R.Tayyip Erdoğan´nın ülke dışına çıktığı zaman belagat gücü her nedense bir başka oluyor. Buralarda iken söylemekte zorlandığı kimi konularda daha bir rahatlığa kavuşuyor sanki. Örneğin türban tartışmalarında o ünlü vecizesini yanlış anımsamıyorsak İspan
"Ben de gayet iyi bilirim. Birçok konu konuşulamıyordu, yazılamıyordu, çizilemiyordu, Değişik baskı gurupları basın üzerinde adeta demoklesin kılıcı gibi duruyordu ve aynen herkesin dilinde olan şuydu, iktidarları basın getirir, basın götürür, mantık buydu, anlayış buydu; ama bugün basın bir kez daha tekrar ediyorum, Basın Türkiye´de tarihin en özgür döneminden geçmektedir. Ve inanıyorum ki daha da özgürleşecektir ama bu özgürlüğü siyasi iktidarlara hakaret olarak telakki ediyorlarsa, tanımlıyorlarsa tabii ki buna, mağduru olan bir kişi olarak, Tayyip Erdoğan´ın eyvallah etmesi mümkün değil. Eleştiriye açığız, sonuna kadar ama hakaret denilince, buna tahammül etmek mümkün değil ve bu konuda herkesin kendisini şöyle bir ayna karşısında düzenlemesi lazım."
Bu konuşmasında ayrıca Doğan Yayın Holding´e karşı yürütülen vergi takibatının, basın özgürlüğünü ihlal eden bir konu olmadığını savunmuş ve ?Bünyesinde bazı gazete ve televizyonların da mevcut olduğu bir holdingin vergiden dolayı aldığı ceza çarpıtılarak, basın özgürlüğüne darbe gibi yansıtılmaya çalışılması düşündürücüdür. Kesilen vergi cezası tamamen kanunlar çerçevesinde kesilmiştir. Kesen devletin Maliye Bakanlığıdır, vergi cezasının basını kontrol altına alma çabasıyla uzaktan yakından asla ve asla bir ilgisi yoktur,? da demiş.
Erdoğan´ın yaşamsal kimi konularda Türkiye´nin ve ulusumuzun kendi iç sorunu olarak ortaya çıkan duyarlı noktalar için yabancı platformları tartışma alanı olarak seçmesi düşündürücü. Ülkesinde söylediği zaman etkisini yitirdiğini mi görüyor acaba? Ya da el üstünde tutulduğu duygusuna kapıldığı yabancı dostlara gücünü böyle mi gösteriyor? Önce bu tedirgin edici soruları kayda alalım sonra da ?Basın gerçekten her zamankinden özgür mü?? sorusuna geçelim.
İlk söylenecek şey şu: Eğer toplumsal ve ulusal sorumluluktan uzaklaşmak, bu alanda kimi siyasal ve ekonomik çıkar çevrelerinin beklentilerine uygun olarak başıboş davranmak özgürlük ise, medyanın büyük bölümü ülkemizde böylesine bir dönemi doyasıya yaşıyor. Erdoğan´ın sözünü ettiği, ?Birçok konu konuşulamıyordu, yazılamıyordu, çizilemiyordu, Değişik baskı gurupları basın üzerinde adeta demoklesin kılıcı gibi duruyordu ve aynen herkesin dilinde olan şuydu, iktidarları basın getirir, basın götürür, mantık buydu, anlayış buydu? tablosu bu yönüyle kendi içinde tartışılır çelişkiler taşıyor. Aynı zamanda basının sorumluluk taşıması gereken alanlara da dokunuyor. Baskı grupları denilen odaklar, ?ulusal ve kamusal çıkarlarla ilgili kaygıları taşıyanlar? anlamına gelebilir aslında. Bir de ?iktidarları basın getirir, basın götürür? mantığı da, temel ülke konularında siyasal tabloya yön verebilecek saygınlığı ve güvenilirliği tanımlayan bir özellik olarak görülmeli gazeteler, yazarlar ve çizerler açısından. Doğrudur, basında genel eğilim bu niteliklerden uzaklaşma yönündedir. Nereye doğru?
Basın peki hangi ?tabuları? yıkmıştır siyasal iktidarların hoşuna gitmek, kimi ekonomik çıkar odaklarına hizmet etmek için? Son günlerde yaşadığımız olaylar gösteriyor ki ulusun, Cumhuriyet´in ve hatta anayasal düzenin ve de ordunun aleyhinde yayın yapmak Erdoğan´ın öngördüğü ?özgürlük? ölçütlerine tıpatıp uyuyor. Teröristin reklamını yaparak, bölücülüğü yüreklendirmek de?İktidarın başarılı olduğunu, ya da Amerika gezisi ile tarihsel başarılar sağlandığını yazmak da? Doğrudur, bunlar yedi yıl önce bu düzeyde yapılmıyordu. Nedeni de, basın genelde bu denli teslim alınıp, asal görev ve sorumluluklarından uzaklaştırılmamıştı. Belki de gerçekten ?iktidarların kaderi üzerinde? etkili olacak konumunu koruyordu. Basın erbabı da bu yönde titizliğini yitirmemişti henüz.
Basın özgürlüğünün var olup var olmamasından çok, toplumsal sorumluluklarını taşıyan basının ne derecede var olduğunu tartışmamız gerek. Bu konuda ibre eksiye dönüyor. Çok az sayıda etkin olabilen gazeteler, televizyonlar ve dergilerden söz edebiliriz bu anlamda. Genelde siyasal ve ekonomik çıkar ortamının emellerine göre biçimlenmiş; Erdoğan´ın ve arkadaşlarının başında olduğu iktidarla uyum içerisinde olabilme sanatını icra eden zihniyet sahipleri egemen bugün ülke basınına. Onlar da izin verilen alanlarda sonuna kadar gerçekten ?özgür?!.
DYH olayının tartışmasına girmek, basın özgürlüğü konusu ile temelde uyuşmuyor aslında. Zira ortada şöyle bir ilişki ve tablo var: AKP iktidara bugün söz konusu holdinge bağlı yayın kuruluşlarının desteği ile geldi. Ama davranışlarda ?uyumsuzluk? yaşandı sonraları. Erdoğan ve ekibinin ?daha kendinden olanları? öne çıkarmak için sahnelediği girişimler sırasında grubun başına bu çoraplar örüldü. Bekleyip sonucu görmek gerek. Aynı zamanda söz konusu yayın kuruluşlarının yayınlarında da ?hem nalına hem mıhına? çabalarına örnek olarak iktidarın attığı adımları, açılımları sonuna kadar destekleyen ama arada bir ?muhalefet? tadında çıkışların yer aldığını da gözden kaçırmamak gerek!
Gariptir ki Erdoğan, beklenen basın özgürlüğünü, ?siyasi iktidarlara hakaret? gibi algılama eğilimindedir. Kendisini bunun mağduru gibi görmektedir ve ?buna eyvallah etmeyeceğini? açıkça ilan etmektedir. Zaten bu söylem dahi kendisinden menkul ?özgürlük? kavramının ne kadar temelsiz kaldığına kanıt oluşturmaktadır. Demokrasilerde göreve gelenler her yönleri ile eleştiriye, hatta ağır eleştiriye açık olduklarını baştan kabul etmelidirler.. Kimi Yargıtay kararları, Erdoğan´ın açtığı davaların sonucunda nerede ise bu yönde içtihat oluşturacak boyutlara varmıştır. Bu kararlar özetle, ?siyasal kişiler icraatlarına yönelecek ağır eleştirilere katlanmak zorundadırlar? demektedir. Ortada mağduriyet yoktur demek ki? Sadece siyasal sorumlulukların çerçevesini iyi çizebilme yükümlülüğünü saptayabilmektir ilgilidir olay.
10225,15%0,16
32,34% -0,05
34,86% 0,28
2375,65% -0,87
3873,06% -0,12