Cüneyt Akman,?Türkiye Varlık Fonu? diye bir şey yok aslında!?
EKONOMİYE BAKIŞ 7.02.2017 13:32:13 1220 0

Cüneyt Akman,?Türkiye Varlık Fonu? diye bir şey yok aslında!?

Ekonomist Gazeteci Cüneyt Akman, Resmi Gazete´de yayınlanarak yürürlüğe giren Türkiye Varlık Fonu´unu eleştdii

Gazeteci Cüneyt Akman, http://www.paraanaliz.com/´da yayınladığı köşe yazısında, ?Dünya´daki Ulusal Varlık Fonları (UVF) ya petrol veya sair emtia gelirleri ya da bütçe ve/veya cari işlem fazlalığı sonucu oluşan gelir fazlalığını değerlendirmek amaçlıdır. Hâlbuki Türkiye´nin bu saydıklarımızın tamamında gelir fazlası değil, açığı vardır. Bu varlık Fonu´nun bu anlamda ?varlığı? mevcut değildir? dedi.

Bu durumda TVF´nun varlıkları tıpkı Özelleştirme İdaresi´nin elindekiler gibi kamu kuruluşları olduğunu ifade eden Akman, ?Üstelik bu kamu kuruluşlarının hisseleri, (yani evdeki aile yadigarı eşyalar) satılır, ya da teminat gösterilir veya rehin edilirken Özelleştirme İdaresi´nin tabii olduğu denetimlerden TVF muaf tutulmuştur. Denetim tıpkı özel şirketler gibi özel ?bağımsız? denetim şirketlerine bırakılacaktır? dedi.

Bu kamu mallarının satılırken satıştan elde edilen gelirin, eskiden Hazine´ye giderken şimdi TVF´nun elinde kalacağını ve de, TVF ve kuracağı alt şirketlerin, hemen her tür vergiden de muaf olduğuna dikkat çekerek, ?Sonuçta hem Hazine vergi kaybına uğrayacak, hem de bütçede iki, hatta çok başlılık olacak (Hazine-TVF-alt fon ve şirketleri vb.) bu da tıpkı 1980´ler ve 90´lardaki gibi bütçe disiplininin yok olmasıyla sonuçlanabilecektir. O yıllardaki bütçe disiplinsizliği hatırlanacağı gibi ileriki yıllarda (1994, 2001) ciddi ekonomik krizlere sebep olmuştur? dedi.

Kimi eleştirmenlerin ise bu kuruluşun bir cins Düyun-u Umumiye olarak nitelendirdiğinin altını çizen Cünet Akman,?Ya da işin sonunun buna varacağını ileri sürmektedir. Düyun-u Umumiye bilindiği 1881 yılında kurulan ve Osmanlı´nın borçlarını ödeyemeyişi sonucu devletin vergi gelirlerini doğrudan toplamakla yükümlü, daha doğrusu bu gelirlere el koyup yabancı alacaklılara dağıtan kuruluştur. Düyun-u Umumiye bir anlamda Türkiye´nin bir yarı-sömürge haline gelişinin en belirgin simgesiydi. Tenkitçiler, TVF´nun kendisine devredilen malları teminat göstererek borçlanacağı, ama sonra tıpkı Osmanlı gibi bu borçları ödeyemeyeceği ihtimaline işaret etmekte; bu durumda yabancıların bu kamu mallarına el koyacağı, ya da Türkiye´nin borç ödemek için onları satacağını vurgulamaktadırlar? ifadelerine yer verdi.

Gazeteci Cüneyt Akman, ParaAnaliz.com´da yayınladığı köşe yazısında şu görüşleri savundu:

?Türkiye Varlık Fonu? diye bir şey yok aslında!

6 Şubat 2017

 

CÜNEYT AKMAN

 

Gerekçesinin Başbakanlık tarafından ilanı ve kanununun Resmi Gazete´de yayımlanması ta Ağustos ayında vuku bulmasına rağmen Türkiye Varlık Fonu´nun üzerine kamuoyunun dikkatinin çekilmesi biraz dün gece, daha çok da bu sabah itibariyle oldu. Bu da normal; çünkü dün akşam saatlerinde medyaya düşen haber bomba gibiydi: Aralarında Ziraat Bankası, BOTAŞ, TPAO, PTT, TÜRKSAT, Borsa İstanbul, Türk Telekom, Eti Maden, Çaykur gibi kamu şirketlerinin Hazine´ye ait hisseleri bir gecede daha yeni kurulmuş (16 Ağustos 2016´da) Türkiye Varlık Fonu´na devir ediliverdi. (TVF´nun Resmi Gazete´deki kuruluş kanunu için bkz)

İlk toz duman daha yeni dağılıyordu ki devredilenler arasında inanılmaz değerli, turistik hazine arazilerinin de olduğu ortaya çıktı? (Bkz. http://sosyal.paraanaliz.com/2017/02/06/varlik-fonunun-3-6-milyon-metrekare-arsasi-da-oldu/ )

Daha bunların ne anlama geldiği tartışılıyordu ki THY ve Halk Bank da Türkiye Varlık Fonu´na (TVF) devredildi. En acayip devirlerden biri ise Savunma Sanayi Destekleme Fonu´ndan 3 milyar liranın (eski parayla 3 katrilyon) 3 ay sonra geri ödenmek kaydıyla Varlık Fonu´na devriydi.  Fon, bu kadar yüklü ve askeri ihtiyaçlar için harcanacak paraya acil olarak 3 aylığına ne diye ihtiyaç duyuyordu; nereye harcayacaktı ve asıl önemlisi bu üç ayda onu nasıl geriye ödeyecekti?

Bütün bunlar tartışıladursun, Türkiye´nin bir ?Varlık Fonu?na ihtiyacı olup olmadığı ve bunun amacının ne olduğu da konuşulmaya başlandı. Hükümete yakın çevreler bunun Türkiye´ye çağ atlattıracak bir hamle olduğunu iddia ederken, ?G-20 ülkeleri arasında bir Varlık Fonu´na sahip olmayan tek ülkenin? Türkiye olduğunu vurguluyordu. Muhalefete yakın isimler Varlık Fonu´nun sonunun bir cins Düyun-u Umumiye olduğunu öne sürüyor. Bağımsız kimi iktisatçılar ise Türkiye Varlık Kurumu´nun kaynaklarını sorguluyor; bu işin sonunun bütçe birliğini (ve dolayısıyla disiplinini) bozacak riskler içerdiğine dikkat çekiyorlardı.

TVF´nun kuruluş esaslarını eleştirenlerin olumsuzluk olarak altını çizdiklerini özetlersek:

  1. Dünya´daki Ulusal Varlık Fonları (UVF) ya petrol veya sair emtia gelirleri ya da bütçe ve/veya cari işlem fazlalığı sonucu oluşan gelir fazlalığını değerlendirmek amaçlıdır. Halbuki Türkiye´nin bu saydıklarımızın tamamında gelir fazlası değil, açığı vardır. Bu varlık Fonu´nun bu anlamda ?varlığı? mevcut değildir.
  2. Bu durumda TVF´nun varlıkları tıpkı Özelleştirme İdaresi´nin elindekiler gibi kamu kuruluşlarıdır.
  3. Üstelik bu kamu kuruluşlarının hisseleri, (yani evdeki aile yadigarı eşyalar) satılır, ya da teminat gösterilir veya rehin edilirken Özelleştirme İdaresi´nin tabii olduğu denetimlerden TVF muaf tutulmuştur. Denetim tıpkı özel şirketler gibi özel ?bağımsız? denetim şirketlerine bırakılacaktır.
  4. Ayrıcabu kamu malları satılırken satıştan elde edilen gelir, eskiden Hazine´ye giderken şimdi TVF´nun elinde kalacaktır. Ve de, TVF ve kuracağı alt şirketler, hemen her tür vergiden de muaftır.
  5. Sonuçta hem Hazine vergi kaybına uğrayacak, hem de bütçede iki, hatta çok başlılık olacak (Hazine-TVF-alt fon ve şirketleri vb.) bu da tıpkı 1980´ler ve 90´lardaki gibi bütçe disiplininin yok olmasıyla sonuçlanabilecektir. O yıllardaki bütçe disiplinsizliği hatırlanacağı gibi ileriki yıllarda (1994, 2001) ciddi ekonomik krizlere sebep olmuştur.
  6. Kimi tenkitçiler ise bu kuruluşu bir cins Düyun-u Umumiye olarak nitelemekte, ya da işin sonunun buna varacağını ileri sürmektedir. Düyun-u Umumiye bilindiği 1881 yılında kurulan ve Osmanlı´nın borçlarını ödeyemeyişi sonucu devletin vergi gelirlerini doğrudan toplamakla yükümlü, daha doğrusu bu gelirlere el koyup yabancı alacaklılara dağıtan kuruluştur. Düyun-u Umumiye bir anlamda Türkiye´nin bir yarı-sömürge haline gelişinin en belirgin simgesiydi. Tenkitçiler, TVF´nun kendisine devredilen malları teminat göstererek borçlanacağı, ama sonra tıpkı Osmanlı gibi bu borçları ödeyemeyeceği ihtimaline işaret etmekte; bu durumda yabancıların bu kamu mallarına el koyacağı, ya da Türkiye´nin borç ödemek için onları satacağını vurgulamaktadırlar.

YENİ DÜYUN-U UMUMİYE Mİ; YOK BU DAHA BAŞKA!

Yukarıdaki eleştirilerin hepsinde az veya çok önemli haklılık payı var. Meselenin Düyun-u Umumiye gibi bir sömürge kurumu ile eşleştirilmesi açıkça abartılı olmakla beraber, işin daha önceki ekonomik krizlerde olduğu gibi kamu malların yabancı sermayeye haraç mezat ve de ucuzundan devrine varacağı endişesi de yabana atılacak cinsten değil. Fakat oldukça yeni imkanlar , ama belki daha da çok riskler barındıran varlık fonu deneyini eski bir vakıaya benzetmek belki propaganda amacıyla kullanışlı olabilir ama yani bir fenomeni anlatmakta epeyce de yetersiz.

Bu yeni fenomene varlık fonu dense de?

Evet adına Varlık Fonu dense de, her şeyden önce bu kuruluş gerçekte bir varlık fonu değil. Amaçlarının bizzat kanun metninde sıralanışı bile bunu ispatlıyor. Bakalım neymiş o amaçlar:

  1. Büyüme oranına gelecek on yıl içinde yıllık %1,5 oranında ilave artış sağlanması
  2. Sermaye piyasalarının büyüme ve derinleşmesinin hızlandırılması
  3. İslami finansman varlıklarının kullanımının yaygınlaştırılması
  4. Yapılacak yatırımlarla yaklaşık yüzbinlerce kişilik ek istihdam sağlanması
  5. Savunma, havacılık ve yazılım gibi teknoloji yoğun stratejik sektörlerdeki yerli şirketlerin sermaye ve proje bazında desteklenmesi, küresel oyuncu olmalarının sağlanması
  6. Otoyollar, Kanal İstanbul, Üçüncü Köprü ve Havalimanı, Nükleer Santral gibi büyük altyapı projelerine kamu kesimi borcu arttırılmadan finansman sağlanması, Katılım finansmanı sektör payının arttırılması
  7. Arz güvenliğini sağlamak üzere, Türkiye için önem taşıyan doğal gaz ve petrol gibi yurtdışındaki stratejik sektörlere yasal ve bürokratik kısıtlamalara bağlı olmadan doğrudan yatırım yapılabilmesi hedeflenmektedir.

(Kanun Gerekçesi, s. 36, Bkz. http://www2.tbmm.gov.tr/d26/1/1-0750.pdf )

Ayrıca bunlara ilaveten;

?Bu fon, ekonomimizin yapısal sorunlarını aşmasında katkı sağlamasının yanı sıra, dış politikanın önemli bir enstrümanı olarak Türkiye´nin uluslararası arenada daha fazla söz sahibi olmasına katkı sağlayacaktır.? Denilmekte?  (Gerekçe, s.36)

Görüldüğü üzere bu yeni Varlık Fonu, TV´lerde pazarlaması yapılan ve neredeyse basurdan kansere her şeye iyi gelen yapılan bitkisel ilaçlara benziyor. Sadece bunlara iyi gelmekle kalmayıp, geçen aylarda hızlı yükselen döviz ve tersine hızlı yükselemeyen borsa problemlerini de çözmesi bile bekleniyor:

?Diğer taraftan, yurtiçi ve yurtdışında finansal risklerin artmasıyla yaşanan ekonomik dalgalanma dönemlerinde, yabancı yatırımcıların gerçekleştirdikleri fon çıkışlarının varlık fiyatlarında sert düşüşlere yol açması ve yerli yatırımcıların spekülatif döviz talebinin artması, piyasalarda likiditenin azalmasına ve finansal istikrara yönelik endişelere yol açmaktadır. Bu sorunların çözümü için, finansal stres ortamında piyasalarda stabilize edici bir görev üstlenecek, kamu fonlarının konsolide olarak yönetildiği, güçlü bir Ulusal Varlık Fonunun bulunması, ülke tasarruflarının büyüklüğünü ve gücünü görünür kılarak piyasalarda gerekli güven ortamını yaratacak ve ülkemizin uluslararası kredibilitesinin artmasını sağlayacaktır? (Gerekçe, s.35)

YENİ CAMİDE DİLENİP SULTANAHMET´TE SADAKA DAĞITMAK!

Kısaca değerlendirmek gerekirse yukarıdaki a) ve d) bendinin herhangi bir ciddiyeti yoktur. Yani büyümenin 10 yıl için %1,5 artış göstereceği ?hesabı? neye dayandığı belirsiz bir cümle gibi havada asılı duruyor. Bunun ciddiyetsizliği zaten d) fıkrasındaki ?yaklaşık yüzbinlerce kişilik ek istihdam? ifadesindeki hesapsızlık ve kesinlikten uzaklıkta yeterince açık. Bu fon sayesinde Türkiye´nin uluslararası arenada yapılan

Yatırımlarla  -tıpkı Çin´e veya Körfez ülkelerine sağladığı prestij benzeri bir şey edineceği ümidine gelince? Siz o yatırımlarda kendi paranızı değil, elinizdeki varlıkları satarak veya rehin ederek aldığınız borçları kullanacağınız için, bırakın prestij kazanmayı, tersine mevcut prestijinizi harcıyor görünebilirsiniz. Çünkü durumunuz, Yeni Cami önünde dilenip Sultan Ahmet Camii önünde sadaka dağıtan dilenciye benzer?

Sonuncu bentteki yurt dışı stratejik yatırımlara gelince?Yurt içindeki  zaten stratejik olan (BOTAŞ;TPAO; TÜRKSAT vb?) kuruluşlarımızı satıp, yurtdışında güya stratejik boru hatlarına veya bin bir yabancı bankerle ortaklaşa yabancı menkul kıymetlere neredeyse hiç denetimsiz yatırım yapılması? Böylesi yetkilerin, referandum dolayısıyla çok tartışılan cumhurbaşkanlığına verilen yetkiler kadar büyük olduğu acaba hiç akla gelmiyor mu? Türkiye Varlık Fonu´nu yöneten birkaç kişiye, muazzam ölçüde bir servet transferi, sermaye kaydırma ve yolsuzluk kapısı açmış olmuyor mu? Onlar bunu kötüye kullanmayacak olabilir; ama böyle bir yetki, yani bütün stratejik ve milli varlıkları satıp/rehnedip, uluslararası bankerlerle ortak, bilinmeyen bir takım ?yatırım?lara, o paraları (milyarlarca dolar?) transfer yetkisi? Ve bunun ne gerçek bir parlamento, ne de Sayıştay denetimine tabii tutulmayışı? Bütün bunların, en genel bir bakanlar kurulu onayı hariç, aslen bir özel şirket gibi, işlemlerin sadece ?kabul edilmiş muhasebe standartlarına uygunluğu? bakımından denetleme yapabilen, kendileri de özel bir şirket olan ?bağımsız denetim şirketlerinin? denetimine bırakılması kabul edilebilir mi? Üstelik bu şirketleri de yine para karşılığı TVF yöneticileri seçecek? Ne güzel değil mi?

**

Gelelim amaçlardaki b) ve c) bentlerine? Yani sermaye piyasasının geliştirilme ve derinleştirilmesi operasyonu ile İslami finansman varlıklarının kullanımının yaygınlaştırılması meselesine? Ve elbette bunu birkaç satır önceki ?Bu yolla, bankacılık sisteminin finans sektöründeki hakim rolü azaltılarak, altyapı ve gayrimenkul fonları gibi sermaye ürünleri de ön plana çıkarılabilecektir? (Gerekçe, s. 35) lafıyla birlikte okumak gerekir.

Öncelikle  ?İslami?  finansman varlıklarının kullanımını yaygınlaştırma laik Türkiye devletinin görevleri arasında değildir. Ne de bunları yaygınlaştırırken şimdiki bankaların pozisyonunu zayıflatmak? Elbette bu tür araçlar da finans sektöründe kullanılabilir ve kullanılıyor zaten. Eğer sermaye piyasası gelişirse rekabetçi olmaları koşuluyla bunların da kullanımı yayılabilir. Ama şimdiki durumda ne olabileceğini görmek kolay? Çünkü bu ölçüde olmasa da Türkiye bunları Turgut Özal zamanında yaşadı. O zamanlar önce Özelleştirme ve Toplu Konut Ortaklığı daha sonra ise KOİile benzer şeyler yani kamu malları satılarak borsanın (o zamanki adıyla İMKB) derinleştirilmesi denendi. O tarihlerde Özelleştirme İdaresi, Borsa salonunda broker çalıştırma saçmalığına bile girmişti. Sonuçta o görevliler ile açıkgöz bankerler rüşvet ilişkisi içinde milyarlık manipülasyonlar tezgahlamış; Borsa gelişiyor denirken küçük yatırımcı dolandırılmıştı. Üstelik bir süre sonra asıl amaç kamu hisselerinin Borsa´da yüksek fiyatla satılması olduğundan küçük yatırımcı bir kere daha tokatlanmış, sonunda başlangıçta gelişiyor gibi görülen Borsa bu kez tersine çökmüş ve bugünkü birkaç yabancı fonun at oynattığı bir cins kumarhane pozisyonuna düşmüştü.

Bu yetkiler ve bu denetimsizlikle de muhtemelen şimdi olacak olan? Önce referandum süreci ve hemen sonrası için BİST ve döviz piyasasındaki dalgalanma, belki de Savunma Sanayii´nden TVF´a 3 aylığına (niye üç ay ki?) devredilen 3 milyar TL ile zapt olunacak?

Hâttâ orada olumlu rüzgarlar esecek; daha sonra kamu hisselerinin satışı ile bir zamanlar yaşanan aşırı dalgalanmalar yine geri gelecek?

Sonrasında ise belki de Türkiye tarihinin en büyük borsa krizi?

Bu arada bütün bu operasyonlar sırasında -eğer Evliya değiller ise- o sırada kim yönetiyorsa halkın cebinden trilyoner olan TVF yöneticisi birkaç kişi?

Sermaye piyasasının gelişmesi gerçekten çok önemli,bunu azımsadığımız sanılmasın. Ama o başka bir yazının konusu. Şimdilik şu kadarını söyleyelim, sermaye piyasasının gelişmesi de, diğer bütün piyasalar gibi asıl olarak mülkiyet hakkının teminat altına alınması, hukuk kurallarına saygı, yargının bağımsız ve tarafsız oluşu, piyasanın tekeller veya devlet güdümünden uzak olmasına bağlıdır. Yani şimdi yapılmayan, ya da ihlal edilen ne varsa onlara bağlı? Suni olarak şişirme operasyonları, sadece yoksul vatandaşın cebinden kimi yetkilileri zengin etmeye yarar; piyasaya ise son tahlilde hiç faydası dokunmaz.

Bütün bunları bir kenara koyarsak geriye ciddiye alınır tek amaç kalıyor: f) bendi? Yani bir türlü kredi bulunamayan, Hazine garantisi mecburiyeti yüzünden bütçe güvenirliği uluslararası kurumlar nezdinde zara sebep olan mega projelerin yeni bir finansman modeli (siz bunu borçlanma diye okuyun) ile yapılabilmesi?

ULUSLARARASI PARA CAMBAZLARI VE TVF!

Türkiye, hele de Osmanlı tarihinde bir takım büyük projelerin hesapsız borçlanmalarla yapıldığına çok şahit olunmuştur. Hele Osmanlı döneminde finanstan anladığı iddiasıyla ortaya çıkaran kimi vezir vüzeranın devleti borçlandırırken, aldıkları borç karşılığı Avrupalı bankerlerden kopardıkları inanılmaz rüşvetler de meşhurdur. Genç Türkiye Cumhuriyeti bu rezilliğin sonuçlarını bildiği için borçlanmaya en hevesli olduğu zamanlarda bile borçlanma ve benzeri işlemleri yapan kuruluşları çok ciddi denetim altında tutmuştur. Türkiye tarihinde ilk kez sadece bu beş kişi, TVF A.Ş Yönetim Kurulu´nun beş üyesi ne Sayıştay, ne TBMM, ne SPK denetimine, üstelik ne kamu ihale mevzuatı, ne de devlet memurları mevzuatına tabi olacaklar. Buna karşılık hepimizi canları istediği gibi borçlandırabilecek, kamu mallarını canı istediği gibi satabilecekler.

Daha vahimi, bu TVF denen şirket kendini başka ülkelerin Ulusal Varlık Fonları gibi sandığı için, onların yaptıklarını yapmaya kalkacak. Yani son derece karmaşık uluslararası para ve sermaye piyasalarında orta/uzun vadeli yatırımlar yapmaya, arada borsa oyunları da oynamaya çalışacak. ?Menkulleştirme? ve ?Yapısallaştırılmış Finans Araçları? piyasasına uluslararası bankerler aracılığıyla bol bol girecek. Bu, hiç birinin ciddiye alınır bir uluslararası bankacılık, sermaye piyasası tecrübesi olmayan ve o yüzden üzerlerinde sadece iktidara yakın olma kriteriyle seçildikleri şüphesi mecburen asılı duran, söz konusu beş kişinin? Bahsolunan karmaşık alet ve piyasalarda yapacakları işlerde, uluslararası para cambazlarının elinde ne hale geleceklerini düşünmek bile zor.

Denilebilir ki başka ülke varlık fonları da benzer bağımsızlıklara sahiptir. Ama hem öyle değil, hem de yaptıkları iş aynı değil. Örneğin dünyanın en büyük varlık fonları Çin´in elinde. Bunların en meşhuru China Investment Corporation, Çin Devlet Konseyi´ne karşı sorumludur; ve ona rapor verir. Yöneticileri de hem uluslararası bankacılık, hem de devlet maliyesi alanında önemli bürokratik görevlerde bulunmuş tecrübeli kişilerdir.

Yani durum ve statü TVF´nun yönetiminin tam tersi? Fakat asıl fark burada da değil? Dünyadaki Ulusal Varlık Fonları, borçlanmak için değil bir anlamda alacak işlemleri yapmak için kurulmuştur. Yani onlar ellerindeki fazla parayı daha iyi değerlendirmek için, genellikle başka ülke yatırım araçlarında kullanır. Bu sayede bir taraftan mevcut gelirlerindeki riski azaltırken, diğer taraftan getiri oranını yükseltmeye çalışırlar. Ve elbette başka ülkelerdeki mali bakımdan güçlü pozisyondaki yatırımcılar olarak, ülkelerinin ekonomik ve siyasal olarak uluslararası planda gücünü de arttırmış olurlar. Bu ülkelerin hepsi ya petrol veya bazı önemli maden ihracatçıları, ya da büyük cari işlem fazlası veren ve bu nedenle ellerinde kolayca kendi ülkelerinde yatırım yapamayacakları büyük döviz rezervleri bulunanülkelerdir. Özetle bu özelliği taşımayan bir ülke bir fon kursa ve adına da varlık fonu dese de o öyle dedi diye fon varlık fonu olmaz!

SEN BİR GARİP ZİMBABWESİN NEYİNE GEREK GÜMÜŞLÜ ZURNA!

Öyleyse bir Varlık Fonu nedir konusunu gelin en yetkili uluslararası kurumlardan birinin önemli bir organının raporundan verelim: International Bank of Settlement, Sermaye Piyasaları Regülasyon Komitesi bakın Ulusal Varlık Fonları yani uluslararası tanımıyla Sovereign Wealth Funds´ları (UVF/SWF) nasıl tanımlıyor:

?UVF´ların sahibi hükümetlerdir ve fonlar hükümetler tarafından yaratılır ve yönetilir; geleneksel olarak bu fonlar, hükümetin maden gelirlerinden elde ettiği kaynaklar kullanılarak oluşturulur. Bugünlerde bu fonlar döviz rezervi fazlalıkları gibi başka fon kaynakları kullanılarak da oluşturulmaktadır.? (Comm. On. Cap. Market Regulation´ın Financial Stability Board´un Consultive Document´ı üzerine yorumu, s.8)

http://www.fsb.org/wp-content/uploads/Committee-on-Capital-Markets-Regulation1.pdf

Devamında, bir başka tanım kısıtlaması daha vardır:?Gerçekten de bütün UVF´ları, hiç değilse kısmen yabancı finansal varlıklara yatırım yapar -tanım icabı, sadece yerli varlıklara yatırım yapan bir fon UVF sayılmaz.? (age, s.10)

Buradaki ?kısmen?in ne anlama geldiğini ise bir, iki satır aşağıda görüyoruz: ?Örneğin 2015´te toplam UVF doğrudan yatırımlarının %94´ü yabancı yatırımlaradır.?

Özetle, Ulusal Varlık Fonu kuracaksan, petroldü, altındı, o tür bir kıymetli maden gelirin olacak?  Amacın, ?yarın bu kaynak tükenirse dımdızlak kalmayayım, alıştığım gelirleri sürdüreyim? diye, oradan kazandığın gelirleri yabancı ve çeşitli piyasalara yatırıp riski dağıtırken getiriyi de artırmak? Yoksa elin yabancı piyasalarında niye bu tür riskler alasın? Ya da Çin gibi büyük bir döviz geliri fazlan vardır; bunları yurtdışında değerlendirmezsen yurtiçi ekonomide büyük tahribat yaratması kaçınılmazdır; yine elde fazla para vardır yani, bunu riski ve getiriyi artırarak yabancı ülkelere yatırırsın?

Ha bir de büyük maden gelirleri olsa bile Zimbabwe gibi UVF kurmaya kalktığında hafiften alay konusu olanlar vardır. Niye mi? Büyük maden gelirleri olmasına rağmen, Zimbabwe´nin hem bütçe açıkları hem de ciddi bir dış borç sorunu vardır. Öyle olunca elin Norveçlisi gelir (Norweç UVF´u dünyanın en büyük varlık fonudur) Zimbabwe´ye sen önce bütçe fazlası ver de öyle UVF kur demeye getirir. http://www.herald.co.zw/set-up-wealth-fund-after-budget-surplus/

Bu kadar izahtan sonra, ?Ben Varlık Fonu kurdum? diyebileceğimizi ama, uluslararası planda, bunun, öyle prestij sağlayacak cinstenini bırakın, varlık fonundan bile sayılmayacağını az çok anlatabildiğimi sanıyorum.

Zaten Cumhurbaşkanının TVF yönetimine girememiş başdanışmanı Cemil Ertem de bu bizim varlık fonunun öyle bildiğiniz varlık fonlarından olmadığını nasıl anlatmış:

?Türkiye Varlık Fonu´nun dünyadaki uygulamalarından farklı olduğuna işaret eden Ertem, şöyle devam etti:

?Varlık Fonu, Türkiye´nin mali piyasalarının daha sağlıklı çalışmasını, bankacılık sisteminin sermaye piyasaları tarafından desteklenmesini sağlayacak. Bu anlamda Türkiye´deki blok özelleştirme döneminin kapandığı, milletin varlıklarının tekrar millete döneceği bir yeni özelleştirme döneminin başladığını söyleyebiliriz.´?

Özetle dediği, bu öyle varlık fonu filan değil 80´lerdeki gibi Hazine hisselerini borsalarda satmaya yönelik bir özelleştirme operasyonu? Söylemediğini de biz söyleyelim, artık blok özelleştirme yok, çünkü hiçbir yabancı kuruluş bunlara ciddiye alınır bir fiyat vererek Türkiye´ye yatırım yapmayı kabul etmiyor. Ertem´in heveslendiği perakende satışın da olmayacağını buradan söylemiş olalım. Bizdeki borsa bu kadar yükü kaldırmaz; tıpkı 80´ler ve 90´lar sonrasındaki gibi bir müddet denendikten sonra yabancılara blok satışa dönülmeye çalışılır.  Ama öyle görülüyor ki, şimdi artık işler ?referandum ve belki sonrasında düşünülen bir seçim ile yarım kalmış mega projeler, günü gelmiş dış borçlar yüzünden- çok acele? O nedenle, blok veya hemen yeterli büyüklükte perakende satış olamayacağına göre? Menkulleştirme ve aslında bir cins borç ?hadi rehni demeyelim- teminatı yoluyla acil para bulunacak. Yöntemler biraz daha ?modern? görünümlü olsa da bildiğin Osmanlı usulü borçlanma yani?

**

Böylelikle aslında olmayan bir varlık fonu kurularak (?Herkes kendi kesesinden yesin içsin saltanatım var benim!?) elde edilebilecek en iyi senaryoyu hükümete yakın kalemler doğrusu iyi anlatıyorlar. Umarım o iyi senaryolar gerçek olur. Fakat tedbirli ve uyanık kalınmasını hatırlatmak için biz bir de karamsar senaryoların altını çizelim.

TÜRKİYE VARLIK FONU VE OLASI KARAMSAR SENARYO

TVF´nun muhtemel geleceğinde, karamsar bir senaryoyla görülen şeyler şunlar:

  1. Kimi devlet görevlilerinin ve siyasetçilerin yabancı bankerlerle, tıpkı son dönem Osmanlı vezirleri gibi tuhaf spekülasyonlara girişme yetkisi elde edişleri ve rüşvet skandalları
  2. Türkiye´nin asıl stratejik kuruluşlarının satış ve rehniyle oluşturulan fonların yurt dışında ve içinde çarçur edilmesi; yurtdışına servet kaçırılması?
  3. Türkiye´nin tıkanmış görünen dış borç imkanlarının yeni araç ve daha büyük tavizlerle daha da arttırılması?
  4. Bu sırada halkın elindeki kimi tasarrufların sermaye piyasası yoluyla (tıpkı bir zamanların ?banker faciası? skandalındaki gibi) gaspı?
  5. Bu arada mesela 49 yıllığına kiralanmış kıymetli kimi turizm tesislerinin bu arazilerin dün itibariyle TVF´na geçirilmesi nedeniyle ya kiracılara yeniden satılması ya da bunun yandaş işadamlarına aktarılması? Bir bütün olarak kamu mallarını yabancıyla ortak satın alacak yandaş bir ?komprador? iş âlemi yaratmak?

**

Elbette bu karamsar bir senaryo? Bunların hiç biri ya da birçoğu gerçekleşmeyebilir. Yapılan şey tümüyle iyi niyetle yapılmış olabilir ve bu projede çalışan pek çok siyasi ve bürokrat da eminim bu projeyi iyi niyetle hazırlamıştır. Ancak TVF´na verilen yetkiler ve hesapsızca zikredilen amaçlar öyle kötü kullanımlara kapı açmaktadır ki normal insan doğasının şimdi değilse bir süre sonra, hele de bu coğrafya da bunu kötüye kullanmaması neredeyse imkansızdır. O nedenle umalım ki iyi senaryolar gerçekleşsin ama karamsar senaryo da uyanık olmamız için aklımızın bir kenarında dursun!(VŞ)

 


Haber Kaynak : ÖZEL HABER

CHP’Lİ BULUT, “BÜTÇE KEYİF ÇAYI ÖNERİYOR” (GÖRÜNTÜLÜ HABER)

Yunanistan,Afgan göçmenleri denize itti (VİDEOLU HABER)

Besicilerin saman telaşı başladı

Ekonomik güven endeksi yüzde 8.5 azaldı

Sanayi üretimi Nisanda % 0,9 arttı

Tamer Son, ?Konut Yatırımı İçin En Cazip Dönem?

İnşaatın ilk 4 aylık karnesi zayıf

Limon değerleneceği güne kadar yatağa giriyor

Fitch, Türkiye´nin kredi notunu açıkladı

ANAVARZA BAL´IN 2018 HEDEFİ YÜZDE 40 BÜYÜME

Linyitin kalorisini arttıran buluş 1 milyar TL tasarruf sağlayacak

BAYRAKTAR, "CEVİZ ÜRETİMİNDE DÖRDÜNCÜYÜZ?

Domateste firma kısıtlaması

Türkiye´deki dolar milyarderlerinin sayıları azaldı, servetleri arttı

Rus uzmanlar Türk domates üreticilerini teftiş edecek

Domatesin Rusya´ya ihracat tarihi belli oldu

11. ÇUKUROVA MOBİLYA DEKORASYON FUARI YENİ İŞ ORTAKLIKLARINA İMZA ATTIRIYOR

ADANA´DA MOBİLYA FUARI YARIN AÇILIYOR

LEXUS ADANALILARA TANITILDI

Resmi Rezerv Varlıkları Temmuz´da azaldı

İnşaat sektöründe istihdam yüzde 2,1 azaldı

  • BIST 100

    8828,70%-0,62
  • DOLAR

    32,29% 0,55
  • EURO

    35,19% 0,29
  • GRAM ALTIN

    2238,56% 0,53
  • Ç. ALTIN

    3895,90% 0,00
  • Salı 15.1 ° / 9.5 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Çarşamba 19.1 ° / 9.6 ° Orta kuvvetli yağmurlu
  • Perşembe 16.4 ° / 10 ° Orta kuvvetli yağmurlu