TÜRK KURTULUŞ SAVAŞI MİLLÎ BİR DEVRİMDİR (3)
KÜLTÜR SANAT 18.04.2016 10:38:34 1140 0

TÜRK KURTULUŞ SAVAŞI MİLLÎ BİR DEVRİMDİR (3)

Kurtuluş Savaşı yıllarının işlendiği yazı dizimizde yazarımız Ahmet ERDOĞDU sordu, konunun uzmanı Sayın Zeki SARIHAN yanıtladı.

Emperyalist ülkelerce, Ortadoğu haritasının yeniden çizilmeye çalışıldığı şu günlerde Yeni Adana Gazetesi, Kurtuluş Savaşı yıllarını tekrar incelemenin yararlı olacağını düşünerek yeni bir yazı dizisini bu konuya ayırdı.

Altı asırlık imparatorluk kurtlar sofrasında paylaşılıyordu...

Başta emperyalist güçler olmak üzere, tüm dünyanın: ?Hasta Adam ölüyor!? dediği anda silkindi Anadolu halkı. Çelik gibi bir iradeyle, sarsılmaz bir inançla, Kuvayı Milliye ruhuyla dikildi işgalcilerin karşısına.

Türk Kurtuluş Savaşı, dünya tarihinin inanılması en güç olaylarından biridir...

Mustafa Kemal´in önderliğinde Türk Halkının yarattığı bir mucizedir...

Ölümden korkmadan, ölümü yenen hürriyet aşıklarının yazdığı destandır...

Düşmanla birlikte, ezilmişliğin ve ihanetin de mağlup edildiği, şanlı bir başkaldırıdır...

Özveri ve kahramanlığın ete kemiğe büründüğü, bir büyük savaştır...

Okulunu bırakıp cepheye koşanların; eksi otuz kırk derece soğukta, çocuğunun üzerindeki battaniyeyi, taşıdığı cephaneye örten anaların; Kara Fatmaların; Rüstem Çavuşların; ?Benim Adım Anadolu? diyen, nice adsız kahramanın, hüzünlü ama bir o kadar da onurlu hikayesidir...

Ahmet ERDOĞDU´nun Sayın Zeki SARIHAN ile yaptığı söyleşiyi 5. Sayfamızda okuyabilirsiniz.

   TÜRK KURTULUŞ SAVAŞI MİLLÎ BİR DEVRİMDİR (3)

 Değerli okurlar, Eğitimci, Araştırmacı Yazar Zeki SARIHAN´la yaptığımız Kurtuluş Savaşı söyleşisinin bu bölümünde Kurtuluş Savaşı´nın Temel Stratejisi ve Türk kadınının Kurtuluş Savaşı´na katkılarını konuşacağız.

A.ERDOĞDU- Sayın SARIHAN, bize Kurtuluş Savaşının Temel Stratejisini anlatır mısınız?

Z. SARIHAN- Mondros Ateşkes Anlaşması´nın imzalandığı tarih olan 30 Ekim 1918´de başlattığımız, fiilen 11 Ekim 1922´de imzalanan Mudanya Ateşkes Anlaşması´yla sona erdiğini kabul ettiğimiz Türk Kurtuluş Savaşı, 20. Yüzyıl devrimleri içinde yer alan millî bir devrimdir. Millî devrimler, emperyalizm döneminin bir ürünüdür.  Millî devrimlerin temel özelliği, bağımsız olmaya karar veren milletlerin bunu gerçekleştirmek veya bağımsız bir ülke iken işgale uğrayan, parçalanmak isteyen halkların savaşarak yeniden tam bağımsız bir ülke yaratmalarıdır.

            Türk Kurtuluş Savaşı´nın da temel stratejisi buna göre biçimlenmiştir.

            Yirminci Yüzyılın başlarında, Ortaçağ´ın önemli üç devletinden Çin, İran ve Osmanlı İmparatorluğu yarı sömürge haline düşmüştü. Osmanlı İmparatorluğunun 1918´den önce bazı kısımları tamamen sömürgeleştirilmişti. Bugünkü Türkiye sınırları içinde kalan kısım da yarı sömürge haline getirilmişti. Bu durum, işgale uğrayan bölgelerde hızla sömürge olmaya dönüşmekteydi. Batı Anadolu ile Doğu Trakya, Yunanistan tarafından işgal edilmişti.

            Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar Osmanlı İmparatorluğu, toprak bakımından oldukça küçülmüş, kuvvet bakımından da bitkin düşmüştü. Emperyalist devletler, dört yıl boyunca kendileriyle savaşmasını ve sonunda Alman emperyalizmiyle birlikte yenik düşmesini bahane ederek bu ?hasta adam?ın varlığına bütünüyle son vermek istiyorlardı.

            Millî savaşın strateji ve taktiklerini belirleyen kadrolar, Kurtuluş Savaşı´yla bu imparatorluğu kurtarmak ve diriltmek amacını gütmediler. İmparatorlukları yeniden diriltmenin imkânsız olduğunu görmemek mümkün değildi. Birinci Dünya Savaşı´nın sonunda bu imparatorluklar zaten tarihe karışmaktaydı. Rus, Alman, Avusturya Macaristan İmparatorlukları bu ortak kaderi paylaştılar. Yalnız İngiliz İmparatorluğu, savaştan galip çıktığı için henüz ayaktaydı fakat bir imparatorluk olarak onun sonunun da yakın olduğu tahmin edilebilirdi. Çünkü Mısır, Hindistan gibi İngiliz sömürgelerinde bağımsızlık hareketleri oldukça canlı idiler. Birinci Dünya Savaşı başlangıcında savaş iki emperyalist blok arasında olurken, 1917´den sonra iki cepheden biri İtilaf Devletleri, diğeri ise başını Sovyetlerin çektiği sosyalist blok ve onun müttefiki haline gelen mazlum milletler oldu.

Kurtuluş Savaşı´nın önder kadrosu Osmanlı İmparatorluğun Birinci Dünya Savaşı öncesinde hükümran olduğu toprakların bir kısmından vazgeçtiler. Önderleri buna zorlayan yalnızca güçlerinin sınırlı olması değil, milletler çağının başladığı bir dönemde, özellikle Arapların da artık Osmanlı´ya bağımlı olmak istemeyişleridir. Savaş sonunda nüfusun ezici çoğunluğu Türk olan fakat Müslüman diğer unsurların da katıldığı yeni millî bir devlet doğdu.

            Türk Kurtuluş Savaşı´nın millî bir devrimle sonuçlanmış olmasının kanıtlarından biri de bu devrimle Osmanlı İmparatorluğu gibi yarı feodal bir monarşi yerine Türkiye Devleti adıyla yeni tipte bir burjuva cumhuriyetinin kurulmasıdır.  

            Türk Kurtuluş Savaşı bu özelliği ile 20. Yüzyıl´da gerçekleşen Sovyet devriminden ayrılır. Çünkü Sovyet Devrimi´nin amacı, ülkede bir halk iktidarı kurmaktır ve bunu İşçi, Köylü, Asker Sovyetlerine dayanarak gerçekleştirmiştir.

            Türk Kurtuluş Savaşı, Çin´in önce Japonya, ardından Amerikan işgalini hedef alan savaşıyla antiemperyalistliği açısından benzerlik göstermekte fakat aynı devrimin sosyalist karakteriyle benzeşmemektedir.

            Türk millî devrimi, bir millî demokratik devrim değildir. Millî demokratik devrim, işçi sınıfı önderliğinde, yabancı işgalcilerin ve feodalizmin tasfiyesini, fakat bununla yetinmeyip kesintisiz olarak sosyalizme geçme amacını taşımaktadır. Türk Kurtuluş Savaşı, Millî demokratik devrimlerle yalnız emperyalizmi hedef alması bakımından kısmen benzerlik göstermektedir. Bu devrim işçi sınıfı önderliğinde yürütülmediği gibi, feodalizmin tasfiyesini ve kesintisiz olarak sosyalizme geçme amacını da taşımamaktadır. Savaş sırasında bu amaç için çalışan kişi ve patiler olmamış değildir. Fakat bu çabalar yetersiz kalmış, devrim, siyasi bağımsızlığın kazanılmasıyla yetinmiştir.

/resimler/2016-4/18/1035420066931.jpg            Atatürk´ün Bütün Eserleri 2-14. ciltlerinin dizinlerinde yaptığımız bir araştırmaya göre, Kurtuluş Savaşı´nın siyasi ve askeri önderi Mustafa Kemal Paşa´nın bu savaş sırasındaki yazı ve konuşmalarında en çok kullandığı sözcüklerden millet, millî, memleket, vatan, Türkiye, Türk, Anadolu, İslam başta gelmektedir. Bu kavramların kullanılma sıklığı bile Kurtuluş Savaşı´nın hangi amaçlarla yürütüldüğünü göstermektedir. Savaş sırasındaki kurumların adları da bu konuda fikir vermektedir: Bu savaşın yürütülmesini, 23 Nisan 1920´de devralan Meclisin adı Büyük Millet Meclisi´dir. Savaşan kuvvetlerin adı Kuvayı Milliyedir.  Devrimin asgari programının adı Misakı Millî´dir. BMM, dayandığı kuvveti ?Hâkimiyet milletindir? ilkesi açıklamaktadır. Bu ilke 1921 Anayasası´nda yer almaktadır. Devrim merkezinin ilk gayri resmi gazetesinin adı Sivas Kongresi´nin hemen ardından yayımlanmaya başlanan İradei Milliye, Heyeti Temsiliye Ankara´ya taşındıktan sonra Ankara´da 10 Ocak 1920´de yayımlanmaya başlanan gazetenin adı Hâkimiyeti Milliyedir.

            Kurtuluş Savaşı sırasında baş çelişki, emperyalist işgal ile bütün millet arasındadır. Feodalizmle halk kitleleri arasında, işçilerle patronlar arasındaki çelişkiler ikinci plana düşmüştür.

         KURTULUŞ SAVAŞI´NIN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI´NDAN FARKI

1.Savaşın amacı yönünden: Birinci Dünya Savaşı, emperyalistlerin dünyayı yeniden paylaşmak için çıkardıkları ve yürüttükleri bir savaştır.  O tarihte Türkiye´nin kaderini elinde bulunduran İttihat ve Terakki Partisi´nin birkaç yöneticisi, bu savaşa Türkiye saldırıya uğradığı için katılmış değillerdir. Almanların teşviki ve tahriki ile katılmışlardır. Komuta Almanların elindedir ve savaşta Almanya´nın hedefleri güdülmüştür. Savaşı Almanlar kazanmış olsaydı elde edecekleri aşağı yukarı bellidir: İngiliz ve Rus emperyalizminin geriletilmesi, Hindistan ve Orta Asya´nın Alman emperyalizmine açılması. Türkiye´nin bu savaştan kazanabilecekleri ise belirsizdir. Hatta bu savaşta Almanlar galip gelseydiler, Türkiye´nin Almanya´nın yarı sömürgesi olacağı yolunda kanıtlar vardır.

Kurtuluş Savaşı ise, Birinci Dünya Savaşı´ndan farklı olarak, herhangi bir ülkenin tahrik ve teşvikiyle değil, doğrudan doğruya milletin isyanı ile başlamıştır. Amacı, istila edilen yurt topraklarını kurtarmaktır. Bu amaç, Batı Anadolu ve Doğu Anadolu´da toplanan kongrelerde de millet tarafından ilan edilmiş, Misakı Millî ile de Meclis kararı haline gelmiştir.

2. Savaşa komuta eden siyasi ve askerî kadro açısından: Birinci Dünya Savaşı yıllarında Türkiye´yi İttihat ve Terakki Partisi, bu partinin de küçük bir yönetici kadrosu yönetmiştir. Savaşın sonunda bu kadro tamamen tavsiye olmuş, Başbakan Talat Paşa, Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa, Bahriye Nazırı Cemal Paşa, diğer bazı savaş sorumlularıyla birlikte ülke dışına çıkmışlardır. Kurtuluş Savaşı´nın siyasi önderliği bir süre kurulamamış, Mustafa Kemal Paşa´nın Samsun´a çıktığı 19 Mayıs 1919´dan sonra bu savaşın siyasi ve askerî önderliği adım adım örülmüştür. Bu savaşta görev alan askerî önderlerin tamamı (Mustafa Kemal Paşa, Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Nurettin Paşa, İsmet Bey vb.) hükümetin emrinde birer asker olarak Birinci Dünya Savaşı´nda da görev almış bulunuyorlardı. Ancak onların Birinci Dünya Savaşı´nda görev almaları emirle olduğu halde, Kurtuluş Savaşı´nda görev almaları tamamen gönüllülüğe dayanır. Yani hiç biri, isteselerdi Kurtuluş Savaşına katılmazlar, diğer bazı askerî erkân gibi kenara çekilip oturabilirlerdi. Hatta 1920´den sonra İstanbul Hükümetleri çevresinde görev alıp Millî Mücadele aleyhine çalışabilirlerdi. Sonuçta iki savaş arasında kadroların kuruluşu ve zorunluluk-gönüllülük açısından farklar vardır.

3. Halkın katılımı açısından: Birinci Dünya Savaşı´na Türkiye halkının Turan´ı ele geçirmek hayaliyle doldurulmuş bir kısım yedek subayların ve vatan savunması ideali harekete geçirilmiş bir kısım öğrencilerin Çanakkale´ye gitmesi dışında, gönüllü ve istekle katıldığı söylenemez. Türkiye halkı, bu savaşın neden gerekli olduğunu anlamış değildir. Hele Kafkas ve Kanal harekâtları, dahası bugünkü Romanya sınırları içinde bulunan Galiçya´ya kuvvet gönderilmesi, bir heyecan yaratmamıştır. Birinci Dünya Savaşı´nda ?Dağ taş asker kaçaklarıyla dolu? olmasının, cepheye gönderilen birliklerin menzillerine bazen yüzde elli fire vererek ulaşması bu savaşa halkın gönüllü katılmadığının kanıtlarındandır.

Kurtuluş Savaşı´nda ise Ege´de olduğu gibi ilk savunma birlikleri, halk tarafından kurulmuş, düzenli askerler ise savaşın başlangıcındaki moral bozukluğuna rağmen, daha sonra yurdu düşmandan temizlemek için canla başla savaşmışlardır. Kurtuluş Savaşı yıllarında da asker kaçakları vardır fakat bu durum Birinci Dünya Savaşı´ndaki kadar vahim çapta değildir. Üstelik savaşın başlangıcındaki moral bozukluğunun nedeni de Birinci Dünya Savaşı´nın verdiği acılar ve bıkkınlıktır. Halkın savaştan uzak durma eğilimi nedeniyle Birinci Dünya Savaşı´nda milletin bütün kaynakları savaş için harekete geçirilemezdi, ancak Kurtuluş Savaşı´yla halk gerek başkumandanlığın emirlerine uyarak, gerek bizzat gönüllü kuruluşlar yoluyla maddi ve manevi kaynaklarını harekete geçirmiştir.

4. Bıraktığı kitle temeli açısından:Birinci Dünya Savaşı, Büyük kayıplara mal olan Çanakkale Savaşı dışında millette övünç kaynağı olabilecek bir anı bırakmamıştır. Kanal ve Sarıkamış hareketleri ise milletin duygu derinliklerinde nefretle ve askeri bu savaşlara sürenler lanetle anılmaktadır. Enver, Talat, Cemal Paşaların 1908 İkinci Meşrutiyeti´nde oynadıkları role ve yenilikçi özelliklerine rağmen, Türk tarihinde şanlı birer ad bırakmayışlarının nedeni, ülkeyi Birinci Dünya Savaşı´na sokarak büyük bir yıkıma neden olmalarıdır. (Adlarının birer kötülük timsali olarak anılmasında kendilerinden sonra gelen Cumhuriyet kadrolarının onların gölgesinden tamamen çıkma niyetlerinin de etkisi vardır)

Kurtuluş Savaşı´nın siyasi ve askerî önderleri ise, Talat, Enver, Cemal Paşalardan ve öteki sorumlulardan farklı olarak millet tarafından adeta kutsanmıştır. Başta Mustafa Kemal Paşa, savaş bittikten sonraki iktidar mücadelesi içinde tasfiye edilenler uzun süre resmiyet tarafından kötülenmiş bile olsalar, her birinin adları caddelere, meydanlara, okullara verilmiştir. Haklarında şiirler, destanlar yazılmıştır. Bunu, Kurtuluş Savaşı sonunda, savaşı yönetenlerin yeni devletin hâkimleri olmaları ve kendi adlarını yüceltecek siyasi ve kültürel önlemleri dayatmalarıyla açıklamak yetersizdir. Bu önderlerin her biri, Mudanya Ateşkes Anlaşması´ndan veya Lozan Barış Anlaşması´ndan sonra siyasetten çekilmiş olsalardı bile bütünüyle haklı nedenlere dayanan yurt savunmasında oynadıkları roller bakımından gene yüceltilirlerdi. 

Bu nedenlerle Türk Kurtuluş Savaşı, Birinci Dünya Savaşı´ndan ayrılır ve ondan farklıdır. Kurtuluş Savaşı bazılarının ileri sürdüğü gibi, 1914´te değil, Mondros Ateşkes Anlaşması´ndan sonra başlamıştır.

/resimler/2016-4/18/1036345692863.jpgA.ERDOĞDU- Sayın SARIHAN, Kurtuluş Savaşında kadınların rolünü anlatır mısınız?

Kara Fatma ve silah arkadaşları

Z.SARIHAN-Kurtuluş Savaşı Kadınları Harikalar Yarattılar. Bir milletin ortak geniş evi sayılan vatan toprakları yabancıların istilasına uğrarsa, orada yaşayan herkes direnir. Bunun tersi düşünülebilir mi? Dünyada benzer çok örneği var. Kurtuluş Savaşı yıllarında kadınlarımız da çeşitli kollardan ve çeşitli biçimlerde canla başla savaştılar.

Kurtuluş savaşları ve bu arada Türk Kurtuluş Savaşı topyekûn bir savaştır. Bu savaşta silah kuşanıp cepheye koşan, birliklere komuta eden, bundan ötürü rütbe alan kadınlarımızın sayısı az değildir. Fakat savaş yalnız cephede verilmez. Bütün cephe gerisi de bir savaş alanıdır.

Babası, eşi, oğlu askere alınan kadın ve kızların cephe gerisini sağlam tutmak için ev geçindirmeleri, askeri doyuracak ürün yetiştirmeleri, onları giydirebilmek için giysi hazırlamaları da bir savaşçı faaliyetidir.

Bu savaşta üç tip kadın görüyoruz. Birinci sırada en zor işleri yapan köylü kadınlar gelir ki yukarıda andığımız işlerden başka, cepheye erzak ve cephane taşıyan bunlardır. Cephede çarpışanların çoğu da köylü kadınlardır.

İkinci sırada, ketlerde ve kasabalardaki eşrafın anneleri, eşleri ve kızları gelir. Bunlar en çok Hilali Ahmer Cemiyetlerinde örgütlenerek cephe ihtiyaçları ve yaralılar için para ve eşya toplamışlar, Kastamonu´da olduğu gibi bir hastaneyi bile donatmışlardır.

Üçüncü sırada, öğrenim görmüş ve görmekte olan aydın kadınlar gelir ki en tanınmış temsilcileri Halide Edip Hanımdır. Kamuoyunu bağımsızlık için mücadeleye hazırlamakta örgütçülük ve ajitatörlük görevini üstlenmişlerdir. Mütarekede İstanbul mitinglerinde coşkulu konuşmalar yapmışlar, bir kısmı Anadolu´ya geçmiştir. Bu tiplerin içinde kadın öğretmenler öne çıkmıştır.

Kurtuluş Savaşı yıllarında erkekler, kadınların ileri çıkmalarını memnunlukla karşılamışlar, bu yolla Türklerin medeni bir millet olduğunu Avrupa´ya karşı kanıtlamak istemişlerdir. Müdafaai Hukuk Cemiyetleri üyelerinin tümü erkek olduğu için Sivas Kongresinin ardından Sivas´ta Valinin eşi başkanlığı altında Anadolu Kadınları Müdafaai Hukuk Cemiyeti kurulmuş, bu dernek birçok yerde şube açmıştır. 

Türk kadınlığının Kurtuluş Savaşına hazırlıksız yakalandığı söylenemez. Osmanlı kadınları, Tanzimat´tan beri, Batı´daki gelişmelerden etkilenerek öğrenim görmekte, çeşitli mesleklere girmekte, kadının toplumdaki yerinin yükseltilmesi için örgütlenmekte, dergi bile yayımlamaktaydılar. Balkan ve Birinci Dünya Savaşı´nda da görev almışlardır. İlk kez miting kürsülerine ise Kurtuluş Savaşı´nda çıkabilmişlerdir. Köylü kadınları savaşın yükünü ilk kez omuzluyor değillerdi. Seferberlikte de sırtlarında erzak taşımışlardı.

Doğa belgesellerinde de gördüğümüz gibi, yuvasını koruma içgüdüsü bakımından bütün dişiler aynı genlere sahiptir. Eve ayakkabıyla girilmesine bile razı olmayan kadınlar hepimizin ortak evi ve kendilerinin de ev sahibi oldukları vatanın düşman eline geçip tarumar edilmesine tahammül edebilir miydi? Kendi ırzı bile tehlikeye giriyorsa?


Haber Kaynak : ÖZEL HABER

“STOA FELSEFESİ VE TARSUS'TA STOACILIK”KİTABI ARATOS YAYINLARI’NDAN ÇIKTI

ADANA ALTIN KOZA FİLM FESTİVALİ KISA FİLM FİNALİSTLERİ BELLİ OLDU

ADANA’DA BAĞLAMA GÜNLERİ’NİN İKİNCİSİ GERÇEKLEŞTİRİLİYOR

Düş ve Gerçek Arasında Çareli Çaresiz Çizgiler Kitabı

Sanatçı Selva Özelli Solo Sergisi ile ABD’de

“Doktordan Az Kullanılmış” bu defa bir kitap adı

HÜSEYİN SÖZLÜ, "AĞUSTOS AYI TÜRK'ÜN ZAFER AYIDIR"

İZMİT ALTIN PİŞMANİYE ÖDÜLLERİ SAHİPLERİNE VERİLDİ

ALTIN KOZA FİLM FESTİVALİ ‘’BELGESEL FİLM YARIŞMASI’’ FİNALİSTLERİ BELİRLENDİ

EMEKLİLERİN YENİ ADRESİ ‘EMEKLİ KÜTÜPHANESİ’

İZMİR KULLUK İLE TANIŞIYOR

ALTIN KOZA FİLM FESTİVALİ ULUSAL UZUN METRAJ FİLM YARIŞMASI FİNALİSTLERİ BELLİ OLDU

“Soul Müziğin Diva”sı Imany, 7 Eylül’de Türkiye’de

‘ÇOK YAŞA CUMHURİYET’ ÖDÜLLÜ BESTE YARIŞMASI BAŞVURULARI İÇİN SON HAFTA!

TÜRK RESSAMLARIN LONDRA ÇIKARMASI!

YILDIZ TOZU KARAKTER ANALİZLERİ

"ZAFERİN RENGİ" GÜÇLÜ OYUNCU KADROSU İLE ÇEKİMLER İÇİN GERİ SAYIMA BAŞLADI!

Büyükşehir ve YEDAM’dan bağımlılıkla mücadelede iş birliği

AVRUPA HAREKETLİLİK HAFTASI’NDA TÜM TÜRKİYE "ŞEHRİNİ KEŞFEDECEK- GELECEK ENERJİSİNİ KORUYACAK!”

12. ULUSLARARASI İZMİT PİŞMANİYE, MÜZİK ve DANS FESTİVALİ,25-27 AĞUSTOS’TA

‘’20. GELECEĞİN SİNEMASI’’ YARIŞMASININ JÜRİ ÜYELERİ AÇIKLANDI

  • BIST 100

    9079,97%3,10
  • DOLAR

    32,35% 0,15
  • EURO

    34,93% -0,09
  • GRAM ALTIN

    2322,96% 0,18
  • Ç. ALTIN

    3843,45% 0,00
  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • Pazar 28.3 ° / 15.7 ° Güneşli