Bilgi Toplumu İçinde Bilimin, Bilimsel Bilginin ve Sanatın Önemi
KÜLTÜR SANAT 22.01.2018 11:08:20 3359 0

Bilgi Toplumu İçinde Bilimin, Bilimsel Bilginin ve Sanatın Önemi

Fikri Akdeniz 1980´lerden bu yana ?bilgi toplumu? günümüz dünyasını tanımlamak için kullanılan terimlerden biri oldu. Genellikle toplumsal, kültürel, ekonomik ve teknik bir kavram olarak geçiyor. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin hızla gelişimi, ?bilgi

Bilgi toplumu nasıl tanımlanır?:

Yeni temel teknolojilerin gelişimiyle bilgi sektörünün, bilgi üretiminin, bilgi sermayesinin ve nitelikli insan faktörünün önem kazandığı, eğitimin sürekliliğinin ön plana çıktığı, iletişim teknolojileri, bilgi otoyolları, elektronik ticaret gibi yeni gelişmeler ile toplumu ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal açıdan sanayi toplumunun ötesine taşıyan bir gelişme aşaması olarak tanımlanabilir. ?Bilgi toplumu? açık bir toplumdur ve serveti de bilgidir.

Bir başka ifade biçimiyle bilgi toplumu: Bilginin gerçek sermaye ve zenginlik yaratan başlıca kaynak haline geldiği, ancak amaç değil araç olduğu ve toplumsal yaşamın her aşamasını aydınlatan, yönlendiren başlıca güç olduğu yaşam ve düşünce biçimidir. Bilgi toplumunda, bilişim bağlantılı sanayiler sonucu bilgi sektörü toplumsal yapıda önemli bir yer almaktadır. Bilgi toplumu haline gelen ülkelerde bilgi, giderek hammaddenin, emeğin ve diğer kaynakların yerini almaktadır. Bilgi toplumunun en önemli özelliklerinden birisi bilgisayarın yoğun olarak kullanılıyor olmasıdır.

Sanayi toplumundaki maddi sermayenin yerine, bilgi toplumunda bilgi ile donatılmış insan sermayesi geçmektedir. İnsanların beyin gücü işletmeler için önemli konuma gelmiştir. Görüldüğü gibi bilgi toplumunda en önemli girdi bilginin oluşumuna katkı verecek ve niteliği değişen bilgiyi kullanacak olan nitelikli insan faktörüdür. İletişim teknolojisi, toplumu sanayi toplumunun ötesine taşımaktadır. Bilgi, yeni bilgi üretmek için elde edilir.

Bilgi Toplumuna Uygun Eğitim:

Bilgi toplumu, her tür bilginin yeni haberleşme teknolojileri ile bireylerin ulaşabilme ve kullanma olanaklarının sağlandığı toplumdur. Bilgilerin toplum bireylerinin düşünce süzgecinden geçirilip yorumlanması ve günlük yaşamın organik bir parçası haline gelmesi ile sağlanabilir. Yeni nesillerin çağdaş bir eğitim sistemi içerisinde hızla değişen teknolojik ortama ayak uydurabilmesini sağlamak ve bilgi toplumunu oluşturabilmek için devlete önemli görevler düşmektedir. Her tür bilginin, çok geniş ve zengin teknolojilerle elde edilme olanağı kendiliğinden bilgi toplumunu oluşturmaz.

Bilginin Küreselleşmesi:

Bilim ve teknolojideki hızlı gelişmeler, bireyleri çok daha fazla çalışmaya zorlayarak toplumları korkunç bir yarışın içine itmiştir. Bu yarış gelişen yeni teknolojik bilgiler sonucunda 1980´lerde küreselleşmeyi gerçekleştiren yeni bir dönemi başlatmıştır. Haberleşme araçlarının yaygınlaşması ve yeni haberleşme araçlarının yaşama geçmesi ile insan yaşamında iletişim araçlarının geniş bir şekilde kullanılmaya başlanması gelişmeyi hızlandırmıştır. Öte yandan zamanın kısalması, uzaklığın ortadan kalkması, ülkeler içerisinde olduğu gibi ülkeler arasındaki uzaklığı ortadan kaldırıp bütünleşmeyi sağlamıştır. Teknolojik bilginin sağladığı yeni olanaklar sayesinde, bankacılık, sermaye piyasaları ve diğer ulaşım hizmetlerinde de bir bütünleşme sağlanmıştır.

Amerikalı yazar Thomas A. Stewart (1948-)´ın 2002 yılında basılan?The Wealth of Knowledge? adlı kitabında ifade ettiği gibi ?İçinde yaşadığımız yeniçağda, zenginlik bilginin ürünüdür. Bilgi, ekonominin başlıca hammaddeleri ve en önemli ürünleri haline gelmiş bulunuyor. Geleneksel toplumda tarımsal üretim, sanayi toplumunda sanayi malları üretimi önemli olmuştur. Yakın zamanda hizmetler sektörü egemen sektör olurken, bilgi toplumunda bilgi sektörü önceliği almaktadır.

Bilgi çağı:

Bilgi çağı, servet yaratmada bilginin öne geçtiği dönemi tanımlamak için kullanılan bir tanımlamadır. Burada maddi sermayenin yerini düşünsel sermaye almıştır. Bilgi çağını önceki dönemlerden ayıran 5 temel özellik bulunmaktadır. Bunlar:

* Bilgi çağı bilgiye dayalı toplumun yükselişinden oluşmaktadır.

* Bilgi çağında işletmeler bilgi teknolojilerine dayalı olarak faaliyet gösterirler.

*Bilgi çağında iş süreçleri verimlilik artışına dönüşmektedir.

*Bilgi çağının başarısı bilgi teknolojilerinin kullanımında etkinlik ile ölçülmektedir.

*Bilgi çağında pek çok ürün ve hizmet, bilgi teknolojileri ile iç içe geçmiş durumdadır.

O halde bilgi çağı, bilginin sürekli yenilendiği bir süreçtir.

Bu oluşumlar, gelişmelere aynı hızda ayak uydurabilecek bir toplum yapısını gerektirmektedir. 21. yüzyılda gelişmişliğin ölçü birimi sahip olunan bilgi, bilginin etkinliği de yeni bir bilginin üretimi olmaktadır. Bizim gibi bilimsel devrimi yaşamamış, sanayileşme sürecini tamamlayamamış, bilime, teknolojiye ve insana yatırıma yani eğitim ve araştırmaya yeterince önem vermeyen toplumlar açığı nasıl kapatabilirler? Başka bir anlatım ile geri kalmış tarım toplumları bilgi çağı sayesinde sanayi devrimini yaşamadan bilişim devrimini yaşayabilirler mi? Bu amaç için neler gerekmektedir?

Bilginin Üretilmesi:

Çağımızın en önemli özelliği toplumun bilgi üretme yeteneğidir. Her ülke kendi potansiyeline göre bilgi üretmek üzere araştırma-geliştirme çalışmasında bulunmaktadır. Araştırma/geliştirme çalışmaları ile yeni ürünler elde edilebildiği gibi, hazır bilgilere erişme veya erişilmiş bilgilerin nasıl kullanılacağının öğretilmesi de mümkün olmaktadır. Bu nedenle tüm gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeler araştırma-geliştirme çalışmalarına büyük önem vermektedirler.

Öncelikle ülkemizdeki eğitim sistemimizi gözden geçirelim.

Özgür düşünme:

Bilgi toplumunda aktif nüfus içinde tarım ve sanayinin payı azalmakta, hizmetler sektörünün payı artmakta ve bilgili nitelikli insana gereksinim duyulmaktadır. Ayrıca, araştırmaya, bilim ve teknolojiye yatırım en kârlı yatırım şekli sayılmaktadır. Bu nedenle, özgür düşünmek, fikir alanında girişimci olmak gerekir. Ancak özgür düşünen ve kendi yeteneğine güvenen insanlar, çözümünü kimsenin bilmediği sorunlarla uğraşmayı göze alabilir ve yılmadan, usanmadan yeni fikirler üreterek, yeni denemeler yaparak, yıllarca uğraştıktan sonra mutlu sonuca varabilir.

Böyle bir uğraşta etraftaki kişilerden çok kez destek yerine engelleyici, en azından umut kırıcı tepkiler gelebilir. Daha önce benzer yenilikler yapmak isteyip başaramamış uzmanlar, böyle bir uğraştan bir şey çıkmayacağına inandıkları için yeni denemeleri iyi niyetle caydırmaya çalışırlar. İyi niyetli olmayan başkaları ise ya kıskançlıktan, ya da alıştıkları düzenin bozulmasından çekindikleri için önlemeye yeltenirler. Bütün bu engelleri aşabilmenin ilk koşulu: Özgür düşünmek ve kendi yeteneklerine güvenmektir.

Girişimci olma:

Çocukların özgür düşünen girişimci insanlar olarak yetiştirilmesi gerek aile içinde, gerek okuldaki eğitimin önemli bir hedefidir. Ama ülkemizdeki eğitimin geleneğinde böyle bir hedefin bulunduğu söylenemez. Ailedeki yaklaşım büyüklere saygıyı ve itaati ön plana çıkarır. Okuldaki eğitim ise öğrencilerin özgürce düşünüp her fırsatta sorular sormasını özendirmekten çok, verilen bilgilerin ezberlenerek öğrenilmesine yöneliktir. Milli Eğitimimizin reformcuları yıllardır bu tutumun değişmesi, öğrencilerin ezberlemekten çok düşünmeye, araştırma yapmaya özendirilmeleri için uğraşıyorlar. Örneğin Köy Enstitülerinde böyle bir eğitim anlayışı uygulanıyordu. Bugün hizmet yapan bazı deneme okullarında, ya da özel okullarda araştırmaya yönelik yöntemler etkin olmakla birlikte okulların tümünde böyle bir eğitim anlayışının yürürlükte olduğu düşünülemez.

Günümüzde çok sayıda çocuk, okullarda teknoloji destekli fen bilimleri eğitiminin yapılamaması nedeniyle, bırakın deney yapmayı, herhangi bir deneyi izleme şansından bile eksik yetişmektedir. Heyecan, merak ve ilgiyi saf dışı bırakan, hedef ve performansa odaklı kültürler pek yardımcı olmasa da, bunun yanıtı daha iyi bir eğitim olmalıdır.  Bilimsel sonuçlarla yalnızca tanışmak da yarar sağlamaz. Bu yönde bir eğitimle, bilim başka bir boş inanç, ezberlenmesi gereken olaylar dizisi haline geliyor. Bu durumda genç insanların bilimin zorluklarından kaçmasına şaşırmamak gerekir.

Etkileşim:

Günümüzde doğa, yaşam ve hatta sosyal bilimler arasındaki ayrım giderek ortadan kalkmakta, farklı alanlardaki bilim insanları aynı teknolojileri kullanmaktadırlar. Bu alanlar arasında giderek etik açısından ortak bir anlayışın gelişmekte olduğu da gözlenmektedir.

Ortak sorumlulukların gereği, tüm bilim insanlarının bilimsel etkinliklerin ürünü olan bilginin kısa ve uzun erimde toplum ve çevre üzerinde etkileri hakkında bilinçli ve toplumun bireylerine gelebilecek zararlı etkilere karşı hazırlıklı olmaları, toplumu bilgilendirmeleri, uyarmaları, ve çıkabilecek sorunlara karşı köklü önlemler almaları gerekir.

Cambridge Üniversitesinden felsefe profesörü Simon Blackburn´e (1944- ) göre ?Bilim yararlı ve güçlü bir kuvvettir; fakat her şeye yanıt oluşturmaz.? Bilimsel devrim öncesinde İngiliz devlet adamı ve filozof Francis Bacon (1561-1626) bilimin idealini şöyle tanımlar: ? Deney yapan insanlar örümceğe benzer; bunlar kendi malzemelerini kullanarak ağ örerler: Fakat arı, bu ikisinin ortasında bir yolu izler; malzemeyi tarlalardan, bahçelerden toplar, fakat kendi gücünü kullanarak bunu dönüştürür ve sindirir.? Böylece kuram ve deneyin birleşmesi sonucu, bilim, dünya ile ilgili bilgilerimizin gelişmesini sağlar.

Sürece doğrudan katılım:

Bilgi toplumunun önemli süreçlerinden biri de insanın sürece doğrudan katılması olarak tanımlanmaktadır. İnsanın bulunduğu ortamda üretimi yönlendirmesi ve organize edebilmesi yanında en alttaki ve en üstteki çalışanlar ile doğrudan iletişim içinde bulunarak sürece doğrudan katılmaktadır. Amerikalı gelecekçi yazarlardan A. Toffler´in (1928- ) ifadesi ile ?bilgi düzeyinin yönelmesi ve kullanımı ile insanın yönetimi arasında bir ilişki? olduğu vurgulanıyor. Bugün sık sık eleştirdiğimiz medyanın içinde bulunduğu konum sanırım bunu en iyi ifade ediyor. Toffler ayrıca diyor ki, "Toplum, yaşlıları gözeten ve nasıl şefkatli ve dürüst olunacağını bilen insanlara ihtiyaç duyar. Toplumun hastanelerde çalışacak insanlara ihtiyacı vardır. Toplum yalnızca bilişsel değil, fakat duygusal ve harekete geçiren becerilere de ihtiyaç duyar. Toplumu sadece veriler ve bilgisayarlarla yürütemezsiniz.?

Sanatın toplumsal ve bireysel özgürlükteki rolü:

Bu bölümde, sanatın ve sanatçının üstlendiği görev ve toplum açısından gereksinmesinin ne derece önemli olduğuna değinmek istiyorum. İnsanlığın oluşumundan itibaren atılmış olan sanatın temeli, toplumların algılama ve bilinç düzeyinin gelişimine paralel olarak ilerleme ve değişim kaydetmektedir. Sürekli olarak kendini yenileyen sanat, teknikleri kullanarak yeni oluşumlar aramaya başladı. Teknoloji, gelişimiyle bu yeni oluşum arayışına katkı sağlamaya devam ediyor. Sanatçı ise sanatın toplumlara ışık tutabilmesi ve faydalı olabilmesi için elinden geleni yapmaktadır. Kültürünü ve ülkesini tanıtmak, köklü bir geçmişe sahip olmasını sağlamak görevi sanatçıya düşmektedir. O halde sanat hareketi hem dönemsel hem de uzun vadeli perspektifini ve eylem planını açığa çıkarmalı, bunu uygulayacak eylemci sanatçıyı yaratabilecek bir dönüşüm içerisinde olmalıdır.

Sanatçı topluma dayanır; tonunu, şiddetini, hızını üyesi bulunduğu toplumdan alır. Sanat, ancak toplumun sanatsal kültür sistemi içinde fiilen var olabilir. Kısaca, sanat toplumsaldır.

Bilgi çağında ciddi şekilde donanımlı olmak gerekir. Yaratıcılık eğitimi tüm toplumun sorunudur, devletin sorunudur. Düşünsellik ve gerçeklik arası örtüşmenin oluşturduğu yaratıcılık doğal olarak eğitimle geliştirilebilir. Çünkü sanat eğitimi ne teknik beceri kazandırma eğitimi ne de salt göz-el eğitimidir. Sanatsal gelişmenin toplumsal olarak belirlenişin kendine özgü diğer bir yanı, sanatın kendi yapısıyla, sanatsal yaratının ve sanat algısının özellikleriyle belirlenir. Sanat, sanatçının, tarihle iç içe olan yaşamında toplumsal bilinçteki değişimlerden ne kadar, nasıl etkilendiğine ve ne tip bir dünya tablosu geliştirdiğine bağlıdır. Sanatın kendi çerçevesinin dışına çıkıp da, sanatsal yaratım ile sanat algısı süreçleri üstündeki etkenlerin bir çözümünü yaptığımızda görürüz ki, sanat üretimi toplumdaki evrimle belirlenmektedir.

Sanatsal kültürün gelişmesini sağlayan bütün kaynaklar toplumsal etkiden yola çıkar. Sanatın toplumsal konumda karakteri, yalnız sanatta hangi fikirlerin ortaya konup toplum içinde yaygınlaşmış oluşuyla kendini belli etmez. Ortada konumsal ayrılıkların olması ya da olmaması ile toplumsal kesimler arasındaki ilişkiler, sanatsal yaratının estetik doğrultusunu ekiler. Sanatçı, toplumsal duyarlılık ve algılardan kopuk olmayan, toplum için bir anlam ifade edebilen, toplumsal bellekte iz bırakan ürün ortaya koymalıdır.

Bu yazımızda tartışılabilirliğine inandığım bazı düşünceleri sizlerle paylaşmak istedim. Rahmetli hocamız Prof. Cahit ARF´ın (1910-1997) ifadesi ile; ?Üniversiteler gerçeklerin tartışılarak arandığı kurumlardır?.

Bilgi çağında ciddi şekilde donanımlı olmak gerekir. Unutulmamalı ki ?BİLGİNİN KENDİSİ YANSIZDIR?. Yaratıcılık eğitimi tüm toplumun sorunudur, devletin sorunudur. Düşünsellik ve gerçeklik arası örtüşmenin oluşturduğu yaratıcılık doğal olarak eğitimle geliştirilebilir. Bilgi toplumunda, bilginin insanla ve insan düşüncesiyle ilgili olması, insanı toplumsal bütünün odak noktasına taşıdı. Bu durumda insan bizzat kendisi ve insana ilişkin değerler toplumun temel değerleri olarak ön plana çıktı. Öncelikle insan olmanın getirdiği temel değerler olarak "insanın varlığı" ve bu varlığın korunması bir temel değerdir. İnsan varlığının korunması, diğer insanlarla sorun çıkarma yerine uzlaşmadan geçer. Bu nedenle "uzlaşma" bilgi çağının bir diğer temel değeridir. İnsan yaşamındaki en muhteşem ve ölümsüz servet, erdemdir. İnsan, haklı olduğunu kolayca kabul ederken, yanılmış olduğunu kabul etmenin benliğine indirilmiş bir darbe olacağını düşünür. Bu nedenle de tolerans ve sevgi birlikte yaşamanın temelidir diyoruz.

kaynaklar

1)     Yaşar Tonta  (2008) Bilgi Toplumuna Geçiş ve Sorunları (Konferans notları)

2)     İbrahim ORTAŞ  (2008)  Bilgi Toplumuna Geçiş ve Sorunları (İnternet yazısı)

3)     Bilgi toplumu politikaları üzerine bir değerlendirme (Dünya ve Türkiye)

          TUBİTAK, Eylül 2002.

4)     Faruk Kocacık  (2003) Bilgi toplumu ve Türkiye C.Ü. Sosyal Bilimler Dergisi,

          Mayıs 2003, Cilt: 27 No:1 1-10/resimler/2018-1/22/1114339969087.jpg

5.   M.Tayfun Gülle (2015) Türkiye bilgi toplumu olabilir mi? Türk Kütüphaneciliği,  29,57-62.

?Yurtta Barış, Dünyada Barış?                                                   Fikri Akdeniz

 


Haber Kaynak : HABER MERKEZİ

“STOA FELSEFESİ VE TARSUS'TA STOACILIK”KİTABI ARATOS YAYINLARI’NDAN ÇIKTI

ADANA ALTIN KOZA FİLM FESTİVALİ KISA FİLM FİNALİSTLERİ BELLİ OLDU

ADANA’DA BAĞLAMA GÜNLERİ’NİN İKİNCİSİ GERÇEKLEŞTİRİLİYOR

Düş ve Gerçek Arasında Çareli Çaresiz Çizgiler Kitabı

Sanatçı Selva Özelli Solo Sergisi ile ABD’de

“Doktordan Az Kullanılmış” bu defa bir kitap adı

HÜSEYİN SÖZLÜ, "AĞUSTOS AYI TÜRK'ÜN ZAFER AYIDIR"

İZMİT ALTIN PİŞMANİYE ÖDÜLLERİ SAHİPLERİNE VERİLDİ

ALTIN KOZA FİLM FESTİVALİ ‘’BELGESEL FİLM YARIŞMASI’’ FİNALİSTLERİ BELİRLENDİ

EMEKLİLERİN YENİ ADRESİ ‘EMEKLİ KÜTÜPHANESİ’

İZMİR KULLUK İLE TANIŞIYOR

ALTIN KOZA FİLM FESTİVALİ ULUSAL UZUN METRAJ FİLM YARIŞMASI FİNALİSTLERİ BELLİ OLDU

“Soul Müziğin Diva”sı Imany, 7 Eylül’de Türkiye’de

‘ÇOK YAŞA CUMHURİYET’ ÖDÜLLÜ BESTE YARIŞMASI BAŞVURULARI İÇİN SON HAFTA!

TÜRK RESSAMLARIN LONDRA ÇIKARMASI!

YILDIZ TOZU KARAKTER ANALİZLERİ

"ZAFERİN RENGİ" GÜÇLÜ OYUNCU KADROSU İLE ÇEKİMLER İÇİN GERİ SAYIMA BAŞLADI!

Büyükşehir ve YEDAM’dan bağımlılıkla mücadelede iş birliği

AVRUPA HAREKETLİLİK HAFTASI’NDA TÜM TÜRKİYE "ŞEHRİNİ KEŞFEDECEK- GELECEK ENERJİSİNİ KORUYACAK!”

12. ULUSLARARASI İZMİT PİŞMANİYE, MÜZİK ve DANS FESTİVALİ,25-27 AĞUSTOS’TA

‘’20. GELECEĞİN SİNEMASI’’ YARIŞMASININ JÜRİ ÜYELERİ AÇIKLANDI

  • BIST 100

    9079,97%3,10
  • DOLAR

    32,35% 0,15
  • EURO

    34,93% -0,09
  • GRAM ALTIN

    2322,96% 0,18
  • Ç. ALTIN

    3843,45% 0,00
  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • Pazar 28.3 ° / 15.7 ° Güneşli