DEMOKRASİ VE HUKUK AÇISINDAN DARBE SÜRECİ,OHAL ve KHK´LER
GÜNDEM 13.10.2016 16:23:27 250 0

DEMOKRASİ VE HUKUK AÇISINDAN DARBE SÜRECİ,OHAL ve KHK´LER

Türkiye 15 Temmuz akşamı arkasında Fethullah Gülen´in bulunduğu söylenen silahlı bir darbe girişimi yaşadı.Darbeciler milleten de,TSK´dan da destek bulamadılar.Aksine çok büyük bir tepkiyle karşılaştılar.Ancak o gece 249 yurttaşımız şehit oldu,yüzlercesi

Soru:Türkiye 15 Temmuz akşamı arkasında Fethullah Gülen´in bulunduğu söylenen silahlı bir darbe girişimi yaşadı.Darbeciler milleten de,TSK´dan da destek bulamadılar.Aksine çok büyük bir tepkiyle karşılaştılar.Ancak o gece 241 yurttaşımız şehit oldu,yüzlercesi yaralandı.TBMM´i bombalandı.Darbenin bastırılmasının ardından OHAL ilan edildi,KHK´ler yayınlandı, gözaltılar, tutuklamalar ve ihraçlar yaşandı,hala da devam ediyor.Türkiye bu noktaya nasıl geldi?

Z.Yergök:Demokrasilerde beklenen durum,iktidarların seçim yoluyla ve seçmen iradesi ile değişmesidir.Bunun aksi kabul edilemez.Çok sık darbelerin yaşandığı Afrika´da ve Güney Amerika´da bile darbeler tarihe karışmışken ülkemizin adının 2016 yılının Temmuz ayında silahlı bir darbe girişimiyle anılması üzücü olmuştur.Sevindirici olan taraf ise iktidarıyla muhalefetiyle,STK´larıyla,TSK´sıyla,Emniyet güçleriyle tüm milletimizin darbecilerin karşısında kararlı bir duruş sergilemesi ve darbecileri kısa sürede etkisiz hale getirmesidir.Tabi burada çok sayıda yurttaşımızın yaşamını yitirmesi,daha çoğunun yaralanması,Ulusal Kurtuluş Savaşımızı yöneten ve Türkiye Cumhuriyeti´ni kuran Gazi Meclis´imizin bombalanması ne kadar haince ve alçakça bir girişimle karşı karşıya kaldığımızı göstermektedir.Ortaya çıkan tüm kanıtlar,şüpheli ve tanık anlatımları darbe girişiminin sorumlusu olarak,bugüne kadar yargıya intikal eden iddianamelerde (FETÖ/PDY) olarak ifade edilen yapının Silahlı Kuvvetler içine sızmış olan unsurlarının olduğu anlaşılmaktadır.Yargı nihai kararını yargılama sürecinde verecek ve suçluları hak ettikleri cezaya çarptıracaktır.Türkiye´nin bu noktaya nasıl geldiğine gelince;40 yılı aşkın bir geçmişi olan ve devletin tüm kademelerine geniş ve yaygın biçimde yerleşmiş olan bu örgütün bugüne gelmesinde gelmiş geçmiş tüm iktidarların sorumluluğu olmakla birlikte,en yaygın ve etkin biçimde devlete yerleştirilmesi,yargıya ve emniyete tamamen hakim olması AKP iktidarı döneminde olmuştur.Üstelik 2004 yılında alınan MGK kararına rağmen.2005 Yılında Fethullah Gülen Cemaat´inin Okul,dershane ve yurtlarının,2007 Yılında ise emniyetteki F tipi yapılanmanın ve kadrolaşmanın araştırılması için CHP´nin vermiş olduğu Meclis Araştırma Önergeleri AKP oyları ile reddedilmiştir.Kendileri de zaten bugün bunları kabul etmektedirler.Bunun için de ´´Allah bizi affetsin´´ demişlerdir.

Soru:Bütün muhalefet partilerinin darbeye karşı durdukları ve seçilmiş iktidarın yanında yer aldığını belirttiniz.Gerçekten de,muhalefet liderleri Yenikapı´daki görkemli Demokrasi mitingine de katılarak birlik görüntüsü verdiler ve bu durum ?´Yenikapı Ruhu´´olarak adlandırıldı.Madem iktidar ve muhalefet arasında bu birlik sağlandı,OHAL´e ve KHK´lere gerek kalmadan süreç Meclis´te gerekli yasaları çıkarmak suretiyle yürütülemez miydi? Şimdiden KHK´lerin Anayasa´ya aykırı olduğu ileri sürülüyor.CHP kimi KHK için Anayasa Mahkemesi´nde İptal davası da açtı.

Z.Yergök:Kuşkusuz iyi olurdu.Keşke OHAL ilanına gerek olmadan,İnsan Hak ve Hürriyetleri askıya alınmadan ve Meclis devre dışı kalmadan yürünebilseydi.Ancak OHAL ilanı da,KHK´ler yayınlanması da Anayasa´da yeri ve dayanağı olan işlemlerdir.Anayasa´nın 120 ve 121. maddelerinde düzenlenmiştir.Anayasal düzeni hedef alan, hükümeti devirmeyi,Meclis´i kapatmayı amaçlayan bir silahlı darbe girişiminin ardından OHAL ilanı anlaşılabilir bir durumdur.Ancak burada önemli olan husus,sürecin tamamen hukuka ve Anayasa´ya uygun olarak götürülmesidir.Bu noktada sıkıntı vardır,bir takım haklı itiraz ve eleştiriler bu hukuka aykırılıklardan kaynaklanmaktadır.OHAL ilanı üzerine Türkiye Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine başvurmuş,İnsan Hak ve Hürriyetlerini askıya alacağı bildiriminde bulunmuştur. Sözleşme bu imkanı vermektedir.Ancak OHAL´de,insan hak ve hürriyetleri askıya alınıyorsa da,bu dönemde dahi Ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi,Suçsuzluk karinesi ilkesi ile Doğruve Güvenli Yargılanma ilkesi gibi hukukun evresel ilkeleri yine de geçerlidir ve mutlaka dikkate alınmalıdır.Geçmişte de buna benzer durumlarda Avrupa Konseyine bildirimde bulunulmuş olmasına rağmen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi´nin Türkiye aleyhine vermiş olduğu ihlal kararları mevcuttur.Anayasa Mahkemesi´nin KHK ile ilgili 1991 yılı içtihatları da ortadadır.Buna göre OHAL KHK´leriyle OHAL sonrası dönemi kapsayacak şekilde geleceğe ilişkin düzenlemeler ve yasa değişiklikleri yapılamaz.Bu kararnameler OHAL durumuyla ve OHAL süresiyle sınırlı olarak çıkarılmalıdır.Çünkü OHAL´in sona ermesiyle bu KHK´ler kendiliğinden sona erecek ve yürürlükten kalkacaktır.OHAL rejimi kalıcı olmamalıdır.Ancak hükümetin çıkardığı çoğu KHK´lerde OHAL ile sınırlı olmayan geleceğe dönük,temel ve kalıcı düzenlemeler ve yasa değişiklikleri yapılmıştır.Bu durumdaki KHK´ler tamamen Anayasa´ya aykırıdır.

Soru:OHAL KHK´leriyle çoğunluğunu öğretmenlerin oluşturduğu her meslekten çok sayıda kamu görevlisi ve pek çok akademisyen açığa alındı,meslekten ihraç edildi veya tutuklandı. Darbenin arkasındaki suç örgütüyle bağlantısı olduğu iddiasıyla bir çok şirkete ve mal varlıklarına el konuldu,kimi yöneticileri ve sahipleri tutuklandı.Bu çerçevede yine bazı gazete,radyo ve televizyonlar kapatıldı,bazı gazeteciler ceza evine atıldı.Bütün bunlar yaygın bir ?´mağduriyet´´yakınması doğurdu.Bunların içinden nasıl çıkılacak,suçluyla suçsuz  ayıklanabilecek mi?Yoksa kurunun yanında yaş da yanacak mı?

Z.Yergök:Ne yazık ki,Olağanüstü hal,Darbe ve Sıkıyönetim dönemlerinde bu durumlar hep yaşanmakta,bu süreçler çok sayıda mağdur yaratmaktadır.Önemli olan bunu minimize etmek,mümkünse tek bir kişinin dahi haksız ve suçsuz yere mağdur olmasının önüne geçmektir.Bu doğrultuda iktidar ve muhalefet çevrelerinden benzer açıklamalar yapılmaktadır. Hükümetin darbeyle ve darbecilerle mücadele bağlamında hızlı karar alması ve arka arkaya çok sayıda kararname çıkarılması(bildiğim kadarıyla bugüne kadar 7 KHK çıkarıldı) yaklaşık 70 bin kişinin meslekten ihraç edilmesi ve 32 bin kişinin de tutuklanmasıyla devam eden bir süreç söz konusu.Bu kapsamdaki bir tasarrufta hatalar yapılması,mağduriyetler yaratılması kaçınılmaz. Ancak bu bir gerekçe olamaz.Mağduriyetlerle ilgili muhalefet partilerine ve Hükümete yoğun başvurular var.Başbakan bu başvuruların dikkatle değerlendirileceği mağduriyetlerin giderileceği beyanında bulundu.Bilindiği üzere Cumhurbaşkanı da süreci ?´At izi,it izine karıştı´´diye değerlendirdi.Burada asıl vahim durum,iktidarın darbe sürecini kullanarak, darbeyle hiçbir ilgisi olmayan muhalifleri tasfiye ederek kendi yandaşlarına alan açtığı iddiasıdır.Böyle bir iddianın doğru olması,hukuka aykırı olmasının yanında darbeyle mücadelenin meşruiyetine gölge düşürecektir.Bu nedenle asla tevessül edilmemesi gereken bir yoldur.Bu süreçte yapılacak her yanlışlık,oluşacak her haksızlık ve hukuksuzluk öncelikle darbecilerin ve onun arkasındaki suç örgütünün işine yarayacaktır.Süreç ne kadar adalete ve hukuka uygun biçimde yürütülürse bu mücadele o ölçüde başarıya ulaşacaktır.

Soru:Yaklaşık 3500 civarında da yargıç ve savcı meslekten ihraç edildi ve bunların bir kısmı da tutuklandı.Yargıda iş yükünden söz ediliyordu,darbe sürecinde iş yükü yeni açılan ve açılacak olan davalarla artarken yargıç ve savcı sayısının azalmış olması yargının işleyişine ve adaletin gecikmesine neden olabilir mi?Bu durum ne gibi sorunlar ve sonuçlar yaratacaktır?

Z.Yergök:Toplam 14 bin olan yargıç ve savcının bir anda 3.500´ünün sistemin dışında kalması artan iş yüküyle birlikte sorunları da artıracaktır.Darbe girişiminden önce de mevcut iş yükü ve dosya sayısı mevcut yargıç ve savcı sayısına göre de çok fazlaydı.Hele batılı örnekleriyle karşılaştırdığımızda çok çok fazlaydı.Şimdi ise iş yükünün daha da artacağı açıktır.HSYK,yeni alınan ve yeni atanacak olan yargıç ve savcılarla bu açığı kapatmaya çalışacaktır.Ancak bunların zaman alacağı da aşikardır.Geçen gün,yargıdaki kıdemli ve deneyimli yargıç ve savcı oranının 1/3,kıdemsiz yargıç ve savcı oranının ise 2/3 olduğuna dair bir açıklama dinledim.Doğruysa ki,doğru olma ihtimali yüksektir bu da başka bir sorundur.Ancak,yargı için asıl sorun yargıç güvencesi ve yargı bağımsızlığı sorunudur.Bir ülkede yargı bağımsız ve tarafsız değilse o ülkede adaletten de hukuk devletinden de söz edilemez.Hani çok beylik bir söz var,´hukuk bir gün herkese lazım olur´diye.Bu söz çok yerinde bir sözdür.Yargının yansızlığı ve bağımsızlığı herkes için olduğu kadar tüm toplum için de,ülke için de en büyük güvencedir.Herkesin bu konuda titizlenmesi ve özen göstermesi gerekir.Bu bağlamda bu yıl ki, Adli Yıl açılışının ?´Cumhurbaşkanlığı Külliyesi´´nde yapılmış olması doğru olmamıştır.Yine mesleğe yeni başlayacak yargıç ve savcı adaylarının kura çekim töreninin de yine aynı yerde yapılacak olması doğru değildir.

Soru:Kamuda görevden alma ve ihraçlarla oluşan personel açığını hızla kapatmak için sınav sisteminin değiştirildiği,bugüne kadar kamuda etkin olan bir cemaatin mensupları darbe girişimi nedeniyle tasfiye edilirken onların yerini başka cemaat ve tarikat mensuplarının almakta olduğu iddiaları da var.

Z.Yergök:Bu yöndeki iddiaları da okuyor ve duyuyoruz.Temenni edelim ki bunlar doğru olmasın ve söylentiden ibaret olsun.Aksi halde bunca yaşananlardan hiçbir ders ve sonuç çıkarmamış oluruz.Böyle bir durum yarınlarda benzer sıkıntılarla ve yeni sorunlarla karşı karşıya kalmamıza neden olur.Bu yöndeki iddiaların hükümet edenlerce ciddiyetle ele alınması,incelenmesi ve varsa önlem alınması gerekir.Yakın geçmişte bugün darbecilikle suçlanan Cemaatin kamuda kadrolaştığı iddiaları gündeme geldiğinde iktidarın etkin ve yetkin bir bakanı ?´Cemaatin kamuda kadrolaştığını ileri sürenler var,bu iddialara kargalar bile güler´´diyerek yanıt vermişti.Bugün o aymazlığın veya suç ortaklığının sonucunu yaşıyoruz. Yaşananlardan ders alınmalı ki,tarih tekerrür etmesin.Ülke için de,ülkeyi yönetenler için de doğru olan kamuda liyakat ve yeteneğe dayalı bir personel istihdamı ile başarıyı,yeteneği ve liyakatı esas alan bir yükselme sisteminin esas olmasıdır.

Soru:Bir de ?darbenin siyasi ayağı´ meselesi var.Muhalefet bunun üzerine yeteri kadar gidilmediğinden bahisle iktidarı suçluyor.İktidar ise ?mağduriyetleri´ ön plana çıkardığı için muhalefeti ve özellikle de ana muhalefeti ?Yenikapı Ruhundan´ uzaklaşmak ve fabrika ayarlarına dönmekle suçluyor.Bu arada Meclis´te Grubu bulunan tüm partilerin katılımı ile kurulan ?Darbeyi Araştırma Komisyonu´ gecikmeli olarak ilk toplantısını yaptı ve çalışmaya başladı.Geçmiş deneyimlerinizden de yola çıkarak sormak istiyorum,buradan bir sonuç elde edilebilir mi,özellikle darbenin siyasi ayağı ortaya çıkarılabilir mi?

Z.Yergök:Darbenin siyasi ayağı bulunduğu konusunda herkes hemfikir,ancak bunun ortaya çıkarılması konusunda bugüne kadar bir gelişme yaşandığını duymadık.Bunun yanında 15 Temmuz akşamı darbeciler TRT´den?´Yurtta Sulh Konseyi´´adına bir bildiri okudular.Bu konsey kimlerden oluşuyor,başında kim vardı bu konu da bugüne kadar aydınlanmış değil.Bir ara CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu´nun Başbakan Binali Yıldırım ile bir görüşmesinin ardından basın temsilcilerine yaptığı bir açıklama oldu.Görüşmeleri sırasında Başbakan,Genel Başkana bir kitapçık gösteriyor ve bunun içinde darbecilerin Cumhurbaşkanı ve Başbakan adaylarının isimleri var diyor.Bu orada kaldı ve bugüne kadar bir gelişme yaşanmadı ve yeterince de bunun üzerine gidilmedi.Bu kitapçıkta yazılı isimler kimlerdi,bu bilgiler darbe soruşturmasını yürüten Cumhuriyet Başsavcılıklarıyla paylaşıldı mı,ne oldu?Bunlar çok önemli ve açıklığa kavuşması gereken hususlardır.Bu konuda en net açıklamayı eski AKP kurucularından olup 2007 yılına kadar AKP hükümetlerinde Başbakan Yardımcılığı yapan ve AKP´yi en iyi tanıyan ve dürüst bir siyasetçi olarak bilinen Abdüllatif Şener yaptı.Şener açıklamasında´´bu darbenin siyasi ayağı vardır ancak ortaya çıkarılamaz.AKP ile Cemaat o kadar iç içe geçmiş ki,benim dışımda AKP´de, bir biçimde bu yapıyla ilişkisi olmamış kimseyi bulamazsınız´´demişti.Meclis Komisyonuna gelince,sizin de belirttiğiniz gibi gecikmeli olarak çalışmaya başlayan Komisyon da her ne kadar muhalefet parti temsilcileri de var ancak çoğunluk iktidar partisindedir. Komisyon ilk toplantısını yaptı, başkanını, yazman üyesini ve sözcü´yü seçti.Bunların tamamı da iktidar partisi üyelerinden seçildi.Komisyon Başkanı iktidar partisinden seçilirken yazman üyelik ve Sözcü´lük muhalefete bırakılabilirdi. Geçmişte bu örnekler var.Bu defa yapmadılar. Komisyonda dinlenmek için çağrılacak kişileri belirleme yetkisi de Komisyon başkanına verildi.Bu şunu ortaya koyuyor, iktidar partisi AKP neyi ne kadar araştırmak ve ortaya çıkarmak istiyorsa ancak o kadarı araştırılabilir.Ben açıkça komisyonun yapısından ve bu işleyişinden umutsuzum. Komisyon Başkanı olan Burdur Milletvekili ve eski Cumhuriyet Başsavcısı olan zatın kimliği de bu anlamda güven vermiyor.Bu zat Türkiye´nin yaşadığı en hukuksuz süreç olan, üretilmiş sahte delillerle ve kumpaslarla anılan Ergenekon,Balyoz,Odatv ve Askeri Casusluk davaları sürecinde televizyon programlarında sürekli boy gösterip bugün çoğu ya kaçak ya da tutuklanmış olan Cemaat yargısına,onların yargıç ve savcılarına dolayısıyla bu kumpaslara destek veriyordu. Kendisinin geçmişte Gülen hareketine yakın olduğu konusunda bir çok iddia basın ve yayın organlarında yer aldı.Bu kişi şimdi Cemaat darbesini soruşturacak Komisyona başkan seçildiğine göre buradan nasıl bir sonuç beklenir,nasıl umutlu olunabilir. Buna benzer bir gelişme de Askeri okulların,Harp Okullarının kapatılarak onların yerine açılan Milli Savunma Üniversitesi´ne Rektör atanmasında yaşandı.Buraya da hükümetin darbe soruşturmasında milat kabul ettiği 17/25 Aralık´tan sonrasına,2014 yılına kadar Cemaat gazetesi Bugün´de yazarlık yapan bir akademisyen rektör olarak atandı.Bu atama da anlaşılır gibi değildir.

Soru:Tam yeri gelmişken sormak istiyorum.Bu 17/25 Aralık´ın milat olma meselesi de çok tartışılan bir konu.Bunun hukuki bir karşılığı var mıdır?

Z.Yergök:Hiçbir hukuki karşılığı yoktur.Cemaat´in yargı ve Emniyet içindeki örgütlü yapılanmasının yolsuzluk iddiaları bağlamında hükümete ve dönemin başbakanı ve ailesine yönelik hamlesinin tarihidir 17/25 Aralık 2013.O güne kadar tam bir dayanışma içinde yürüyen AKP ve Cemaat,o tarih itibarıyla bir güç mücadelesine ve iktidar kavgasına tutuştular.O gün itibarıyla AKP iktidarı,devlete,Emniyete ve yargıya yerleşmesinden,özellikle de Yüksek Yargıyı ele geçirmesinden sorumlu olduğu Cemaatçi kadroları buralardan temizlemeye başladı.Ancak tam başarılı olamadı.Bunda Erdoğan´ın kararlılığına rağmen,AKP ve hükümet üzerindeki mutlak otoritesine karşılık, partisini ve hükümeti Cemaate karşı tam olarak harekete geçirememesinin de etkisi vardır.Kendisi de bu durumu?´en yakın arkadaşlarıma bile anlatamadım´´ diyerek itiraf etmişti.Cumhurbaşkanı Erdoğan´ın 15 Temmuz´a kadar Cemaatle mücadeleyi tek başına sürdürdüğü iddiası bu nedenle abartı sayılmamalıdır.Bu da, AKP ile Cemaat kadrolarının ne kadar iç içe geçtiğini ileri sürenlerin tezlerini destekleyen güçlü bir argümandır. 17/25 Aralık  AKP´nin kendi içine dönük tasarruflarında,iktidarın kimi idari tasarruflarında milat kabul edilse dahi bunun yargı nezdinde ve hukuki süreçte bir geçerliliği olamaz.Darbe süreci ile ilgili soruşturma ve koğuşturma da miladı yargı ve yasalar belirler. Bu,silahlı darbe teşebbüsünde bulunmuş bir terör örgütü ve suç örgütü ise bu örgüte üye olmak,yardım ve yataklık yapmak da suçtur.Bu suçun yasalarda gösterilen cezaları,dava ve ceza zamanaşımı süreleri vardır, yargı buna göre hareket edecek ve kararını verecektir.Bunun dışında 17/25 Aralık diye bir milat olamaz.

Soru:Türkiye,bir taraftan darbenin yaralarını sarmaya çalışıp bununla mücadele ederken,hem ülke içinde hem de sınır ötesinde terörle mücadelesini de sürdürmekte ve onlarca şehit vermektedir.Diğer taraftan insanların aş ve iş sorunu artmaktadır.Ülkemiz bu sarmaldan nasıl ve ne zaman esenliğe kavuşacaktır?

Z.Yergök:Yıllardır terör örgütlerinin devam eden eylem ve saldırılarıyla bugüne kadar asker sivil binlerce insanımız ülkeleri için şehit oldu,ailelerinden ve sevdiklerinden ayrı düştü onları yasa boğdu.Tüm şehitlerimizi saygı ve rahmetle anıyorum.İç barışımız terör saldırılarıyla bozulurken,hükümetin yanlış dış politikası ve Suriye politikası nedeniyle komşularımızla da ilişkilerimiz bozuldu.Türkiye yeniden ?´Vatan savunması için gerekli değilse her savaş bir cinayettir´´ diyen Atatürk´ün ?´Yurtta Barış,Dünyada Barış´´ilkesine dönmelidir.Diğer yandandemokrasimizin eksikliklerini tamamlamalı,gerçek anlamda sosyal bir hukuk devleti olmalı, laikliğe sarılmalı,bilim ve akıl yolunda ilerlemeliyiz.Bizi birleştirecek,güçlü kılacak ve esenliğe çıkaracak olan bu değerlerdir. Darbe girişiminden sonra ?´Aziz Atatürk´´ün,´Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir´,´Ya istiklal ya ölüm´ sözleri Cumhurbaşkanı ve başbakanın ağzından düşmezken,AKP genel merkez binasına tam boy Atatürk resmi asılırken,Cumhurbaşkanının şaşırtıcı ve talihsiz Lozan söylemi ne yazık ki birleştirici olmamıştır.Üstelik Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakanın daha iki ay önce 93.Yıldönümü vesilesiyle Lozan Antlaşması ve imzacı devlet adamlarımız için söyledikleri övgü dolu sözler ortadayken.


Haber Kaynak : ÖZEL HABER

Gaziantep'te Gezilmesi Gereken Tarihi Mekanlar

30 Ağustos coşkusu Çukurova’da yaşandı

TMMOB İKK,‘Ülkede, Bölgede, Dünyada Barış’ Her Zaman Şiarımız Olacaktır"

ÇGC,‘Bağımsızlık tutkumuz hiç bitmeyecek’

Prof. Dr. Süleyman İrvan:“Basılı gazeteciliğin bittiğini ilan etmek durumundayız”

“30 AĞUSTOS; DÜŞMAN DEVLETLERE ŞAPKA ÇIKARTTIRAN BÜYÜK ZAFER”

TGF "30 Ağustos, Türk Milleti için varlık nedenidir"

ÇGC,“Hür doğup hür yaşamak çok önemli”

30 AĞUSTOS ZAFERİNİ KAZANAN BAŞKOMUTAN DEMOKRATTIR; O'NUN CUMHURİYETİNİ YIKMAK İSTEYENLERİN DEMOKRATİK MEŞRUİYETİ YOKTUR

ÇYDD Türkiye Cumhuriyeti'nin 100., Büyük Taarruz'un 101. yılını Afyonkarahisar'da Kutladı

ULUSAL VE YEREL MEDYADA ZAFER BAYRAMI SERGİSİ DÜZENLENİYOR

26-30 AĞUSTOS 1922 BAŞKOMUTANLIK MEYDAN MUHAREBESİ:KUTSAL SAVAŞ

Ankara'dan Uçakla Günübirlik Ziyaret Edebileceğiniz Şehirler

KAYMAKAM ATAMALARI GERÇEKLEŞTİ

ÇYDD'DEN AFYON BULUŞMASI

Jeoloji Mühendisleri Odası'ndan deprem açıklaması

JMO’dan “17 Ağustos 1999 Depremi” Açıklaması

ÇGC’de kaynaşma yemeği

TGC: "Gazetecilik tutukluluk nedeni olmaktan çıkarılmalıdır"

ADANA BAROSU’NDAN ‘HAK İHLALİ’ İDDİASI

Enerjisa Enerji ve TEMSA’nın Oyungezer Otobüsü Deprem Bölgesinde

  • BIST 100

    8806,72%-0,01
  • DOLAR

    32,25% 0,26
  • EURO

    35,08% 0,67
  • GRAM ALTIN

    2270,84% 0,79
  • Ç. ALTIN

    3854,72% 0,51
  • Perşembe 24.1 ° / 11.6 ° Güneşli
  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli