GÜNDEM 29.02.2020 18:36:00 1138 0

"RUSYA’YA AİT  AKKUYU NÜKLEER SANTRALİ  TÜRKİYE İÇİN MİLLİ GÜVENLİK TEHDİDİDİR."  

Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri Gönüllü Avukatı  İsmail Hakkı Atal, Türkiye ile Rusya arasındaki  andlaşmaya göre Akkuyu Nükleer üzerinde Türkiye”nin hiçbir yetkisi ve söz hakkı bulunmadığına dikkat çekti

Suriye’nin kuzeyinde 33 askerimizin şehit edilmesiyle sonuçlanan menfur  saldırı  Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirmiş, Türkiye ile Rusya neredeyse savaş konumuna gelmiştir.  Bu meyanda ;bizimle her an çıkarları çatışma noktasında karşı karşıya gelebilecek Rusya’nın denetiminde ve kontrolünde bir  AKKUYU NÜKLEER SANTRALİ TÜRKİYE İÇİN MİLLİ GÜVENLİK TEHDİDİDİR.

  Nitekim Türkiye ile Rusya arasındaki  andlaşmaya göre Akkuyu Nükleer üzerinde Türkiye”nin hiçbir yetkisi ve söz hakkı bulunmamaktadır.   “ Proje şirketi Rus Rosatom, projenin başlangıcından itibaren doğrudan veya dolaylı olarak yüzde 100 hisse payına sahip olacaktır.Bkz. Akkuyu Nükleer ÇED İptal dava dosyası -Danıştay 14. Daire -2014 / 11695 E. -Prof.Dr. Hayrettin  Kılıç    uzman görüşü –sayfa -2 ) Diğer yandan Türkiye Cumhuriyeti toprakları 60 yıl  boyunca nükleer atık deposu olarak kullanılabilecektir. (Bkz Prof.Dr. Hayrettin  Kılıç    uzman görüşü –sayfa :10-11 ) Akkuyu ÇED raporunda Nükleer yakıtların güvenliği konusunda  açık bir  plan yoktur, ve en önemlisi 15 yıl sonra Rus Devlet şirketi Rosatom çalışmayı iptal ederse bu santralda biriken binlerce ton nukleer atığın ne olacağı belli değildir. Rusya'ya radyoaktif atıkların ithalatı yasaktır. ( Bkz. Prof.Dr. Hayrettin  Kılıç    uzman görüşü –sayfa :34 )Türkiye ile Rusya Arasında Yapılan Enerji Transferi Anlaşmasının 16 maddesine  göre olası bir kaza durumunda Rusya”nın ve Rus Şirketi Rosatom”un hiçbir sorumluluğu olmayıp , sorumluluk Türkiye Cumhuriyetine aittir. ( Prof.Dr. Hayrettin  Kılıç    uzman görüşü –sayfa -1 )  

   Ortadoğu’nun her geçen gün istikrarsızlaşan ve karışan jeopolitiği nedeniyle Türkiye’nin gelecekte de başka devletlerle karşı karşıya gelmesi   kuvvetle muhtemeldir. Max Planck Enstitüsü’nün Mayıs 2016   çalışmasına göre      önümüzdeki  15-20 yıl içinde iklim krizi nedeniyle  yaklaşık 500 milyon insan Kuzey Afrika ve Ortadoğu’dan  göç etmek zorunda kalabilir.  (Bkz.  / https://www.mpg.de/10481936/climate-change-middle-east-north-africa) Bilim insanları , Suriye iç savaşının  tetikleyicisinin de iklim değişikliği   olduğu sonucuna ulaşmışlardır  ( Bkz. http://www.pnas.org/content/112/11/3241 ) İklim krizinin yarattığı bu karışıklık nedeniyle  NATO Stratejik Güney Direktörlüğü tarafından 30.05.2019 'da İtalya'da düzenlenen toplantıda " İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN KUZEY AFRİKA ve ORTADOĞUNUN İSTİKRARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ" ele alınmış ve iklim krizinin sonuçlarının askeri güçle çözümlenebilecek sınırların ötesine geçebileceği belirlenmiştir. (Bkz. https://thesouthernhub.org/publications-2/weekly-security-readings/new-nato-activities/the-impact-of-climate-change-on-stability-in-middle-east-and-north-africa--study-day-.aspx )

               Nükleer santrallerin yarattığı çevresel-ekolojik yıkım nedeniyle nükleer santral  kurmak ve işletmek insanlığa karşı suç olduğu gibi , TÜRKİYE’NİN ULUSAL ÇIKARLARI AÇISINDAN BAKILDIĞINDA DA , ORTADOĞU’DA HER AN KARŞI KARŞIYA  GELEBİLECEĞİMİZ RUSYA’NIN VEYA BAŞKA BİR YABANCI ÜLKENİN DENETİMİNDE VE KONTROLÜNDE BİR NÜKLEER SANTRAL , TÜRKİYE İÇİN AYRICA MİLLİ GÜVENLİK TEHDİDİ OLARAK  “ÇOKLU “ GÜVENLİK RİSKİ OLUŞTURMAKTADIR.

      ANAYASA’NIN 118 . MADDESİNE GÖRE MİLLİ GÜVENLİK KURULU’NUN  RUSYA’YA AİT AKKUYU NÜKLEER SANTRALİ KONUSUNDA TOPLANMASI VE KARAR ALINARAK NÜKLEER SANTRALİN ENGELLENMESİ  GEREKMEKTEDİR.

Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri         

Gönüllü Avukatı

         İsmail Hakkı Atal  “

 

KONU İLE İLGİLİ BELGE VR NOTLAR ŞÖYLE:

                 “…..Bilindiği kadarıyla normal çalışma koşullarında da bir çekirdeksel santralden özellikle atmosfere arkaalan ışınıma ek salınımlar olmaktadır. Yapılan araştırmalar normal çalışma koşullarının bazı ışınım sızıntılarını içerdiğini ve ayrıca bacalardan çeşitli ışınımlı gaz salınımları olduğunu göstermektedir (Dieckmann,H.;1998:26, Faber, J.;1989, Gürsoy, U:2000:384). Normal çalışma koşullarında dünyadaki çekirdeksel santrallardan atılan ışınım miktarı, doğal arkaalan ışınımla sunuk kalınandan 1 000 kat daha azdır (WHO;1992:xxii). Bununla birlikte normal çalışma koşullarında oluşan kazalarla ilgili bir fikir vermesi için 1979 yılından beri çekirdeksel santral yatırımı yapmayan ve en sıkı çekirdeksel güvenlik önlemlerine sahip ülkelerden birisi olan A.B.D’de 1980-89 arasında NRC (Ulusal Işınım Koruma Kurumu)’ye bildirilen arıza (LOP) sayısının 34 200;santral başına yıllık arıza sayısının 28,1 ve sadece 1990 yılında A.B.D reaktörlerinde acil durum nedeniyle durdurma sayısının ise 232 olduğunun bilinmesinde yarar vardır (Kılıç, H.;1995:76). Çekirdeksel tesislerden trityum (H3) salınımı gaz trityum ve trityumlu su şeklinde olur. H3 element halinde görülmezdir, kokusuz ve nüfuz edicidir; lastik ve çeliğin çoğu çeşidi dahil, çoğu maddeye nispeten kolay nüfuz eder. Gaz H3 nemli koşullarda hızla trityumlu suya dönüşür. Trityumlu su, gaz H3’dan daha tehlikelidir, çünkü normal suya benzer ve onun girdiği her döngüye girer. Gaz H3 nemli havada trityumlu su buharı halindedir ve havada iken kazandığı hareketlilik ve yayılma kolaylığından dolayı ICRP tarafından gaz H3’e göre 25 000 kat daha tehlikeli kabul edilir. Bu nedenle büyük çekirdeksel santrallerin rüzgar altlarında yaşayan tüm insanların gaz H3 ve trityumlu su buharı şeklinde trityumlu bir çevre tarafından kuşatılmaları beklenebilir. Her 1000 MW’lık çekirdeksel santral reaktörün normal çalışması sırasında çevreye aldığı H3 miktarı 110 TBq/a’dır. Arızalar nedeniyle buna ek 3,7 x 104 TBq/a kadar daha eklenebilir. (Fairlie, I; 1992). Yapılan araştırmalarda çekirdeksel santral çevresinde yaşayanlarda doğmalık sakatlıklarda (AECB Kanada ve Hindistan Rajasthan Kota Raporu); işçilerde prostat kanserinde (İngiltere Beral Raporu); kanser, gen mutasyonu ve doğmalık sakatlıklarda (ABD Lawrence Livermore Laboratuvarı Raporu) ve işçi çocukları ve santral çevresinde yaşayanların çocuklarında çocukluk çağı (ÇÇ) lösemilerinde (İngiltere Gardner, COMARE, Kanada AECB ve Almanya Krümmel Santralı ve Fransa Laurier raporları) artışları gösteren araştırmalar vardır (Fairlie, I.;1992, www.phys.port.ac.uk/, www.ephnet1.niehs.nih.gov/, http:// edpscience. nao. ac.jp/, Dieckmann,H.;1998). Kuzey Almanya’daki Krümmel Çekirdeksel Santralı ile ilgili normal çalışma koşullarında yapılmış bir araştırmaya göre santralın 0-4500 metre çevresindeki yerleşim yerlerinde lösemi riskinin çocukluk çağında ve yılda yüz binde 4 olan Almanya genelinin üç misli fazla olduğu anlaşılmıştır. Araştırmada, santralden uzaklaşıldıkça lösemi ve hematopoetik (kan yapıcı) sistem hastalıklarının azaldığı; santralın 13 yıllık çalışma döneminin son yedi yılında adı geçen bölgede çocukluk çağı lösemilerinde ve hematopoetik sistem hastalıklarında artış olduğu; 1990-91 yıllarına denk gelen iki yıllık dönemde çocukluk çağı lösemisinin standardize insidans oranının 1180 olduğu (% 95güven aralığında: 490-2830) bildirilmektedir. Bu bölgede 60 yılda bir lösemi olgusu beklendiği halde bu iki yılın 16 aylık döneminde beş lösemi tanısı konmuştur. Araştırmada bir uzman grubu ışınım etkin salınımların neden olmadığı olguları araştırma dışı tutmuştur. Bu bilgiler bize çekirdeksel santrallerde kronik reaktör sızıntıları olduğu varsayımını doğrular ve  risk değerlendirmesi ve algılamasına yardımcı olur (Dieckmann, H.; 1998:24). Bkz.Delil listesi-11 /  Dr.Umur Gürsoy / Toplumsal Maliyetler ve Temiz Enerji Kaynakları"sayfa- 105-106 /  https://www.ttb.org.tr/kutuphane/enerji.pdf )

 

                      ----------------------------------

                 “28 Mayıs 1959 tarihinde, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) genel kurulunda yapılan bir oylama ile WHO’nun nükleer güç ve sağlık alanında yapacağı veya yayınlayacağı bütün bulgu ve bilgilerin Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA)  tarafından incelenip onaylanmasına karar verildi. Buna göre; son altmış yıldır bu anlaşma sayesinde, Dünyadaki nükleer santralların promosyonu ve nükleer materyallerin gözetimi ve denetimi için kurulan UAEA,  nükleer çevrimin her aşamasında meydana gelebilecek kazaları ve çevre sorunlarını içeren WHO raporlarına ilk veto hakkına sahip olan tek kuruluştur. Yıllardır kamuoyundan saklı tutulan bu anlaşma sayesinde UAEA dünyadaki en büyük nükleer kazalarından olan Üç Mil Adası ve Çernobil ile ilgi yapılan, 1995 Uluslararası Genova Konferansı ve 2001 Kiev Konferansı’nda sunulan bağımsız bilgi ve bulguların WHO tarafından yayınlanmasını önlemiştir. Ayrıca WHO hala Japonya’daki Fukuşima kazasınının küresel sağlık boyutları hakkında bir çalışma başlatmamıştır. “( Bkz. Delil Listesi -5/ .Türkiye Barolar Birliği tarafından Akkuyu Nükleer Santralı ÇED olumlu belgesinin iptali davası için Prof.Dr. Hayrettin  Kılıç    uzman görüşü –sayfa :53-54 )

----------------------------------------------------------------------

                                              Nükleer Santral kurulması planlanan Akkuyu  her an deprem beklenen aktif bir fay hattı üzerinde olmasının yanısıra , reaktörlerin kurulması planlanan alan başta olmak üzere bölgenin zemini de sağlam değildir.Nükleer Santral kurulması planlanan alanın  zemini  karstik yapıda olup , içinde boşluklar bulundurmakta ve sağlam bir zemin de değildir.  

                              “………Akkuyu’da 1977 yılında zemin etüdü çalışmaları esnasında işçi olarak çalışan Büyükeceli Hüseyin Sarı şunları anlatıyor; “Yeraltına borular çakıp çıkardığımız toprağa ‘karot” diyorduk. Toprak kaya değil kırık kum şeklinde gelirdi. Zeminin sağlam olmadığı o zamandan belliydi. Bir uzman ekibin gelip çıkan taşları inceleyeceğini duyduk. Hemen Sinop’tan bir TIR dolusu taş getirttiler. Akkuyu’dan çıkan toprağı TIR’a, Sinop’tan gelen taşı da incelenmesi için sandığa boşalttık. Yani Akkuyu yerine Sinop’un taşına sağlam raporu verildi. Ayrıca, yeraltındaki boşlukları doldurmak için her gün 25-30 ton çimento basıyorduk, çimento 300 metre öteden denizden çıkıyordu. Burada zeminin sağlam olduğunu kim söyleyebilir?”(4). Mehmet Sarı ise şunları söylüyor; “Atom Santralında 8 sene bekçilik yaptım. Burada çalışan mühendis Akkuyu’nun zemini çürük, burada fay var diyordu. Bunun için buranın altını doldurmaya çalıştılar. 7.5-8 ton injekte ettik yarım saatte, hepsi kayboldu gitti”. Süleyman Aytekin’in anlattıklarına göre de; “Ben burada alt yapı inşaatında çalıştım. Sahildeki engebeyi düzeltmek için matkap vuruyorduk. Vurmuş olduğumuz matkaplar bazı yerlerde 10 metre indiğinde deniz seviyesine iniyor, su çıkıyordu. Biz ne olacak diye sorduğumuzda susturmak için tehdit ediyorlardı. Sonra zaten bizi makineyle beraber başka yere verdiler” (5). Hamit Sarı ise, ellerinden zorla arazi alındığını ifade ediyor; “Bizim Akkuyu’daki binlerce dönüm toprağımızı 20 yıl önce elimizden aldılar. Benim 200 dönüm yerim 1976’da istimlak edildi. Parayı 1983’te verdiler. Hepsi hepsi 90 bin lira”(6)..... ( Bkz. Delil listesi -9/    http://akunar.blogspot.com.tr/2002_04_01_archive.html)

                                          Muhtelif kişi ve kurumların açmış olduğu  Akkuyu Nükleer Santrali ÇED iptali davalarının birleştirilerek , 11.07.2016 Pazartesi günü Danıştay 10 . Dairesi”nce yapılan keşifte gördük ki ; TEHLİKE ÇOK BÜYÜKTÜR.   BÖLGEDEKİ BALIKÇILARIN  YUKARIDA İFADE ETTİĞİ , ÇİMENTO BASILAN VE ÇİMENTONUN 300 METRE ÖTEDEN ÇIKTIĞI KARSTİK YAPIDAKİ ZEMİN , NÜKLEER REAKTÖRLERİN KURULMASI PLANLANAN ALANA DENK GELMEKTEDİR.KEŞİF ESNASINDA ROSATOM ŞİRKETİ YETKİLİSİ ,REAKTÖRLERİN KURULMASI PLANLANAN ALAN OLARAK 1977 YILINDA ÇİMENTO BASILAN VE ÇİMENTONUN DENİZDEN ÇIKTIĞI ALANI GÖSTERMİŞTİR.    BÖLGE İNSANIN TANIKLIĞIYLA BİRLİKTE , KEŞİF ESNASINDA REKATÖRLERİN KURULMASI PLANLANAN ALANDA ZEMİN ETÜDÜNÜN YAPILMASI –KAROT”LARIN ALINMASI – JEOLIJİK İNCELEMENİN YAPILMASI YÖNÜNDEKİ TALEBİMİZ ; BİLİRKİŞİLERCE  GEREKLİ OLMADIĞI YÖNÜNDEKİ GÖRÜŞ BİLDİRİLMEK SURETİYLE    MAHKEME HAKİMİ  TARAFINDAN REDDEDİLMİŞTİR. SÖZKONUSU DOSYADA İTİRAZİ KAYIT  ŞERHİMİZİN YER ALDIĞI TUTANAK  ÖRNEĞİNİ DE DELİL OLARAK SUNUYORUZ. ( Bkz. Delil listesi-76 /Danıştay 14. Daire -2014 / 11695 E. Türkiye Barolar Birliği”nin davacı olduğu   Akkuyu Nükleer Santralı ÇED  İptali davası-ihtirazi kayıt şerhli keşif tutanağı )

 

                    

 

                               

 

 

 

 

 

 

 

 


Haber Kaynak : HABER MERKEZİ

Gaziantep'te Gezilmesi Gereken Tarihi Mekanlar

30 Ağustos coşkusu Çukurova’da yaşandı

TMMOB İKK,‘Ülkede, Bölgede, Dünyada Barış’ Her Zaman Şiarımız Olacaktır"

ÇGC,‘Bağımsızlık tutkumuz hiç bitmeyecek’

Prof. Dr. Süleyman İrvan:“Basılı gazeteciliğin bittiğini ilan etmek durumundayız”

“30 AĞUSTOS; DÜŞMAN DEVLETLERE ŞAPKA ÇIKARTTIRAN BÜYÜK ZAFER”

TGF "30 Ağustos, Türk Milleti için varlık nedenidir"

ÇGC,“Hür doğup hür yaşamak çok önemli”

30 AĞUSTOS ZAFERİNİ KAZANAN BAŞKOMUTAN DEMOKRATTIR; O'NUN CUMHURİYETİNİ YIKMAK İSTEYENLERİN DEMOKRATİK MEŞRUİYETİ YOKTUR

ÇYDD Türkiye Cumhuriyeti'nin 100., Büyük Taarruz'un 101. yılını Afyonkarahisar'da Kutladı

ULUSAL VE YEREL MEDYADA ZAFER BAYRAMI SERGİSİ DÜZENLENİYOR

26-30 AĞUSTOS 1922 BAŞKOMUTANLIK MEYDAN MUHAREBESİ:KUTSAL SAVAŞ

Ankara'dan Uçakla Günübirlik Ziyaret Edebileceğiniz Şehirler

KAYMAKAM ATAMALARI GERÇEKLEŞTİ

ÇYDD'DEN AFYON BULUŞMASI

Jeoloji Mühendisleri Odası'ndan deprem açıklaması

JMO’dan “17 Ağustos 1999 Depremi” Açıklaması

ÇGC’de kaynaşma yemeği

TGC: "Gazetecilik tutukluluk nedeni olmaktan çıkarılmalıdır"

ADANA BAROSU’NDAN ‘HAK İHLALİ’ İDDİASI

Enerjisa Enerji ve TEMSA’nın Oyungezer Otobüsü Deprem Bölgesinde

  • BIST 100

    8806,72%-0,01
  • DOLAR

    32,25% 0,26
  • EURO

    35,08% 0,67
  • GRAM ALTIN

    2270,84% 0,79
  • Ç. ALTIN

    3854,72% 0,51
  • Perşembe 24.1 ° / 11.6 ° Güneşli
  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli