye´de de güçlü bir antiemperyalist gelenek vardır. Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti´ni Batılı emperyalistlerle savaşarak kurmuştur. Bu Devletin kurucu ideolojisi ?milliyetçi ve devletçi?dir. Bu özellikleri sebebiyle, Türkiye BOP içinde yer alan bir hedef ülkedir.

Irak, Arap milliyetçiliğinin; İran, İslamcı ideolojinin potansiyel lider ülkesi iken; Türkiye, daha geniş bir coğrafyada, Balkanlar´dan Ortadoğu´ya, Kafkaslar´dan Orta Asya´ya uzanan bir alanda liderlik gücü ve potansiyeli olan bir ülkedir. Ve bu ülke, benimsediği ?laiklik? anlayışı ile tüm bu ülkeleri birleştirebilme potansiyeline de sahiptir.

Daha 7 Ağustos 2003 tarihinde ilk defa BOP´u dillendiren ve ?Ortadoğu´da sınırları değiştirme vaktinin geldiğini? söyleyen Condoleezza Rice´ın haritasında, Türkiye´nin de hedef olduğu açıklanmış değil midir?

Öyleyse, nasıl oldu da, Türkiye´de seçimle iktidara gelmiş bir siyasi parti yönetimi ve o partinin lideri, kendisini, ?Büyük Ortadoğu Projesi eş başkanı,? olarak takdim edebildi?

TÜRKİYE DE BOP´UN HEDEFİDİR

Osmanlı egemenlik sahası BOP´un uygulama alanı ise, Türkiye´nin de BOP´un hedefi olduğu inkar edilemez. Çünkü Türkiye´de de güçlü bir antiemperyalist gelenek vardır. Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti´ni Batılı emperyalistlerle savaşarak kurmuştur. Bu Devletin kurucu ideolojisi ?milliyetçi ve devletçi?dir. Bu özellikleri sebebiyle, Türkiye BOP içinde yer alan bir hedef ülkedir.

Irak, Arap milliyetçiliğinin; İran, İslamcı ideolojinin potansiyel lider ülkesi iken; Türkiye, daha geniş bir coğrafyada, Balkanlar´dan Ortadoğu´ya, Kafkaslar´dan Orta Asya´ya uzanan bir alanda liderlik gücü ve potansiyeli olan bir ülkedir. Ve bu ülke, benimsediği ?laiklik? anlayışı ile tüm bu ülkeleri birleştirebilme potansiyeline de sahiptir.

Daha 7 Ağustos 2003 tarihinde ilk defa BOP´u dillendiren ve ?Ortadoğu´da sınırları değiştirme vaktinin geldiğini? söyleyen Condoleezza Rice´ın haritasında, Türkiye´nin de hedef olduğu açıklanmış değil midir?

Öyleyse, nasıl oldu da, Türkiye´de seçimle iktidara gelmiş bir siyasi parti yönetimi ve o partinin lideri, kendisini, ?Büyük Ortadoğu Projesi eş başkanı,? olarak takdim edebildi?

Edebildi; çünkü Tayyip Erdoğan ve AKP bizzat, bir ?turuncu devrim ürünü? idi. O gün iktidardaki koalisyonun, solcu-ulusalcı başbakanı Bülent Ecevit´in iktidardan uzaklaştırılış biçimini; ?Ecevit´in, Brütüs´ü Hüsamettin Özkan? eliyle, ?Sağlık Raporu alınarak alaşağı edilmesi? amacıyla, günlerce hastaneye kapatılışını; ?AKP kuruluşunda Amerikan Yahudi Konseyi´nin katkı ve övgülerini, ?Yahudi Cesaret Madalyası´nın ilk defa Yahudi olmayan birine, R.Tayyip Erdoğan´a, verilişini? bir hatırlayınız. Lütfen unutmayınız.

İslamcı ideoloji´nin sonuçta ?işbirlikçi bir öz taşıdığı? tarihi bir gerçek olup, hepimizce bilinmektedir. Bu, yüz yıl önce de böyleydi, bugün de böyledir. O gün Amerikan veya İngiliz mandasını savunanlar; bugün de Amerikan çıkarlarına hizmet etmektedirler. Tayyip Erdoğan değil midir, üç yıl öncesine kadar; bugün ?CIA´in uşağı olduğu ortaya çıkan Fetullah Gülen? için; ?Aynı menzile beraber yürüyoruz,? diyerek övgüler düzen?

Peki ne oldu da, aynı kişi, bugün artık FETO ile mücadele eder; ABD´ye ?çemkirir? konuma geldi?

Gayet basit: AKP bile, 15 yıl iktidarda olduğu, Ulus Devlet´in temel dayanaklarını içeriden dinamitlediği halde, Türkiye´nin liderlik potansiyelini yok edememiştir ve edemeyecektir. Bu durum, ABD için yeterli görülmediğinden, Türkiye´nin acilen, etnik ve mezhepsel bölünmeye tabi tutulması, istenmektedir.

Son dönemde AKP yöneticilerinin milli bir çizgide görünmeleri(!), iktidardan uzaklaşma ihtimalinin belirmiş olmasıyla doğru orantılıdır. Bu gelişmelerde, yaptıkları yeterli görülmeyen AKP iktidarına karşı, Büyük Birader(!)´in, Rıza Zarrap Davası üzerinden yönelttiği şantajların da etkisi olmuş olabilir. Ancak, böyle bir durumda bile, ?Kıpti, secaat arz ederken sirkatin söyler!? özdeyişinde olduğu üzere; ayni Tayyip Erdoğan, Devletin kuruluş felsefesi olan ?Türkçülük ideolojisinin bölücülük olduğunu,? söyleyebilmektedir.

AKP´nin savunduğu İslamcı ideoloji, kaçınılmaz bir şekilde ülkeyi dini/mezhebi bölünmeye götürür. BOP´u planlayanlar gözünde İslamcılık, Milli Devlet´in laik temelini aşındırabilecek tek yoldur. Bu sebeple de, BOP´un uygulama araçlarından en etkili olanıdır.

Bir de, ´barışsever liberallerimiz´le, ?tatlı su solcularımız´ın görüşü ve iddiası var, dikkatinize sunulması gereken. Diyorlar ki; ?Türkiye Kürtlere haklarını tanırsa, demokratik ve güçlü bir ülke olur(!)? Bu görüşün de sonuçta, BOP´un işbirlikçisi olduğunu söylemek, yanlış olmaz.

TÜRKİYE AMERİKA İLE SAVAŞA HAZIR OLMALIDIR

Şair ve hekim Abdülhak Molla´nın, 160 yıl öncesinden adeta bugüne seslenen beyt´i şöyle der: "Bu mesel ile bulur cümle düvel fevz-ü felâh; Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-ü salâh!" Günümüz Türkçesi ile: ?Bütün devletler kurtuluş başarısını bu ibretlik sözde bulur; Şayet barış istiyorsan savaşa hazır ol!?

Hali hazırda, geldiğimiz son nokta, işte budur.

Özetle; ?BOP´a ortak olmanın maliyeti,? artık, ?BOP´a hedef olmanın maliyetini? aşmış bulunmaktadır. Bu güne kadar, BOP ortağı pozisyonunda olan Türkiye, Amerika´dan izin almadan operasyon yapamazken; birer birer yalan da çıksa, Amerikalı yöneticilerin, ?Fırat´ın batısına geçilmeyecek; Membiç´e girilmeyecek; Rakka´nın içinde olunmayacak,? gibi sözlerine bizi yönetenler itimat etmeye devam etmişlerdir. İran ise, bildiğini yapmış; Bölge´de kendi geleceğinin savunulmasına yönelik tüm tedbirleri tereddütsüz almış ve uygulamıştır. -Bana biraz abartılı gelse de, bir rivayete göre 700.000 kişilik(!)- Haşdi Şaabi´nin kuruluşunda, eğitiminde ve yönetiminde söz sahibidir.

Zaman, her gün Türkiye´nin aleyhine işlemekte ve artık biliyoruz ki, ABD kısa vadeli düşünmemektedir. Türkiye´nin de kısa vadeli planlama yapma lüksü kalmamıştır. Türkiye, uzun vadede dostlarını artıracak, direnme gücünü yükseltecek, hareket kabiliyetini genişletecek bir strateji izlemek zorundadır. Türkiye´nin ABD ile savaşmaktan başka bir seçeneği kalmazsa, bu savaşa en iyi şekilde hazırlanmak, en doğru tercih olacaktır.

Bu anlamda Türkiye´nin, ABD emperyalizmine karşı savaş veren Hıristiyan bir ülke olan Venezuella´nın, İran ve Suriye ile olan işbirliği benzeri ittifaklara girişmesi, kendi lehine olacaktır.

Akıllı bir komutan, düşmanı çalışırken beklemez; o da karşı tedbirler üzerinde çalışır.

ÇIKIŞ YOLU

Çıkış yolumuz, ?yola çıkışımızın ideolojisini yeniden uygulamaya koymaktır.? Yüz yıl önce emperyalizmi nasıl alt etmişsek, bugün de öyle alt edebiliriz.

Artık her şeyimiz ?milli? olmalıdır. Meclisimiz ?milli?, hükümetimiz ?milli?, ordumuz ?milli?, eğitimimiz, ?istikbalimiz?, ?istiklalimiz?, düşünce dünyamız, ideolojimiz, yaşam tarzımız, irademiz ve kararımız ?milli? olmak zorundadır.

Tüm varlığımızla, ?Yeniden Kuvva-i Milliye? şiarımız olmalıdır.

Çıkış, Atatürk´ün Devlet kurucusu diğer arkadaşlarıyla birlikte geliştirdiği, birlikte uyguladığı, milli ideolojiyi hayata geçirmekle; milli ve toplumcu antiemperyalist ruhu yeniden canlandırmakla mümkündür.

Bu yolda Çin gibi, Rusya gibi diğer devletlerle işbirliği yapılabilirse de bu, geçici, taktiksel, dönemsel işbirliğinden öte geçmemeli; milli vasıflar ve tam bağımsızlıktan asla taviz verilmemelidir.

Allah Milletimize yardımcı olsun. Tanrı Türkü korusun ve yüceltsin!

YAZARLAR

  • Perşembe 31.6 ° / 17.1 ° Güneşli
  • Cuma 24.9 ° / 15.2 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • BIST 100

    9548,57%0,19
  • DOLAR

    32,49% 0,16
  • EURO

    34,80% 0,25
  • GRAM ALTIN

    2487,88% 1,05
  • Ç. ALTIN

    4157,48% -1,05