Bu ?sıcak? gelişmenin en yakın zamandaki sinyalini Ömer Dinçer birkaç gün önce vermiş ve eczacıları kast ederek, "Biz onlara dedik ki, biz ülke olarak krizden geçiyoruz. 2009 yılında SGK yaklaşık olarak 32 milyar liraya yakın zarar etti. Halbuki siz yüzde 33´ye yakın karla çalıştınız. Öyleyse biraz da siz bu zarardan pay sahibi olun, bizi anlayışla karşılayın, dedik. Aramızdaki sorun bu. Biz hala anlayış bekliyoruz ve herkese, vatandaşa etkin verimli ve kesintisiz hizmet verilmesi konusunda bir çağrı sunuyoruz,? demişti. Yani bütün sorumluluğu onların üzerine yıkmıştı.
?Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür? diyerek bu işin içinden çıkmak herhalde kolay geliyor iktidara. Ama olay o kadar basit değil. Nerede ise 15 yıl öncesine kadar uzanan kimi niyetlerin, senaryoların son cümleleri konuşuluyor aslında. Sağlık sektörü uluslar arası sermayenin ve özellikle de ABD´deki merkezlerin iştihasını kabartan bir alan. Anımsıyoruz, 1995 yılında Amerikan Ticaret Bakanlığının ?Dünya´daki yükselen pazarlar? analizlerinde Türkiye iyi bir hedef olarak saptanmış ve sosyal güvenlik-sağlık alanlarının giderek kazançlı bir pazar olacağı vurgulanmıştı. Bu konu birkaç kez Yeni Adana sütunlarında konu edildi geçmiş yıllarda. Hatta gazetemizin düzenlediği ?ilaç sanayi? konulu açık oturumda da Türkiye´de hedeflenen model bu konunun uzmanlarınca dile getirildi. Sosyal güvenlik reformu adı altında sürdürülen kimi çalışmalarda, önemli hedeflerin birisinin SSK´nın elindeki ?toptan ilaç alım ve kendi üretim? kozlarını almak olduğu da vurgulandı. Sonuçta ?bireysel eczaneler de hedef alınacak, büyük çaplı ?eczane zincirleri? kurularak, Türkiye piyasası bu tekel tipi pazarlama modeline teslim edilecek? denildi.
Sosyal güvenlik ve sağlık sektörünün başına gelenleri; taşların yerinden oynatılarak özelleştirmenin de başrol oyuncusu yapıldığı bir süreçte, ilacın ve sağlık hizmetlerinin ?ticari meta´ kategorisine ?terfi ettirilerek?, bu önemli kamu görevinin nasıl bir sömürü alanı haline sokulduğunu bu sütunlara sığdırmanın olanağı yok. Ancak artık şu açık ki ?sosyal güvenlik ve sağlık reformu? adı altında insanımızın yaşamını daha da zorlaştıran düzenlemeler şimdi ?ilaç? alanında büyük sıkıntılara yol açmak üzeredir. Bu arada ?halkımız artık kuyrukta beklemeyecek, ilacını hastaneden değil dilediği eczaneden alacak? senaryosu da acı bir son ile bitecektir. Önce eczacıların çok benimsediği bu yöntem şimdi kendi zararlarına işlemektedir. Çünkü sırada, yeni açılıma ilk tepkiyi verenlerden DP Genel Başkan yardımcısı Prof. Dr. Dursun Akdemir dediği gibi ilaçların marketlerde satılması ile Türkiye Eczacılar Birliği´ni zayıf düşürüp teslim alma hareketi yatmaktadır. Bunun hemen ardından eczaneleri pusuda bekleyen tekel kuruluşlarının piyasaya egemen olması, hatta bir çalım atılarak ?marketlerde? açılacak olan reyonlarla eczaneleri gereksiz kılma aşaması gelecektir. Bunu öngörüyor Akdemir ve ?İlaçların markette satılması eczacılık diye bir mesleğin olmayacağı anlamına gelir, eczaneleri ve fakültelerini kapatmak gerekir,? diyerek son noktayı da koyuyor.
Gelelim ?unutulmaması? gereken bir başka önemli noktaya? Ömer Dinçer yakınıyor ve ? Biz ülke olarak krizden geçiyoruz. 2009 yılında SGK yaklaşık olarak 32 milyar liraya yakın zarar etti. Halbuki siz yüzde 33´ye yakın karla çalıştınız,? diyor. Erdoğan´ın aksine krizin teğet geçmediğini ikrar etmesi bir yana bir de SGK´nin neden zarar etmekte olduğunun gerçek nedenlerini görmezden geliyor. ?Sosyal güvenlik kara deliktir? gerekçesi ile o mahut reforma bel bağladıklarında böyle konuşmadıklarını da unutturmaya çalışıyor. Hele hele reformun yöntemini, içeriğini ve temel felsefesini eleştirenlerin ne kadar haklı çıktılarını akıllardan silip atıyor. Ne denmişti o zaman: ?SSK´nın ve diğer ?büyük alıcı? konumlarındaki kamu kuruluşları alım güçlerinden doğan avantajını yitirir, ilaç piyasasını özel aktörlere bırakırsanız, kara delik daha da büyüyecektir!? İşte eleştiriler haklı çıkmıştır. Bunun faturasını sadece eczanelere çıkarmanın hiçbir anlamı yoktur. Yaratılan kaos´tan istenilen sonuca adım adım varma bahanelerinin yaratılmak istendiği pek açıktır.
Türkiye´nin yükselen sağlık ve sosyal güvenlik piyasası? Hedef bunu ele geçirmek isteyenlere zemin hazırlamaktır. Sağlık hizmetlerini ticarileştir, özelleştir; insanımızı sosyal devletin sunması gereken olanaklardan yararlanan yurttaşlar olmaktan çıkarıp birer müşteri gibi gör. Hastanelerde ?muayene parası? adı altında mali külfet getir, özel kuruluşlardan hizmet almanın bedelini sürekli yükselt, kamu sağlık kuruluşlarını birer ticarethane haline getirmenin altyapısını hazırlamaya uğraş? İlaç sektöründeki kurulu düzeni önce ateşleyip, eczaneleri ilaç dağıtımının çekiciliği ile yanına çek, ardından tekellerin egemen olacağı bir piyasayı kurabilmek için ilk darbeyi onlara vur. Ama bunu yaparken kamunun toplu alım gücünü ve bundan doğacak büyük indirimleri ortadan kaldırmış bulun. Bununla da yetinme, ?Amerikan modeli? kandırmacası ile ilacı bir market metaı haline getir? Bu süreçten Türk halkı ya da ulusal ekonomimiz karlı çıkmayacak elbette. Zira meydan tümüyle uluslar arası sermayenin hasat kaldıracağı bir ortama bırakılacak. Yeni açılımın de hedefi bu olmalı, başkası akla gelmiyor.
