Neden Kemal Kılıçdaroğlu bu konuda, ?CHP olarak bizim görüşümüz belli, biz tek başına iktidar olmak istiyoruz. Herhangi bir ittifak arayışımız da yok. Bir çağrımız da yok. Siyasi partiler çağrı yapabilirler, bunlara saygı göstereceğiz, onlar kendi düşüncelerini aktarabilir. Ama bizim düşüncemiz, CHP´nin tek başına iktidar olması için halka gitmek, halk ile kucaklaşmak. Söylemlerimizi toplumun kılcal damarlarına aktarmak, bizim amacımız bu,´´ deme gereksinimi duydu?

Ya CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol´un, ´´BDP ile CHP seçim ittifakı yapacak mı?´´ sorusuna verdiği şu yanıta ne demeli?

´´Adnan Menderes, 1957´de seçim ittifaklarını yasaklayan bir kanun çıkarttı. Bu yasa o günden bu yana devam ediyor. BDP ile CHP´nin seçim ittifakına girmesi söz konusu değil. CHP, seçime yalnız girecektir. Yasal engeller var, Türkiye´de şu anda partilerin seçim ittifakı yapması yasak. Bazı partilerin adayları, bazı partilerin listesinden aday gösterilebiliyor. Partiler meclise girdikten sonra herkes yine kendi partisine dönüş yapıyor. Böyle bir olayın, CHP´nin Parti Meclisi ile karara bağlanması lazımdır. Biz iktidara talibiz, bizim böyle bir şeye ihtiyacımız yok.´´

Yani eğer yasal engeller olmasa Parti Meclisi´nin gündemine ciddi ciddi getirilecek bir konu mu bu? Biraz fazla ?eveleme geveleme´ kokusu yok mu bu yaklaşımda?

En doğrusunu CHP´nin diğer Grup Başkanvekili söylememiş mi? Yalova Milletvekili Muharrem İnce Demirtaş´ın ´Sol ittifak´ dediğini, ancak BDP´nin sol bir parti olmadığını vurgularken haksız mı? Ya da  "Selahattin Demirtaş, BDP´yi sol bir parti olarak mı tanımlıyor, yoksa etnik bir parti olarak mı tanımlıyor? BDP´yi ırkçı bir parti olarak mı tanımlıyor? Önce bunun kararını versinler. Bana göre BDP, sol bir parti değildir. Türkiye´de sol bloğun nerede olacağı ise bellidir ve burada en büyük güç CHP´dir. BDP´nin sol bir parti olduğuna açıkçası ben inanmıyorum. Onun için de muhatap olarak görmüyorum. Dediğim gibi önce solcu olsunlar, sonra konuşuruz," sözleri ile son noktayı koymuş olmuyor mu?

Anlaşılan asıl olay partinin ?yenileşimci´ Genel Sekreteri Süheyl Batum´un, karşılıklı Bayram ziyaretleri kapsamında BDP´nin temsilcisi ile yaptığı sohbet çerçevesinde patlak veriyor. ?Kurmacalar´ bir ölçüde gerçek temellere oturur gibi oluyor. Kılıçdaroğlu´nun telaşını davet ediyor.  Batum, CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce´nin, ?BDP önce solcu olsun, sonra konuşalım? ifadelerinin hatırlatılması üzerine, İnce´nin kişisel olarak tereddütleri olabileceğini, bunları yapacağı görüşmelerle açıklığa kavuşturabileceğini söylerken, ?açık kapı´ bırakırmış gibi görünüyor. Şu ?tirad´ı da bu kanıyı pekiştiriyor:

?Türkiye´de gerçek anlamda demokratik, laik, emeğin haklarına, sosyal haklara, hukukun üstünlüğüne dayanan bir cumhuriyeti yeni baştan oluşturmamız lazım. Çok boyutları törpülendi, demokratik boyut o kadar törpülendi ki biz nasıl törpülendiğinin farkında bile değiliz. Eskiden pirüpak mıydı, değildi. Fakat bu anlamda belli yönleriyle, haklar boyutunda baktığımız zaman, çok törpülenmiş bir demokrasi anlayışıyla karşı karşıyayız. Bunları yerine getirecek, bunları yeni baştan gerçek anlamda oluşturacak, maalesef bozulmuş olanlarını yeni baştan tanımlayacak ve bütün partilerle beraber yeni demokrasimizi kurmamız için, işleyen bir demokrasi, işleyen bir hukuk sistemi için, insanlara gerçek anlamda güvence sağlayan bir hukuk devleti için, laik devleti korumak için, sosyal devleti bugün içinde bulunduğu sadaka devleti anlayışından çıkartıp gerçek anlamda insanların hakları olduğu için belli hakları elde ettikleri bir devlet haline dönüştürecek bütün değerli partilerle, bütün görüşlerle işbirliği yapmak durumundayız. Dolayısıyla burada hangi partiyle nasıl yapıyorsun, eskiden yapıyor muydun, yapmıyor muydun önemli değil. Önemli olan bu ilkelerin konulması.?

Ya CHP´nin yeni Genel Sekreteri çok iyimser,  müzakereler yolu ile her kesimi ikna etme becerisine ve partisinin bu alandaki siyasal ağırlığına fazlası ile güveniyor, ya da ülkeyi ve toplumu paramparça eden dinamikleri hiç tanımıyor ve bilmiyor? ?Demokratik, laik, emeğin haklarına, sosyal haklara, hukukun üstünlüğüne dayanan bir cumhuriyeti yeni baştan oluşturmak? hesabını yapan hangi siyasal oluşumları seçebiliyor acaba? Siyaset borsasında böylesine değerlerin geçerliliğine ve gerekirliğine inanan kimleri bulabilir ki?  Ya da bugün ?pozitif muhalefet´ yapma noktasına taşınmakta olan Cumhuriyet Halk Partisi´nin birincil hedefleri bu ilkelerden mi ibaret olmalı? Kendisine ?sol´ diyen ama silahlı eylemleri manivela gibi kullanıp, etnik ayrımcılığı siyasal yapılaşmaya kavuşturma çabasında olanlarla dar kapsamlı kesişim kümelerine dayalı ?alış verişe´ girmek, partinin tarihsel misyonu ve görevleri ile bağdaşır mı? Cumhuriyet´in yeni baştan oluşturulması gibi ancak AKP ya da BDP tasarımları ile örtüşen bir hedef ne zamandan beri CHP´ye umut bağlamış kitlesel gücün gündeminde olmuştur? Ülkenin ve ulusun bütünlüğü, Türkiye´nin emperyalist saldırılara karşı ayakta durabilmesi ancak CHP´nin kurucusu olduğu, temel ilke ve kurumlarını her koşulda koruma yükümlülüğünden kaçınamayacağı Atatürk Cumhuriyeti´nin daha fazla zede almadan güçlendirilmesine bağlı değil midir?

Bir de şu var: Hazin tablo, sadece Batum´un ve yenileşme heveslilerinin CHP´yi rayından çıkarabilecek zihniyetiyle sınırlı kalmıyor BDP ile ittifak ya da işbirliği söylentileri söz konusu olduğunda. Daha da kötüsü üst yönetimin kendi içerisinde ikilemlere düşüşünü de ortaya seriyor tutarsız yaklaşımlar. Parti´nin büyük eksikliği fark edilmiş oluyor böylece. Baykal sonrasında, katılımcılığı öne çıkaran kurumsal mekanizmalarca oluşturulmuş  ideolojik tutarlılığın da sağlanamayacağı kuşkusu giderek artıyor. ?Lider sultası´ndan bezilmiş iken, her kafadan bir ses çıkıyor, genel başkan dahil herkes, kendisine göre tanımlanan bir yenileşim hamlesi ile ortaya atılıyor. Referandum öncesi alanlara sığmayan yüz binlerin kafasında soru işaretleri artıyor. Bunlar iyi haberler değil yaklaşan 2011 seçimleri söz konusu olduğunda?